Mustafa,
Şımarık yer mantarını, merdivenin başında bekler görünce adamlarla konuşmam bittiği halde kapının önünde oyalandım.
Gel demesiyle içeri girecek değildim.
İyice sinir olduğuna emin olunca içeri girip iri adımlarla önünden geçtim. Onu görmezden gelmemi hiç umursamadan bacağım kadar boyuyla arkamdan koşturarak seslendi.
“Sen bana adamların önünde niye bağırıyorsun Mustafa abi!”
Şirkette kardeşi Şahin’i çektiğim yetmiyor gibi bir de konakta bunu çekecektim öyle mi? Hızla attığım adımları durdurup omzumun gerisinden yüzüne baktım.
“Sen ne demeye camdan sarkıp yemeğe çağırıyorsun?”
Büzdüğü ağzına bir de parlak bir şeyler sürdüğü fark ettiğimde tepem iyice attı.
“Kimi bakıtmaya çalışıyorsun kendine, okuldakiler bitti şimdi de kapıdaki adamlarla mı...”
Suratına büyük gelen gözlerini bir kat daha açtığında ileri gittiğimi anladım. Okulda askıntılık eden çocuğa yüz vermediğini öğrenmiştim ama sinirim daha geçmediği için dilime vurmuştu.
Nokta kadar yumruklarını sıkıp bana dolu gözlerle baktığında burnumdan bir nefes verip önüme döndüm.
“Ayağımın altında dolanma.”
Bu uyarımı dikkate alsa kendisi için iyi olurdu çünkü benim artık Numan amcamın çocuklarının şımarıklığına karnım doymuştu.
Annemler bana yakıştırıp bir de gönlünü et dediklerinden beri iyice gözüme batar olmuştu her tavrı, etrafımda görmeye bile tahammül edemiyordum.
Peşimden gelip gelmemesini umursamadan avlunun içlerine yürüdüğümde yerinden hiç ayrılmayan, konağın demir başı gibi olmuş babaannem, annem ve babamı görünce nihayet biraz sinirim geçti.
Annem babamın sakatlığı yüzünden genç yaşında hayatını onun bakımına adadığı için bir günden bir güne yanından ayrılmıyordu.
Kardeşlerim ve ben de her birimiz bir yana dağıldığımız için iyice tek hayatı babam olmuştu.
Beni gördüklerinde haber verdiğim halde sevinip gülümsediler.
Selam verip tek tek ellerini öptükten sonra babaannemin dizi dibine oturdum.
Annem gelişime mutluydu ama merakını yenemeden sordu.
“Sen hafta içi gelmezdin oğlum. Baban, geleceğini söylediğinde bir sıkıntın mı var diye merak ettim.”
Benim için sıkıntı değil müjdeli haberdi ama onlar için söyleyeceklerim ne anlama gelecek, zaman gösterecekti.
-*-
Şirin,
Aptaldı bu deve aptal!
Okuldaki olayda, yapışkanın birinden kurtulamayınca buna söylemiştim.
Zaten herkesin gözü üzerimdeyken benim lise aşkı yaşayacak halim varmış gibi geri zekalı çocuğun biri etrafımda dönüp durmuş, istemiyorum demelerimi hiç kale almamıştı.
Bu da okula gelip çocuğun kulağını çekmişti sonra da oğlanı bir kez bile görmemiştim. Olanlar sanki benim suçummuş gibi, kapıdaki adamları kendime baktırmaya çalışacak kadar fingirdek bir kız olmuştum gözünde öyle mi!
Görürdü o!
Bir gönlümü çalmaya çalışsın da bu yaptıklarını burnundan fitil fitil getirecektim.
Akşam yemeğinde yan yana düştüğümüz için sinirden yemek bile yiyemedim.
Kolumun uzanamadığı kuru dolma tabağını istediğimde fırıncı küreği eli ile uzanıp kolayca aldı. Ben servis tabağını bana versin diye beklerken kendi tabağına dolmaların en güzel en şişkinlerini alıp servis tabağı aldığı yere geri bıraktı.
Masanın altındaki bacağına var gücümle bir tekme attığımda ağzının içinden “rahat dur alırım ayağımın altına” diye homurdanıp hiçbir şey olmamış gibi koca koca dolmaları tekte ağzına tıktı.
Sinirden içim içimi yediği için sonradan annemin “sen seversin” deyip tabağıma bıraktığı dolmaları bile yiyemedim.
Yemek bitince masadan kalkıp sedirlere geçtik.
Normalde dersim var deyip odama sıvışırdım ama Mustafa abi bir şey söyleyecekmiş gibi herkesi topladığı için ben de odama gitmedim.
Burhan amcam bile vardı yanımızda. Kendisini sahalarda görmek pek mümkün olmadığı için haliyle gördüğümüzde şaşırıyorduk. Bütün işleri yurt dışında olmasına rağmen babamı bile daha çok görüyordum konakta.
Mustafa abi herkesi neden topladığını açıklamak yerine tatlısını yiyip durduğu için en sonunda annem dayanamayıp sordu.
“Oğlum, tepsisiyle açtırdık. Söz, tepsinin yarısını sana paket ettireceğim. Biter diye korkma, önce diyeceğini de, sonra yersin.”
Bir koca dilim baklavayı daha ağzına atan Mustafa abi çiğneyip üzerine çayını da yudumladıktan sonra arkasına yaslandı.
“Söz verdin yenge, unutma sakın ha.”
Hala derdi baklava olunca kendi kendime gözlerimi devirdim.
“Konuşacağım konuya gelirsek aslında...”
Nihayet sadede geldiğinde kıvırıp altıma topladığım ayaklarımı sedirden aşağı sallandırıp oturuşumu dikleştirdim. Ciddi ciddi merak etmiştim ne diyeceğini.
“Aslında konuşmak değil de, kendimle ilgili aldığım bir kararı açıklayacağım.”
Karar deyince aklıma binlerce ihtimal hücum etti. Ben aklımdan seçenekleri elerken o bakışlarını bana çevirip “Ben evlenmeye karar verdim” dediğinde bir an öleceğim zannettim.
Gerçekten böyle çat diye aile içinde evlilik mi teklif edecekti yani!
Daha gönlümü almak için kılını bile kıpırdatmadan beni evliliğe mecbur edecekti.
Gerçekten develer bile bu kadar hain değildi bence.
Babaannemler, yengemler falan bu habere çok sevindiklerini söylerken ben neredeyse ağlayacak hale gelmiştim.
Hiçbir şey hayallerimdeki gibi gitmiyordu.
“Eee, kim bu şanslı kız peki Mustafa?”
Annem bir kez daha benim merak ettiğim şeyi sorduğunda başımı eğe eğe neredeyse dizlerime değdirecektim.
Canım anam, yengem ve babaannemin hain planlarını bilmediği için böyle masum masum soruyordu tabi.
Şimdi Mustafa abi benim adımı söylediğinde kalpten gitmese bari diye düşünürken kulağıma ilişen isimle asıl benim kalbim tekledi.
“Sibel.”