Gözlerimi, karşımda öylece dikilen şeyden alamazken gördüğümün gerçek olup olmadığı konusunda ne düşüneceğimi bilemez haldeydim. Dehşet içinde kalmıştım ve refleksle hemen gözlerimi ovma ihtiyacı duydum. Yeniden baktığımda hiçbir şey yoktu. Sadece mutfağım ve ben... yavaşça doğruldum, artık şaşkındım... etrafıma bakındım. Görünürde tanıdık olan eşyalarım vardı sadece. Hayal mi gördüm ben ya, yoksa uyuyor muyum? Tutup saçımı hızla çektim. Canım acıdığına göre gerçekten uyanığım... o zaman o gördüğüm neydi yada kimdi? Bu yaşadığım anlamsızlığın ortasında mantıklı bir açıklama boşuna bir çabadan başka bir şey değildi. Doğrulduğum yerdebir süre öylece oturdum. Aklım arapsaçına dönmüştü. Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı hiç bilmeden öylece oturdum.
Sakinleşmem gerekiyordu. Nefes alışverişlerim düzensizdi ve önce bununla işe koyuldum. Gözlerimi kapadım. Tamamen nefesime odaklanarak nefes egzersizi yapmaya başladım. Havanın burnumun küçük deliklerinden girişine, soluk borumdan geçip diyaframımı dolduruşuna, sonra da hafif araladığım kurumuş dudaklarıma çarparak dışarıya çıkışına dikkat kesildim. Hiçbir şey düşünmemeye başladım. Her nasıl olduysa bunu başarabildim. Yaklaşık on defa bu egzersizi tekrarladığımda iyice rahatladığımı ve gevşediğimi hissettiğimi fark edince sevindim. Bu nefes egzersizleri konusunda pek başarılı olmadığımı biliyordum.
Gözlerimi aralarken, yine o garip şeyi görecek miyim düşüncesi bir solucan gibi gelip beynime yerleşti. Artık kahvelerim tamamen açıktı ve görünürde yalnızdım.
"ah Burçak... artık gözlerin açıkken bile kötü rüya görmeye başladın kızım.. kesinlikle doktora gitmelisin!"
Yerden kalktığımda bir anlığına başım döndü. Çok yorgun hissediyordum. Biraz uzanmanın iyi olacağını düşünürken, aklıma anahtar geldi. O pislik evimin anahtarını yaptırmakla kalmamış, her nerden bulduysa birde aynı anahtarlıktan takmıştı. Artık aklımı kaçırmamı istediğinden emindim. Mutfağa tüm öfkemle girdiğimde çantamı da tıpkı elimdeki poşetlerle birlikte masanın üstüne atmıştım.
"aman ya Burçak... eti de bir güzel masada unutmuşsun!"
Kendi kendime kızgınlıkla söylenirken, kasaptan aldıklarımın içinde durduğu mavi poşeti kapısını açtığım buzdolabına gelişi güzel bıraktım. Yine başım ağrımaya başlamıştı. Bir ağrı kesici alıp, biraz uzanmanın iyi olacağını düşündüm ve hemen o ilacı alıp, yatak odama doğru adımlamaya başladım ama son anda yine aklıma anahtarım geldi. Mutfağa geri dönüp, çantamı elime aldığımda, fermuarının açık olduğunu gördüm. Ben çantamı hiç açmamıştım ki! yani öyle hatırlıyordum. Hemen çantamın içine elimi daldırdım ve anahtarımı aramaya başladım. Yoktu. Acaba montumun içinde mi bırakmıştım? Bir hışımla üzerimden çıkararak fırlatıp attığım siyah montum hâlâ yerde duruyordu. Eğilip aldığım montumun sağ cebine baktım, anahtarım orda yoktu. Diğer cebini kolaçan ettiğimde yine anahtarımın orda olmadığını fark ettim.
"nerdesin Allah'ın belası?" dediğimde yine sinirim yerinden oynamaya başlamıştı. Çantamı hızla durduğu yerden kapıp, masaya ters çevirdim. İçinde ne var ne yok hepsi masaya döküldü ama anahtar yine yoktu.
Şaşkınlığın kucağına hızlı bir dalış yaparken düşünüyordum. Mutfaktan antreye çıktım ve küçük ayakkabı dolabının üstüne fırlatığım anahtarı gördüm. Bu aslında kesinlikle benim anahtarımdı. Şaşkınlığım boyut değiştirip, yine o kahrolası korkuya evrilmeye başladı. Hafıza kutumu yoklayıp, olanları beynimde geriye sardırıyordum. Ben asansörden deli gibi çıkıp, kapımın önüne geldiğimde bu anahtar kapının kilidinde asılıydı. Bu nasıl olurdu ya?
Geçici hafıza kaybı falan mı yaşıyordum, bir çeşit nöbet gibi?
"Allahım aklımı koru! bana neler oluyor böyle?" Korkuyla harmanlanmış sesim bana öyle yabancı geldiki, bundan bile korkar oldum.
Anahtarı kapının kilidine takıp, iki kez çevirdim. Üste, kapımın pervazındaki emniyet kilidinide kapadım ve dönüp, titrek adımlarla yatak odama gittim. Çabuk çabuk üstümden kurtulurken, pijamalarımı giyindim ve hemen yatak örtümü, yorganımı çekip yatağıma uzandım. Sağlam kulağımın üzerinde öylece yatarken, ayazda kalmış gibi titriyordum. Hiç düşünmek istemesemde üst üste yaşadığım garipleri birbir yeniden hatırlamaya başladım. Tüm bu şaçmalığı bir mantık çerçevesine oturtmaya çalışıyordum ve çıkarabildiğim tek sonuç benim hasta olduğum ama bunun farkında olmadığımdı. Çözümünde bir psikyatırın kapısını arşınlamaya başlamaktan geçtiğini biliyordum.
Zaman zaman paranoyaklaştığım asla red edemeyeceğim bir gerçekti ama bunu hayatında zor zamanlar yaşamış olan çoğu insan mutlaka deneyimler diye düşünürken buldum kendimi. Titremem biraz olsun azalırken, yavaşça kapadım gözlerimi.
Şöyle huzurlu bir uykuya çok ihtiyacım vardı ve ben aslında çok uzun zamandır huzurlu bir uyku uyumamıştım.
☁️
Canımın acısıyla gözlerimi araladım. Yatağımda dönüp, diğer kulağımın üstüne yatmışım. Öyle uykuluydum ki hemen geri dönüp yeniden uykunun yumuşak, tatlı kollarına geçiş yaptım ve birden hızla gözlerimi açtım.
Odamın içi kapkaranlıktı. Gece olmuş ve ben sanki kısa bir süredir uyuyormuşum gibi hissediyordum. İlk dark ettiğim şeyde hiç acıkmamış olduğumdu. Yatağımın içi sıcacıktı ama odam sanki cam sçık kalmışta, bütün soğuk içeri girmiş gibi buz gibiydi.
İrislerimin içindeki göz bebeklerim karanlığa adapte olup daha iyi görebilmek için irileştiğinde, etrafıma bakınmaya başladım ve fark ettim ki yatağımda doğrulup, oturmuşum.. ben bunu ne zaman yaptım ki? Deli gibi üşümeye başladım ve hemen yatağımdan fırladım. Camı kontrol ettim ama kapalıydı. Karanlık koridordan geçerken, aklıma izlemeyi çok sevdiğim korku filmleri geldi. "ulan şu ışığı açsana aptal, ne bokuma karanlıkta yürürsün dangalak" dediğim o sahnelerden birini yaşıyordum sanki.
Daha öncede karanlıkta bu koridordan geçtiğim olmuştu ama hiç bu kadar zifiri karanlık olduğunu hatırlamıyordum. Resmen önümü görmüyordum. Kesin elektirikler kesilmişti. Koridorun duvarında, ışık anahtarını el yordamıyla buldum ve hemen geniş anahtarın üstüne bastım. Koridor beyaz led ışıkla aydınlandı bir anda. Elektirik falan kesik değilmiş ama evin içi çok serindi. Kombinin arıza yapmış olmasından korkarak mutfak balkonuna çıktım. Yoo, gayetde iyi çalışıyordu. Balkonumdaki küçük peteğe dokundum, sıcaktı.
"bu ne zırvalık böyle ya?" Sonra hızlıca düşündüm. Tabii ya, hasta oluyordum ve ateşim çıkacaktı. Bu yüzden üşüyordum.
Hemen yatağıma dönmek için harekete geçtim. Bildiğim koridorda koşuyordum. İçimden bir ses ışığı açık bırak desede, saçmalık diyen öteki yanım, bana ışığı kapattırdı.
Yatağıma girdiğim gibi yorganıma sarıldım. Titriyordum ve nefesimi ısınmam için, yorganın içine vermeye başladım. Böyle yatmaktan nefret ederdim ve bir süre sonra sanki boğulacakmışım gibi hissetmeye başladım.
Uykum kaçmıştı ve karanlıkta kahvelerim açıktı. Sırt üstü uzanıp, gördüğüm kadarıyla tavanı izlemeye koyuldum ve gözlerim bir şeye takıldı. Ciğerlerimden boşluğa bıraktığım nefesim, dışarı çıkarken bildiğim buhar görüntüsü oluşturuyordu. Bir an kalbim teklemiş gibi hissettim. Odam gerçekten çok soğuktu ve sanki bu soğukluk git gide artıyordu. Işık oyunu diye düşünmeye başlamıştım ki, üzerimdeki yorganın, benden bağımsız sanki aşağıya kayıyormuş gibi hareket ettiğini hissettim. Başımı kaldırıp, yorganıma baktığımda hareketsiz durduğunu görünce, derin bir nefes bıraktım. Yanılmışım diye düşünürken, yatağımda bir kıpırtı hissettim ve o anda nefesimi tuttum. Yorganımın ortasında sanki bir şey kıpırdıyordu ve bana, yukarıya doğru tenime sürtüne sürtüne geliyordu. Kalbim atmıyordu... delirmişti ve nefesim onunla yarıştaydı. Kıpırdamak istedim ama başaramadım. Aynı anda çığlık çığlığa bağırmaya başladım ama sesimde çıkmıyordu.
Ortalık iyice kararırken ve ben artık hiçbir şey göremezken, yorganımın yüzüme yakın olan kısmının havalandığını ve öylece durduğunu gördüm. Dilim sürekli besmele çekmek için hareket halindeydi ama bunu beceremiyordu.
Bir ses duydum ve tam karşımda, garip bir renkteki iki gözün, gözlerime baktığını gördüm. Başka hiçbir şey yoktu. Saf karanlık ve korku... tek açıklama buydu... ve bu iki şey, tüm bedenimi ele geçirirken, daha önce hiç hissetmediğim beynimin kıvrımlarının harekete geçtiğini, ard arda dalgalandığını ve sonrasında o dalgalanma durunca, kıvrımlarımın tuhaf bir şekilde sanki iki dudak arasında sıkıştırılır gibi öpüldüğünü hissettim ve bu duygu iğrençti. Kusacakmış gibiydim. Midem kasılmaya başlamıştı ve nefesim sanki boğazımda düğümlenip kalmaya hazırlanıyordu. Tıkanıp kalmış bir borunun içinden gelen hafif bir soluk gibiydi artık nefesim ve ciğerlerimdeki oksijen bitmek üzereydi. Nefesime odaklanmak istsemde bunu yapamıyordum çünkü, beynimdeki tüm nöronlarımdan gelen o cızırtılı azap verici ses, gittikçe yükselirken daha önce özgürce yaptığım hiçbir şeyi artık yapamadığımı fark ettim. Gözlerimi kırpmak bir yana, irislerimi oynatamıyordum bile ve o iki göz, sanki beni hipnotize etmek ister gibi büyüyüp, küçülüyordu ve o gözlere doğru çekilmeye başladığımı hissederken, artık korkudan ölmek üzereydim.
Bir ses, hâlâ kafamın içinde yankıllanan cızırtılara çarparak, "merhaba güzellik... sonunda tanıştık," dedi. Yüzümde hissettiğim ılık esinti artık durmanın eşiğine gelmiş kalbime ve tüm gözenekleriyle ürpermiş tenime çok tanıdık geldi... o ses yeniden konuştu.
"evet! çok haklısın Burçak.. hiç yabancı değiliz seninle ve birlikte daha çok güzel anları paylaşacağız tatlım! Bunun için sana söz veriyorum.. hadi şimdi uyu!"
☁️