3. Bölüm
Havalar soğumaya yüz tuttuğunda, sabahları içe işleyen bir keskinlikle kendini belli ederdi. Mehir, uyandığında odanın içine dolan soğuğu hissetti. Yeni hayatına alışmak şöyle dursun, her geçen gün kendini daha da hapsolmuş hissediyordu. Ama bugün farklı bir gün olacaktı. Aziz ağanın hizmetçi kızla gönderdiği haber, kafasında dönüp duruyordu. Onun ne söylemek istediğini ya da neden onunla konuşmak istediğini çözmeye çalışıyordu. Bu evde sessiz bir misafir gibi yaşamak Mehir’i aslında tüketmişti. Ailesinden çekinmese çoktan bohçasını toplar köyüne dönerdi.
•••
Mehir, kahvaltının hazırlandığı odaya geldiğinde, masanın başında yalnızca Aziz değil, bir yabancı da oturuyordu. Aziz’in yanında oturan genç adam, onun tam tersiydi. Güler yüzlü, sıcak bir havası vardı. Ve o anda o genci tanıdı. Düğün günü göz göze geldiği genç adamdı o… Aziz ağanın neyiydi?
Yusuf’un gözleri, Mehir içeri girer girmez ona çevrildi. “Günaydın,” dedi. Ses tonu, rahat ve dostaneydi. Ama aslında hala düğünde gördüğü o güzel gelinin abisinin karısı olmasına alışmaya çalışıyordu.
Aziz başını kaldırarak Mehir’e baktı. Niyeti evlilikleri hakkında konuşmaktı. Ama Yusuf gelince bunu ertelemeye karar verdi. “Yusuf, kardeşim,” dedi soğukkanlı bir şekilde. “Köyden döndü. Yakında babamlar da döner. Bu kış burada bizimle kalacaklar.”
Mehir, şaşkınlığını gizleyemedi. Yusuf, açık kahverengi saçları ve parlak gözleriyle Aziz’e hiç benzemiyordu. Sadece fiziksel olarak değil, enerjisi ve tavırları da tamamen farklıydı. Yusuf, Mehir’e doğru eğilerek elini uzattı. “Memnun oldum, yenge,” dedi gülümseyerek.
Mehir, elini usulca uzatıp hafifçe sıktı. “Hoş geldiniz,” diye mırıldandı. Yusuf ilk kez eline dokunan kıza karşı kalbinin hızlandığını fark etti. Bu yanlış olsa da kızın güzelliğini yok sayamıyordu. Abisi gerçekten çok şanslıydı.
Aziz, bu küçük etkileşime soğuk bir ifadeyle baktı. “Kahvaltını yap,” dedi Mehir’e, tanışma faslını uzatmadan. Karısının kardeşiyle bile olsa temas etmesi hoşuna gitmemişti.
Yusuf ise bu sert havayı dağıtmaya kararlı gibiydi. “Aziz abim, her zamanki gibi asık suratlı,” dedi şakayla karışık. “Ama sen merak etme, burada biraz eğlence getirmek için ben varım.”
Mehir, istemsizce hafifçe gülümsedi. Bu evde ilk defa bir sıcaklık hissetmişti.
•••
Yusuf’un gelişi, konağın havasını değiştirmişti. Konağın avlusunda yankılanan kahkahalar, uzun zamandır duyulmayan bir ses gibiydi. Yusuf, bir şekilde herkesle konuşmayı ve iyi geçinmeyi başarıyordu. Hizmetçilere hikâyeler anlatıyor, avluda çalışan işçilerle şakalaşıyordu. Ama en çok Mehir’le konuşmaya çalışıyordu. Ona sürekli, “Bu evde ne yaparsan yap, Aziz abimin katı kurallarına çok takılma. O bazen fazla ciddi olur,” diyordu. Yusuf’un bu samimi yaklaşımı, Mehir’in yalnızlığını bir nebze olsun hafifletmişti.
***
Ertesi gün Yusuf, Mehir’i avluda boş boş dolanırken yakaladı. Elinde bir kahve fincanı vardı. “Yenge,” dedi, neşeyle, “Buraları gezmek ister misin? Bu konağı senin kadar sevmediğimi söyleyebilirim, ama bazı köşeleri oldukça etkileyici.”
Mehir, bir an tereddüt etti. Yusuf’un bu dostane tavrı, Aziz’in yanında nasıl karşılanırdı? Ama aynı zamanda bu hapishanede nefes alabileceği bir fırsat gibi görünüyordu. Hafifçe başını salladı. “Tamam,” dedi.
Yusuf, konağın her köşesini büyük bir ilgiyle anlatıyordu. “Bak,” dedi, eski bir taş duvarı göstererek, “Bu duvar, dedemiz zamanında yapılmış. Aziz abim hep buranın hikâyesini anlatır, ama her seferinde daha sıkıcı hale getirir.” Mehir, onun bu rahat tavrına istemeden de olsa gülümseyerek karşılık verdi.
Yürüyüşün sonunda, Yusuf, Mehir’i konağın dışına bakan bir terasa götürdü. Buradan köyün tamamını görmek mümkündü. “Biliyor musun?” dedi Yusuf, ciddileşerek, “Aziz abim bu konakta çok yalnız büyüdü. Babamız sert bir adamdı. Ona her şeyi çok iyi yapmayı öğretti. Ama bu onu yalnızlaştırdı. Belki de o yüzden bu kadar katı.”
Mehir, Yusuf’un sözlerini dinlerken, Aziz’i başka bir gözle görmeye çalıştı. Ama kafasındaki soğuk ve otoriter adam imgesi değişmiyordu. Yusuf devam etti: “Ama ben farklıyım. O yüzden sana bir şey olursa, sakın çekinmeden bana söyle.”
Mehir, bu sözler üzerine ne diyeceğini bilemedi. Ama Yusuf’un gerçekten dostça bir niyet taşıdığını hissetti.
Mehir’e bakarken içi neşeleniyordu. Ama arada abisi varken yasak topraklarda gezmeye yeltenemezdi.
•••
Aziz’in sertliği ise azalmıyordu. Yusuf’un varlığı, Aziz’in Mehir’e olan soğuk tavrını değiştirmemişti. Hatta daha da belirgin hale getirmişti. Bir akşam, yemek masasında Aziz, Yusuf’a dönerek sert bir şekilde sordu. “Konakta işin ucundan tutmadan daha ne kadar avarelik edeceksin?”
Yusuf, bu soruyu sakinlikle karşıladı. “Biraz daha sabret, abi. En kısa zamanda işlerde sana yardımcı olacağım. Ama köyde işler beni yordu, biraz dinlenmem lazım.”
Aziz, yüzünde belli belirsiz bir sinirle, “Tembellik etmenden hoşlanmıyorum,” dedi.
Yusuf ise alaycı bir şekilde güldü. “Tabii ki haklısın. Ama burada herkesin senden korktuğunu biliyorsun, değil mi? Bu şekilde ben bile senden korkuyorum abi.”
Bu sözler üzerine Mehir’in içindeki korku daha da arttı. Aziz’in Mehir’e olan bakışı, bir an için buzdolabı kadar soğuk bir hale büründü. Yusuf’a mı şikayet ediyordu utanmadan… Ama onun yanında hiçbir şey söylemedi. Sadece yemek bittiğinde, masadan kalkıp odasına çekildi Aziz ağa.
Mehir, masada Yusuf’la baş başa kalınca, “Neden ona böyle söylediniz?” diye sordu.
Yusuf gülerek cevap verdi. “Aziz abi böyle bir şey duymaya alışık değil. Ama belki duymalı. Sana da kötü davranırsa korkma, söyle bana.”
Mehir, bu sözü duyduğunda bir sıcaklık hissetti. Ama aynı zamanda Yusuf’un abisine bu kadar karşı gelmesinin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini merak ediyordu.
•••
O akşam, Mehir odasına çekildiğinde, Aziz’in birden kapısını çalmasıyla irkildi. Kapıyı açtığında, Aziz’i karşısında buldu. Yüzündeki ifade ciddiydi, ama içinde bir huzursuzluk barındırıyordu.
“Yusuf’tan uzak dur,” dedi, alçak ama sert bir sesle. “O fazla konuşur. Bu evde ne yapılacağına sadece ben karar veririm. Anladın mı?”
Mehir, ne diyeceğini bilemedi. Sadece başını eğdi. Ama Aziz’in bu sözleri, onun içindeki isyan ateşini daha da güçlendirdi. Bu evde, sadece kurallara boyun eğerek yaşayamayacağını anlamıştı.
Yusuf’un gelişi, konağın dengelerini bozmuştu. Mehir, artık yalnız olmadığını hissediyordu. Ama bu yalnızlığın kırılması, onun için yeni zorlukların habercisi gibiydi.