Yağmur otuz yaşında olsa bile çocukluğundan bir şey kaybetmemiş kuzenine bakıp bir kez daha gülümsedi. Tırnak bakımı için geldikleri merkezde durmaksızın Esma’nın kuzeni hakkındaki fantezilerini anlatıyordu. Yağmur gülüp gülüp geçiyordu çünkü o çocuk değil Funda’yı yatağa kelepçelemek elinin ucu ile bile dokunmazdı kıza. Tokalaşmak için bile elini vermeyen çocuğu beş gün dağ evine götürüp hunharca sevişmek anca Funda’nın hayallerinde olurdu.
Eskiden de hep imkansız birilerine sevdalı olurdu çılgın kuzeni. Neden kimse ile çıkmadığını soranlara uzak mesafe ilişkim var derdi ama çorabında odasına aşırdığı sigaraya kadar bilen Yağmur öyle birinin hiç var olmadığına adı gibi emindi.
“Yağmur dinlemiyorsun beni değil mi! Pazuları belim kadar diyorum yaa! Bir tutup kendine çekse kırılıverir belim diyorum.”
Yağmur derin bir nefes aldı. Artık kuzenini bu boş rüyadan uyandırmak vakti gelmişti.
“Tamam çok tatlı ama sen de biliyorsun bebeğim, olmaz yani.”
Funda şımarık çocuklar gibi sağa sola sallandı.
“Ya iki bekar insanız, sen de tutturmuşsun bir olmaz da olmaz. İstiyorum diyorum kızım, açılmadan mezara mı götüreyim kutuyu, yazık değil mi bana..”
“Tarık ne diyecek? Zaten kaç yıldır görüşmüyordunuz, bu defa affetmez seni.”
Tarık’ın değil asıl o servet avcısı despot karısının ne diyeceği ile ilgiydi Funda, ama Yağmur’a söyleyemezdi. Esma’nın Tarık’ı onlardan koparmak için dini değerleri kullandığını söylese emindi ki deli gibi itiraz ederdi ona. Herkesi kendi gibi iyi kalpli zannetme alışkanlığı vardı. Kimseye bir şey ispatlamak için enerji harcamak istemeyen Funda, bu hevesini kuru bir şehvetten ibaret sansın istiyordu bu yüzden işi çirkefliğe vurdu.
“Benim kendime kime s.tireceğimden kardeşime ne Yağmur! Kaçıncı yüz yılda yaşıyoruz? Yalıya taşınsınlar deyince töre dizisi mi çekiyoruz demeyi biliyorsun Esma’nın yanında. Namusuma Tarık mı bekçilik yapacak, evlenince bakire çıkmazsam öldürecek mi beni?”
Bu kez sıkkın bir nefes verdi Yağmur. Ne kastettiğini bal gibi biliyordu da anlamazdan geliyordu cadı.
"İyi sen bilirsin, ne diyeyim. Elinden geleni ardına koyma.”
Kuzenini pes ettirmeyi başardığını anlayan Funda kendini beğenmiş bir havayla dikelerek konuştu.
“Koymam tabi ki. İlk defa birinden bu kadar etkileniyorum, gece gündüz nasıl deliler gibi sevişiriz çıkmıyor aklımdan. İlla ki gireceğim aklına, merak etme sen.”
Başıyla onaylayıp sessizliğini korudu Yağmur. Zaten aklı yarım saatte beş kez meşgule alıp mesajlarına bile dönmeyen nişanlısındaydı. Yapmazdı böyle Bora, en önemli toplantılarının arasında bile hiç değilse asistanıyla haber ederdi. Kız aradıkça meşgule atmış, meşgule alındıkça kız aramıştı. Durduk yerde küslük de çıkarmak istemiyordu ama bu beş çağrının illa ki bir hesaplaşması olacaktı.
“Annem mesaj atmış.”
Funda’nın seslenmesiyle gömüldüğü telefondan kaldırdı başını.
“Akşama Keremlere geçeceklermiş. Pervin teyze beni de mutlaka gelsin demiş.”
“Gidersin kuzu.”
“Sen de gel diye söylüyorum Yağmur, aklın nerde senin?”
“Ha ben gelemem ya, hiç tadım yok.”
“Niye geldiğimizden beri gülüyordun, ne ara kaçtı tadın? Kim ne yaptı söyle soralım hesabını.”
Şirinlik yapmaya çalışan kuzenine bir tebessüm gönderdi Yağmur.
“Bora.”
Funda gözlerini devirdi. Hayatta hoşlanmıyordu şu kazmadan. Para b.k gibiydi ama sempati yok gibi bile değildi.
“ Ne oldu otuz ikinci bakışma yıl dönümünüzü mu kutlamadı, hayırdır?”
Ciddiye alsa şaşardı zaten Yağmur. Şimdi yarım saattir ulaşamıyorum dese kıçından gülerdi emindi ki.
“Hayır.”
Funda kuzenine dikkat kesildi, gerçekten de canı sıkan şeyi söyleyecek diye bekliyordu.
“Otuz üçüncü bakışma yıl dönümüzdü.”
Karşılıklı bir kahkaha patlattılar, bu esnada Yağmur’un telefonuna beklediği çağrı düştü nihayet. Sırf gıcıklığına bu kez de kendisi meşgule atmak istiyordu ama merakı buna izin vermeyince hızlıca cevapladı.
“Alo?”
Funda, konuşa konuşa uzaklaşan kuzeninden yeni bitirilen tırnağına çevirdi bakışlarını. Tam simetrik olmamış gibiydi ama şimdi bu avam maniküriste laf anlatmak istemiyordu. Alışveriş merkezinde vakit geçsin diye geldikleri yerdi altı üstü, bir iki güne abone olduğu merkeze gider düzelttirirdi nasıl olsa.
Elini ters çevirip pastel tonlarda renk renk boyanmış uzun tırnaklarına baktı. Bu tırnaklarla dev gibi adamın sekiz dönüm arsa gibi sırtını parsellere bölebilirdi.
Bir iç geçirdi kendi kendine. Adam yüzüne bile bakmıyordu ama emindi ki fitneci Esma yüzündendi hep. Kim bilir neler söylemişti de doldurmuştu adamı. Olsun Funda zevkle boşaltacaktı onu, hem de iliğini kemiğini kurutana kadar pes etmeyecekti.
***
Yağmur, ilk kez kendisi ile böyle mesafeli konuşan nişanlısının işim var deyip yüzüne telefon kapamasından sonra ne yapacağını bilemedi.
Kış düğünü istiyorum, yazın gelinliğin içinde pişemem deyip ertelemese bu yaz evli olacaktı adamla ama az evvel konuştuğu kişiyi hiç tanımıyordu sanki.
“Çıktın geri gelemedin kuşum, benim işim bitti.”
Ardı sıra konuştuğu terasa gelen Funda ile yüzünü toparlamaya çalışan genç kız zorlama bir tebessüm takındı.
“Nasıl oldu, beğendin mi son halini?”
Funda dudaklarını burdu, biraz toparlamıştı ama gösterdiği örnekle uzaktan yakından alakası yoktu elinin.
“Vasat.”
Gösterdiği tırnakları bu kafa ile anlayabilirmiş gibi inceledi Yağmur, aksi takdirde kuzeni ağzından girer burnundan çıkar ne var ne yok söyletirdi.
“Çok da kötü değil aslında ama ufak kusurları çok.”
Ezberleme bir politik cevapla tatmin ettiği kuzeni onayladı sözlerini.
“Evet, bir iki gün idare edeyim dedim ben de. Sen hiç elletme, çıkalım biz.”
Zaten Yağmur’un tırnak yaptıracak hevesi de kalmamıştı ama kuzeni işkillenmesin diye ses etmeyecekti ki kız kendi fikri ile çıktı salondan.
“Doğru bize gidelim, akşamki davete kadar hem dinleniriz hem de kıyafet falan seçeriz.”
Kuzeninin onu bırakmayacağını adı gibi bilen Yağmur, el mahkum peşi sıra yalıya gitmek için arkasından takip etti.
Hiç sevmiyordu şu Kerem’i ama Funda toz kondurmuyordu çocukluk arkadaşına. Cıvık yapışkan sulu sulu bir adamdı işte. Özellikle Funda’ya karşı.. kızdan elini kolunu bir türlü çekemiyordu.
Tamam Yağmur da ilişkilerinde samimiyet severdi ama bu adam düpedüz flört ediyordu Funda’yla. Edebilirdi, sorun o da değildi. Birbirine denk ailelerin son derece uyumlu çocuklarıydı. Beraberiz deseler emindi ki büyük sükse uyandırırdı bu haber.
Hatta bir keresinde Funda’ya da çıtlatmak istedi konuyu. Bu adam sana yanlıyor bence diyecek oldu. Bir elli beş boyuyla panter kesildi Funda. Kerem öyle ahlaksız biri değil, biz kardeşiz onunla diye savundu.
Kuzenini kırmamak için konuyu bir daha açmayan Yağmur, bu yersiz güveninin bir gün başına bela olmasından endişe ediyordu.
Bu akşamki partide objektif olmaya, kendi antipatisini işin içine katmadan adamı tartmaya çalışacaktı. Belki de adam eşcinseldi ve kızı okşayıp dururken hiç bir yerleri kıpırdamıyordu.
Olur mu olur diye düşündü Yağmur, bu fikri de bir değerlendirecekti.
Önlü arkalı yalıya ulaştıklarında Funda, kafayı taktığı adamın kurumsal sitedeki vesikalık resmini telefonuna indirmiş enine boyuna incelerken Yağmur’a baktı.
Adamla ilgili fantastik planlar yapıyordu ama tam olarak ne istediğini ya da ne hissedeceğini bile bilmiyordu. Cinsel tecrübeleri bir kaç video izlemek ve anatomi dersinde öğrendiklerinden ibaretti. En azından kişisel deneyimi olan biri ile konuşmak için hevesle sordu.
“Nasıl bir his Yağmur anlatsana biraz.”
Funda’nın odasının ufak balkonundaki salıncakta gevşekçe oturmuş nişanlısının sosyal medya haberlerini didiklerken aniden gelen soru ile kendine gelen Yağmur, ne kastettiğini anlamadığı için sorusuna soru ile karşılık verdi..
“Neyi anlatayım kuzu?”
Kendisinin de biraz utandığı belli olan kuzeni, iki işaret parmağını uç uca getirmiş birbiri üzerinden kaydırıyordu. İşte şimdi anlamıştı ama verecek cevabı olmayınca bakışlarını kaçırarak mırıldandı.
“Yok artık, nasıl anlatacağım.”
Az evvelki çekingen hallerinden eser kalmayan Funda yaslandığı yerden diklenerek kuzenine doğru eğildi.
“Ne var anlatsan ölür müsün?”
Anlatılacak bir şey yaşamadığını söylese durmazdı ki çenesi, bu kez de neden diye irdelerdi. El mecbur topu buradan çevirecekti Yağmur.
“Ben utanıyorum kuzum yaa.. anlatamam yani. Bahar ablama sor istemediğin kadar bilgilendirsin seni.”
Funda sanki devlet sırrı istemiş gibi naz eden kuzenine gözlerini kıstı.
“Ay ne sordum sanki, sakın anlatma. Nereni öptü nasıl yaladı sormuyorum. Nasıl hissettin çok acıdı mı onu soruyorum. Sen de iki kelime söylemeye korkuyorsun.”
Hala suratına üzgünce bakıp susmaya devam eden kuzenine dudak bükerek kollarını bağladı Funda.
“Ben de sana anlatmayacağım.”
Bir müddet sessizce küslük yaşadıktan sonra, yani ortalama beş dakika kadar, dayanamayarak omzu ile kuzenini dürttü. Saftı, Pollyanna’ydı falan ama seviyordu bu kızı.
“Tamam sormadım bir şey, melül melül bakma. Mahir’le olan maceralarımızı da bir bir anlatacağım sırf kıskançlıktan çatla diye. Eminim senin işkolik sevişirken bile hisse senetlerini düşünüyordur.”
Yağmur küslüğü uzatmayan Funda’ya sevinirken nişanlısıyla sevişmeyi hayal bile etmediğini fark etti o an. Bora ile öyle bir çekimleri de yoktu ama vakti gelince herkes gibi çocuk için bir şeyler yaşardı onlar da zaten.
Saatler ilerleyip Funda’nın annesi Keriman hanım kuaförden döndüğünde, birbirini hazırlamaya yardım eden iki kuzen de aşağı indi.
On, on beş santim kısa olan Funda’nın kıyafetleri elbette Yağmur’a olmadığı için kendi evinden getirtmişti. Zaten fazlaca güzelleşmesine de gerek yok Yağmur’un. Basının olmadığı sıradan bir ev partisiydi. Nişanlısı da “gelmem mümkün değil, sen eğlenmene bak” diye başından savmıştı zaten.
Şu an sadece Funda’yı yalnız bırakmamak için gidiyordu. Amerika’da geçirdiği beş yıldan sonra fazlaca arkadaşı kalmadığı için Yağmur da gitmese iyiden iyiye Kerem yapışkanına kalırdı kız. Allah bilir de ruhu bile duymadan başına neler gelirdi.
Teyzesi Keriman’ın hal hatır sormaları arasında sohbete dalan hanımlar girişten gelen ses ile o yana döndüler.
“Ooo güzellikler.”
Funda’nın babası, İstanbul’un en zengin emlakçılarından Yahya bey salonda boy gösteren üç güzel kadına doğru yürürken sevgi ile tebessüm etti.
“Üçünüz de bana mı kaldınız yoksa?”
Bu gün kocasını henüz görebilmiş Keriman hanım rujunun bulaşmamasına dikkat ederek iki yanağından öptü adamı.
“Öyle gözüküyor.”
Zaten Funda’nın bir kavalyesi yoktu ama anlaşılan Yağmur’unki de bu gece onu yalnız bırakmıştı. Meşgul olduğunu düşünüp sorgulamaya ihtiyaç duymayan Yahya bey, babacan bir tavır ile yolu gösterdi.
“Buyurun o halde.”
Funda yürüme mesafesindeki komşu yalıya babasının kolunda ilerlerken Keriman hanım ve yeğeni de onları takip etti.
Davetlilerin çoğu gelmiş olmalıydı ki yalının bahçesine kurulmuş bistro masaların etrafı genellikle doluydu.
Ev sahibi Pervin gelenleri gördüğünde sohbet ettiği misafirinden müsaade isteyerek karşılamak üzere yanlarına yürüdü.
Babasının kolunda gelen Funda’nın yine pırıl pırıl parlıyordu. Hem okumuş hem zengin hem de ailelerine münasip kızı baştan aşağı süzen Pervin hanım, oğlu Kerem için “şu kızı kaçırmasa keşke” diye düşündü. Görüş mesafesine girecek kadar yakınlaştıklarında kocaman gülümsedi aileye.
“Hoş geldiniz, Kerimancığım bu ne güzellik böyle.”
Komşusunun saçına makyajına dikkat ederek sarıldıktan sonra Yağmur’a geçti.
“Yağmurcuğum çok sevindim gelmene, annenler nasıl?”
Yağmur bu kadını da içten pazarlıklı biri gibi hissediyordu, belki oğlu yüzünden olabilirdi ama hiç sevmediği kesindi. Yine de kucaklamasına karşılık verirken mırıldandı.
“Ben de sizi gördüğüme sevindim.”
Yahya beyle tokalaştıktan sonra asıl hedefine kilitlenen Pervin, Funda’yı tabiri caizse kıskacına aldı.
“Canım benim, neden daha sık gelmiyorsun, küseceğim artık.”
Çocukluğunun Pervin teyzesi, şimdilerin bol botokslu Pervoş’una sırıttı Funda.
“Kıyamazsın sen bana.”
Kadın kızı zaten kolunun altından çıkarmamıştı ama söylediğiyle daha bir sıkıştırdı.
“Ay dayanamıyorum, öpeceğim.”
Yağmur bu da oğlundan beter diye çaktırmadan göz devirirken Keriman hanım ve eşi hallerine gülümsüyordu.
Başka bir konuğun imdada yetişmesiyle kadından kurtulan aile davet alanına doğru ilerledi. Yahya bey tüm gün yoğun şekilde çalıştığı için ayakta durmak yerine karısını koluna takarak kenarlarda oluşturulmuş oturma alanlarına doğru yürürken Funda etraftaki yakışıklıları Mahir’le kıyaslıyordu zihninde.
“Yağmur baksana.”
Telefonunda nişanlısından bir mesaj var mı kontrol eden Yağmur kuzenine döndü.
“Nereye bakayım kuzu?”
Kaşının ucu ile az ötede ayaklı steroid gibi dikilen arkası dönük adamı işaret etti.
“Şuna bak işte. Kalıbı benziyor ama Mahir bunun organiği tabi.”
Yağmur yine aynı konuya dönmüş kuzenine de göz devirdi. Olmayacak duaya ne çok amin diyordu kız.
“Allah sahibine bağışlasın, ne yapalım?”
Artık sinirini zıplatmaya başlamıştı bu ilgisiz halleri Funda’nın. Kuzen kuzenine böyle mi yapardı?
“Aşkolsun ama artık, hiç yardımcı olmuyorsun. Senin bana zor günümde destek olman gerekmiyor mu?”
Kızın ciddi ciddi düşen yüzü ile endişelendi Yağmur. Yatacağım kalkacağım, arkama bakmadan bırakacağım diyordu ama gittikçe sanki adama bağlanıyor gibiydi halleri kuzeninin.
“Funda..”
Kollarını bağlayan Funda, yüzünü de çevirdi kuzeninden. Hiç halini anlamaya çalışmıyordu çünkü.
“Küsmeyeceksin değil mi kuzum? Ben sen zarar görme diye endişelen..”
“Minik KUŞ!”
Yağmur diplerinde biterek sözünü kesen Kerem’e sevimsizce bakarken Funda’nın neşesi yerine gelmişti.
“Kerem.. neredeydin? Senin için geldim şuraya kaç saattir yoksun.”
Adam bez bebek gibi kızı kollarına alıp sıkıca sarmaladıktan sonra yanaklarından da öptü.
“Görmedim ki bebeğim. Sen de haber vermedin. Ne haber Yağmur? Neden içkiniz yok, size bakan olmadı mı?”
Funda bulduğu bol sevgi ile gülümsedi.
“Yeni geldik canım biz de, sana şaka ettim.”
Hala sarmaladığı kızın burnunu sıkıştırdıktan sonra az ilerideki garsona eliyle işaret veren kerem ufak masanın üzerini doldurttu.
Burada iyice kıvama getirir sonra da alıp kulübe götürürdü kızı bir iki saat sonra. Çocukluğu bu bacaksızın peşinde koşmakla geçmişti, ergenliği hayaliyle sevişerek. Amerika’ya gittiğinde girdiği depresyonla kaç farklı tende mücadele etmişti, sayısını bile unutmuştu artık.
Tam artık vaktimiz geldi diye sevinecekken saçma sapan birine takmıştı kafayı kız. Hevesimi alıp bırakacağım diyordu. Günün sonunda yine onun kollarına dönecekse sorun yoktu Kerem için.