Hiç durmadan, "o yaptı, o geldi ve seni delirtmeye çalışıyor, hiç vazgeçmeyecek, asla peşini bırakmayacak," diyen iç sesime kes sesini derken, çok öfkeliydim.
Elimdeki poşetleri, mutfağa girer girmez kare masamın üstüne bir hışımla bıraktım ve hemen hala üstümden çıkarmadığım montumun cebindeki telefonumu alıp, o manyağın numarasını kişiler listemden buldum ve aradım.
Sesi dışarı verirken, karşı hattın açılmasını beklemeye başladım. Hem öfkemden, hemde sinirimden kuruyan boğazımı ıslatmak için masamın üstündeki sürahiden yanındaki ağzı kapalı bardağıma su doldurmak için harekete geçtim ama sonra vazgeçtim.
Bu herif beni zehirleyebilirdi de. Onda o potansiyel vardı çünkü. Evime girdiğine göre her boku yapabilirdi. Arıtıcıdan su doldurmaya karar verdim. En azından o daha güvenliydi. Sürahideki suyu lavaboya boşalttım ve benim aksime tombul sürahimi, kapağını hızla açtığım bulaşık makinasının içine bıraktım. Tüm sinirimi garibim makinamdan çıkarmak istercesine kapağını hızla kapattım yine.
Kahrolası herif! Neler düşündürtüyordu bana ve düşündükçe ona daha çok kızmaya başladım. Arıtıcıdan temiz bir bardağa doldurduğum suyumu ağzıma dayadığım gibi tek dikişte bitirdim ve adeta bardağı kırmak istercesine sertçe tezgahın üstüne bıraktım. Eh bardak çatırt tabii!
Öfkeme hakim olamazken, tüm sinirimle montumu çıkarıp yere fırlattım. Nihayet dördüncü çalıştan sonra telefonu açtı ve ben, zincirinden kopmuş vahşi bir yaratık gibi ona saldırıya geçtim.
"bana bak Allah'ın belası! eğer bir daha evime girecek olursan, hakkında yakalama kararı çıkartılması için elimden gelen her şeyi yaparım. Anlaşılan uzaklaştırma kararıda seni durdurmuyor. Yeter artık yaptıkların.. hayatımdanda, bendende, evimdende uzak dur, siktir git baş belası pislik!"
Avazım çıktığı kadar bağırarak söylediğim bu sözler karşısında tek kelime etmesine fırsat tanımadan telefonu yüzüne kapadım. Gerçekten çılgına dönmüştüm.
"ohhh be! acık rahatladım sanki... pislik köpek! sana köpek demek o güzelim canlara hakaret be! korkmuyorum senden, korkmayacağımda!"
Masanın üzerine bıraktığım telefona sanki Berk'miş gibi bağırdım durdum. Nerden geldiyse aklıma aynı ismi taşıyan çay gözlerimin önünde belirdi. "senden çay bile olmaz pislik herif.. senden olsan olsan anca Leş kaktüsü olur... çiçeği güzel ama bok gibi kokan! Pis camııış!"
Telefonum sanki bana cevap vermek ister gibi çalmaya başlayınca, ekrandaki numaraya baktım... özel numaraydı. Açmadım tabii ki ve beni yıldırana kadar defalarca aramaya devam etti. Aklı sıra belki arayanın kim olduğunu görmeyince açacağımı düşünerek numarasını gizlemişti.
En son yine kahrolası sessize aldığım telefon, durduğu yerde titreşimler yayarak vızıldamaya başlayınca açmak zorunda kaldım.
"ne vaaar?"
"sen iyi misin ya? ilaçlarını bıraktın değil mi, yine halüsünasyonlar görmeye başladın ve yine ne bok yediğinin farkında değilsin?" dedi bir ses.. tanımadığım bir sesti bu. Asla Berk değildi.
Ben hasta mıydım ki?
"orda mısın Burçak?" diye sorunca, tepeden aşağıya buz kestim ve tüylerim diken diken oldu. Kim ki bu herif ve bu ses niye bu kadar naif, üzgün?
"tüm söylediklerimi unuttun değil mi? kliniğe de gelmez oldun, aradığımda telefonlarıma da cevap vermiyorsun ve aylar sonra beni arayıp, ağzına geleni sayıyorsun... ne kadar ayıp!"
Ayıp! O söz kulaklarımda dalga dalga yankı yaparken büyüdü, büyüdü, büyüdü ve tüm evreni kapladı sanki... uzay boşluğunda asılı kalan bir balonmuş gibi hissetmeye başladım ve kulağıma dayadığım o telefonda birbiri ardına patlayan iğrenç kahkalar git gide boğuklaşmaya başladı.
Bedenimi oluşturan her zerremle titriyordum... telefonu tutan elim sağ yanıma düşerken, son hatırladığım şey boş bir çuval gibi yere yığılıp kaldığımdı.
☁️
eee ama tatlım beni çok kızdırdın yani! Daha ağırdan gitmeyi düşünüyordum ama işte huyum kurusun kızınca yada sinirlenince yapacaklarımın önüne ben bile geçemiyorum.
Mutfak masasının dibinde tam bir saattir öylece uyuyor, yok bu yanlış oldu... baygın yatıyor, yani yatıyordu! veee sonunda beklenen an! Tattata tata tata tattataa.. iştee! uyuyan güzel uyanıyor sonunda.. hoş benim güzellik anlayışıma göre biraz çirkin bu ama... amaan, boş ver! beni eğlendiriyor ya. Sayende çok zindeyim bebek! eveet... ve sanki artık uyanıyor gibi... göz kaplarının altındaki gözler kıpır kıpır... hiç durmuyor, bir sağa bir sola... hızına ben bile yetişemiyorum.
Yüzüne üflediğim nefes, burnunda tüy dokunuyormuş gibi bir etki yaratınca, elini kaldırıp burnunu kaşıdı.
Çok iyi yaa! baya bir güldüm. İşte gözlerini aralıyor yavaş yavaş ve tamamen açılan o gözlerindeki korku... ne korkusu ya, dehşete kapıldı birden! Ne oldu ki?
Yattığı yerde bir anda dirseklerinin üstünde doğruldu, bedenini tüm korkusuyla geri geri sürüklemeye çalışıyor ama başaramıyor da!
Gerçekten anlayamıyorum... kafam karıştı.. yani öyle işte!
Ağzının içindeki otuz iki kardeşi birbirine vururken çıkan ses çok melodik.. kendi etrafımda sisler bırakarak dans etmeye başladım.. ohhh! Şu kurum kokusunu çok seviyorum. tıkıtıkıtıkı... ve tık! yine mi ya? Tamda dansın dibine vurmuşken tekrar bayıldı ama böyle de piç gibi bırakılınmaz ki! Gidip yanı başında dikilmeye başladım. Eğilip yüzüne baktığımda gözlerinin hiç kıpırdamadığını fark ettim. Öldü mü korkudan yoksa?
Kalbi durmuş olabilir mi? yok artık! Yüzümü yüzüne, burnuna iyice yanaştırdım. Derinden gelen ılık nefesini duyumsayınca, geri çekildim. Öylece yüzüne bakmaya başladım.
Az önce ben sana çirkin demiştim değil mi? Yüz hatlarını incelediğimin hiç farkında değildim. Kaşları ne kalın ne ince ve tatlı bir siyahlıkta.. ve yay gibi kıvrımlılar.. gözleri tamda olması gerektiği gibi, birbirine ne yakın, ne uzak ve açık olduğu zamanlarda dikkatimi çeken ilk şey onlar olmuştu...ne yalan söyleyeyim, o kahveleri çok ama çok tatlı bir tonda... daha önce hiç öyle açık kahve tonunu görmemiştim ve irislerinin etrafındaki o yeşil hareye bayılıyorum. Şeker gibi yiyesim geliyor... hemde şekerden nefret ettiğim halde.. elmacık kemikleri tatlı iki tepe gibi ve ah o yüzünün ortasındaki küçük bir dağ gibi yükselen burnu... içimde onu tutup, sıkma isteği uyandırıyor ve o kahrolası dudakları, küçük okyanus dalgaları gibi.. nefesi de sanki bir çiçek gibi kokuyor ama çiçeğin adını şu an hatırlayamadım.
Yine uyanıyor ve işte gözlerini hızla açtı! bana bakıyor... sanki görebilecekmiş gibi!..
"Kimsin sen?"
Ne!!! bana mı soruyor o?
Hadii canım!
☁️