2. Bölüm
Konak, dışarıdan bakıldığında heybetli ve güçlü görünüyordu, ama Mehir için bir hapishaneden farksızdı. Yeni hayatının ilk sabahında, güneş ışığı odasına vurduğunda, gözlerini istemeyerek açtı. Uyuyamamıştı. Gecenin karanlığında saatlerce tavanı izleyerek düşünceleriyle boğuşmuştu. Bir yandan, “Aziz ağayı nasıl seveceğim?” diye düşünürken, diğer yandan başka çaresi olmadığını biliyordu.
Sessizlikte, konağın dışından gelen çıtırtılar ve avluda yankılanan birkaç hizmetçinin ayak sesi dışında hiçbir şey yoktu. Yeni hayatının başladığını her nefes alışında hissediyordu; bu yeni başlangıçta ise ne umut ne de özgürlük vardı. Yalnızca mecburiyet…
•••
Hizmetçilerden biri kapıyı hafifçe çaldı ve içeri girdi. Kadın orta yaşlı, yüzünde yılların bıraktığı derin izler vardı. Elindeki toz bezini tutarken, gözlerini yere dikti. Mehir’i şöyle bir süzdükten sonra kısık bir sesle konuştu. “Hanımım, kahvaltınız hazır. Ağa sizi kahvaltıya bekliyor.”
“Tamam,” dedi. Kadın yeni hanımı merakla süzdü. Gerçekten hem genç hem de güzeldi. Niye ayrı odada kaldıklarını anlamasa da bir şey demedi. Hizmetçi biraz daha baktı, ama Mehir’in hemen kalkmayacağını görünce odadan çıkmaya karar verdi. Kadın kapıyı kapatırken, Mehir derin bir nefes aldı ve yatağında doğruldu. Elini yüzüne götürdü, uykusuz gecenin izlerini silmeye çalışır gibi yüzünü ovuşturdu.
Aziz Ağa’yla aynı sofraya oturmak düşüncesi midesinde bir ağırlık yapıyordu. Ama burada işler, kendi isteklerine göre ilerlemeyecekti. Ayağa kalktı, aynanın karşısına geçti ve saçlarını tarayıp sıkıca bağladı. Üstüne de yeni gelinler için çiçekli bir yazma bağladı. Gözlerinde hala dün gecenin izleri vardı; sessizlikte kendisine bakarken, bu hayatın ona ait olmadığını bir kez daha hissetti.
•••
Mehir kahvaltı odasına geldiğinde, Aziz Ağa çoktan masaya oturmuştu. Büyük ahşap masa, çeşit çeşit yiyecekle donatılmıştı: taze köy ekmeği, peynirler, zeytinler, reçeller ve daha fazlası… Ancak Mehir, masadaki bolluğa rağmen iştahlı hissetmiyordu. Aziz, masanın başında oturuyor, sessizce çayını yudumluyordu. Onun varlığı odadaki havayı ağırlaştırıyordu. Mehir içeri girdiğinde, Aziz başını hafifçe kaldırarak ona baktı. Gözleri, herhangi bir sıcaklık ya da ilgi göstermiyordu. Daha çok onu dikkatle inceleyen, sert bir bakıştı.
“Geç otur,” dedi Aziz, alçak ama emredici bir sesle.
Mehir istemeyerek masanın bir köşesine oturdu. Sessizlik o kadar yoğundu ki, birinin çatalla tabağa dokunması bile odanın içinde yankılanıyordu. Mehir, önüne koyulan çayı karıştırdı ama içmedi. Birkaç lokma ekmek aldı, ama yemek boğazından geçmiyordu.
Aziz bir süre sessizliğini korudu, sonra aniden konuşmaya başladı. “Bu evde kurallara uyacaksın,” dedi. Sesi ağır ve nettir. “Eğer çalışanlardan yana bir şikâyetin olursa, bana söylemeden bir adım atmayacaksın. Bu konağa hanım geldin ama hala karım olmuş değilsin. Bana çocuk verene kadar da bu konakta söz hakkın olmayacak. Anladın mı?”
Mehir, bir an Aziz’in bakışlarına karşılık verdi. İçinde bir öfke dalgası yükseliyordu, ama bunu göstermemeye çalıştı. Başını eğerek hafifçe “Evet,” dedi. Ancak bu “evet” Aziz’i tatmin etmedi.
Kaşlarını çatarak, “Sesini biraz daha yükselt, içine içine konuşup asabımı bozma,” dedi. Bu kızın ağzı var dili yok, anası doğurgan, çalışkan diye öve öve bitirememişti teyzesi. Güzeldi. Ama ne yazık ki karısı olmaya hiç uygun değildi. Bir ağa kızı almak yerine konakta asilik etmeyecek, çocuklarını doğurup sessiz sedasız işlerle ilgilenecek bir kadın tercih etmişti. Görüyordu ki, Mehir fakir bir aileden gelmiş olsa da sessizliği yılanlığından geliyormuş.
Mehir dişlerini sıkarak, bu kez daha net bir şekilde cevap verdi. “Evet.”
Aziz, kısa bir süre onu süzdükten sonra çayını bitirdi ve masadan kalktı. “Haline tavrına dikkat et. Ben seni böyle karım diye tutmam,” dedi.
“Ne yaptım ki Aziz bey?”
“Bakışların her şeyi ifade ediyor Mehir. Bu evliliği zorla kabul ettirmelerini ben istemedim! Senin yerinde seve seve olmak isteyen milyon tane köylü kızı varken senin asık suratını neden çekeyim?” diye kızdı ve Mehir’in cevap vermesini beklemeden arkasını dönerek odadan çıktı.
Mehir, onun uzaklaşan ayak seslerini duyduğunda nefesini bıraktı. Bu evde nasıl var olacağını düşünmek bile yorucuydu. Onu sevmediğini saklamaya niyeti yoktu. Boşayacaksa boşasın. Umurunda değildi.
•••
Günler birbirini takip ederken, Mehir konağın soğuk duvarları arasında yalnız bir mücadele vermeye başladı. Aziz, işlerinde yoğun olduğu için sabahları kahvaltıda kısa bir süre görünüyor, ardından uzun saatler boyunca odasında ya da köydeki işlerle ilgileniyordu. Mehir, neredeyse her gününü kendi odasında geçiriyordu. Hizmetçiler dışında kimseyle konuşmuyor, yalnızca düşünceleriyle baş başa kalıyordu.
Akşam üzeri odasının penceresinden avluyu izlerken, Aziz’in konağa at üstünde döndüğünü gördü. Yanında bir grup adam vardı. Her biri Aziz’i takip eder gibi hareket ediyordu. Aziz’in duruşundaki soğuk otorite, etrafındaki herkesin ona itaat ettiğini açıkça belli ediyordu. Mehir, onun bu kadar güçlü bir adam olmasına rağmen, neden bu kadar yalnız göründüğünü düşündü. Aziz’in nasıl bir insan olduğunu çözmek istiyordu. O soğuk ve mesafeli duruşun ardında bir şeyler saklandığından emindi.
Ama o anda kendi çaresizliği onu geri çekti. Ne kadar düşünürse düşünsün, burada bir mahkûm gibi hissediyordu. Aziz’in hayatını çözmek, onun ilgisini çekmek ya da onunla bir bağ kurmak istemiyordu. Tek düşündüğü, bu hapishaneden nasıl kurtulabileceğiydi.
•••
Bir gece, odasında otururken, bir hizmetçi kapısını çaldı. Kadın, elinde küçük bir tepsiyle içeri girdi. “Kahveniz hanımım,” dedi.
“Bir de Aziz ağa dedi ki erken kalksın, konuşacakları varmış.”
Mehir, merakla hizmetçiye baktı. Aziz’in onunla konuşmak istemesi garip gelmişti. Ama onunla ne konuşabilirdi ki? Belki de boşanmaya karar vermişti. İçindeki her şey, özgürlük çığlığı atmak istiyor, ama bunu nasıl dile getireceğini bilmiyordu.
O gece, Mehir bir kez daha uyuyamadı. Ama bu kez uyuyamamasının sebebi yalnızca çaresizliği değil, içinde büyüyen bir soru işaretiydi: Aziz Ağa, ne diyecekti? Onu boşarsa annesi gile nasıl hesap verecekti? Adı dula çıkacaktı, bakire olduğu halde. Düşünceler onu boğarken boşanmanın onun için hiç iyi olmayacağını anlamaya başladı.