DORUK’TAN…
Söylenen yere gelmiştim, geleli epey de oluyordu ancak ne gelen vardı ne de giden. Gelseler dahi tanımayacağıma emindim ancak onların beni aradığına göre tanıdığını umut ederek bekliyordum. Gerçi tanımasa dahi burada tek klasik tarzında kıyafetler ile oturan bendim. Direkt göze çarpıyor olma ihtimalim oldukça yüksekti zira mekâna ilk girdiğim de dahi etraftaki herkes benim burada ne işim olduğunu sorgularcasına bana bakıyordu. Etrafın hijyeninden de pek emin değildim bu nedense rahat bir şekilde oturamıyordum ve oldukça huzursuzdum.
Kapıdan içeriye nefes nefese bir kız girdiğinde gözlerim direkt o yöne yöneldiği için göz göze gelmiştik. Önce beni baştan aşağıya süzdü ve ardından bana doğru yaklaşmaya başladı. Üzerindeki kıyafetler burada takılan insanlardan daha farklıydı. Daha hanım hanımcık ve daha temiz, düzenli giyinmiş gibi görünüyordu.
“Doruk sen misin?” diye şüphe içinde bana baktı sorusunu sordu. Bu kabalığını normal şartlar altında sineye çekmeyecek olsam dahi konuşacağı konuyu önemsediğim için sinirlerime hâkim olmayı tercih etmek zorunda kalmıştım. Aksi halde bu yaptığı başlı başına patavatsızlıktı.
“Evet, benim. Peki, siz kimsiniz?”
Senli, benli konuşmasına rağmen ona siz diye hitap etmek benim kibarlığımın getirdiği bir şeydi. Yine de bu kıza karşı kibar olduğum için bana karşı olan tavrından sonra pişman olmuştum. Bunun üzerinde çok durmak istemiyordum, söyleyeceği şeylere odaklanmak ve öğreneceğimi öğrenip buradan gitmek istiyordum bir an önce.
“Ben Yeliz, Göktuğ’un en yakın arkadaşının kız arkadaşıyım ve eski sevgilisi Asel’in de yakın kız arkadaşıyım.”
İlişkilerinin karşıtı birini daha bulabilmenin mutluluğu ve bu durumun sinsi zaferi giderek yüzüme yayılıyordu. Bundan oldukça memnun kalmıştım, böyle birini burada bulabileceğimi sanmıyordum. Göktuğ ve Alin’in ilişkisini desteklemeyecek birini bulmuşa benziyordum.
“Peki, yine de bana ne söyleyeceksin? Bulunduğun konumu bana söylemek için gelmedin herhalde.”
“Elbette bunu söylemek için burada değilim, biraz daha beklemen gerekecek. Tüm her şeyi yeniden yeniden anlatmak istemediğim için Asel’i de buraya çağırdım. İki tarafında iki eski sevgilisi olarak hem tanışırsınız hem de dediklerimi dinlersiniz.”
Bana bunları söyledikten sonra, çalışanlardan birini eliyle yanına çağırmış ve menü getirmesini rica etmişti. O an kendimi tutamayıp mekân tercihi ile ilgili düşüncelerimi söylemeye başlamıştım.
“Gerçekten merak ettiğim için soracağım, neden böyle paspal bir yer? İçeride oturan insanlar bile dağınık resmen. Birinin dağınık olup olmadığını anlaman pek mümkün değildir ancak bu insanlar vücut ve giyiniş olarak bile dağınıklar.”
İşaret parmağımı masanın üzerinde sürttüm ve kaldırıp tozu görmesi için Yeliz’e parmağımı gösterdim.
“Normal zamanda da böyle yerlerde takılıyorsanız ciddi testler yaptırmanızı öneririm sana ve arkadaşına.”
Sırtını oturduğu yere yaslarken kollarını göğsünde birleştirdi ve gülümsedi.
“Hayır, aslına bakarsan bir sadece tek bir yerde takılırız. Oranın da sahibini tanırız ve böyle pis ve kasvetli bir yer değildir. Seni buraya çağırmamın nedeni benim ve erkek arkadaşımın tanıdığı kimsenin burayı tercih etmiyor olması. Seninle görünürsem Sarp bana kim olduğunu sorar, etrafımdaki her erkeği tanıyor ve diğer arkadaşları da aynı şekilde. Bir yabancı ile birlikte ne konuştuğumu merak edecektir, senin kim olduğunu bulması da çok uzun sürmez.”
Mantıklıydı, ikna olmuştum ama yine de buraya oturmuş olmamız bir şeyler içmemiz gerektiği anlamına gelmiyordu ya da yememiz gerektiği anlamına. Gerçekten burasının pisliğini gördükten sonra mutfak bölümünün pisliğini hayal etmek veya görmek istemiyordum.
“Kahve sipariş edeceğim sen de öyle yap. Nasıl olsa içmeyeceksin zaten ama oturduğun yerde de bir şeyler istemeden oturmak pek etik değil öyle değil mi?”
Başımı onaylayarak salladım ve gelen garsona siparişlerimizi verdik. Garson masadan uzaklaşırken içeriye kapıdan başka birinin girdiğini gördüm. Yeliz’in de gördüğünü o yöne doğru el sallamasından anlamıştım. Sanırım bu kız da Asel denen kişiydi. Göktuğ’un eski sevgilisi…
“İşte geldi, umarım birbirinizi çok seversiniz.”
“Eğer işime yararsa neden olmasın?”
Onlarla arkadaş olmaya niyetim yoktu. Bana emir verir gibi planlarını söylemelerine ve benim bunları uymamı sağlamalarına izin verecekte değildim. Eğer bir şey yapılacak ise ben planlardım ve ben uygulatırdım. Bunun aksi olmazdı, olsa dahi işe yaramazdı.
Asel, masadaki üçüncü koltuğa otururken yüzünde bir memnuniyetsizlik vardı. Birkaç kez burnu ile havayı kokladı ve yüzünü daha da buruşturarak Yeliz’e baktı.
“Burası olduğu gibi toz kokuyor, burayı bulmak için çok uğraştın mı? Mahzende görüşmeyi tercih ederdim.”
“İkinizde çok mızmızlanıyorsunuz. Olabilecek en yakın ve en sessiz yer burasıydı. Diğer tüm yerlerde tanıdıkları var biliyorsun ki! Ne yapabilirdim, zaten bir anda karar verdim ve attım kendimi dışarıya.”
Yeliz, bu konu hakkında açıklama yapmaktan sıkılmıştı. Mekândaki tüm toz yığınlarını sanki kendi pisliğiymiş gibi sahiplenmekte istemiyordu belli ki artık açıklama yaparak. Burayı da savunmak zorunda değildi üstelik. O yüzden konu hem değişsin hem de burada daha fazla oyalanmayalım diye direkt konuya girdi.
“Doruk, anlatacaklarımın bu kısmı seni ilgilendiriyor. Biz bu kısımlardan haberdarız ancak sen değilsin. Sen ve Alin akşam yemeğine çıktığınızda Göktuğ ile arasındaki ilişki bir masaldan ibaretti. Bu durumun seni, Alin’den vazgeçireceğini umut etmişlerdi ve bunu uygulamışlardı.”
Buna şaşırmak istemiyordum, Alin’in aniden bir ilişkiye gireceğini düşünmüyordum. Eğer böyle bir şeyin içine gerçek anlamda girmiş olsaydı hissederdim diye düşünüyordum. Alin, gerçekten bir ilişkinin içinde olsaydı o akşam oraya gelmez, bana davrandığı kadar nazik asla davranmazdı. Yine de bu duruma biraz olsun inandığım için kaşlarım çatılmıştı. Adeta kandırılmıştım. Alin’in beni kandırması beklenmedik bir hareket değildi, benim buna kanmam ise kendimden utanmama sebep olmuştu. Masum Alin, beni kandırmayı başarabilmişti.
“Bunu beklemediğimi söylesem yalan olur ancak o gün çok gerçekçi oldukları için asla emin olamadım. Demek yalanmış öyle mi?”
Keyiflenmiştim, Alin’in benden başkası ile yapamayacağını zaten biliyordum.
“Hemen keyiflenme derim. Sanki onları birbirlerinden ne kadar çekersek çekelim tekrar birbirlerine daha çok yakınlaşıyor gibiler. En azından ben öyle hissetmeye başladım. En son yaşananlar hiç hoş değildi.”
Asel, muhabbete dâhil olmuştu.
“Daha sonra ne oldu ki?
“Yaşananları sindiremedim. Göktuğ’u seviyordum ve numaradan dahi olsa başka biri ile görüşmesine tahammül edemedim. Her ne kadar eski sevgilim olursa olsun onu sahiplenmeme engel olamıyordum. Yeliz, o gün bana kahvaltı etmeye gelmişti. Konuyu açınca aralarındaki bağın numaradan gerçeğe dönebileceğinden bahsedince gözüm döndü ben de Sarp’ın stüdyosunda kaldığını bildiğim için soluğu orada aldım.”
Gerçeğe dönebilme ihtimali?
Birbirlerine aşık olmalarından mı bahsediyordu?
Tüm rahatlığım yerini gerilmiş kaslarıma bırakmıştı.
“Sonra ne oldu?”
Tamamen Asel’in ağzından çıkacak olaylara odaklanmıştı. İçimdeki huzursuzluk giderek artarken Alin’in benden başkasıyla olabilme ihtimali beynime giderek daha fazla iğne batırıyordu.
“Sarp’ın evine gittim, stüdyo dairesine girdim. Sadece Göktuğ vardı. Birden sakince konuşmak yerine direkt bağırmayı tercih ettim. Hayatımda ilk defa onu böyle kaybettiğimi hissediyordum. Daha önce ne olursa olsun yanımda oluyordu ancak şimdi… Bilemiyorum. Kavga etmeye devam ettim ancak kavga bir türlü bitmiyordu. Aradan zaman geçince Alin birden daireye girdi. Karşıma geçip Göktuğ’un elini tuttu ve tüm bunların bir oyun olmadığını söyledi. Gerçekten birbirlerinden hoşlandıklarını ve sevgili olduklarını söyledi.”
Dişlerimi sıkmaya başlamıştım. Ben sinirleniyordum, Asel ise anlattıkça çöküyordu. Yeliz konuşmaya başlayınca başlarımı ona yönelttim.
“Endişelenme, en azından hikâyenin burasında endişelenmen gerekmiyor. Bu da yalandı bunu biliyordum. Ama sonra, Göktuğ, Ersan ve Sarp’ın bir müzik şirketiyle yaptıkları anlaşmayı kutlamak için buluştuk. O gece herkes çok fazla içti, Alin ise tamamen kendinden geçmiş gibiydi. Göktuğ ile kalkıp ayrı bir yere gittiler. Görüş alanımızdaydılar ancak bizden uzaktaydılar ve zaten kimse onların bizden ayrı takılmasına ve yalnız kalmalarına bakmıyordu. Aksine bundan memnun oluyorlardı.”
Konuşurken eli çantasından telefonunu bulmak için çabalıyordu. Göstereceği bir şey olduğunu biliyordum ve bunu bekliyordum. Benimle aynı şekilde heyecanla bekleyen diğer kişi de Asel’di. En sonunda telefonunu çantanın içindeki kalabalıktan kurtarabilmişti. Kilit açma sesini duydum telefonun ve damarlarımda kan daha hızlı akmaya başladı. Telefon adeta ağır çekimde ekranıyla birlikte bize doğru dönerken ne göreceğimi az çok tahmin edebiliyordum ve öyle de olmuştu.
Birbirlerine temas eden iki dudağı uzaktan çekilmiş olmasına rağmen görebiliyordum. Gözlerimi sertçe kapattım. Alin’i kendi ellerimle kaybetmiş olabilirdim ancak yine kendi ellerimle kazanacaktım elbette. Canımın yandığını ilk kez hissediyordum. Alin, onu tanıdığım süre içerisinde öyle masum ve iyi davranmıştı ki bana! Onun bir gün gelip benim canımı acıtacağını asla düşünmemiştim. Şimdi ise yapıyordu, farkında olarak ya da olmayarak olsa da yapıyordu. Canımı acıtıyordu, enkazlara sebep oluyordu. Sanki ödeşiyordu benimle.
Elimi sert bir şekilde masaya vurdum. Çıkan sesin eşliğinde herke birden bize doğru baksa da kimse oralı olmamıştı bizim masadan. Asel, şoktaydı. Belli ki o da işlerin buraya kadar gelebileceğine pek ihtimal vermemişti.
Elimin acısı giderek yayılırken önemseyemiyordum, duygularım elimden daha çok canımı acıtıyordu. Acaba Alin de böyle hissetmiş miydi? Ben onu aldattığım da ve o beni o şekilde bastığında benden nefret edememekten nefret etmiş miydi? Bu kadar çaresiz mi bırakmıştım onu?
“Buna izi veremem!”
“İkinizin hataları izin verdi ama… Siz izin vermek istemeseniz de bu yaşanıyor. Tam şuan da oluyor. İnanın tek umursadığım şey Asel ve hisleri şuan için.”
Yeliz, başını kaşlarını endişe içinde kaldırarak Asel’e döndürdü. Arkadaşı için endişeleniyordu. Asel’in hali de Yeliz2in endişesini destekler nitelikteydi.
“Ne yapabiliriz bilmiyorum” dedi dalgın bakışlarıyla Asel. Ancak ben ne yapacağımı konuşmanın henüz ortalarındayken biliyordum.
“Hatalarım umurumda değil. Buraya her şeyi düzeltmeye geldim ve düzeltmeden de buradan ayrılmayacağım. Ben her zaman istediğimi alırım ve Alin zaten bana ait, kalbi ve sevgisi yalnızca bana ait. Ona karşı yaptığım tek bir hatanın, nu benden bu şekilde kolayca söküp almasına izin veremem. O yüzden bundan sonra sakın ama sakın hatalarımızın buna olanak sağladığını söyleme.”
“Ancak tam olarak da bu şekilde oldu. İster kabul et Doruk Bey, ister etme! Tam olarak sizin ortak hatanız bunu sağladı. Aldatıldığını öğrenerek o şekilde ilişkisini bitiren iki insan tanıdık yaralar ile bir araya geldiler. Birbirlerine daha iyi tanımaya bu şekilde karar verdiler çünkü birbirlerini anlayanların yine kendileri olacağından emindiler. Ortak yaralar ortak tedaviler demektir. Göktuğ ve Alin yarasını ne iyileştiriyorsa ona bağlanmış durumda. Bundan da kolay şekilde vazgeçeceğe benzemiyorlar.”
Asel’in de Göktuğ’u aldattığını o an öğrenmiştim. Gözlerim Asel’i süzerken, yaptığı şeyden utandığı oldukça belliydi. Gözlerini kaçırmış ve başını öne eğmişti.
“Alin, içinden beni bu kadar kolay şekilde çıkartıp atamaz. Onunla öylesine bir ilişki yaşamadık. Unutabileceği kadar kısa süren ve çok kolay şekilde ilerleyen bir ilişki değildi bizimki.”
“Bu yüzden mi kolay şekle mahvettin?”
Hatamı kapatmak için bahaneler üretmesi gerekirken tam tersine tezler üretiyordu Yeliz. Bu beni giderek geriyordu çünkü farkına vardığım ve düzeltmek için çabaladığım bir şeyin üzerini sürekli kaşıyordu. Bu da beni germeye başlamıştı.
“Ne istiyorsun Yeliz?”
“Tam olarak ne yaptığınızı anlamınızı, nasıl bir yıkıntı bıraktığınızı anlamanızı istiyorum. Eğer yarattığınız enkazı fark etmezseniz nasıl toparlayacaksınız ki?”
Herkes biraz sessiz bir şekilde sustuktan sonra konuşan ilk kişi Asel olmuştu. Önündeki çay bardağının içindeki kaşık ile durmadan uğraşıyordu. Gözleri tamamen oraya odaklanmıştı ancak düşünceleri oldukça farklı bir yerdeydi.
“Peki, ne yapmayı düşünüyorsun Doruk? Onları nasıl ayırmayı düşünüyorsun? Hadi ayırdık diyelim kendimizi nasıl affettireceğiz?”
Derin bir nefes aldım ve daha detaylı şekilde aklımdakini anlatmak için konuşmaya başladım.
“Öncelikle, sen Göktuğ’u aldattığını söyledin öyle değil mi? Çok zor ancak Alin’den şüphe etmeye başlamasını sağlamamız gerekiyor. Siz Göktuğ’u benden daha iyi tanıyorsunuz. Sizce Asel’in bıraktığı bu olayın etkisini ve paranoyasını hâlâ üzerinde taşıyor mudur?”
“Kesinlikle taşıyordur, Göktuğ değer verdiği insanlardan gelen darbeleri çok kolaya atlatabilen bir çocuk değil. Ayrıca bir zamanlarda bana oldukça değer veriyordu.”
Yeliz, bir şey bulmuş gibi atladı direk ve avuç içleriyle mutlu bir şekilde hafifçe masaya birkaç kez vurdu. Yüzüne neşe hâkimdi.
“Bakın belki de başka bir şey vardır emin değilim ama Alin, telefonunu çok gizli tutuyor. Özellikle de telefonu çaldığında hiç vakit kaybetmeden telefonunu eline alıp susturuyor. Telefonu yanında değilse de direkt koşuyor.”
Yeliz’in söylediği beni bile şüpheye düşürmüştü. Artık Alin’inden ben bile şüphe duyuyordum. Göktuğ’da eğer kızlar haklıysa bu durumdan şüphelenmiş olmalıydı çoktan.
“Göktuğ bunu asla göz ardı etmez, onu tanıyorsam kafasından birden çok senaryo kurmaya çoktan başlamıştır. Ancak elinde tutulabilir bir şüphe olmadığı için adının paranoyağa çıkmaması adına hiçbir şey söylemiyordur.”
Asel’de eski sevgilisini iyi tanıyor gibiydi. Oldukça emin şekilde konuşuyordu. Bu işime geliyordu, eğer Göktuğ Alin’den şüphe ederse kandırmak kolay olurdu ve Alin Göktuğ’a her şeyi açıklamaya çalışsa dahi Göktuğ inanmaz Alin’de kendisine inanılmamasını güvensizlik olarak algılar ve Göktuğ’u gözden çıkarırdı. Alin, ortada kendisiyle ilgili herhangi bir hata yaşanmışlığı yok iken sorulmadan verilen kararlara, yargısız infazlara karşı oldukça kırgın bir yapıya sahipti.
“Bu durumları bana bırakın.” Dedim büyük bir keyifle.
“Ayrıca ekstradan bir darbe daha yapacağım.”
Aklımda anlaşma yaptıkları müzik şirketi vardı. Param ile herkesi satın alabilmenin gerçekliği bir an tüm gerginliğimi alıp uzaklara götürdü. Adeta zafer kazanmış gibi huzurla dolmuştum.
“Aklından geçeni biliyorum Doruk, bu konudan Sarp’ı uzak tutacaksın. Onun kariyerine ve çabalarına hiçbir şekilde zarar vermeyeceksin! Yoksa nasıl yardım ettiysem tüm bunlara çelme takmayı da bilirim.”
Yeliz, Asel’den daha gözü pek gibi görünmüştü gözüme ancak bu kaba tavrı onu bir adım geriye itiyordu maalesef.
“Endişelenme. Sarp’ı bu konudan uzak tutacağım.”
“Siz neyden bahsediyorsunuz?”
“Müzik şirketleriyle yapılan anlaşmaya biraz burnumu sokacağım…” dedim gözlerimi Yeliz’in keskin bakışlarından ayırmayarak ve gülümsedim. Asel’de sonunda anlamıştı, buna pek razı gibi durmasa da sanırım sevdiği kişiyi bir başkasıyla izlemesinden daha mantıklı gelmişti bunu yapmak ona da.
“Her neyse hanımlar, daha fazla burada oturmak istemiyorum. Bir şey konuşmak isterseniz eğer numaramı biliyorsunuz. Arayın ve sizi evlerinizden aldırayım. Böyle iğrenç yerlerde buluşmak yerine bende buluşmamız daha mantıklı gibi duruyor.”
Oturduğum yerden kalktım ve mekândan dışarıya ilk adımımı attım. Derin bir nefes alabilmiştim sonunda. Temiz ve ferah bir nefes. Arabamı park ettiğim yere doğru yürürken olacakların heyecanı içimi dolduruyordu.