Bir kaç şerefsiz yolumuzu kesmiş ve amcamın konağına getirmişti. Bir kaç gün önce kendi ayağımla geldiğim eve şimdi zorla getiriliyordum. Beynim durmuş gibiydi ve bu duruma asla anlam veremiyordum.
"Ezo hani berdel olayları falan varmış ya sizin buralarda, yoksa öyle bir durum mu var?" diyen yengeme "Yok daha neler artık, hangi devirdeyiz yenge? Öyle şeyler babamla, annemin dönemin de kalmış" dediğim de yengem "İnşallah öyledir" diye cevap verdi. Bizim sülalede en son o saçmalığı annemle, babamı evlendirirek yapmışlar. Hem babam asla öyle bir şeye izin vermez di.
Konağın kapısından içeri girdiğimiz de en az yüz kişi vardı, ve bir çoğunun da ellerinde silahlar vardı. Yengem koluma girmiş ve ilk kez bir korku belirtisi vermişti. Konağın ortasına sandalyeler koymuşlar ve ona yakın yaşlı adam oturuyordu. Amcamın sesini duyduğum da hala neler olduğunu anlamadım.
"İşte yiğenim de geldi ağalar"
Annem yanımıza gelmiş ve bizi yönlendirerek merdivenlerden yukarı çıkmamızı sağladı. O kadar kişi içinde babamı da abilerimide görmemiştim.
"Anne ne oluyor, bizi niye buraya getirdiler" diye sorsam da sorularım cevapsız kalmış ve "Birazdan öğrenirsin" diye geçiştirmişti.
"Ezo burada hiç iyi şeyler olmuyor, buradan kaçmanın bir yolunu bulmalıyız" diyen yengem sanırım haklıydı.
Yengem yanımıza gelerek bizi büyük misafir odasına almış ve bir anda ağlayarak yalvarmaya başladı.
"Ezo ne olur kıymasınlar oğluma... yalvarıyorum kabul et."
"Neyi kabul edeceğim yenge? Oğluna kim niye kıyıyor?" sorumun cevabını ne zaman geldiğini fark etmediğim babaannem vermişti. "Ciwan kız kaçırmış, kızın babası Ciwan'ı öldürmek istiyor. Eğer sen kabul edip evlenirsen öldürmekten vaz geçecek. Aşağıda ağalar toplandı, ya kabul edersin hem Ciwan hemde kızı ölmekten kurtarırsın. Yada kabul etmeyip yeni bir kan davası başlatırsın" diyerek duygusuzca konuşdu. O kadar kolaymıydı öyle birilerini öldürmek?
"Siz ne saçmalıyorsunuz be ben polisi arıyorum, bu ülkenin askeri var, polisi var. Öyle kolaymı birilerini öldürmek. Hem kaçtıysa ne olmuş yaparız bir düğün olur biter" diyen yengeme hak versem de annem de lafa girmişti.
"Senin o dediğin sizin oralarda olur Seher, burayla, kendi memleketini karıştırma. Polisi aramak falan da yok" diyerek yengemin elinden telefonu çekip aldı.
Yengem anneme sinir olsada bir şey demeyip "Ben Erhan'ı bulacağım" diyerek odadan çıktı. Yengem bir taraftan, babaannem bir yandan yetmezmiş gibi birde annem sürekli kabul etmem konusunda baskı uyguluyorlardı. Kendimi bir anda neyin içinde bulmuştum, şu an ne yaşıyordum algılarım durmuştu.
Abim gelip "Hadi Ezo gidiyoruz buradan" dediğin de hemen abimin koluna girip buradan bir an önce uzaklaşmak istedim. Merdivenlerden inerken babamın sesini duydum.
"Benim kurban edilecek kızım yok, kim ne yaptıysa bedelini kendisi ödesin. İster öldürün, ister adam olup nikahlarını kıyın, size kalmış. Ama şunu iyi anlayın ben kızımı kimseye vermiyorum" dediğin de içimden aslan babam benim biliyordum ben zaten diye geçirdim.
"Ben bu ailenin hiç bir parçası değilim bundan sonra karar alıp verirken ona göre kararlar alın." diyen babamla göz göze geldik. Bakışların da bile korkma kızım der gibiydi. Koşarak babama gidip sarıldım, insanın arkasında böyle bir babası varsa asla sırtı yere gelmezdi.
"Korkma sakin meleğim gidiyoruz"
"Sen varken ben hiç korkmam" dediğim de gözümden iki yaş damla akmıştı. Abilerim ve yengem de gelmişti hep birlikte konağın kapısına doğru yürürken bir silah patladı, ardından bir ses
"Ben bu aileden değilim deyince kurtulacağını sanıyorsan çok yanılıyorsun Reşat ağa. Sende bilirsin ki töreler öyle boş laflarla işlemiyor. Andım olsun ki ilk önce kızımı kaçıran şerefsizi öldürürüm, sonra da o yanındakileri sırayla gözünün önünde öldürürüm Reşat ağa" diye bağıran adamla hepimizin yönü tekrar konağa dönmüştü. Erhan abim bir anda yanımızdan hızlı adımlarla giderek konuşan adama kafa atınca bir anda ortalık savaş alanına dönmüş gibiydi. Abime ve bizim üzerimize doğrulan kaç silah vardı bilmiyorum. Kaç kişi bizi öldürmek için bir kelimeye bakıyordu tahmin etmek imkazsızdı.
"Ağalar hepimiz de bir sakin olun" diyerek konuşan yaşlı adamla gözler ona dönmüştü.
"Yapmayın böyle iki tarafın da sakin olması lazım, kan dökmek kolay olan. Sizler akıllı insanlarsınız biraz durup düşünün. Reşat sende al şu oğlunu tekrar bir daha konuşup karar verin. Ondan sonra kan mı dökeceksiniz, yoksa düğün mü kuracaksınız ona karar verin" diyerek üzerimizdeki silahları indirtmişti. Sanırım kan dökülmesini istemiyordu, ama benim hayatımın hiç bir önemi yoktu onlar için.
Biraz önce yanında olmayan annem yine gelmiş ve yine beni yukarı çıkartmıştı. Yengem bedenen yanımda olsa bile sanırım biraz önceki yaşadığı şeyler yüzünden ruhen yok gibiydi. Her şeye bir çözüm önerisi olan yengemi bile susturmuşlar dı.
"Salak kızım başına talih kuşu kondu da haberin yok. Buraların en zengin ağası o haberin var mı? Şerwan ağa bir lafıyla yapamayacağı hiç bir şey yok. Safdirik baban herkesi red edince kurtulacağını sanıyor. Valla dediğini yapar ilk abinleri öldürür, öldürlüğüyle de kalmaz aklına korsa seni de karısı yapar bir şekilde. Ben hanginizin yasını tutayım" diyerek ağlamaya başladı. Gerçekten böyle bir şey yaparmıydı? Ah Ciwan ahhh neler aştın başımıza, hadi kendini düşünmedin bizleride mi hiç düşünmedin? Ne yapacaktım ben şimdi?
"Anne hep birlikte Amerika'ya gitsek, kaçsak buralardan" dediğim de
"Bu kadar salak olma Ezo, daha Diyarbakır sınırlarını geçmeden yakalarlar bizi. Babanı, abilerini seviyorsan kabul et kızım. Bak zaten iki karısı var, sana iki günde bir sıra ancak gelir. İki karısı var ama ikisi de erkek çocuk doğurmayı beceremedi. Bak kucağına bir de erkek çocuk verirsen seni el üstün de tutar" demesiyle midem ağzıma geldi. Annem iki evli adama mı beni laik görüyordu. Bir de iyi bir şeymiş gibi iki günde sıra sana ancak gelir diyordu. Ben berdele razı olmazken birde iki karılı adamın üçüncü karısı mı olacaktım. Yok artık daha neler, yeminle bunlar kafayı yemişti. Annemin söylediklerini artık duymuyordum, yengem ve babaannem de gelmiş yine aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordu. Kafam kazan gibi olmuştu bu işten bir şekilde kurtulmam lazım dı ama nasıl? Ben asla kuma olmazdım, o kadınların acılarına ortak olacak güç yoktu bende. Abilerimi öldürmek yerine beni öldürsünler kapansın bu konu.
Babam odaya gelmiş ve "Hiç bir şey umurumda değil hadi gidelim kızım" diyerek elinden tutsam da sanırım artık benim umurumday dı. Babamla merdivenlerden inerken aşağıya baktığım da biraz öncekinden daha kalabalıktı, ve neredeyse hepsinin elin de silahlar vardı. Sanırım annem bir konu da haklıydı asla kaçmamıza izin vermezlerdi.
Biliyordum ki ölecek olsalar da beni o adama vermezler di, ama benim için ölmelerine ben razı olabilir miydim? Bu acıyla yaşayabilir miydim? sanırım bu soruların cevabı belliydi, hayır.. Asla...
O zaman ben yaşarken ölmeye razı olacaktım ama o adamın da karısı olmayacaktım. Babamın elini bırakıp kendilerini adam sanan, ağayım diye oturan adamların karşısına geçip "Tamam berdeli kabul ediyorum" dediğim anda babam ve abilerim "Ezo hayır!!! sakın" diye bağırarak yanıma gelmeye çalışınca birilerinin engelleriyle karşılaşmışlardı. Sanırım bunu yapabilirdim değil mi? Şerwan denilen şerefsizin yüzün de gülümseme olunca
"Ama bir şartım var" dediğim de biraz önce ortalığı sakinleştiren adam "Söyle bakalım kızım şartın neymiş?" dediğin de "Madem berdel olacak ben ailelerin de bekar biriyle evlenmeyi kabul ediyorum" dediğim de hepsi bir birine bakmaya başladı, araların da bir konuşma geçiyordu ama dıymuyordum. Tek fark ettiğim bu söylediğim şeye Şerwan sinir olmuş ve kabul etmek istemiyordu.
"Bak kızım emin misin buna? Bekar olarak Şerwan'ın kardeşi var sadece oda deli. Deliyle evlenmeyi kabul edersen tamam" dediklerin de bir an olsun bile düşünmeden "Tamam kabul" dedim. Sanırım korkularım benim peşimi bırakmak yerine yüzleşmem için böyle bir şey yapmıştı. Belki de bu hayat benim kaçmak için uğraştığım hayattı, ama malesef kaçamamış ve kendimi tam ortasın da bulmuştum