11. YASAKLIYA İLK DAVET

1863 Words
Aysima, hem kulağındaki nefese hem de bedenine yaslanmış bedene inanamıyordu. Üstelik kalçasındaki el o kadar bariz bir şekilde ben buradayım diyordu ki ruhunun çekildiğinde ve tüm bedenine dolan iğne batıyormuş hissine engel olamıyordu. Arabaya binip yola çıktıklarından bu yana hala boğazı ve ağzının içi kupkuruydu. Elbisenin içindeki bedeni ateş almış gibi yanıyordu. Bakışlarını camdan dışarıya çeviren kız genzine dolan kokunun kaynağını biliyordu. Alkan Türkoğlu. Kocasının oğlu. Müstakbel üvey annesine arsızca dokunmayı kendinde hak gören hasta ruhlu manyak. Üstelik birbirlerinden nefret etme potansiyelleri Nirvana’ya çıkmışken bunu yapması akla mantığa sığan bir davranış değildi. Alkan ise grilerini kıza dikmiş öylece bakarken babası umurunda değildi. Yaşlı adam ise yanında oturan kızın eline dokunup “Aysima, iyi misin küçüğüm?” dediğinde Alkan’ın kaşları farkında olmadan çatıldı. Babası genç kıza her küçüğüm dediğinde içinde tarif edemediği saçma bir sinir parmak uçlarından saç diplerine doğru mahşerin dört atlısı misali koşuyordu. Bu temasla anlık irkilen genç kız başını Fahrettin’e çevirdi ve “Efendim, bir şey mi dediniz?” dedi. “Rengin solgun görünüyor, dalgınlaştın da bir sorun yok değil mi?” Aysima hafifçe öksürüp boğazını temizlerken “Yo hayır iyiyim ben. Heyecandan galiba.” diyerek geçiştirmek istedi. “Hadi ama baba, heyecanını mazur gör. Kaç kadın genç yaşında kocasının yetmişinci yaş gününü kutlayacağı için heyecanlı olmaz ki? Her yaş ölüme biraz daha yaklaşmak demek sende bilirsin.” Genç kız gözlerini büyüterek genç adama baktığında onun alaycı ama bir o kadar da tehlikeliydi. Başını usulca yana eğen Aysima adeta kahvaltıda ve tüm gün yürek yedim havasıyla “Sen tekmenin acısını unutmuşsun. Bir ara hatırlat da yenileyeyim. Belki de suratının ortasına sağlam bir yumruk da işe yarayabilir. Ne dersin ÜVEY OĞLUM.” dediğinde Fahrettin gür bir kahkaha atmış Alkan ise tek kaşını kaldırıp ölüm kadar soğuk grileriyle “Cesaretin varsa buyur meydan senin üvey anneciğim ama bu defa seni o cam ev bile kurtaramaz.” dediğinde bacak bacak üzerine atmıştı. Aysima dudağının ucunu yukarı kıvırırken içten içe kendini tebrik ediyor “Aferin kızım işte böyle. O ruh hastasına kimin patron olduğunu göster. Kuyruğu dik tut ve lanet olsun seni ellemesini unut” diye bas bas bağırıyordu. Onun gibi geri yaslanıp bacak bacak üzerine attığında açığa çıkan beyaz teni anlık genç adam gözlerinin oraya kaymasına neden olmuştu. Tehditkar bakmaya çalışarak cam eve yaptığı ithafa karşılık “Aklımda bulundururum” karşılığını verdi. Oysa Alkan genç kızın kuyruğu dik tutma çabasını anlıyor ve çok eğleniyordu. Tam da düşündüğü gibiydi. Onu evden defedene kadar gerçekten çok eğlenecekti. Davet alanına geldiklerinde önce Alkan indi. Ardından pampa indirildi ve Fahrettin görüldü. Gazeteciler peş peşe deklanşöre basarken son olarak Aysima bir kuğu gibi süzülerek yere adım attı ve kocasının yanında dimdik durdu. Birkaç fotoğraf sonrası yürümeye başladıklarında gazeteciler “Aysima Hanım buraya bakın lütfen. Böyle dönün lütfen. Nasılsınız? Markanızla ilgili çalışmalar ne düzeyde?” tarzında sorular yönlendirirken elini tutan yaşlı adam gözlerini kapayıp açtı. Bu “Konuş” demekti. Geri dönen genç kız gayet rahat ama aynı zaman da kadınsı bir duruşla “İyi akşamlar arkadaşlar. Gördüğünüz üzere gayet iyiyim lakin iş ile ilgili sorularınız ne yazık ki şimdi cevaplandıramayacağım. Her şey için sosyal medya hesabımı takipte kalın. Son gelişmeleri oradan öğreneceksiniz. Hepinize iyi eğlenceler.” dedikten sonra içeri girdiler. Her şey muazzam derece de iyiydi. Şık ve bakımlı kadınlar, klas erkekler, yeraltının ileri gelenleri derken herkes öylesine bir ambiyans oluşturmuştu ki Aysima ara ara burnundan soluklar alıp onunla konuşan kadınlara kibarca gülümsüyordu. İçinden sıkıntıdan patlasa da sesini çıkarmıyordu. Alkan ile Fahrettin birkaç iş adamı ile sohbet ederken elindeki şampanya kadehi ile nefesini usulca bırakan genç kız sahte kahkaha atanları izlerken göz devirme isteğini bastırmaya uğraştı. Ama hemen yanında beliren gölgeyle başını çevirdi. Gördüğü yüzle kocaman gülümserken “David” diye şakıdı. “Selam güzellik. Baktım çok sıkılıyorsun geleyim dedim.” “Ya çok iyi yaptın. Patlamak üzereyim.” “Hadi ama bebeğim insan böyle bir ortam da nasıl sıkılır.” Genç adam bunu söylerken yüzündeki alaycı ifade elle tutulur gibiydi. Ona ciddi misin der gibi bakan Aysima kıkırdadı. “Aman tanrım şu kadının burnunu kim yaptı? Sanayideki Zühtü usta mı?” Genç kız adamın burnunun ucuyla işaret ettiği yere baktığında estetik konusunu işi iyice abartan kadınla içtiği şampanyayı az daha püskürtüyordu. Gözlerini belertip “Davit” diye uyarıda bulunduğunda “Ne ya yalan mı? Şunlara baksana aynı fabrikadan üretilmiş gibi değil mi? Hayır madem aynı olacaktınız neden ayrı ana babadan doğdunuz ki? Bir de ördek dudak yapıp sevimli ya da seksi olduklarını düşünmezler mi?” diyen adam omuz silkti ve kadehindeki içkiyi tek seferde içti. Yanından geçen garsonun tepsisinden bir kadeh daha alıp boşunu bıraktı. Ardından erkek topluluğunu işaret edip “Eee güzellik nasıl gidiyor? Üvey oğlunla aran ne alemde?” dedi. Aysima göz devirdi. “Bırak şu ruh hastasını.” David öylece baktı. Tek kaşı havada bir Alkan’a bir de arkadaşına baktı. Omuzunu kendi omuzuyla dürterken “Kız zilli neler oluyor anlat bakalım.” dediğinde bakışlarını adamdan çekmeyen Aysima “Boşver sonra konuşuruz” demekle yetindi. Bir süredir gittiği spor salonunda denk gelmişlerdi ve arkadaş olmuşlardı. David Hunter yurt dışındaki bir mayo firmasının sahibi ve çizimcisiydi. Aynı firmanın bir ayağını da Türkiye’de kurmak istiyordu ve ziyarete gelmişti ama ülkeyi sevince kalmıştı. İşlerini buradan yürütüyordu ve istediği firmayı kurmuş ama çizimci olarak kendini gizlemişti. Uçarı bir karakterdi. Kız ya da erkek fark etmez arkadaş ortamı sağlamdı. Samimiyeti bazıları için cıvıklık bazıları içinse sıkı ve samimi dostluktu. Aysima onun bu hallerini seviyordu. Niyeti konusunda başta biraz tedirgin olsa da tanıdıkça rahatlamıştı. David kızıl, esmer tenli ve renkli gözlü kızlardan hoşlanıyordu. Arada güzellik dışında küçük kardeş de dediği oluyordu ve bu güvenmesi için daha da sağlam bir nedendi. O sırada Alkan salonu taradı. Aysima’yı en az kendi kadar yakışıklı bir adamla gülerek sohbet ettiği ana şahit olunca kaşları çatıldı. Tıpkı babasının ona küçüğüm dediğinde olduğu gibi parmak uçlarından saç diplerine kadar kasıldı. Babasına “Artık pasta kesilsin mi?” derken onay veren adamla garsonlardan birine “Pasta getirilsin” emrini verdi. Bir eli cebinde diğer elinde kadeh yürümeye başladığında kolu dürtülen genç kız arkadaşına baktı. “Geliyor senin üvey oğlancık.” “Dalga geçme.” “Ne yapayım? Kızım adam her şeyden önce mafya babası ve sen babası da kendisi de mafyanın içinde olan adamlarla aynı evdesin. Yaşlı bir kurtla da evlisin. Tanrım, bir insanın başına daha büyük nasıl bir felaket gelebilir ki?” “David, yemin ediyorum elimin tersindesin.” “Elinin tersi?” “Az sonra ağzının üzerine çarptığımda anlayacaksın.” “Hee o bakımdan.” Genç kız yine arkadaşına çıkışacaktı ki “Pasta gelecek. Başkaları ile kırıştırmayı bırak da kocanın yanına geç.” diyen Alkan ile burnundan sinirli bir soluk alıp verdi. “Bak David bu benim kocamın ruh hastası oğlu Alkan.” “Alkan bu da David Hunter. Kırıştırdığım bir adam değil hem arkadaşım hem de abim gibi biri.” Sonra Alkan’a göz devirdi ve David’e dönüp “Sen ona bakma ben şimdi gidiyorum ama görüşürüz yine” deyip adamın yanından hafiften omuzuna çarparak geçti ve Fahrettin’in yanına gitti. Dimdik duran David şöyle bir Alkan’ı inceledi. Gri gözler. Koyu kumral saçlar ve yanaklarını saran kirli sakallar. Dik ve kendinden emin bir vücut ve buz gibi bakışlar. Aynı şekilde incelendiğini biliyordu. İki kolunda da dövmeler parmaklarına kadar uzanıyordu. Boynunda da benzer şekilde dövmeler vardı. Spor geçmişi ve sürekli hareket halinde oluşu bedenine olumlu yansıyordu. En az Alkan kadar kalıplı ve dik duruşluydu. Tek kaşı havalanan Alkan David’in bir adım daha yakınına geldiğinde sesindeki tehdidi saklama gereği duymadan “Yüzdüğün sulara dikkat et. Biri boynundan tutup dibe batırmasın.” dediğinde genç adam dudağının ucunu kıvırdı ve “Sorun değil tüpsüz dalışta da iyiyimdir. Battığım gibi çıkmasını bilirim.” dedi. Elindeki kadehi kaldırıp Alkan’a doğru şerefe hareketi yaparken çoktan sola doğru yürümeye başlamıştı. Pasta gelip kesildiğinde herkes tebrik ediyordu. Fahrettin “Dostlarım. Hepinizin getirdiğin hediyeler bu yaşımda bile benim için kıymetli ama ben en kıymetlisini huzurlarınızda açacağım. Karım Aysima’nın ne aldığını çok merak ediyorum.” dedi ve Fatih’in getirdiği büyük dikdörtgen paketi açmasını bekledi. İçinden gümüş renk ağır bir çerçeve içinde harika denecek karakalem çalışması gözler önüne serildi. Fahrettin bu karakalem çalışmasında ayaklarının üzerinde ve oldukça karizmatikti. Bir süre sessizce resmen bakan adam ona merakla bakan kıza irislerini çevirdi. “Bu, bunu sen mi yaptın?” “Ben, her şeyi olan bir adama ne hediye etsem bilemedim. En azından elimden gelen bir şeyler yapmak istedim. Umarım beğenmişsindir?” Uzanıp kızın elini tuttu ve öptü. Gözlerine bakıp “Beğendim küçüğüm çok beğendim.” derken Aysima burnundan usulca soluk alıp veriyordu. Fahrettin bir kocadan çok sanki aslında olmayan bir baba ya da amca gibiydi. Davetliler alkışlarken Alkan kaşları çatık sert bir biçimde bakıyordu. Ardından dans müziği çaldığında ortaya Fahrettin ve Aysima çıkmalıydı ama yaşlı adamın durumu buna engeldi. Yaşlı adam oğluna işaret ettiğinde göz devirse de ceketinin önünü ilikledi ve genç kızın karşısına geçip elini uzattı. Aysima o an ne yapacağını bilemese de Fahrettin “Ben kalkamadığıma göre seni dansa oğlum kaldıracak” dediğinde el mahkum uzatılan eli tuttu ve ortaya geçtiler. Ağır müzik eşliğinde beline elini koyan adam bir tık kendine yanaştırdığı kızın elini avucunun içine aldı ve dansa başladılar. Genç kız bitse de gitsek modundaydı ama Alkan sanki önemli bir şey diyormuş gibi “Babamın gözünü nasıl da boyamayı biliyorsun. Aslında çok tehlikeli bir kadınsın lakin bunu bir tek ben görüyorum.” dediğinde yutkunan kız burnundan soluyordu. Cevap vermedi. Sustu ve sakince dansa devam etti. “Çok sessizsin. Ne o, o şirret mahalle karısı uykuya mı daldı?” “Alkan, neden kaşındığını hissediyorum.” “Vayy, demek dilimiz varmış. Ben yuttuğunu ya da böyle bir ortam da esas karakterini göstermeye korktun sanmıştım.” “Bunu babasının karısını elleyen ruh hastası mı söylüyor?” Genç adam grilerle kızın kahvelerine bakmaya başladığında oradaki vahşi kediyi görmek hoşuna gitmişti. Belindeki eli biraz daha sıkılaştırdığında burnundan verdiği soluk kızın yüzüne ılık bir şekilde çarparken “Fazla iddialı konuşuyorsun” derken sesi kısıktı. “Huyum kurusun.” “Kuruturuz.” O sıra diğer çiftler de dansa kalktığında onlar kalabalığın içinde kalmıştı. Aysima adamın bedenine biraz daha yapışmak zorunda kaldığında artık göğüslerinden aşağısı Alkan’ın bedenine sabitlenmişti. Topuklu giyse de hala adamdan biraz kısa kalan kız kanına değen sertlikle soluğunu tuttu. Adamın gözlerine baktığında koyulaşmış griler dudaklarını aralamasına ve “Yoruldum” demesine yetti. Alkan kızı bıraktığında hızla ortamdan uzaklaşmasını izlerken babasını kontrol etti. Herkes çoktan kendi dünyasına dönmüştü. Eline kadeh alıp kızın gittiği yöne doğru sakin adamlar atarken onu izleyen iki kişi vardı. Fahrettin ve David. Dakikalar sonra biraz olsun bedeninin sıcaklığı azalan Aysima lavabodan çıkıyordu ki kapıda bir anda karşısına çıkan Alkan’la duraksadı. Kaşları çatılırken yanından geçip gitmek istedi ama kolundan tutulup duvara sırtı dayandığında hissettiği serinlik iki elini sağına ve soluna koyan adamın bedeninden yayılan sıcaklıkla çoktan yok olmuştu. “Ne yaptığını sanıyorsun? Bu yaptığın tacize girer.” Genç adam onu duymadı bile. Bedenini tamamen kızın bedenine yasladığında yüzüne eğildi. Genç kız çırpınmak istedi. Beceremedi. Adamın nefesi bedeni ve hareketi sanki tüm bedenini kilitlemişti. Alkan kızın dudak kıyısından geçip yanağını yanağına sürterek dudaklarını bu defa kulağına dayadığında titreyen ince vücut kafesindeydi. Kısık ama kışkırtıcı bir sesle “Bana neden karşı koymuyorsun?” dediğinde ağzı sürekli açılıp kapanan kız ne diyeceğini bilemedi. Sahi neden karşı koymuyordu ki? Şu an olan şey yasakken neden dur demiyordu? Kim bilir belki de yaşadığı bu deneyim onu tüm yasakları delmeye davet ediyordu. Peki Aysima bu davete ne diyecekti?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD