Sabah olurken cam evin yanındaki salıncaklı çardakta oturan Aysima yorgundu. Aynı zamanda da üzgün. Karışık. Kısacası bombok bir haldeydi. Paketi bitmişti. Erken bir vakitte telefonuna mesaj geldiğinde butikten asistanının olduğunu gördü.
“Aysima Hanım günaydın ama bir sorunumuz var. Lütfen mesajı gördüğünüz de acil dönüş sağlar mısınız?”
Kaşları çatılan genç kız beklemeden kızı aradı.
“Tuana, günaydın. Neler oluyor acil demişsin?”
“Şey, efendim burada bir sorun çıktı. Daha doğrusu gece çok kötü bir olay vuku bulmuş.”
Eliyle alnını ovan kız “Ne oldu? Taksit taksit anlatma şunu” derken sesindeki o tını elle tutulur cinstendi.
“Efendim butiğe hırsız girmiş. Ham olan çizimlerin hepsi ve birkaç pahalı kumaşla malzeme gitmiş.”
Bir anda oturduğu yerden ayağa kalkan genç kız “Ne? Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ne demek çalındı? Lanet olsun yeterince önlem alınmıyor mu?” diye bağırırken eve yürüyordu. Geceki korumalar diğerleri ile yer değiştirirken kızın bağırmalarına şahit oluyorlar birbirlerine bakıyorlardı.
“Aldık ama ye-”
“Sus. Geliyorum. Tam olarak nelerin gittiğini bana liste çıkarın. Çizimlerin hepsi bilgisayara yüklenmişti değil mi?”
“Bazıları üzerinde çalışmalar sürüyordu efendim. Hepsi yüklenmemişti.”
Dişlerini sıkan genç kız “Allah kahretsin” derken telefonu geliyorum deyip kızın yüzüne kapadı. Eve girdiğinde üzerine hemen ipek siyah renk bir gömlek ve kırmızı dar paça bir pantolon giydi. Saçlarını şöyle bir tarayıp yüzünü çok az makyaj yaparak çantasına telefonu ve diğer gerekli şeylerini koydu. Çizim çantasıyla bilgisayarını da alıp evden çıktığında korumalardan birine “Hemen arabamı getirin” dedi. Çok sinirliydi ve normalde onu böyle görmek kimsenin istediği bir şey değildi. Hemen araba garajdan çıkarılıp bahçe yoluna getirildiğinde binen kız eşyalarını yan koltuğa koyup gaza bastı.
Ardından çıkan koruma araçlarını dikiz aynasından görse de umursamadı. Butiğin önüne geldiğinde kapıda bekleyen koruma hemen kapısını açtı. Eşyalarını alıp çıktığında aracı aradaki otoparka çekmişlerdi. İçeri girdiğinde polisler hala çalışanlara sorular soruyordu. Aysima hemen kendini belli edip “İyi günler memur bey kolay gelsin. Butiğin sahibi benim. Acaba bir gelişme var mı?” dediğinde polis memuru teyid etmek adına “Aysima Türkoğlu?” dedi.
“Evet, benim.”
“Aysima Hanım, öncelikle çok geçmiş olsun. Bizim şu an ki gördüklerimize bakarsak kapı zorlanmamış. Kameralara baktık. Giren kimse yüzü kapalı. Maske takmış. Vücut hatlarına baktığımızda erkek olduğunu söyleyebiliriz. Ama dikkatimizi çeken bir nokta var ki giren her kimse içerinin durumunu ve neyin nerede olduğunu biliyormuş.”
Kaşları çatılan genç kız elini beline koyup oflarken “Karakola ifade için çağrılacaksınız Aysima Hanım çalışanlarınızla birlikte. Onun haricinde biz görüntü ve parmak izi için gerekli her şeyi yaptık. Geçmiş olsun.” diyen polis memuru biraz daha durup gittiğinde genç kızın asistanı Tuana geldi. Dudağının içini kemiriyordu çünkü butiğin bilgisayarında olan tüm çizim dosyalarına virüs bulaştırılmıştı.
Odasına geçen genç kız koltuğa oturduğunda çalışanlar ve çizimciler karşısındaydı.
“Evet arkadaşlar. Kaybımız ne tam olarak? Hangi çizimler yok.”
Tuana kısık bir tonla “Neredeyse hepsi efendim.” diyebildi. Gözlerini kısan kız anlamadığını düşünüp “Ne? Bir daha söyle” dedi. Kan usul usul beynini yakmaya başlamıştı.
“Efendim bilgisayardaki dosyalara da virüs bulaştırmışlar. İlk açtığımızda sorun yoktu ama ikinci kez denediğimiz de bilgisayar çöktü. Hiçbir dosyaya ulaşamıyoruz.”
Gözlerini kapatıp bir süre açmadı. Elleri yumruk olurken çaycı kahvesini getirip sessiz yanına koymuştu. Aysima sert ve çok sıcak içmeyi severdi. Bu nedenle “Kahretsin!” diye bağırıp gözlerini açtığı an kahve kupasına vurmasıyla masaya ve üzerine dökülmesine neden oldu.
Canı yansa da teninden çok giden emeğine üzülüyordu. Tuana “Aysima Hanım” diyerek ileri atıldığında “Dışarı çıkın” diyen kız çok sinirliydi.
“Ama yandınız. Lütfen müdahale edelim.”
“Çıkın dedim.”
Hepsi birbirine baksa da çıktılar. Elleri titreyen genç kız dolan gözlerinden akan yaşa inanamıyordu. Kim ona bunu yapardı ki? Tüm her şey bilgisayardaydı. Çizimler, emekler, kumaş numaralarından sıralamasına kadar. Gözlerini kapayıp durdu ve düşünmeye başladı. Teninin acısı gün yüzüne çıksa da parmağını oynatamayacak kadar yorgun hissediyordu.
Tuana, dışarı çıktığı an telefonuna sarıldı ve malikaneyi aradı. Kahvaltı masasına yeni oturan baba oğul işle ilgili konuşurken Zekeriya elinde telefonla geldi.
“Fahrettin Bey butikten arıyorlar efendim. Aysima Hanıma ait olan butiğe hırsız girmiş ve şu an kendisi oradaymış. Asistanı iyi olmadığını söylüyor. Bir de üzerine çok sıcak kahve dökmüş ama kimsenin dokunmasına izin vermiyormuş. Kendini odasına kapamış.”
Kaşları çatılan yaşlı adam “Benim malıma kim el uzatmaya cesaret edebilir ki? Arabayı hazırlasınlar Zekeriya, birazdan çıkacağım.” dediğinde tek kaşı kalkan Alkan “Sen dur baba ben giderim.” diyerek ayaklandı.
“Onu yanlız bırakma evlat.”
“Merak etme.”
Alkan evden çıktığında kendi ve koruma araçları peş peşe ilerledi. Aysima hala odadaydı. Yanına kimseyi almıyordu. Aklında öyle şeyler dolanıyordu ki göz bebekleri başını arkaya yaslayıp kapattığı göz kapakları altında fıldır fıldır dönüyordu. Bir den kaşları çatıldı. Gözlerini açar açmaz hemen ayaklandı. Bacağı ve karnı acıyordu. Dişlerini sıktı. Hemen kendi bilgisayarını çantasından çıkardı ve masasına geçip açtı. Dosyaları dolandı. Maillere baktı ama bir tuhaflık vardı çünkü hiç bir dosya düzgün çalışmıyordu. Çöp kutusu bir gün önce doluydu ve biliyordu ki kendi kendine silinmesi mümkün değildi.
Nefesini tuttu. Aylardır çalıştığı uykusuz kaldığı ve kusursuz olduğunu düşündüğü koleksiyonu markasını oluşturacak o muhteşem çizimler artık yoktu.
Omuzları düşerken başını geri yasladı ve ağlamaya başladı. Dudaklarını ısırsa da ağlamasını durduramıyordu. İlk defa öyle bir işe girişmiş ve sona yaklaşmıştı ki şimdi böyle olması elinde avucunda var olan tüm hevesi isteği alıp götürmüştü.
Koltuğundan kalkıp kapıyı kilitledi, sonra cam kıyısındaki duvar dibine çöktüğünde canı yansa da dizlerini kendine çekti ve yüzünü dizlerine gömdü. Omuzları sarsılırken sesi boğuktu. Alkan ise bir saat gibi bir süre sonunda butiğin önüne geldiğinde içeri girdi. Tuana ve diğerleri oturmuş öylece önlerine bakıyorlardı. Genç adamın geldiğini gördüklerinde hemen ayaklandılar.
“Hoş geldiniz Alkan Bey.” diyen Tuana korkulu gözlerle bakıyordu.
“Aysima Hanım nerede?”
Tuana “Odasında efendim. Bizi dışarı çıkardı içeri de almıyor. Kahve de döküldü çok sıcaktı ama müdahale etmemize de izin vermedi. Çok endişeliyiz.”
Başını sallayan adam kapıya kadar gidip birkaç kez tıkladı. Ses yoktu. Kulpu aşağıya indirdi ama açılmadı.
“Aysima, kapıyı aç.”
Yine ses yoktu. Göz deviren adam ceketinin önünü açtığında bir adım geriledi ve tek tekmeyle kapıyı açtı. Aysima ise korkmak yerine daha fazla ağladı. Odaya giren Alkan etrafa baktı ama genç kızı duvar dibinde o halde görmek anlık sarsılmasına neden oldu. Birkaç büyük adımda yanına ulaştığında koluna dokundu.
“Aysima.”
“Git buradan.”
Bunu kekeleyerek ve hıçkırıkları arasında zorlukla söylemişti. Alkan kaşlarını çatarken kolundan biraz daha sıkı tuttu ve başını dizlerinden kaldırmaya çalıştı. Bunu başardığında gördüğü manzara aslında normal şartlarda çok hoşuna gidebilecek bir manzaraydı çünkü genç kız berbat görünüyordu. Gözleri kızarmış yüzü akan göz yaşı yüzünden göz kaleminin izlerine boğulmuş ve irislerindeki keder elle tutulacak gibiydi.
“Hadi kalk.”
“Git diyorum.”
“Aysima, üzerine kahve dökmüşsün kalkman lazım.”
“Sanane.”
“Bence de banane ama babama sana göz kulak olacağıma dair söz verdim. Şimdi canımı sıkma da kalk.”
Göz deviren genç kız elini yumruk yaparken “Olma. Bu halim sana zevk verirken bana göz kulak olma. Git başımdan neyi anlamıyorsun?” dediğinde başını çevirdi ve yeniden dizlerine dayadı.
Alkan dişlerini sıkarken “Tam bir veletsin” dediği an uzandı ve onun çırpınmasına izin vermeden karga tulumba kucağına aldı. Aysima acıyla inlerken dişleri arasından “Çocuk gibisin” derken yürüyüp önce odadan sonra da butikten çıktı. Kendi arabasının ön koltuğuna değim yerindeyse atıp kapıyı kapadığında adamlarından bazılarına bu hırsızlık işinin peşine düşmelerini emretti. Hemen arkalarından yetişen Tuana ise Aysima’nın çantalarını getirmişti. Yola çıktıklarında “Eve gitmek istiyorum” diyen genç kız adamın sabrını sınıyordu. Ama umurunda değildi. Bazen yaşanan bazı anlar bunalımın tetikleyicisi olabilirdi.
Malikaneye doktor çağırmayı düşünen Alkan eve doğru sürerken başını cama yaslamış boş boş yolu izleyen kıza ara ara bakıyor ne kadar da bu duruma üzüldüğünü görüyordu. Aysima ise başarısızlığını bir yana koyuyor ondan kimin ne istediğini düşünüyordu. Düşmanı yoktu. Ya da vardı. Aklına aylar öncesinde kaldığını düşündüğü çete olayı gelirken gözleri istemsiz büyüdü.
Buna cesaret etmeleri imkânsız olurdu çünkü o artık sadece basit bir kız değil elinde gücü ve kuvveti olan mafya babasının karısıydı. Soy adı değişmişti ve cesaret edebilecekleri konumdan kurtulmuştu.
Bahçeye girip araba durana kadar düşündü. Ardından kapısı açıldığında nerede olduğunun farkına vardı. Arabadan indiğinde bacağı ve karnı çok acıyordu. Kıyafetleri tenine sürtündüğü için kabaran deri daha da acıya neden oluyordu.
Kapıda onu bekleyen Fahrettin ve Zekeriya endişeli görünüyordu. Usul usul önlerine gelen kız omuzlarını düşürmüş kağıt üzerindeki kocasına bakarken sığınacak bir liman olarak gördü ve acıyan canını babasına şikayet eder gibi “Gitti. Tüm emeklerim, aylardır çalıştığım ortaya çıkardığım her şey yok oldu.” derken gözleri yine dolmuş yaşlar yanaklarından akmaya başlamıştı. Uzanıp elini tutan Fahrettin “Küçüğüm, sakın ağlama. Bunu yapanı bulup cezasını kestiğimde akan her damla yaşın için hesap verecek. Ama sen kendine zarar vermişsin. Lütfen odana çık ve doktor gelene kadar bekle.” dediğinde burnunu çeken kız “Tamam” dedi.
Eve girip odasına çıktığında dökümlü askılı bol tişört ve şort aldı ve banyoya girdi. Kıyafetlerini çıkarırken çığlık atmamak için kendini çok zorladı çünkü çoktan kabaran deri kıyafete yapışmıştı ve soyulduğu için de kanamaya başlamıştı. Elleri titrerken artık diş etleri sızlıyordu. İşini zar zor hallettiğinde gelen doktoru odaya çıkaran Zekeriya’ydı.
Normal şartlarda ailenin altmışa dayanmış yaşıyla bir doktoru vardı ama şimdilerde kendi sağlık sorunları nedeniyle kendi oğlunu gönderiyordu. O da babası gibi uzman ve işinde iyiydi. Zekeriya kapıyı vurduğunda yatağa uzanmış kız “Gel” dedi. Doktorla içeri giren adamı takip eden kişi Alkan’dı.
“Aysima Hanım aile doktorumuzun oğlu Deniz Bey sizi muayene edecek.”
“Tamam Zekeriya Bey.”
Yatağın kıyısına geldiklerinde şortun paçasını kasıklarının hemen altına kadar çeken kız soyulmuş yeri gösterdi. Kaşları çatılan Deniz “Bu nasıl oldu?” diyebildi. Bir yandan da çantasını açıyordu.
“Sıcak kahve döküldü.”
“Böylesine yanması için kahvenizi lavla ısıtıyorsunuz galiba.”
“Hayır Deniz Bey sadece çok sıcak içmeyi seviyorum. Çünkü ben bitirene kadar çoktan soğumuş oluyor.”
Başını sallayan adam anladığını belirtti. Zekeriya çıkarken Alkan’ın çıkmaması dikkatine takılmıştı. Aysima bakışlarını bacağına dikmiş adama çevirdiğinde “Alkan dışarı çıkacak mısın?” dedi.
“Hayır.”
“Seninle uğraşmayacağım. Dışarı çık.”
Alkan hala beklerken Doktor Deniz “Alkan Bey bence de çıkasınız iyi olur” dediğinde ona tersçe bakan adam “Çıkmıyorum” diye diretirken gözlerini kapayan genç kız “Ne halin varsa gör lanet olasıca.” diyerek üzerine yatağın çarşafını çekti.
Doktor da göz devirmemek için kendini zor tutan adam tişörtü kaldırdı ve oradaki yarayı da gördü. İşi bittiğinde Alkan öylece tekli koltuğa oturmuş bacak bacak üzerine atarak olanları izliyordu. Deniz “Bir süre su değmesin. Ciddi bir yanık. Birkaç krem vereceğim onları mutlaka aksatmadan sür ve mümkün olduğu kadar yara olan yerleri kapama. Ben bir kat gazlı bezle saracağım sadece. O da bir sürelik. Yine kontrole gelirim Aysima Hanım. Geçmiş olsun” dediğinde sertçe yutkunan genç kız başını salladı.
Alkan adam gittiğinde ayağa kalktı. Aysima hala yatağında uzanır pozisyondaydı.
“Nasıl hissediyorsun?”
“Seni çok mutlu edecek biliyorum. O yüzden bok gibiyim.”
“O belli zaten. Neyse seninle daha fazla uğraşacak değilim. Şu butiğe girenlerle ilgili bir şey biliyor musun?”
Tek kaşını kaldıran genç kız “Oradan bakınca dedektif polis memuru ya da sizin gibi düşmanları olan ruh hastası gibi mi duruyorum?” derken alay ediyor gibiydi ses tonu.
Genç adam “Hayır, buradan bakınca elinden şekeri alınınca oturup ağlayan sağı solu dağıtan şımarık veletlere benziyorsun.” dediğinde başını başka yöne çevirdi ve tek kelime etmeden odadan çıktı.
Aysima için çile dolu günler böylelikle başladı. Yaz için düşündüğü marka düşüncesi sonbahara sarktı. Üstelik Alkan’ın talimatı ile butiğin ofis bölümü ve çizim atölyesi kendi şirketindeki boş kısma taşınmıştı. Tabi babasının da isteği bu yöndeydi. Hırsızlık işindeyse garip bir şekilde iz yoktu. Genç adam bile bir şey bulamamıştı. Eylül başında cam evinde hazırlanan Aysima çantalarını alıp evden çıktı.
Arabasına bindiğinde hiç istemese de şirkete gidiyordu çünkü her fırsatta Alkan ile yüz yüze geliyor bazı konularda fikir alışverişi yapmak zorunda kalıyorlardı. Fahrettin bir fikir önerisinde bulunmuştu. Yapılan mobilya çizimleri ve döşeme işlemleri kıyafetlerle ve halılarla uyumlu olabilirdi. Defile ve satışlarda özellikle de elit kesimde bu çok rehavet görebilirdi. Başta istemediğini belli etse de sonra da kabul etmişti.
Şirkete girdiğinde Tuana hemen yanında yerini aldı ve “Günaydın efendim. Bugün yeni modelistler ve çizimciler için mülakat var. İki saatiniz onun için ayrıldı. Sonrasında kumaşçılarla ve malzemecilerle toplantınız var.” diyerek günü özetledi.
Odasına çıktığında ellerini üzerindeki gül kurusu rengindeki elbisenin ceplerine soktu. Saçlarının rengini değiştirip değiştirmemek konusunda kararsızdı hala ve birçok kişi fikir olarak değişmemesi gerektiğinden bahsediyordu. Mülakatlar için toplantı salonuna geçtiğinde gelen tüm kişilerle görüştü. Son kişiyi dinleyip dosyayı kapatarak salondan çıkacaktı ki kan ter içinde kalmış bir kız kucağında çizim kağıtları ve gözlerinde korkuyla karşısına dikildi.
“Aysima Hanım geç kaldım lütfen kusuruma bakmayın. Lütfen mülakatlar bitmedi değin bana.”
Sesi öyle bir çıkıyordu ki yanağına terden yapışan kızıl bukleler burnunun üzerindeki hafif çiller giydiği çiçekli elbisenin eteğindeki silinmeye çalışılmış çamur gerçekten de zor bir yolculuk olduğunun kanıtı gibiydi. Tuana “Mülakat bitti efendim” dediği an dosyayı elinde sıkan Aysima kendini düşündü. Çok değil bundan bir yıl önce o da bu kız gibi bir şeylere yetişme çabasındaydı.
“Tuana, önce ikimize de kahve ve çikolata ve su getir. Toplantı salonuna da ben talimat vermeden kimse girmesin.” diyen Aysima içeri girip kapıyı açık bıraktı. Genç kıza “Gelmeyi düşünüyor musun?” dediğinde gözleri ışıldayan kızıl hemen koşar adım kendini odaya attı.
Koltuklardan birine çöken kız elindekileri masaya bırakırken soluğunu bıraktı. Ardından masada olan kalemlerden birini uzanıp “Alabilir miyim?” dediğinde başını sallayan Aysima ile aldı ve saçlarını topuz yaptı. Bunu üniversite zamanları Aysima da çok yapardı. Yapılan hareket dudaklarının iki yana kıvrılmasına neden oldu.
Ardından kapı tıklanınca gelen su ve kahveye kurtarıcı gibi baktı. Hemen suyu içerken ağzına attığı çikolata düşen kan şekerine sağlam bir tekmeydi. Kahvesini içen Aysima “Evet, sizi dinliyorum. Adınız nedir?” diyerek konuya girdi.
“Adım Bige. Bige Korkmaz. Yirmi dört yaşındayım. Üniversiteyi üçüncülükle bitirdim.”
“Nerelerde çalıştın? Tecrüben nedir?”
“Ben, yani daha önce böyle bir şirkette çalışmadım. Tekstil atölyesinde makineciyim. Okul yıllarımda da gündüz derse gece vardiyasında da atölyeye gitmiştim.”
Geri yaslanan genç kız “Seni neden işe almalıyım Bige? Buraya mülakata gelen birçok çizimci oldukça iyi yerlerde çalışmış iş konusunda deneyimi olan insanlar. Onlardan farkın ne?” dediğinde tek yapması gereken birkaç ikna cümlesi duymaktı.
Bige o an yüzünün düştüğünü hissetti. Bakışlarını kaçırıp kucağındaki eline indirirken sertçe yutkundu. Dudağının iç kısmını kemirirken “Başka çarem de şansım da yok.” diyebildi. Burnundan derin bir soluk alırken “Ben, kötü sayılabilecek bir pansiyonda yaşamaya başladım çünkü babam beni evden attı. Daha önce bu tür bir yer bana iş vermediği için de tecrübem olamıyor. Sizden önce birçok firmaya şirkete başvuru yaptım ama sonuç hep sıfır oldu. Bazıları konuşma gereği bile duymadı. Galiba burası da olmayacak. Zamanınızı aldım özür dilerim.” deyip ayaklandı.
Aysima kıza çok üzülse de kaşlarını çatıp “Kaybetmek istemiyorsan hemen pes etmeyeceksin. Daha çizimlerini göstermedin. Neden olmayacağını düşünüyorsun ki? Belki diğerlerinden daha yetenekli olduğunu görüp işe alacağım. Kendine güvenin olmalı. Şimdi otur ve bana çizimlerini göster ve anlat. Sonrasına bakarız.” dediğinde işte o an Bige’nin mavilerinde yanan o umut ışığı görülmeye değerdi. Kameradan onları izleyen Alkan ise kadehindeki viskiyi içerken koltuğuna yaslanmış donuk grilerle bakıyordu.