1.
Mahir, süt ablası ve aynı zamanda kuzeni olan Esma’nın eşi ile beraber işlettiği dekorasyon şirketinde bu günkü toplantılarını bitirerek abi diye hitap ettiği eniştesi Tarık’ın ofisine yürüdü.
Genç adamı akşam yemeği için davet etmişlerdi fakat buradan şantiyeye geçmesi gerekiyordu ve yemek saatine yetişmesinin imkansız olduğunu söyleyecekti.
Kapıyı tıklayıp cevap beklemeden araladığında bir an için tereddüt yaşadı çünkü Tarık ofiste yalnız değildi. Ablası Esma’nın yanında olduğunu biliyordu zaten ama iki hanım misafirleri daha vardı.
Kapıyı açtığı an tam karşısına düşen misafirlerden sarı uzun saçlı olanı ile göz göze geldiğinde tüylerinin ürperdiğini hissetti. Üstelik kadın öyle fütursuz bakıyordu ki neredeyse iki saniye kadar gözlerini de çekememişti.
Genç ve sağlıklı bir erkek olmasına rağmen yaşadığı dini değerler evli olmadığı kadınla ilişki yaşamasına izin vermediği için hayatı boyunca gözlerini bile ilerideki eşi için saklamıştı. Şimdi bir anlık boşluğuna gelen iki saniye için daha sonra uzun uzun tövbe edecekti.
Eniştesi Tarık, genç adamı ayakta karşılayarak içeri davet etti.
“Gelsene Mahir, bak ablam Funda ile tanıştırayım sizi. Amerika’da yaşıyordu, henüz geldi.”
Yakın zamanda bir beyin ameliyatı geçirerek evli kaldığı beş yıllık hafızasını kaybeden Tarık, ablası ile tanıştıktan sonra yaşamaya başladığı manevi değerleri de kaybetmişti yazık ki. Eskiden olsa mahremi olmayan kadınlarla durduk yere konuşmak istemeyeceğini de bilirdi.
İş ilişkilerinde bile oldukça mesafeli kalırdı Mahir, müşterilerle diyaloglarını sadece iş ile sınırlı tutardı.
Yerinden fırlayıp heyecanla üzerine doğru gelen kadınla ne yapacağını bilmez haldeyken, Tarık genç adamı ablasına tanıtma derdindeydi.
“Bu da Mahir, Esma’nın kuzeni ama kardeş gibiler.”
Ablası ile yakınlığını öğrenen kadının ifadesindeki bozulmayı kaçırmayan Mahir, tokalaşmak üzere uzattığı eli mahcup etmek istemese bile tutamazdı. Elini göğsüne bastırarak en mesafeli ifadesini takınarak cevap verdi.
“Memnun oldum abla.”
Funda kırk yılın başında beğendiği adam can düşmanı olan Esma’nın akrabası diye zaten rahatsız olurken bir de eli havada bırakılınca iyice bozuldu. Üstelik adam kazık kadar boyuna bakmadan abla diyordu.
Yakışıklıydı ama nezaketsizdi biraz. Neyse Funda şimdi hallederdi o konuyu. Hiç kötü hissetmemiş gibi elini usulca indirerek dudaklarını büktü.
“Ne ablası canım, kaç yaş var ki aramızda şunun şurasında.”
Kadının sesinde kokan cilve ile yüreği ağzına gelen Mahir, söyleyeceğini söyleyip kaçar gibi ofisten dışarı attı kendini.
İçinde bu karşılaşmalarının sonuncusu olmadığına dair bir korku büyüyordu.
Geçen günler korkmakta haksız olmadığını ortaya çıkarmıştı çünkü Funda her fırsatta soluğu şirkette alıyordu.
Amerika’da yaptığı doktorluktan kardeşinin ameliyatı sonrası istifa ederek Türkiye’ye gelmiş ve biraz dinlenmek için hiçbir iş baş vurusunda bulunmamıştı.
Bunun yerine her geçen gün daha bir kafayı taktığı kara yağız yakışıklıyı avucuna düşürmek için uğraşmayı tercih ediyordu.
İlk kez göz göze geldikleri andan sonra o keskin siyahlarla buluşamamıştı ama bu hevesini daha da arttırıyordu adama karşı. Zaten kolay olan hiç bir şeyi sevmezdi Funda. Hedefinin peşinde av görünümlü avcı olmak daha çok ilgisini çekiyordu. Bu yüzden adamın güzergahına doğru bırakıverdi minik gövdesini.
Baş mimarlığını yaptığı tasarım ekibi ile biten toplantıdan sonra elindeki dosyaya dalmış kişisel ofisine doğru yürüyen Mahir göğüs hizasına ancak gelen tüylü şeyin ne olduğunu ilk anın şaşkınlığıyla anlayamadı bile.
Çarpmanın etkisiyle saçları yüzünü kapatan Funda, dudak parlatıcısına, takma kirpiğine yapışmış olanları ayıklamak için epeyce mücadele ederken bir “pardon” deyip kim olduğuna bile bakmadan ilerlemeye kalkan adamın arkasından koşturdu. Mecburen aptala yatacaktı.
“Mahir.. sen miydin?”
Genç adam bir kumpasın içinde olduğunu o an fark etti. Kadın bile bile çarpmıştı kendisine, şimdi de şaşırmış numarası çekiyordu.
“Hayırlı günler abla.”
Yüzüne doğru düzgün bakmadan sanki orada hiç kimse yokmuş gibi uzaklaşan adamla dişlerini gıcırdattı Funda.
Görecekti o! Bütün bunların hesabını tek tek soracağı gün de gelecekti. Şimdilik kuzu postuna bürünmek zorundaydı sadece. Savunmasız yakaladığı an kurt dişlerini ensesine geçirecekti.
Of evet evet tam ensesine bir ısırık bırakmayı istiyordu şimdi de. Otuzuna kadar iş güç diye diye kutsal bakireler gibi gezmekten oluyordu tüm bunlar.
Hepsi cinsel gerilimdendi.
Türkiye’de basına düşerim diye, Amerika’da hastalık kaparım diye hiç kimseye güvenip kendini açmamıştı. Şimdiyse süt bebesi gibi abla abla diye gezen geri zekalıya halleniyordu. Allah bilir kur yaptığını bile anlamamıştı marangoz parçası.
Esma ile olan akrabalığı bile durmasına yetmiyordu. Hatta belki daha cazip hale getiriyordu çünkü Mahir’i elde ederse Esma’ya kaptırdığı kardeşinin de intikamını almış olacaktı.
Kadın ahtapot gibi kuşatmıştı kardeşini, göz açtırmıyordu. Evlilik öncesinde beraberce yapıp da eğlendikleri ne varsa hepsini yasak etmişti. Ne bir gece kulübüne gelebiliyordu kardeşi, ne evde oturup iki kadeh içebiliyordu. Eskiden tozunu attıkları kızlı erkekli partilere de göndermiyordu.
Evlilik değil zindandı resmen ama kardeşi tıpkı beş yıl öncesi gibi kadının yörüngesine girmiş etrafında pervane oluyordu. Tarık için verdiği savaşta ikinci kez kaybeden Funda, Mahir’in yatağında kazanmayı istiyordu.
Zafer yolundaki bu günkü ufak yenilgisinin ardından saçını başını düzeltirken Tarık’ın sesini duydu.
“Abla sen mi geldin?”
Kusacaktı şu laftan artık. Sevimsiz bir tebessümle, kendisine seslenen kardeşine döndü.
“Adımı abla diye değiştireceğim nüfusta. İki yaş için abla diyorsun diye herkes aynısını söylüyor.”
Funda’nın neden böyle celallendiğini anlayamayan Tarık omzuna gelemeyen kadını öpmek için kırk beş dereceye yakın eğildi.
“Kim abla diyormuş benim bir taneme bakayım?”
Aleni dalga geçiyordu bir de eşek sıpası. Omzuna geçirdiği ufacık yumruğu ile canı çok yanmış gibi feryat etmeye durdu.
“Kızım nerden buluyorsun bu gücü? Kolumu koptu.”
“Koptuysa geri dikeriz aga, işimiz bu.”
Keyifli bir kahkaha atan Tarık ablasını ofise sokup kapıyı kapadı. Şimdi sevimsiz karısı Esma ile çok bilmiş kızını Elif’i anlatıp duracaktı.. ha aralara da daha üç olmamış oğlunun bez bırakma çabalarını sıkıştıracaktı. Hiç soruyor muydu Funda’ya sen oğlumun boksuz çıkan bez kutlamalarını dinlemeyi istiyor musun diye? Hayır. Varsa yoksa Esma ve enikleri.
Burada geçirdiği yarım saatten sonra hedefine ulaşma yolunda fazlası ile verimsiz geçen günün efkarını dağıtmak için ofis çıkışı kuzeni Yağmur’u aradı.
Bu da bi Esma’cı kesilmişti başına ama el mahkum arkadaş kıtlığında çekecekti boş çenesini. Biraz alış veriş biraz güzellik merkezi derken kendini tekrar iyi hissedecekti.