Olay çıkmasın dememin ardından Oktay’ın yüzünde alaycı bir gülüş belirmişti. “Ödün kopuyor değil mi ona bir şey olacak diye?”
Yanında ki Esine rağmen evet.
“Sessizliğin çok şey anlatıyor Ada,” dedi iç çekerek. “Olay çıkarıp sabah ikinci sayfa haberlerinde; Oktay Galipoğlu karısın eski sevgilisine sıktı diye haber görmek istemiyorum.” Şuan bu konuşmaları Ali Esat duyuyor muydu hiçbir fikrim yoktu. Umarım duyuyordur ve benim korkumu anlayıp kendini Oktay’a rağmen geri çeker. “Ne zaman gideriz?”
“Henüz değil…” Oktay slow şarkının bitmesi ile ellerini belimden çekti ve yerimize dönmeden hemen önce alnıma bir öpücük kondurdu Ali Esat’a inat yapar gibi. “Birini bekliyoruz.” Elimden tutup beni masaya sürükledi. Gözlerim Ali Esat’ı bulunca gördüğüm manzara beni korkuttu. Ali Esat elini çenesine koymuş kaskatı bir ifade ile bize bakıyordu. Yanında ki Esin kolunu tutuyor bir şeyler söylüyordu. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla o da her an dalabilecek kabiliyeti olan Ali Esat’ı durdurmayı amaçlıyordu. “Bir an önce gitmeye bakalım o halde,” dedim sıkıntıyla. Benim bu gerildiğim anlar Oktay’ın hoşuna gidiyordu bunu anlayabiliyordum.
Masaya döndüğümüzde çok geçmeden yanımıza bir adam geldi. Muhtemelen ellili yaşlarda olan adam masadakilere gülümserken Oktay’ın elini sıkması beklediği kişi olduğunu anlamama yetti. “Hoş geldiniz Yaşar Bey,” dedi Oktay. “Hoş bulduk evlat,” diyen adam kahverengi tonunda ki gözlerini bana çevirdi. “Eşim Ada,” dedi Oktay beni tanıtarak. Ben boğazımı temizledim ve elimi uzattım. “Merhaba.”
“Merhaba kızım,” diyen adam elimi sıktı. “Çok bekletmedim umarım,” diyen adam gözlerini Oktay’a çevirdi. Onlar kendi aralarında konuşurken ben tüm o konuşmalara kulaklarımı kapamıştım. Gözlerim dönüp dolaşıp sahibini bulunca etrafta ki tüm renkler canlılığını yitirdi ve geriye sadece o kaldı. Tüm renksiz dünyanın içinde rengârenk o kalmıştı. Onun gözleri de bir saniye bile ayrılamadan benim üzerimdeydi. Buraya gözdağı vermek için geldiğinin farkındaydım. Beni sakinleştirip sabret dese de kendisi sakin kalıp sabredemiyordu. Oktay’a rağmen Oktay’ın karşısına dikiliyordu ve bunu koluna taktığı Esin ile yapıyordu. Şuan bu durumdayken buna takılmam saçma bir şeydi ama elimde değildi. Ali Esat’ın yıllarca benim olduğunun hayalini kurdum ben ve tam o hayallerin gerçeğe dönüşmesinin mutluluğunu yaşarken o mutluluk benim kursağımda kalmıştı.
Şimdi ise tam bir fiyaskonun ortasındaydık. Onun kolunda abla diye peşinden koşturduğum Esin, benim yanımda ise Ali Esat ile ezeli düşman olan Oktay vardı. Şarampolden yuvarlanıyorduk ve kimse durmuyordu bunun farkında olduğu halde. Ne olacaksa olsun deyip gözlerimizi kapatmıştık.
Benim savaşım aileme ve Ali Esat’a zarar gelmesin diyeydi. O yüzden bu adamın esareti altındaydım. Ali Esat’ın savaşı ezeli düşmanı kategorisinde başı çeken Oktay’ın ellerinden en zararsız şekilde beni kurtarmak içindi. Oktay’ın ise tüm savaşı sözde evladının katili olduğunu düşündüğü o adama ölmeden ölmeyi tattırmak istemesiydi. Aramızda en masum savaşan Esin’di belki de. O sadece içten içe sevdiği adamın yanında olmak istiyordu kullanıldığını bildiği halde…
Kimdi bu hikâyenin suçlusu?
Kimdi bilmiyorum ama bu hikâye bir Rus ruletiydi. Bu silah kimde patlayacaktı belli değil ama birinin öleceği belliydi. Sonunda balonlarla süslenmiş bir masada mutlu bir son olmayacağını bilecek kadar büyüdüm artık. Bizim sonumuz patlayan silahlarla bitecekti belki de ve sadece emniyet kemeri takan yaralı ama hayatta olarak yoluna devam edecekti.
***
Galipoğlu malikânesinden içeriye girdiğimizde bizi kapıda karşılayan Elif Hanım oldu. Elinde içi dolu bir şarap kadehi vardı ve sarhoş olduğu kapıda sallanmasından belliydi. “Ooo, çifte kumrular gelmiş.” Elif Hanım kendi kendine söylenirken ben gözlerimi devirdim. “Sizin yapacak işiniz yok mu Elif Hanım,” dedi Oktay kadının dahi gözlerine bakmadan merdivenleri çıkarak. Bende hemen arkasına takılmıştım Elif Hanım’ın radarına girmemek için. “Var tabi olmaz mı,” dedi arkamızdan bağırarak. “Siz düğün hazırlığı yaparken ben oğlumun mevlidi için hazırlık yapıyorum.” Kadının sesinde beliren o acı bir an için içimi sızlattı ve adımlarımı durdurdum merdivenlerin ortasında. Elif Hanımdan hoşlanmasam da evladını kaybetmiş bir anne olarak düşününce çok üzülüyordum onun için.
Üstelik evladının cesedini bizzat görmüş birde üstüne katil damgası yemiştim. Nereden bakarsam bakayım vicdanım ölesiye sızlıyordu.
“Yürü Ada!” Oktay’ın sert ses tonu ile düşüncelerimden sıyrıldım ve iç çekip hızla onu takip ettim. Sonunda odaya girdiğimizde Oktay kravatını çıkarmaya başlamıştı bile. Ben küçük el çantamı yatağın üstüne koydum ve pijamalarımı almak için dolaba ilerledim. “Yarın gelinlik için Tuana ’ya gideceksin.”
“Bir düğün zaten oldu gerek var mıydı ikincisine?” dedim memnunsuz bir ses tonu ile. “Sürekli sen bunu tekrar mı edeceksin?” dedi Oktay gömleğinin düğmelerini açarken. Ben elime aldığım pijamalar ile odada bulunan banyoya ilerlemeye başladım onu görmemek için. “Gerek var diyorsam var tekrar ettirme.”
***
Balın
Sabahın erken saatlerinde Atabeylerin evinde erken bir koşturma başlarken kahvaltı hazırlanmış herkes masada yerini almıştı. Masanın ana konusu bizim evimi ve kafemizi nasıl geri alacağımız olurken özellikle Ada’nın düğününe gidilip gidilmeyeceği dillenmiyordu. Karşımda oturan Alkın’a ara ara gözlerim kayarken onun gözleri sadece yanında oturan abimdeydi. Abim ile bir şeyler konuşuyor bana seyirlik bir manzara sunuyordu. Resmen arka fonumda bu aşk değil de ne be diye tik tok akımı yankı yapıyordu ona bakarken.
“Ali Esat istifa etmiş…”
Masada ki tüm konuşma sesleri annemin ortaya attığı şey ile kesilip tüm gözler ona dönmüştü. “Ne diyorsun Aslı?” dedi Akın amcam çatık kaşları ile. “Ne demek istifa etmiş? Ali Esat’ın canını al askerliğini alma.” Herkes anlam vermeye çalışıyordu buna. Ali Esat abi vatanına ve işine düşkün bir adamdı ve işinden vazgeçmesi için ancak şehit olması gerekliydi. “Bilmiyorum. Abim ile konuştum o da anlam veremiyor ama bayağı bayağı istifa ettim demiş.”
“Bu çocuk delirdi mi?” dedi babam kirli sakalında elini gezdirerek. “Mahallede de görmüyorum en son toplandığımızdan beri.” Bende görmüyordum. Görevde olduğunu dahi düşünmüştüm ama bu aklıma gelmemişti doğrusu. “Bu gün bir Yeşim’e gidelim,” dedi İpek teyzem. Annem de onu onaylarken gözlerimi Alkın’a çevirdim. Düşünceli bir ifade ile tabağına bakıyordu. Boğazımı temizledim ve yerimde hareketlendim. “Kalkalım mı?” dedim Alkın’a ithafen. Herkes masadayken ismi ile seslenemezdim ama abi demekte içimden gelmiyordu onlara belli etmemek için. Alkın bana gözlerini çevirdi ve kafasını salladı. İkimizde ayaklandığımızda gözler bize döndü. “Okula erken gitmem lazım bu gün,” dedi Alkın açıklayarak.
Biz evden çıktığımızda Alkın’ın arabasına bindik ve mahalleden çıkana kadar ikimizden de ses çıkmamıştı. Şuan ikimizin de düşünceleri aynıydı biliyordum. Ali Esat abi görevinden vazgeçecek bir adam değildi ve geçmezdi de. Gözlerimi yola bakan Alkın’a çevirdim. “Sence istifa etmesinin sebebi Ada mı?” dedim iç çekerek. “Ya da Oktay ile gireceği güç savaşımı?” dedi Alkın mırıldanarak. “Üstüne giydiği o üniforma onu yapacağı şeyden alıkoyuyordu. Oktay gibi adamlarla savaşmak için onların anlayacağı bir dilden konuşmak lazım.” Alkın haklıydı. “Sence Oktay Ada’yı ne ile tehdit ediyor?”
“Ali Esat’ın bile elini kolunu bağlayacağı bir şey olduğu kesin. Yoksa Ada çoktan evde olurdu bu saçma evcilik oyununu bitirip.”
“Sen niye bu kadar rahatsın Alkın? Ada’nın bir şekilde zorla tutulduğunu biliyorsun sonuçta.” Alkın oldu olası hep sakin bir yapıya sahipti. Bu yönden gerçekten kimseye benzemiyordu ve gerçekten en kötü anlarda bile buz gibi kalabiliyordu. “Çünkü biz ne kadar panik yapıp tepinirsek o titanik o kadar çabuk batar. Tek yapmamız gereken soğukkanlılıkla Ali Esat’ı beklemek. Eninde sonunda Ali Esat bana kendi gelecek ve olan biteni anlatacak. O zamana kadar birileri sakinliğini korumalı.”