4. Bölüm
Aziz ağa mutsuzdu ve kalbini ağır bir sessizliğe gömmüştü. Aziz Ağa’nın hayatındaki belki de son sessiz günlerdi. Yeni bir keşmekeşin tam ortasındaydı. Henüz kaderin ağlarını ilmek ilmek ördüğünü bilmiyordu.
Konağın taşlu avlusu ve yüksek duvarlarına bakarken sıkıntıyla iç çekti. Bir yuva kurmak isterken Mehir’le evlenerek çok yanlış yapmıştı. Şimdiye bebek haberi vermesi gerekirken hala gerdeğe bile girememişti. Daha ne kadar bu devam edecek bilmiyordu.
Mehir, odasında pencerenin önünde oturmuş, yavaşça yağan yağmuru izliyordu. Gözleri dışarıdaydı, ama zihni çok daha uzaklarda, kaçıp kurtulmak istediği hayalleriyle meşguldü. Buradaki hayatı, sessizlik ve soğuk arasında sıkışıp kalmış gibiydi.
Son günlerde yüreğinde bir şeylerin değiştiğini hissetmişti. Yusuf’un sıcak, samimi varlığı, bu konaktaki yalnızlığını hafifletmişti. Onun güler yüzü ve içten tavırları, Mehir’in uzun zamandır hissetmediği bir huzuru hissetmesini sağlamıştı. Ancak bu huzur, içinde bir başka duyguyu da tetikliyordu. Yusuf’un gözleri, bazen Mehir’e öyle bir bakıyordu ki, bu bakışların ardında bir şeyler saklandığını hissediyordu. Ama bunu kendine bile itiraf etmekten korkuyordu.
Kocasının kardeşine aşık olmaktan çok korkuyordu. Aziz ağayı sevmesi gerekirken gün geçtikçe hayatı ve hayalleri Yusuf’la doluyordu. Ve kalbi de… Buna engel olamıyordu.
•••
Aziz ağanın iş için il dışında olduğu bir akşam, Yusuf, Mehir’i konağın kütüphanesinde buldu. Mehir, eski ve tozlu kitapların arasında kaybolmuştu. Kütüphane, bu konakta nefes alabildiği nadir yerlerden biriydi. Yusuf, kapının eşiğinde durdu, onun dalgınlığını izledi. Mehir’in dalgın bakışlarında, yüzünün etrafında salınan ince bir huzur vardı. Yusuf kalbinde bir sıcaklık hissettiği an, bu görüntüye hayran kalmış olduğunu fark etti.
“Ne okuyorsun?” diye sordu. Sesi Mehir’i düşüncelerinden sıyırıp gerçeğe döndürdü.
Mehir başını kaldırıp Yusuf’a baktı. Elindeki kitabı göstererek, “Hiç,” dedi. “Sadece bakıyordum.”
Yusuf yavaşça içeri girdi ve yanına yaklaştı. “Burada vakit geçirmeyi seviyorsun,” dedi gülümseyerek. “Ben de burayı severdim. Eskiden babamdan kaçmak için buraya sığınırdım.”
Mehir, Yusuf’un sözlerine şaşırdı. “Babanızdan mı kaçardınız?”
Yusuf başını salladı, bakışlarını yere indirerek. “Babamız Aziz’i mükemmel bir adam olarak yetiştirmek istedi. Ama bana pek fazla aldırmazdı. Aziz’in üzerine yüklenen sorumluluklar beni serbest bıraktı, ama aynı zamanda babamızla bağımı da kopardı. Aziz bu yüzden bu kadar sert biri. O, babamızı memnun etmek için her şeyden vazgeçti. Ben ise haylaz çocuktum… Babamın azarından kaçıp saklandığım yer burasıydı.”
Mehir, Yusuf’un söylediklerini dinlerken, Aziz’i bir başka bir pencereden görmeye çalıştı. Onun neden bu kadar soğuk ve sert olduğunu anlamaya çalışıyordu, ama bu gerçekler Mehir’in ona olan kırgınlığını hafifletmiyordu.
Yusuf, Mehir’in dalgın bakışlarını fark etti. Ona doğru hafifçe eğilerek, alçak bir sesle, “Senin burada ne kadar mutsuz olduğunu biliyorum,” dedi. “Ama unutma, yalnız değilsin.”
Mehir, Yusuf’un bu sözleriyle irkildi. Gözlerini kaçırarak, “Yalnız olmadığımı hissetmek zor,” diye fısıldadı. Bu sırada Yusuf’un gözleri, Mehir’in yüzünde gezindi. Onun sessiz güzelliği ve içindeki kırılganlık, Yusuf’u her geçen gün daha fazla etkiliyordu.
Mehir’in yanağını okşadı. “Çok güzelsin Mehir. Abimin karısı olmasaydın ben…” dedi ve sustu.
Mehir’in kalbi heyecanla çarpmaya başladı. “Yusuf… yapma…” dedi çekinerek. Ama öpecek gibi bakan adamın dudaklarına çoktan kalbini bırakmıştı. Öpmeden bile öpmüş gibi aklı başından gitmişti. Aşk böyle bir şey miydi?
Mehir kaçarcasına odasına giderken Yusuf onun ürkekliğine güldü. Abisiyle ayrı odalarda kaldığının da farkındaydı. Aralarında karı koca ilişkisi yok gibiydi. Gerçi gerdeğe muhakkak girmişlerdir. Ama ne olmuşsa abisi Mehir’den uzak duruyordu.
Bu yüzden belki de cesaret bulmuştu Yusuf…
Ertesi gün abisinin yokluğunu fırsat bilen Yusuf, Mehir’i dışarı çıkmaya ikna etti. Avluya çıktıklarında hava kapalıydı, ama hava biraz yumuşamıştı. Yusuf, elinde bir muşamba ve birkaç eski tahta parçasıyla ortaya çıktı. Mehir şaşkınlıkla ona baktı.
“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
“Uçurtma yapacağız,” dedi Yusuf gülerek. “Biraz eğlenceye ihtiyacımız var, değil mi?”
Mehir, ilk başta bu fikri tuhaf bulsa da Yusuf’un heyecanı ona da bulaştı. Birlikte yere çömelip uçurtmayı şekillendirmeye başladılar. Yusuf, büyük bir ciddiyetle, “Bu ilk uçurtmam olacak,” dedi. “Adını Mehir koydum Mehir’i uçuracağım.” Mehir, kahkahasını tutamadı.
“Bunu Aziz Ağa duysa ne yapar biliyor musunuz?” dedi gülerek.
Yusuf, şaka yollu, “Bizi konağın çatısından atar herhalde,” diye karşılık verdi. Mehir’in kahkahaları avluyu doldurdu. Yusuf, onun bu şekilde güldüğünü ilk kez görüyordu. İçindeki sıcaklık büyüdü; Mehir’in sadece güzelliği değil, onun içtenliği, kırılganlığı ve iyi kalbi de Yusuf’u derinden etkiliyordu.
•••
O akşam, Yusuf odasında otururken, Mehir’in gülüşlerini düşündü. Onun bu kadar güçlü ve aynı zamanda bu kadar kırılgan olmasına hayran kalıyordu. Ama aynı zamanda, bu duyguların ne anlama geldiğini sorguluyordu. Mehir, onun abisinin karısıydı. Bu konakta kalıcı olmadığını, Aziz’in onun hayatına hükmettiğini biliyordu. Ama bu gerçekler bile Yusuf’un hislerini durduramıyordu.
Yusuf, o gece Mehir’le arasındaki mesafeyi kırmak için daha fazlasını yapmaya karar verdi. Ama bu kararın Aziz’le arasını nasıl etkileyeceğini bilmiyordu.
•••
Mehir ise Yusuf’un varlığını giderek daha fazla hissediyordu. Onun samimi tavırları, sıcak gülümsemeleri ve anlayışı, Mehir’in bu soğuk konakta nefes almasını sağlıyordu. Ama bu durum, aynı zamanda içinde bir korku yaratıyordu. Yusuf’un ona bakışlarında bir şeylerin değiştiğini hissetmek, onun için hem bir umut ışığı hem de büyük bir tehlikeydi.
O akşam, Mehir odasında otururken, Yusuf’un söylediklerini hatırladı: “Unutma, yalnız değilsin.” Bu söz, Mehir’in içini ısıttı. Ama bu sıcaklık, aynı zamanda içinde büyüyen bir korkuya dönüşüyordu. Yusuf’un ilgisi, ona bir şeyleri değiştirme gücü verebilir miydi? Yoksa bu sadece daha büyük bir yıkımın başlangıcı mıydı?
Mehir’in aklı, bu sorularla doluydu. Ama ne yapacağını, nereye gideceğini ya da bu hislerle nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Tek bildiği, Yusuf’un varlığının artık onu derinden etkilediğiydi.