ALİN’DEN…
Üzerimdeki ağırlık ile gözlerimi açmaya çalıştığımda hala kasıklarımda var olan ağrı ile kısıkça inledim. Yapışmış kirpiklerim birbirinden zorla ayrılırken “Neden hala acı çekiyor ağrı keçisi yapmadınız mı?” diyen sesle kaşlarım istemsiz çatıldı.
Sonunda yeşillerim ortamın varlığına alışırken sedyede olduğumu anladım. Öyle bir ağrı ve acı çekmiştim ki bayılmıştım acile girdiğimde ve şimdi kolumda serum sedye de yatarken yan tarafımda Karan dikiliyordu.
Hemşire “İlaç birazdan işe yarar. Doktor geldiğinde kan sonuçlarına bakıp size gerekli bilgiyi verecekler. Geçmiş olsun” diyerek gittiğinde bana dönen adamla bakışlarımı tavana çevirdim.
“Alin be-“
“Sorun yok. Bebek bakıcısı değilsin sonuçta. Bendeki ahmaklık ki seni yardıma çağırdım. Görüyorum ki işinden de etmişim. Kim haber verdi sana neden geldin?”
“Koruma aradı. Neden arayıp konuşmadın benimle? O zaman gelirdim.”
“Gerek yok. Şimdi bile durmana gerek yok. Zaten buradan çıktığımda evime gideceğim.”
Karan kaşlarını çattı. Bense oldukça ciddiydim. Ben ondan gerçek anlam da ikinci defa yardım istemiştim ve ikisinde de bana geç kalmıştı. Madem böyle yapmayı tercih ediyordu benden de buna göre karşılık görecekti.
“Bu da ne demek oluyor?”
Soluğumu bıraktığımda ağrım yüzünden suratım buruştu.
“Çok basit. Artık senle kalmayacağım. Şirket haricinde görüşme olmayacak. Abime eve geçmek istediğimi ve kararımın kesin olduğunu anlayacağı bir dilde izah ederim.”
Karan yine ve her zamanki gibi yüzüme sertçe bakarken “Bunu aklından geçirme bile. Tolga gelene kadar bana emanetsin.” Dediği an patladım. Duygusal olarak büyük bir çalkantıya girmiştim. Hele yüzüne baktığımda boynundaki kızarıklık ve tırnak izi kanın beynime sıçramasına yetiyordu.
“Emanet? Sen az önce sana emanet olduğumu mu söyledin?”
Bir an alacağı cevaptan emin olamamış olacak ki yüzündeki sertlik çatladı ve anlamak ister gibi gözlerime baktığında en acımasız halimi büründüm. Her ne kadar sevsem de bana acımıyorsa sikerler geçmişini içinden geçerim umurumda olmaz.
“Evet.”
“Peki ben sana ihtiyacım var dediğimde neredeydin? Neden gelmedin? Neden aramadın?”
“Alin, benim işim vardı. Trip atmak için ya da sırf beni sinir etmek için öyle dediğini düşünüm.”
“İşin neydi? Ne yapıyordun?”
Onun gibi bir adamı köşeye sıkıştırmak ve bunu hiç istemediği şekilde yapmak benim için oldukça büyük bir hobi haline gelecek gibiydi. hala suratıma bakıyordu. Az önce kırılan sertliği yerini buz gibi soğukluğa bırakırken sesini alçak tutmaya çalışarak konuştu.
“İşim vardı dedim. Uzatma. Sonuçta geldim değil mi? Sadece ihtiyacım var diye mesaj atacağına durumunu yazabilirdin. Ya da arayabilirdin. Saçma triplere girmeyeceksin herhalde.”
Bir insanın damarına bastığında neler olduğunu kimse ona tam öğretmemişti galiba ya da o beni hala küçük bir çocuk olarak gördüğü için tepkilerimin netliğinden bir haberdi.
Alay eder gibi “İşinin ne olduğu belli onu söylemesen de anlayabiliyorum. Sana emanet olduğumu söylüyorsun ama ihtiyacım var diye mesaj attığım dahi netini kapatıp sikişine geri dönüyorsun. Koruma aramasa nerede ne halde olduğumdan haberin olmayacak ama karşıma geçmiş çocuklaşma trp atma vs vs vs saçma sapan şeyleri hala bana söyleyebiliyorsun. Sen nesin biliyor musun? Kocaman bir hayal kırıklığısın benim için. Sonuç itibari ile ben senin evinde de olsam kendi başımın çaresine baktım. Bu da demek oluyor ki kendi evimde de başımın çaresine bakabilirim. Onun için daha fazla uzatmaya gerek yok. Sen sana emanet edilene sahip çıkamayacak kadar sığ bir insansın. Benden iş haricinden bu andan itibaren uzak dur.” Derken sonlara doğru sesim oldukça net ve ciddiydi.
Bir an neye uğradığını şaşırdı. Ardından bir şeyler demek istedi ama doktorun gelmesi ile sustu. Gözleri bunun burada bitmediğini haykırıyordu. Birkaç bilgi veren doktor kısa süre içinde kadın doğum uzmanına görünmem gerektiğinden bahsetti. Karan, benimle dinlemiş hatta baya ilgili durmuştu konuya ama umurumda değildi. O kalbimi kötü kırmıştı. En kötüsü sevdiğimi bilmese bile çocukluğumdan beri yanımda olan adam güvenimi kırmıştı. Bu başka kadınlarla yaptığı şeylerden ötürü kırılan güven değildi. Ona karışamazdım, başkası ile yatma diyemezdim ama bende oluşturduğu o hep yanımda olur hissine balta indirmişti.
Bundan sonra yaşayacaklarını da kendi elleriyle inşa etmişti. Serum bitince ağrım o kadar azaldı ki kendimi nefes alıp rahatça yürür halde görmek mutlu olmama yetmişti. Kolumdaki iğne yerine küçük bant yapıştıran hemşire “Çıkabilirsiniz geçmiş olsun” dediğinde ayaklandım. İyi hissediyordum. Sadece biraz acıkmış ve canım tatlı çekmişti. Ben ve reglken büründüğüm tatlı canavarı hallerim.
Üzerimi düzeltip çantamı almak istediğimde uzanıp alan Karan “Hadi çıkalım” dedi. O hala benim ciddiyetimi fark edememişti.
“Telefonum?”
Dediğimde çantayı işaret ettim. Bana uzattığında elinden alıp çantadan telefonumu çıkardım ve abimi aradım. Ne yaptığımı anladığında “Alin saçmalama” dese de umursamadım. Birileri savaş demişti değil mi? O savaşın daha az kanlı bitmesini planlarken şimdi kanın gövdeyi götüreceğinden emindim. Birkaç çalış sonrası açan adam “Güzelim? Bu saatte bir sorun mu var?” dediğinde göz devirdim.
“Abicim. Oraya gittin ve beni resmen unuttun. Hani hep arayacaktın? Aşk olsun ya.”
Sitemim derin bir soluk alıp vermesine neden olurken hışırtılar hareket ettiğinin göstergesiydi. Hala sedyenin yanında dikiliyordum.
“Özür dilerim güzelim ben arayamadım seni pek. Burada işler karıştı gibi yetişmek zorlaştı. Aklımdan çıkmış tamamen. Sen nasılsın? Sorun yok değil mi?”
O sırada dışardan gelen ambulans sesi ile “Alin? Sen neredesin? Neler oluyor? Konuşsana kızım.” Soruları kulağımın ırzına geçmişti.
“Abi sakin ol. Regl oldum ve biliyorsun ki ağrım çoktu. Acile geldim birazdan geri dönüyorum. Bende seni bunun için aramıştım.”
“İyisin ama değil mi? Bir sorun yok sadece ağrın yüzünden gittin? Karan nerede? O niye haber vermedi durumu bana?”
Göz devirdim.
“Abi iyiyim sorun yok sadece ağrı için geldim. Karan ABİ burada. Benim sana söylemek istediğim şey artık evime geçmek istediğim. Bu konuda itiraz kabul etmiyorum hatta edersen bile dinlemiyorum.”
Abimin sesi sertleşti.
“Alin saçmalama. Eve hırsız girdi. Yine girmeyeceği ne malum çıldırdın mı sen?”
Sedyeye kalçamı dayarken soluğumu söyle sert verdim ki Karan başını eğip iyi olup olmadığıma bakmasına bile ses edemedim.
“Abi çıldırtma beni. Ben sen evlendiğinde de o evde yalnız yaşayacağım. Ayrıca baktım yalnız olmuyor arkadaşımı çağırırım sen gelene kadar bana arkadaşlık eder ama ben artık Karan ABİ ile kalmak istemiyorum. Adam benim bakıcım değil. Kendi işleri oluyor ve ben ayak bağı oluyorum kendisine. Çok rahatsızım bu durumdan. O yüzden eve geçmeme itiraz etmezsen iyi olur.”
İkna kabiliyetim sonucu abim tamam derken Karan öfkeden kızarmış yüzüyle biraz ürkütücü duruyordu. Yine umursamadım. Zavallı şeytan azabın bol olsun düştün elime. İnim inim inleteceğim seni hem de her anlamda.
Etrafımızdaki perdeyi açıp iki adım atmıştım ki kolumu tutan adamla buz gibi bakışlarım önce eline sonra da yüzüne çevrildi.
“Çok büyük saçmalıyorsun. Buna izin vereceğimi düşünmedin galiba.”
Alaycı bir gülüş dudaklarıma oturduğunda “Sen kimsin ki ben senden izin alıyorum. Abim izin verdi. Sende ben olmayınca plazana geçer kırbaçlı gecelerine olduğu gibi devam edersin. Ayak bağı da olmayacağım ne güzel. Asistanlık olayında da işimi en profesyonel şekilde yapar seni zorda bırakmam. Onun haricinde üzerimde söz hakkını an itibari ile kaybettin. Geçmiş olsun Karan Çelik.” Deyip kolumu çektim ve müşahede odasından çıktım.
Biri ile çarpışana kadar çantamda anahtar arıyordum. Çantam düşmüş başım sert bir göğsü geldiği için yalan yok acımıştı. Kime çarptığıma baktığımda gözleri irileşmeden edemedi. Gördüğüm adam sanki bu dünyada değil gibiydi. Saniyeler içinde kömür karası saçlarına, boynunu komple kaplayan örümcek ağı ve hemen şah damarının üzerindeki tarantula dövmesine, açık mavi gözlerine, esmer tenine, bir doksandan fazla olan boyuna kısacası adamın tüm ihtişamına şahitlik etmiştim. Elbette duyduğum “Önüne baksana ufaklık” lafına kadar. Kaşlarım çatılırken burnumdan soluyup kenara çekildiğimde yanındaki adam “Hadi İlter bu taraftaymış” dedi ve hızla kırmızı alana doğru yürümeye başladılar.
Arkasından baktığımda tek emin olduğum şey adam uzun yapılı bir bedene sahipti ve bu bedene takım elbise aşırı yakışmıştı. Karan arkadan gelmediğinde ne yaptığını merak etsem de dönüp bakmadım ama gür bir tonla “Tolga çıldırma. Nasıl izin verdin yalnız kalmasına?” demesiyle abimle konuştuğunu anladım. Yine ve yine umurumda değildi.
Eve geçene kadar aklımda çok plan kurdum bozdum beğenmedim ya da uçukça geldi. Ama bazen klişelerden şaşmamak lazımdı. Kaçan kovalanır. Mademki o kaçtığında benim kovalamam hoşuna gitmiş üstüne büyük ihtimalle beni abimden dolayı yatağına alamasa da düşüncelerinde bir yere oturtmuştu. O zaman ben de kaçtığımda ona ilgim azaldığında ve benden eski davranışlarımı görmediğinde bana gelecekti.
Önce Karan’ın evine geldim. Arkamdan gelip sertçe fren yapmasını hatta kapıyı kırar gibi kapamasını umursamadan odama çıktım. Dolabın kenarında duran ve eşyalarımın getirildiği valizleri yatağın üzerine açarken içeri dalan adam duraksadı.
Ben bana ait olan ve evimden gelen ne varsa onları ayırıp alıyordum. Sonradan bana aldıklarına ise dokunmuyordum bile.
“Alin, gel şuraya düzgünce konuşalım. Bak daha yeni çıktın hastaneden bir dinlen bekle.”
“Gerek var mı? Yok. O zaman izin verirsen şunları toplamam lazım. Daha eve geçip hazırlanacağım. Malum asistanın olarak görevim var ya.”
“Ya kızım delirme. Bu halde işe mi geleceksin bir de. Yat dinlen hemen gel diyen yok. Ayrıca bir yere de gitmiyorsun. Çocuk gibi davranmaktan vazgeç.”
Sözleri ile durup ona baktığımda “Ne güzel işte başını ağrıtan bir çocuktan kurtulmuş olursun. Hem belki de bu çocukluklarımı çekecek insanlar beni daha mutlu eder.” Dedi sinir bozucu bir sakinlikle.
“O da ne demek şimdi?”
Konudan konuya atlıyor ama asla özür dileyip kendini haksız görmüyordu. Göz devirdim.
“Boş versene yok bir şey. Eve geçtiğimde arabayı aldırtırsın.”
Ellerini saçlarına geçiren adam çekiştirirken sabır diledi. İçimden beter ol desem de dışımdan bir şey demedim. Eşyalarımı toplamaya devam ettim. Birkaç dakika tek kelime etmedi. Sağa sola yürüdü. Bana sert ve tahammülsüz baktı. Sinirlendikçe sinirlendi. Sonunda işim bittiğinde ve valizleri yataktan indirirken kolumdan tuttuğu gibi kendine çevirip karanlık kuyu gibi irislerle yeşillerime baktı.
“Gitme. Tamam bak hatalıyım gelmem gerekiyordu ama o an gerçekten müsait değildim. Böyle bir şey olacağını düşünmemiştim.”
Heyecan mı dedi biri? Evet şu an heyecan hissediyordum ve lanet olsun ki cinsel olarak aşırı istek yükleniyordum. Hormonlar tek bir noktaya birikip orada tepinirken yutkundum. Bedeni sıcaktı. Griye dönüp saçları alnına dökülmüş ve karışık halde aşırı iyi duruyordu. Gözleri, yüz ifadesi değişikti. Sanki benle olan savaşından ayrı kendi başka bir savaşın içindeydi.
Burnumdan sakince bir soluk aldım. Bu beni sakinleştirmek yerine kırılan kalbimin yerini hatırlattı çünkü kendi beden kokusuna başka bir kadının parfümü bulanmıştı. Yüzüm istemsiz gerilip bedenim kasılırken bir adım geri gitmeye ellerinden kurtulmaya çalıştım. Beni kendi isteği ile ben söylemeden bıraktığı için bir adım daha geri çekildim. Kokuyu alamayana kadar uzaklaşmak istiyordum. Valizin kulpundan tutarken “Sorun değil. Hem yeterince rahat edememiştim. Sana da yük oluyordum. Gitmem en doğrusu. Bende senden özür dilerim ki sanki gelmeye mecburmuşsun benimle ilgilenmek zorundaymışsın gibi hissettirdim sana. Kusura bakma. Şimdi rica etsem adamlarından biri valizleri arabaya taşıyabilir mi?” dediğimde gözleri irileşti ve korku olduğunu düşündüğüm bir duygu gelip onun baş köşesine oturdu.
Bir şey demedi. Zaten demesini de bekleyen yoktu. Odadan çıkarken kapıyı öyle bir çarptı ki villa olduğu gibi salladı. Sanki menteşesinden sökmek ister gibiydi. Gece benim karşıma dikilen koruma geldi ve valizleri aldı. Bende çantamı alıp odadan ayrıldım. Her şey farklı olabilirdi ama strateji değiştirmek şart olmuştu.
Ben bana verdiği kırmızı arabaya konmasını beklerken onun büyük Escalede’sine konan valizlerle gözlerim onu aradı. Üzerine bir tişört bir kot geçiren adam saçlarını eliyle dağıta dağıta merdivenleri inip dışarı çıktı.
Sorar gibi baktığımda “Ben bırakacağım seni. Arabayı da getirecekler. Trafikte taksi ile uğraşmana lüzum yok. İşe gidip gelirken kolaylık olur.” Dedi. Yine sorar gibi “Neden sen bırakıyorsun ben giderim işinden olma sen” diyerek laf soktuğumda göz devirdi.
“Eve yeni güvenlik kamerası ve alarm sistemi kurdurtmuştum. Onu bakacağım çalışıyor mu diye.”
“Neden?”
“Güvende olman için.”
“İyi ama neden?”
“Gösteremesem de benim için kıymetli olduğun için.”
“Neden?”
“Sikecem nedenini ama ha. Delir etme kızım beni. Takılmış plak gibi neden neden neden. Ebenin amından amına koyim oldu mu?”
Duyduğum şeyden sonra omuz silkip arabanın ön koltuğuna kuruldum. O da geldiğinde yola çıktık ama ben sanki bir şey bulmak ister gibi arada sağa sola bakıyor düşünüyor ve hatırlayamadıkça ofluyordum. Kırmızı ışıkta duran Karan “Ne oldu bir şey mi kaybettin ağrı mı arttı kıpır kıpırsın?” derken şaşkın ama bilmez gibi bir tonla “Bilmiyorum. Garip hissettim. Sanki bir şey olmuş da ben hatırlamıyorum gibi çok rahatsız edici bir his bu” dediğimde önce kaşları çatıldı. Ardından da önüne dönüp alnını ovuşturdu.
Belki de ona hatırlıyorum biz ne yaşadık diyerek biraz daha oynayabilirdim ama bir an önce evime ulaşıp dinlenmek istiyordum. İşe de gelme demişti. Canıma minnetti valla.
Bir avcı ava çıkmış aramış taramış küçük ceylanı bulmuş. Lakin bilmediği şey ceylanın ondan da iyi bir avcı olduğuymuş. Narin görüntüsüne aldanmış. Onu kurdun inine çektiğini bilememiş. Günah da Akrebi cehennemin inlerinden birine çekiyordu ve avcılığına güvenen zavallı başına geleceklerden habersizdi.