7. SERVET AVCISI

1610 Words
Aysima geldikleri iki katlı büyük binanın önünde durduklarında etrafa şaşkın bakışlar atıyordu çünkü burası çok sıradan ve hatta vasat denebilecek bir yerdi. Arabadan indiğinde korumalar içe katlanan paneli indirdi ve Fahrettin de yanında yerini aldı. “Biz nereye geldik?” Soru dudaklarından düşünceli çıkmıştı. Yaşlı adam ise önünden geçip arabayı sürerken “Takip et beni” dedi sadece. Aysima yeniden bir emir kipli cümle duyduğunda dişlerini sıktı. “Öyle giyin Aysima, takip et Aysima, onu yap bunu yap şunu giy bu ne böyle ya. Sanırsın evcik hayvanıyım.” Ağzının içinden homurdanırken adamı takip etmeye başladığında topuk sesleri ortama yankılı biçimde yayılıyordu. Binaya girdiklerinde etrafta hiçbir şey yoktu. Sadece birkaç koltuk, duvarlar kitap rafları ve bir süredir tozu alınmadığı belli olan kitaplar. Yalan yok başta burada temizlik yapacağını bile düşünmüştü ama büyük raflardan birinin önünde durduklarında bir adım geri çekilmesine ve gözlerini irice açmasına neden olan bir şey oldu. Raf yana doğru kaydı ve gold renginde bir kapı karşılarına çıktı. Kapıya vurulmasına gerek yoktu. Hemen kıyıdaki bir panele elini koyan adamla birlikte açıldığında “Yok artık” diye mırıldanan kız ne yapacağını bilememişti. Açılan kapı ışıklı büyük bir koridoru önlerine seriyordu. Fahrettin giderken geri de kalmış içeri adım atıp atmamak arasında kalmıştı. Koruma Fatih arkasından “Bence ilerlemelisin. Patron gelmediğini fark ederse kızar.” dediğinde irkilen genç kız üzerine doğru eğilmiş adamdan bir adım uzaklaştı ve yaşlı adamı takip etti. Bu adamın tavrından hiç hoşlanmamıştı her ne kadar onu çetenin adamlarının elinden kurtarsa da. Koridoru geçerken duvarların sıradan olmadığını fark etti. Elini kaldırıp parmak uçlarıyla dokunduğunda kadife doku yumuşak bir his bırakınca bu defa avuç içiyle dokunmaya başladı. Önlerine bir kapı daha çıkmıştı. Çift kapaklı gümüş renk işlemeli bir kapı hem de. Kapı iç kısımdan ağır bir hareketle sağa ve sola açılırken gördükleri daha ne kadar şaşırması gerektiğini kestirememesine neden oluyordu. O kadar genç ve ferah bir mekandı ki. Ara ara koyulmuş masalar, içki servisi için bar tarzında hazırlanmış kısım, beyaz kırmızı ve siyah kıyafetler giyen kız ve erkek garsonlar, biir köşede duran oyun makineleri ve karşı duvarın hemen önünde yerleştirilmiş kadife kırmızı siyah ve beyaz koltuklar. Aysima ilk kez bir kumarhaneye adım atıyordu ve düşündüğünün aksine sigara alkol ve ter kokusundan eser yoktu. Genç yaşlı bir çok insan vardı. Masaların başında kağıt oynayanlar, makinelerde para kaybedenler veya kazananlar, koltuklarda oturmuş sohbet edenler veya rulet masasında şansını deneyenler. Fahrettin açılan kapıdan içeri girip kendini belli ettiğinde herkes durdu ve ona baktı. Ardından takım elbiseli iki adam gelip “Hoş geldiniz efendim” derken ellerinde içki kadehleri olanlar selam verip baş eğiliyor. Aysima kendini öyle gergin ve kasılmış hissediyordu ki sanki kasları bir araya toplanmış top halini almıştı. Dakikalar sonra vip giriş yazan yere geçtiklerinde buranın içeriden de lüks olduğunu fark etti. Az önce onu içeride karşılayan adamlar şimdi geçtiği masanın başında dururken karşısında eş pençe divan duruyordu. “Her şey yolunda efendim. Dün gece dediğiniz gibi müşterilerden hile yapan iki kişinin üyeliği iptal edildi. Kızıl kartları da ellerinden alındı. Artık size veya Alkan Bey’e ait hiç bir mekana giriş yapamayacaklar.” Başını anladığını belli edercesine sallayan yaşlı adam hala ayakta ve şaşkınca ona bakan karısına döndü. Yüzünde beliren o alaycı ve babacan ifadeyle “Aysima, yarın yola çıkacağız. Bugün bir süre burada işlerle ilgilenmem lazım sen de dışarıda makinelerde oynayabilirsin. Sonra yemeğe gideceğiz.” Dediğinde kaşlarını kaldıran kız “Ne yani, sen çalışırken ben evde kalsam olmuyor muydu?” Dedi ama sesi isyan eder gibiydi. “Yemekte yalnız olmayacağız küçüğüm bu nedenle sen benim yanımdasın. Dediğimi yap ve git eğlenmene bak.” Adama dönüp “Aysima Hanım benim eşim olur. Ona sınırsız kredi açın ve kızıl karttan adına derhal bir kart çıkartın. Rahat etmesi için de elinizden geleni yapın. Sorun istemiyorum.” Derken ki ses tonu odaya gergin bir hava katıyordu. Adamı “Emredesiniz efendim. Hemen kartı hazır ediyoruz.” Dedikten sonra kıza döndü. Eliyle kapıyı işaret ederken “Buyurun Aysima Hanım” dedi. Genç kız yutkunup burnundan soluk alırken elindeki çantasını sıktı ve dışarı çıktı. Büyük masaların olduğu alana geçtiğinde “İstediğiniz masaya oturabilir makine de oyun açabilirsiniz efendim. Ben hemen size kartınızı getiriyorum. Keyfinize bakın lütfen. İçecek olarak ne alırsınız?” deyince hırlar gibi “Zıkkımın kökünü alırım” dedi ama adamın anlamaz yüz ifadesiyle “Meyve suyu. Mümkünse vişne olsun.” Demekle yetindi. Dakikalar saatlere dönerken birkaç makine de anlamasa da sözde oynadı. Kazanıp kazanmadığından haberi bile yoktu. İki genç adam gelip tanışmak istediğinde hemen yanında biten müdür genç kızı “Fahrettin Beyin eşi” diyerek tanıtıyor olası sarkıntılık durumunu ortadan kaldırıyordu. Sonunda Fahrettin odasından çıktığında sıkıntıdan uykusu gelen Aysima esnemeye başlamıştı. Müdür hemen yanlarına gelip kartı takdim ederken bir zarf dolusu parayı da diğer eliyle uzattı. Fahrettin buna gülerken Aysima “Bu da neyin nesi?” dediğinde hafifçe öksüren adam izah etti. “Efendim oynadığınız dört makinenin üçünde ikişer kez kazandınız. Makine oyunları otomatik kaydedildiği için kazancınız hesaplanır ve sonunda size teslim edilir. Şansınız varmış. İlk seferinde kimse bu kadar büyük bir meblağ kazanmamıştı.” Genç kız bir müdüre bir Fahrettin'e bakıyordu. Yaşlı adam “Al küçüğüm, o para senin hakkın.” Derken ciddiydi. Parayı alan kız elindeki çantaya baktığında sığmayacağını görebiliyordu. Ona da çözümü müdür buldu. “Ah, benim düşüncesizliğim. Hemen kartınıza aktarım yaptırıyorum. Sadece iki dakikanızı alacağım.” Ve elini uzatıp kızdan kızıl kartı aldı. Dediği gibi iki dakika sonra elinde bir dekont ve kartla geri döndü. Dekonta bakan kız paranın yatırıldığını görebiliyordu. Kumarhaneden çıktıklarında güneş kaybolmuş gecenin karanlığı şehri sarmıştı. Şehir merkezindeki çok hoş bir restoranın önünde durduklarında “Fahrettin Bey çok uzun sürer mi? Benim ayaklarım çok iyi durumda değil.” Diyen kız resmen kedi yavrusu gibi bakıyordu. Tek kaşı kalkan adam “ Yemek yiyip kalkacağız. Bu esnada döndüğümüzde butiklerden hangisi ile iş yapacağını ve çalışacağını konuşacağız. İşletmecilerle toplantı gibi düşün.” Deyip bekledi. Kızın gözlerindeki parıltılar kendini belli ederken açılan kapıyla önce Aysima indi. Ardından inen Fahrettin şöyle bir çevresine bakıp arabasını kumanda ile ilerletti. Yanında yürüyen kıza ise “Kamburunu çıkarma. Dik ve özgüvenli yürü. Konumunu ve mevkini kullanmayı bil. Kimsenin sana bakışlarını umursama.” Diyerek direktif veriyordu. Aysima adamın dediklerine uydu. Sırtını dikleştirdi ve daha özgüvenli durmaya başladı. Restoranın iç kısmına adım attıklarında ortada büyük bir masa hazır edilmiş halde onları bekliyordu. Fazla kimse yoktu. Olanlar da dikkatlice onları izliyordu. Fahrettin yerini aldığında onları karşılayan restoran şefi Aysima’nın da oturmasını bekledi. Sandalyesini iten adamla oturan kız tam olarak ne olacağını bilmiyordu. Onlardan hemen sonra gelen kadınlar ve erkekler topluluğu önce yaşlı adama sonra da genç kıza selam verip yerlerine oturdu. Gece öyle bir devam etti ki Aysima sanki başka bir ülkeye gelmişti de konuşulan yabancı dildi asla anlamıyordu. Ama tek bildiği şey varsa gideceği tatilden döndüğünde çok sağlam bir kadro ile çalışmaya başlayacaktı. Eve döndüklerinde odasına giren Aysima üzerini çıkarıp makyajını sildiği an yatağa kendini zor attı. Ertesi gün ise öğlenden sonra özel uçakla Karayip adaların gittiklerinde onu karşılayan ev ve çalışanlar göz kamaştırıcıydı. Sahil kıyısında kendilerine ait bir kumsal ve alan vardı. Ev üç katlıydı ve her yeri içeriyi göstermeyen camla kaplıydı. Adeta cam evde bir hafta geçireceklerdi. Daha doğrusu Aysima tek başına geçirecekti. Çünkü Fahrettin ilk gece evde kalsa da sonradan ayrıldı ve kendi işlerine yoğunlaştı. Uçak yolculuğu, ruhsal yorgunluk ve zihinsel durgunlukla birlikte ilk günü sadece uyuyarak geçirse de sonrasında onun bedenine uygun alınmış bikini ile güneşlenmeyi tercih etmişti. Müzik dinliyor, güneşleniyor, kitap okuyordu. Bazen de akşam güneşine doğru oturup çizim yapıyordu. Sürekli hizmet edeni vardı. Rahatlığa ve lükse alışmaya başlamıştı. Sosyal medya hesabı açıp çevrenin paylaşımını yaparken bir tane de bikinili şekilde kendi resmini koydu. Ne zaman ki yüzünü herkes gördü o zaman binlerce takipçi ve yorum yağmaya başladı. Herkes ünlü iş adamı Fahrettin Türkoğlu’nun genç karısını merak ediyordu. Bazı yorumlar vardı ki Aysima’nın gözlerini belerte belerte bakmasına neden oluyordu. “İlik gibi hatun böylesine yaşlı birine ancak para için gider.” “Oğlunu alacakken babasına gitmiş.” “Alkan Türkoğlu genç üvey annesiyle tanıştı mı acaba?” “Gençler buradan tutkulu bir yasak aşk çıkar demedi demeyin.” Elindeki telefonu koltuğa fırlatırken “Ruh hastası hepsi yemin ediyorum ya. Neler diyorlar?” diye homurdandı. İTALYA... Alkan, elindeki silahın kabzasını sıkı sıkıya tutarken yüzüne sıçrayan kan ile dışarıdan bakıldığında vahşi bir kurt gibi görünüyordu. Önünde beyni dağılmış halde duvara zincirlenmiş adam ise kendi gücünü göstermesine engel olan İtalyan ailelerden birinin başıydı. Yanındaki adama “Evinin önüne bırakın. Diğer ailelere de parmaklarından birer tane gönderin. Yarın için toplantı istediğimi de açıkça notta belirtin.” dediğinde silahını yerine koydu ve içinde bulunduğu konteynerden çıkarken yüzündeki kanlar hala duruyordu. Beyaz gömleğinde de tıpkı yüzü gibi kanlar vardı. Arabasına bindiğinde şoförü direkt eve sürdü. Önce banyoya girdi. Ilık suyla tüm bedenini kandan arındırırken dakikalarca çıkmadı. Çıktığında ise belinde havlu ile yatağa uzanıp bedenini gevşettiğinde gözlerini kapadı ve bir süre sessizce durdu. Kapı tıklandığında burnundan sinirli bir soluk alırken dişleri arasından “Gel” deyip oturur hale geçti. “Patron, bunu görmen lazım.” Telefonu Alkan’a uzatan sağ kolu Demir ellerini önünde birleştirip beklerken Alkan grileriyle ekrana baktı. Gördüğü paylaşım ve yüzle kaşları çatılırken altında yazan yazılar kanının damarında kaynamasına yetiyordu. “Ünlü iş adamı ve tasarımcı Fahrettin Türkoğlu kendine taze kan temin etti. Genç eşini Aysima Türkoğlu ilk kez görüntülenirken güzelliği iş adamını nasıl tavladığını kanıtlar cinstendi.” Elindeki cihazı sıkan adam “Siktir. Babam ne halt ettiğini sanıyor?” derken sinirden yüzü kızarmış grileri keskinleşmişti. Demir “Bir de kızıl kart çıkarttırmış ve butiklerden birinde kendi tasarımları satılacakmış. Denilene göre Fahrettin Bey adına marka oluşturması konusunda destekliyormuş.” dediği an avucundaki telefondan ses gelmeye başladı. Önce ekrandaki görüntü karardı ardından cihaz duvar ile buluştu. Sinir o kadar kaslarını ve damarlarını zorluyordu ki boynundaki damarlar koyu yeşil hale geliyor belirginleşiyordu. Bir an önce burada işleri halledip geri dönmeliydi. Babası her ne yapıyorsa o servet avcısına tek kuruş kaptırmadan son verecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD