Uyku tutmadığı için üzerine kolu taytını ve sporcu atleti üzerine giydiği salaş tişörtüyle en rahat ayakkabısını giydiğinde kol bandına telefonu koydu. Kulaklığı da taktığında hazırdı. Eline su şişesini alıp malikaneden çıktığında koşu istikameti belliydi. Müziği son ses açıp hafif tempo ile koşuya başladığında arkasında olan korumalardan elbette haberi vardı. Fahrettin anca böyle izin vermişti.
Dakikalarca koştu. Gece gördüğü gri gözlü iri adamın çirkin ithamlarını unutana kadar durmadı. Nefesi kesilmeye başladığında alnından ter damlaları sürülüyor boynuna doğru iniyordu.
Bir yerde durup su içti ama fazla kalmadı çünkü terinin soğumaması gerekiyordu. O sırada malikanede herkes uyanmış çalışanlar kahvaltı masasını hazır ederken Alkan babasının odasına kapıyı çalıp girmişti. Yaşlı adam karşısında duran oğluna baktığında aslında gurur duyuyordu çünkü kendi gençliği gibi görüyordu.
“Geleceğinden haberim yoktu. İşleri halletin mi?”
“Sana da merhaba baba. Haber vermek istemedim. İşler konusunda da için rahat etsin sorun yok. Artık İtalya da bizim de sözümüzün geçtiği bir uyuşturucu karteli var. Aynı zaman da silah içinden de pay alacağız.”
Fahrettin oğlunun dimdik bir ifade ile konuşmasıyla başını salladı ve arabasını çalışma masasına doğru hareket ettirip puro kutusundan bir tane alırken oldukça sakindi.
Yakıp gözlerini grilere çevirdiğinde “Güzel. Aferin sana evlat. Direkt buraya geldiğine göre kendi evine hemen geçmeyeceksin diye umuyorum. Seni tanıştırmak istediğim biri var.” Dedi. Yüzünden beliren sırıtış Alkan’ın dişlerini sıkmasına yetmişti.
Genç adam yüzünde beliren alaycı ifadeyi saklama gereksinimi duymadan “Servet avcısı karından mı bahsediyorsun baba?” dediğinde tek kaşı kalkan yaşlı adam onaylamaz biçimde yüzünü buruşturup “Üvey annen hakkında düzgün konuş evlat.” Diye uyarıda bulundu.
“Üvey anne? Baba sen aklını mı kaçırdın? O kız senin neredeyse torunun yaşında. Hangi akla hizmet bunu yaptın? Üstelik neüdüğü belirsiz biri. Servet avcısı et parçasından başka bir şey değil. Seni nasıl kandırdı ya da senin amacın ne?”
Fahrettin ciddi bir tonla “Alkan, Aysima’ya düzgün davranacaksın. Nesini nasılını bırak. Ben onunla evliyim ve inan bana tanıdığında sende seveceksin.” Derken gözleri camdan dışarıya kaydı. Uzaktan genç kızı seçebiliyordu.
“O çok farklı. Servet avcısı değil çünkü harcadığı her kuruşu hak etmek için çalışıyor.”
Alkan da babasının baktığı yere gözlerini çevirdiğinde durmuş su içen kızı izledi. Koşmaya devam ettiğinde hemen arkasındaki korumalar varlığını belli ediyordu.
“Nasıl çalışıyor baba? Misal sana yatakta şov yaparak mı? Güldürme beni tanrı aşkına. Onun ne tür bir vasfı olabilir ki bedenini pazarlama dışında?”
Sözleri ağırdı çünkü Aysima ona göre bedenini pazarlayan ucuz bir kadın olarak düşünüyordu görüyordu. Fahrettin masanın üzerindeki büyük kağıtlardan üç tanesini eline aldı ve oğluna uzattı.
“Bence peşin hükümlü olma evlat. O genç kadında çok sağlam bir kalem var.”
Alkan babasının uzattığı kağıtları eline aldığında çizimlere göz attı. Başta alay etmek için kendini hazırlasa gördükleriyle kaşlarını kaldırmadan edemedi. Çizimler iyiydi. Dikkat çekebilecek kadar iyi ve göze gösterişli. Üç elbise ona göz kırpıyordu. Cüretkar ama masum, tutku dolu lakin bir o kadar uysal. Sanki çizgiler birbirini tamamlarken üzerine giydirildiği bedeni ikinci bir deri gibi sarıyordu. Çok sürmedi ama hemen sonrasında kağıtları masaya atan genç adam “Bunlarla mı gözünü boyadı baba? Gerçekten mantıklı tek bir yan bulamıyorum yaptığın bu saçmalık için o yüzden bana bahaneler uydurma da aklındaki neyse onu anlat.” deyip babasının yüzüne baktı.
Fahrettin kaşlarını çattı. Oğluna karşı yine o acımasız tavrını takınırken “Ben ne zaman sana hesap verdim ki şimdide vereceğim. Haddini aşma. Kahvaltı masasına inelim. Aysima birazdan gelir.” deyip aracını hareket ettirip odasından çıktı. Hemen yan tarafta bulunan ve ona ait olan tek kişilik asansörle aşağı kata inerken elleri yumruk olan genç adam gözlerini kapayıp açarken grilerindeki koyulaşmanın farkındaydı. Hırsla solurken “Lanet kadın” diyordu.
Başını yeniden cama çevirdiğinde malikane içindeki taşlı yoldan koşarak geldiğini gördüğünde kararını vermişti. Bu evde kalacak ve onu canından bezdirip beş kuruş almadan defedecekti. Aysima ise kapıyı açan çalışanla temposunu hafifleterek içeri girdi. Merdivenin başında karşılaştığı yaşlı adamla tebessüm etti. Ona alışmıştı. Tıpkı bir dede ya da aile büyüğü gibi görüyordu. Yalan yok geçen sürede asla yanlış bir yaklaşım görmemişti. Hatta yaşlı adamın küçüğüm hitabına bile alışmıştı.
“Sabah şerifleriniz hayırlı olsun efendim.”
“Sana da küçüğüm. Yine çok terlemişsin.”
“Evet, bu defa biraz daha hızlı koştum demek ki.”
“Hadi git terin soğumasın. Biraz hızlı hazırlanıp masaya gelirsen mutlu olurum. Tanışmanı istediğim biri geldi.”
Aysima, tek kaşını kaldırdı. Geceki tanışma ona yetmişti ama bunu söylememeyi tercih etti. Onun yerine “Hemen geliyorum.” demekle yetinip merdivenleri koşar adım çıkmaya başladı. Koridora gelip kendi odasına geçecekken hemen yan odanın kapısı açıldı. Dışarı çıkan Alkan ile karşı karşıya kaldığında bir adım geri gitmeyi tercih etti.
Genç adam şöyle bir süzdüğü kıza karşı yüz buruştururken sanki önünde bir pislik varmış hissiyatı veriyordu. Aslında güzel bir vücudu vardı. Kısa saçları yüzünü daha da ortaya çıkarmıştı. Aysima daha fazla genç adama bakmaya tahammül edemediği için göz devirdi ve odasına girip kapıyı sertçe kapadı.
Alkan aynı odada kaldıklarını düşünmüştü ama bu ayrı oda durumu tek kaşını kaldırmasına neden oldu. Aşağıya inerken üzerindeki spor takımın ceketinin kolunu düzeltiyordu. Yemek odasına girdiğinde babası, masanın her zamanki başında oturuyor elinde gazetesi inceliyordu. Kendi yerine geçtiğinde beklemeye başladılar.
“Neden bekliyoruz baba?”
“Aysima da gelecek. Onunla tanışmanı istiyorum.”
“Biz onunla gece tanıştık baba merak etme. Daha fazlası ona da bana da fazla gelir.”
Fahrettin dikkatini çekmiş olacak ki sırtını dikleştirdi ve “Ne demek gece tanıştık?” diye sordu. Zihin çarkları dönmeye başlamıştı.
“Eve girdiğimde kendisi koridordaydı. Gerçekleri duymak ağır gelmiş olacak ki çok çabuk odasına kaçtı. Senin olmadığın odasına. Sahi baba siz karı koca neden aynı odada kalmıyorsunuz? Ben seni yatakta da oldukça tatmin ettiğini düşünmüştüm.”
Elini yumruk eden yaşlı adam masaya vururken “Bir daha uyarmayacağım. Karım hakkında düzgün konuşacaksın.” diye gürleyen yaşlı adamın sesi odaya yayılırken Aysima hızla duşa girmiş yıkanıyordu. Kısa bir duş sonrası kurulanıp giyindi. İçine giydiği beyaz çamaşır üzerine aynı renk crop giydi. Siyah kumaş pantolon ve ceket seçti. Topuklu ayakkabılarından birini kombinine uydurdu. Saçlarına kolaylıkla şekillendirdi. Çizimlerini çantasına koydu ve ardından bilgisayar çantasını da omuzuna taktı. Eline de telefonunu ve cüzdanıyla araç anahtarını koyduğu küçük çantasını aldı. Odadan çıkarken annesinin resmine bakıp “Şans dile bana anne” diye mırıldandı.
Merdivenleri inerken baba oğlun tartışma sesleri malikanenin duvarlarını inletiyordu.
Alkan babasına karşı alaycı bir tavırla “Karın mı? Baba sen karı koca kavramlarını unutmuşsun anlaşılan. Karı koca arasında olacak her şey açık ve net. Üstelik o kız benden bile küçük. Karım derken utanmıyor musun? Sikerler böyle işi lanet olasıca bir fahişe gelip bunca emeğin çalışmanın ve kazancın üzerine otursun diye kıçımı yırtmıyorum ben.” derken sonlara doğru sinirlenmiş ve sesi kaskatı yükselmişti.
Merdivenlerin bitiminde öylece duran genç kız öyle kötü hissediyordu ki eli yumruk olmuş yeni yapılmış tırnakları avuç içine batıyordu. Gözleri dolmuştu. Makyaj işini butiğe bıraktığı için şükretti çünkü yanağından süzülen damla yüzünden rimeli akabilirdi. Burnunu çekip derince soludu ve omuzlarını dikleştirip sert adımlarla yemek odasına girdi. Fahrettin tam bağıracaktı ki genç kızın kapıdan girdiğini görünce sesini çıkarmadı.
“Yeniden günaydın küçüğüm. Her defasında nasıl böylesine güzel olmayı başarıyorsun bilmiyorum ama şikayetçi de değilim.”
“Günaydın.”
Hemen yaşlı adamın yanındaki sandalyeye kurulurken dolduran çayı hemen yudumladı. Baba oğul aşırı sinirliydi belli ki ama umurunda değildi. Onların halletmesi gereken bir konuydu bu ve asla araya girmeyecekti. Düzenini zar zor kurmuşken bozmaya niyeti yoktu.
Tabağına masadaki kahvaltılıklardan alırken Fahrettin ve Alkan kızı izliyordu. Ağzına attığı peyniri çiğnerken çayından yeniden içen kız yan sandalyeye koyduğu çantasındaki telefonun çalmasıyla hemen açıp cevapladı.
“Günaydın Seçil Hanım.”
“...”
“Evet sizi dinliyorum.”
“...”
“Demek istediğim kumaşlar geldi. Ben hemen yola çıkıyorum. Geldiğimde numuneler lütfen hemen hazır olsun.”
“...”
“İyi günler.”
Telefonu kapadığında kalkan genç kız “Ben affınıza sığınıyorum. Beklediğim özel üretim kumaşlar gelmiş. Hemen çıkmam gerekiyor. Ayrıca oğlunuzla tanışmak gibi bir hata da bulundum ve oldukça da pişman olduğumu dile getirmekte sorun bulmuyorum. Ona göre bedenini satan bir fahişeden ve et parçasından ibaret olsam da aslında onun ne düşündüğünü zerre umursamıyorum. İstediğini düşünmekte özgür. Tıpkı benim de kendisi hakkında Narsist ve megaloman aynı zaman da kendini beğenmiş dingilin önde gideni olduğunu düşünmekte özgür olduğum gibi. İyi günler.” deyip çantalarını aldı ve yemek odasından çıktı. Elbette çıkarken ona öldürmek ister gibi bakan genç adama göz devirmeden ve ona dudağının ucunu kıvırarak bakıp başını olumlu anlam da sallayan adama göz kırpmayı da eksik etmedi.
Malikaneden çıkıp hazır olan aracına bindiğinde arkasındaki korumalarla butiğe doğru yol alıyordu. Yüzünde Alkan denen adama laf sokmanın verdiği o kusursuz gülüş vardı.
Alkan, sırtını geri yasladı ve babasına koyulaşmış grilerle bakarken “Karın fazla çene yapıyor ve beyninde bir mermi deliği açmam an meselesi ama yapmayacağım. Onun yerine bu lanet yerde ne boklar döndüğünü öğreneceğim.” dediğinde yaşlı adam aslında tatmin olmuş bir ifadeyle bakarken “Yağğ” dedi. Bu oğlunu malikanede kalması için daha da teşvik edecekti. Adı gibi biliyordu.
“Nasıl olacakmış bu? Bak bende çok merak ettim?”
“Şimdilik burada kalacağımı bilmen yeterli baba.”
“Öyle olsun bakalım.”
Baba oğul tıpkı iki ayrı cephenin kumandanları gibi savaş baltalarını çıkarırken keşfedilmesi gereken topraklar Aysima’ydı.