Hikaye 1 Aralık 2024 de değişti. Mehir’in eski versiyonu Seksi Yalancı adıyla Asmira hesabımda ücretsiz okuyabilirsiniz ^^
1. Bölüm
Sonbaharın serin bir sabahında, Muş’un ücra köyünün dar yollarını gri bir sis kaplamıştı. Yağmurdan ıslanmış toprak, havaya ağır bir nem kokusu yayıyordu. Gün henüz aydınlanmamıştı, ama köyünün sokaklarında bir hareketlilik vardı. Herkes, bugün olacak büyük düğüne hazırlanıyordu. Kadınlar ellerinde koca bakır tepsilerle düğün yemeği için koşturuyor, erkekler meydandaki devasa kazanların altına odun taşıyordu. Hava, bir düğün telaşının coşkusuyla değil, herkesin üzerinde bir ağırlıkla doluydu.
Mehir, evin içindeki eski minderin üzerinde, pencerenin kenarına yaslanmıştı. Çocukluğundan beri oturduğu o pencerenin dışında, bildiği hayat devam ediyordu. Ama bugünden itibaren, onun için her şey değişecekti. Bugün, Mehir’in düğün günüydü. On dokuz yaşındaki bu genç kadın, hayallerini ve özgürlüğünü geride bırakacak, hiç tanımadığı bir adamın karısı olacaktı.
Gözlerini pencerenin buğusuna dikmişti. Parmaklarını cama bastırarak küçük bir şekil çizmeye başladı, sonra birden durdu. Parmaklarının ucu titriyordu. Aklındaki düşünceler öylesine karışıktı ki, ne hissettiğini bile anlayamıyordu. Korku, öfke, üzüntü, çaresizlik… Bunların hepsi bir aradaydı. Camdan dışarı baktı ve sokaktan geçen düğün hazırlıklarını izleyen çocukları gördü. Çocuklardan biri heyecanla, “Gelinin atlı arabası gelecekmiş!” diye bağırıyordu. Mehir, başını cama yasladı. İçinden, “Keşke bu bir oyun olsaydı. Keşke ben bu at arabasına binmek zorunda olmasaydım,” diye geçirdi.
•••
“Mehir! Ne yapıyorsun hâlâ? Hazırlanmadın mı?” Annesinin sert sesi, kapının ardından yankılandı. Kadının sesi emir verir gibi çıkıyordu ama bu sesin arkasında ince bir korku hissediliyordu. Mehir, sesin tonundaki bu korkuyu duyabiliyordu. Annesi bu evlilikle, hem kendi ailesinin hem de kızının geleceğini kurtaracağına inanıyordu. Ama Mehir için bu evlilik, bir kurtuluş değil, bir hapishaneydi.
Annesi içeri girdiğinde, elinde ağır, kırmızı işlemelerle süslü bir gelinlik vardı. Kumaşın altın iplikleri ışıkta parlıyor, her bir deseni dikkatlice işlenmiş gibi görünüyordu. Kadın, gelinliği yatağın üzerine koyduktan sonra derin bir nefes aldı. “Bak kızım…” dedi, sesi bu kez biraz daha yumuşamıştı. “Biliyorum zor. Ama başka çaremiz yok. Aziz Ağa aracılar sayesinde seni karısı yapmayı kabul etti. Bu bizim için bir nimet. Bu kadar şanslı olacağımızı hiç düşünmemiştim.”
Mehir, annesine bakmadı. Gözlerini yerdeki tahta zemine dikti. Aklından geçenleri söylemek istiyordu. “Anne, ben istemiyorum. Ben bir gün severek evlenecektim. Tanımadığım bir adamın eşi olmak istemiyorum. Onun parası beni mutlu etmeyecek.”
“Sus kız, duyan olacak! Başlık parasını bile peşin aldık! Baban kendine bir sürü keçi aldı. Artık kimseye muhtaç değiliz Aziz ağa sayesinde. Bak sakın bir akılsızlık edeyim deme!”
“Korkma anne… Kaçmaya niyetim yok. Sadece mutsuz olmaktan korkuyorum.”
“Sefalet içinde mi mutluyduk sanki? Koskoca Karacaların ağası Aziz ağası! Adı bile yeter!”
Daha fazla konuşmadan sustu. Çünkü biliyordu; ne derse desin, hiçbir şey değişmeyecekti. Babasının sessiz bakışlarını hatırladı. O bakışların altında yatan çaresizliği. Ailesi onun bu evliliği kabul etmesinden başka bir yol görmüyordu.
Mehir, yavaşça yerinden kalktı. Annesinin getirdiği gelinliği ellerine aldı. Kumaşın soğuk dokusu, parmaklarının ucuna kadar işledi. Bir an gözleri doldu, ama ağlamamak için kendini tuttu. “Tamam,” dedi sessizce, neredeyse duyulmayacak bir şekilde.
•••
Aziz Ağa’nın düğün alayı köye yaklaştığında, herkes işini bırakıp izlemeye başladı. Büyük bir gürültüyle gelen süslü at arabaları, köyün toprak yollarını sarsıyordu. Arabaların üzeri rengârenk halılarla örtülmüş, kenarlarına altın iplerle işlemeler yapılmıştı. Kadınlar birbirine fısıldayarak arabadaki süsleri yorumluyor, erkekler ise Aziz Ağa’nın ne kadar güçlü bir adam olduğunu konuşuyordu. Çocuklar, arabaların etrafında koşuşturuyor, bu görkemli alayı hayranlıkla izliyorlardı.
Alayın en önünde, siyah bir atın üzerinde Aziz Ağa oturuyordu. Koyu kahverengi gözleri, çevresindeki her şeyi dikkatle izliyordu. Uzun boylu, geniş omuzlu, sert bakışlı bir adamdı. Kıyafeti sade ama zarifti; üzerine siyah bir ceket giymiş, boynuna ince bir fular dolamıştı. Onun duruşu, çevresindeki herkese bir şey anlatıyordu: Güç. Onun olduğu yerde, kimse sesini yükseltemezdi.
Mehir, bu alayı pencerenin ardından izliyordu. Aziz’i gördüğünde içindeki korku daha da büyüdü. Bu adamla bir ömür geçirebileceğini hayal bile edemiyordu. Aziz’in gözleri bir an için onun odasının penceresine doğru kaydı. Mehir, hemen arkasına döndü, nefesini tuttu. Kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi atıyordu.
•••
Düğünde Aziz ağanın bekar olan tek kardeşi Yusuf’da vardı. İlk defa yengesini görüyordu. Onu gördüğü anda sanki olduğu yerde çivilenip kalmıştı. Abisinin karısı olmak üzere olan bu genç kadına bakmamak çok zordu.
Yaptığı şeyin farkına varınca başını önüne eğerek hemen kalabalığın arasında kayboldu. O kıza ilk görüşte aşık olacak değildi. Sadece beğenmişti.
•••
Dini nikah, köy meydanında kurulan büyük bir çadırda kıyıldı. Çadır, Aziz’in ailesi tarafından getirilen pahalı kumaşlarla süslenmişti. Bu düğün, köyde daha önce görülmemiş bir ihtişamdaydı. Çadırın altında toplanan kalabalık, hem hayranlıkla hem de kıskançlıkla birbirine fısıldıyordu.
Mehir, babasının yanında oturuyordu. Gözlerini bir an olsun yerden kaldırmıyor, kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordu. Ellerini kucağında sıkıca kenetlemişti. O kadar sert tutuyordu ki, tırnakları avuçlarına batıyordu. Aziz ağanın yanında daha genç ve yumuşak yüz hatlarına sahip bir genç dikkatini çekti. Sadece bir kaç saniye göz göze geldiler. Utanıp başını eğdi. Kocasının yanındaki adama öyle bakamazdı. Hem de evlendiği gün…
İmamın sesi yankılandığında herkes sessizleşti. “Aziz ağa, Mehir kızı eş olarak kabul ediyor musunuz?” diye sordu. Aziz ağanın sesi gürdü. “Evet,” dedi.
Sıra Mehir’e geldiğinde, kalabalık bir kez daha sessizliğe gömüldü. Herkes onun ne diyeceğini bekliyordu. Mehir’in nefesi hızlandı, elleri titremeye başladı. Babasının elini omzunda hissetti. “Kızım,” dedi fısıldayarak, “Sakın bizi mahcup etme.”
Mehir, yutkundu. Kalabalığın bakışları altında, birden her şey bulanıklaştı. ‘Hayır’ demek istedi. Ama o kelime, boğazında düğümlendi. Sessizce, neredeyse duyulmayacak bir sesle, “Evet,” dedi. O an, içinde bir şeyin kırıldığını hissetti. Hayatının ipleri elinden tamamen kayıp gitmişti.
Mehir’e, mehir ne istediğini sorduklarında annesinin tembihlediği gibi “Aileme yeni bir ev yaptırsın isterim,” dedi.
Herkes şaşırmıştı. Aziz ağa kızın ve ailesinin aç gözlü olmasına içten içe kızmıştı. Herkesin içinde kabul etmeye mecburdu. Ama daha düğün günü karısından soğumuştu. Oldu olası paragöz kadınlardan nefret etmişti.
•••
Gece olduğunda, düğün sona erdi. Mehir, Aziz Ağa’nın konağına götürülmek üzere hazırlanmıştı. Köyden ayrılırken, arkasında kalan ailesine baktı. Annesi, bir köşede yalandan ağlıyordu. Babası, başını önünde tutmaya çalışıyordu ama gözlerindeki zafer ışıltısı, her şeyi ele veriyordu. Mehir, onlara bir daha dönüp bakmadı. Onlara hem başlık parasını bırakmış, hem de bir ev sahibi ederek sevmediği bir adamla evlenmişti.
Konağa vardıklarında, Mehir büyük taş kapıların arasından geçti. Konağın soğuk avlusu, taş duvarları, geniş odaları… Burası bir ev değil, sanki koca bir kaleydi. Aziz, ona kısa bir bakış attı.
“Konakta tek ikimiz mi varız? Babanlar gelmeyecek mi?”
“Onlar kışları yanıma gelir.”
Aziz ağa, “Yüz görümlüğü istiyorsan söyle. Belli ki derdin yuva kurmak değil, benden para koparmak!” dedi sert bir tavırla.
“Ben sadece ailem istedi diye sizinle evlendim. Bunu bildiğinizi sanıyordum. Sonuçta düğüne kadar sizi sadece bir kere gördüm. O da istemeye geldiğiniz gündü…”
Aziz ağa sinirlendi iyice. “Kocana saygılı konuşmayı öğrenene kadar ayrı odada kalacaksın,” dedi.
Mehir’in içi rahatladı. Kocası tarafından ret edilmiş gibi görünse de sevmediği bir adamın koynuna girmektense bir odada çürümeyi tercih ederdi. Ama seçim şansı olmadan bu evliliğe zorlanmıştı.
Mehir, sadece başını salladı ve hizmetçilerin eşliğinde odasına girdi.
O gece, gözlerini tavandaki çatlaklara dikti. Ne ağladı, ne konuştu. Sadece tavandaki boşluğu izledi. Şimdi, bu sessizlikte hayatının nasıl olacağını düşünmekten başka bir çaresi yoktu.