BİR KIŞ GÜNÜ
Petersburg'da soğuk karlı bir Aralık günüydü. Şehire yağan kar, boş sokakların da dolaşan tek tük başıboş insanlar, üzerlerine yağmış olan kar ile sanki üzerine toz şeker serpilmiş gibi duran çam ağaçlar, çevredeki sıra sıra dizilmiş olan evler, gökte ki dolunay halinde ki ay ve onun ışığı ile aydınlanan kaldırımlar ve meydandaki tarihi dokular ile Petersburg her zaman ki gibi orada olan insanlara kendilerini bir kar küresinin içindeymiş gibi hissetmelerini sağlayan her şeye sahipti. bu manzarayı kasvetli malikânesinin en yüksek camından izleyen henüz 7 yaşında olan Milan, pencereden baktığında böyle düşünüyordu. Milan uzun sarı saçları ve koyu mavi gözleri ile bakıldığında çok sevimli bir çocuk izlenimi bırakıyordu kendinde. nitekim öyleydi de. Lakin bu durumu gölgeleyen bir gerçek vardı ki Petersburg'da yaşayan hiç kimse bu çocuğu sevmez sevimli bulmaz hatta üstüne üstlük gördükleri yerde sanki çocuk lanetliymiş gibi yüzlerini buruşturup ondan hoşlanmadıklarını her fırsatta belli ederlerdi. Bunun çocuğun aslında gerçekten lanetli olması gibi bir sebebi yoktu. Tek nedeni çocuğun babası prens İvan'dı. İvan Petroviç kendisi yaşadığı yerin prensiydi ve aslında zalim bir insanda değildi. İnsanların Petroviçler'e olan bu olumsuz tutumlarının nedeni kendisinin çok gerçek bir adam oluşundan kaynaklı olduğunu söylerdi kendi oğlu Milan'a:
- İnsanlar kendilerine güzel yalanlar anlatılmasını ister daima. onlara acı gerçekleri söylersen böyle lanetlenirsin gözlerinde.
Milan babasının bu cümleleri ile ne anlatmak istediğini anlamasa bile her daim babasının bu şekilde konuşarak kendisinin kötü bir insan olmaktan koruduğunu sandığını düşünmekteydi. Babası Milan için dünyanın en kötü ve en korkulası şeyiydi. İvan Petroviç kendi oğlunun gözünde bir canavardan farksızdı. Kendisi malikanede oğlu ile beraber yalnız yaşardı. Eşi bayan Katerina çok zengin bir prensin kızıydı ve kendisi henüz o zamanlar bu kadar varlıklı değildi. İvanov'ların kızları ile evlendikten sonra bu denli servete kavuşabilmiş idi Prens İvan. O zamanlar evliliklerde çiftler arasındaki yaş farkı çok dikkate alınmamasına rağmen İvan Petroviç'in Katyusha'dan 12 yaş büyük olması halk arasında çok konuşulmuştu. Herkes Katerina 'nın zorla evlendirildiğini veya Prens İvan'ın onun servetini ele geçirebilmek için genç kadını kandırdığına inanıyordu. Olayın aslı halkın söylediği gibi midir yoksa ta o zamanlar da bile prens İvan'ın sevilen bir insan olmadığı için uydurulan bir şey midir bilinmez. Kimse evlilikleri hakkında bir fikir yürütemedi 2 yıl boyunca. Çünkü mümkün olduğunca dışarda görülmüyorlardı. Prens zaten yıllardır yalnızca gecenin geç saatlerinde dışarı çıkar ve mümkün olduğunca kimseye görünmeden işini hallederdi. Katerina 'yı ise kimse görmüyordu. Kimse o kapıların ardında neler olduğunu bilemezdi. Bazıları Katerina 'nın Prens tarafından türlü işkencelerle öldürüldüğünü inanıyordu. İnsanları en çok korkutan şey bilinmezliktir. İnsanlık tarihi boyunca kavranamayan durumlar yerini insanların bilinmezlikten duydukları korkuları ile inşa ettikleri efsaneler yer etmiştir.
Bu söylentiler pek tabi Prensin kulağına gidiyordu. Lakin bu söylentilerin tersini kanıtlamak için tek bir şey bile yapmıyordu Prens. Bu suskunluk halkı kendinden daha emin hale getirmesinin yanında korkularını arttırıyordu da. Böyle geçen 2 senenin ardından sonunda halkın bu korkularını körükleyecek bir olay meydana gelmişti.
Bir gece vaktiydi. Prens'in eşi ve 1 yaşındaki çocuğu ile birlikte kaldığı malikanede çok büyük bir yangın meydana geldi. Ve yangına yapılan geç müdahale nedeni ile henüz 26 yaşında olan Katerina yanarak kilitli kaldığı oda da çok feci bir şekilde can vermişti. Katerina'nın ölmeden önce attığı yardım çığlıkları tüm sokaklarda acı acı yankılanmıştı. Lakin kimse korkusundan bir şey yapamamasına rağmen bu korku onları bu korkunç ölümü izlemelerine engel olmamıştı. genç kadın alevlerin içinden geçip bulunduğu odanın camına ulaşmıştı. Vücudunun bir kısmı yanmaya başlamıştı ve o da tüğleri diken diken eden bir çığlıkla onu izleyen kalabalıktan umutsuzca yardım istiyordu. Ardından kendini sonunda açabildiği camdan atarak acısına son verdi. Yere çarpma sesi ile kadının acı çığlıkları son bulmuştu artık. Genç kadının zarif bedeni beyaz mermerde çarpık bir şekilde yüz üstü yatıyordu. uzun kahve saçlarının arasından akan kızıl kan ilerleyerek beyaz mermeri kirletiyordu. Giydiği beyaz gecelik üstünde kefen gibi duruyordu artık.
Yaşanan bu hadise sırasında Prens evde değildi. Evin çevresine arabası ile yaklaştığında demir parmaklıkların orada bir insan kalabalığını gördü ve ardından hala yanmakta olan evini. Hızla arabadan indi ve kalabalığı yararak ilerledi. Evin bahçesine doğru ilerlerken karısı Katerinaya ait ve kızıl kan göleti içinde olan bedeni gördü. Koşarak gördüğü korkunç manzaraya doğru ilerledi. Kadının yüz üstü yatan cansız bedenini kendi kanından oluşmuş göletten kaldırarak kucağına aldı. kadının yüzüne baktığında korkunç bir çığlık attı ve kadının tüm vücudunu kucaklayarak ellerini tutup okşayarak çocuklar gibi orada içli içli ağlamaya başladı. Ne kadar süre orada kaldığını bilmiyordu lakin onu o halden gelen sağlık ekipleri kurtardı. evin büyük bir kısmı yanmış ve kullanılamaz hale gelmiş olmasına rağmen yangın sonunda söndürülebilmişti. yangında başka ölen veya yaralanan olmamış evin çalışanları hepsi hemen kendini dışarı atmış ve yanlarına salonda kendi başına oyun oynayan 1 yaşında ki Milan' ı da almayı unutmamışlardı.
Yangının üzerinden artık 6 yıl geçmiş idi. ve bu geçen süre zarfında yangının tam olarak neden kaynaklandığı ortaya çıkamamış idi. Yalnızca yangının atılan bir Molotof'tan kaynaklı olduğu bilgisi öğrenilmişti. Lakin halk bu açıklamayı kale almıyor idi. Halk bu yangının Prens İvan tarafından planlanmış bir cinayet olduğundan emin idi. Cenaze zamanı Prens İvan' ın gözünden tek bir damla yaş akmış olmaması ve cenazenin ardından ölen kadının ailesinin prens ivanı' ın üzerine yürümesi ile bu söylentilere inanmayan yoktu. Ve halk Prens İvan'ın hala polis tarafından cezalandırılmamış olmasına çok kızgındı ve bu kızgınlıklarını yalnızca Prens İvan'a gösterme taraftarındaydılar. Prens İvan bu kendine yönelik artan nefret ve öfkenin farkındaydı lakin kendi hayatına gene kaldığı yerden devam ediyordu. Bu sessizlik halkın duyduğu nefret propagandalarını arttırıyor ve kendi aralarında konuştukları efsaneleri daha çok arttırıyordu. Mesela kendi oğlunu da öldüreceği hakkında oluşan bir söylenti yayılıyordu kendi aralarında. Lakin bu beklenen durum 6 yıldır gerçekleşmedi. Bu durum her ne kadar halk kendisi kabul dahi etmese de çocuğa karşı olan nefreti de oluşturdu. Milan aynı rahmetli annesi gibi beklenen bir şekilde ölse idi onu da herkes saygı ve sevgi ile anacak idi. Lakin çocuk halkın beklediği gibi ölmedi ve bu durum sanki gözlerinde prens İvan' ı aklamalarına neden olmaması için kendi kendine doğan bir nefretti. İnsanların kendilerini içten içe haksız olduklarını sezdikleri anda bir savunma mekanizması gibi içlerinde taşıdıkları nefreti kusmaları onlarda her daim haklı oldukları düşüncesini oluştururdu çünkü. ve özellikle bu savunma mekanizması kalabalık gruplar içerisinde daha çok şiddetli yaşanırdı. Hatta kendi aralarında kendileri gibi düşünmeyen insanları dışlayacaklarını bildikleri için kimse farklı düşünse de bunu kimseye fark ettirmez hatta kendi dahi fark etmez idi. İnsan oğlunun bu aptallığı ve korkaklığı hiç bir zaman değişmedi ve hiç bir zaman değişmeyecekti de. şimdi de aynı şeyi Petroviçler yaşıyorlar idi.
Milan babasının aksine kendisi hayat dolu bir çocuk idi lakin halkın ona olan bu nefretine daha küçük yaşlarda maruz kalmasına karşın son derece içine kapalı bir çocuk idi. sokakta yürür iken birinin ona bir hareket etmesinden korkmasına karşın belki tanıdığı biri tarafından kendisine selam verilir ümidi ile etrafına korkak korkak aranan gözler ile bakmaktan da alamıyor idi. ve o her daim hayal kırıklığına uğruyor idi. Herkes haklıydı Milan' ın gözünde. Babası gerçekten de bir canavardı. çoğu zaman aynı evde yaşamalarına rağmen birbirlerinin yüzünü dahi görmezlerdi. Milan' ın artık okul hayatı başladığında yaşlı dadısı'nın ona anlattığı gibi arkadaşlıklar edineceğini sandığı için çok heyecanlıydı. Bu yaşına kadar evde çalışan hizmetçiler hariç hiç bir insanı hayatında tanımıyordu. Babası onun dışarı çıkmasına müsade etmiyordu. ondan gizli saklı dışarıya çıktığı zamanların birinde yakalandığı için yediği tokatı unutmuyor idi. Babasın' ın neden bu kadar korkunç olduğunu ağlaya ağlaya sorduğunda ise dadısı:
- Baban seni çok seviyo yavrum yalnızca senin zarar görmemen için yapıyo ne yapıyo ise.
- Bu ne biçim bi sevgi ben beni sevsin istemiyorum o zaman. diye dadısının boynuna sarılıp ağlamaya başladı.
Zavallı Milan okulda aynı dadısının onu hep teskin ederken söylediği ve anlattığı gibi güzel arkadaşlıkları olucağını sanıyordu ki fena yanılmıştı. çünkü sınıfta ki çocuklar ona ilk gördüklerinden beri yapmadıkları zorbalık kalmamış idi. muhtemelen kendi anne ve babalarından öğrendikleri üzere bu nefret zincirini devam ettiriyorlar idi. Bunun ile birlikte Milan zaten babası ile beraber yaşamasından kaynaklanan pasif karakteri şimdi dış dünyaya açılması ile daha da ezilmiş idi. kendisini arkadaşlarına kanıtlamak aslında onun babası gibi olmadığını evet babasının çok nefret edilen biri olduğunu lakin kendisinden nefret etmelerine gerek olmadığını sevilebilecek bir insan olduğunu buna aç olduğunu açıklamaya ve kanıtlamaya hep çalıştı. Lakin bunu yaptığı için elde ettiği sonuç kendini aşağılamaktan başka bir sonuç vermemiş idi. Kendini aşşağılayan insan başına gelen her şeyi ama her şeyi hak etmiştir. bunu kendine reva gören insanı kimse elinden tutup kaldırmaz o yerlerde sürünmeye layıktır, derdi Milan'ın babası Prens İvan. Lakin Milan kendini nasıl aklayacak idi bu insanların gözünde? Sonsuza dek bu şekilde bir kuyunun dibinde açlığa terk edilmiş açlık ve susuzluktan ölmek üzere bir şekilde yardım mı bekleyecek idi? Evet. Gerekirse bekleyecek idi. İnsanların bu kadar gaddar olduğuna kesinlikle inanmıyor idi. Hatta Milan belli bir süre sonra tüm kendinden nefret eden insanlara hak verdi. Haklı idiler nefretlerini kusmakta. Babası çok korkunç bir insan idi. kendi annesinin neden olmadığını ona çocukca bir masumiyet ile sorduğu zmaanı hatırladı. Babası onu omuzlarından tutarak ve sert bir şekil de sarsarak onu kendisinşn öldürdüğünü kendisinin aynı o aptal insanların anlattığı gibi bir canavar olduğunu suratına böğüre böğüre söylemiş idi. Bunun üzerine Milan ecel korkusu ile kendini babasının ellerinden kurtarıp koşarak uzaklaşmış idi. Nereye gittiğini bilmiyor idi. yalnızca canavardan kaçıyor idi. Bunun yaşandığı gece Milan kaybolmuş idi. evden çıkmış ve bahçe kapısından koşarak uzaklaşmış idi. bu manzarayı gören ev çalışanları onun ardından koşmasına rağmen yetişememişler idi. çocuk çığlık çığlığa arkasına bakmadan uzaklaşıyordu. sokakta ki çocuklar onun bu kaçar gibi ölüme atlar halini görünce peşine takılıp onu bir de kendileri kovalamak istediler. Milan üstüne saldırmak için onların peşine takıldıklarını fark etmiş idi. evet gene aynı şeyi yapmış idi. kendini aşşağılamış idi. kaçarak gösterdiği bu korkak tavır insanların iştahını kabartmış idi. Lakin insanların içinde her zaman var olduğuna inandığı merhameti bekliyordu. kendisi ile ona saldırmak üzere olan kalabalık çocuk grubu arasında ki fark git gide azalıyor idi. sonunda Milan artık durup arkasına döndü. artık ağlamıyor yalnızca beklentili gözler ile karşısında ona saldırmak üzere olan arkadaşlarının içinde oluşacak merhameti arıyor idi. o gün Milan hayatının ilk kavgasını yapmış idi. aslında kavga sayılmaz idi çümkü kendisi karşılık vermemiş idi. yalnızca:
- yapmayın lütfen yapmayın hayır. ben babam değilim ben babam değilim!!! diye haykırmak dışında başka hiç bir şey yapmamış idi. çocuklar artık her biri yorulduğunda arkalarını dönüp gitmeye karar vermişler idi ki en çok korktukları şey ile karşı karşıya kalmış idiler. Prens İvan son derece hızlı bir şekilde yürüyerek çocuklara doğru yürüyor idi. çocuklar korkularından 4 bir yana dağılmaya başlamışlar idi. lakin Prens İvan' ın elinden hepsi kurtulamamış idi. Milan yalnızca yerde küçük bedeni yüz üstü yatmış olduğu yerdn babasını izlemiş idi ve ne dediği sinirden anlaşılamayan cümleler duymuş idi. Ardından gözlerini açtığında kendini odasında sıcacık yatağına sırt üstü yatar iken bulmuş idi. odasın' ın ışığı kapalı olmasına rağmen içrisini karanlığa alışmış olan gözleri nedeni ile görebiliyor idi. yatağının yanı başında olan sallanan sandelyesinde bu akşam ondan canavar olduğu için kaçtığı babasını gördü. gözlerini dikmiş oğluna doğru gözlerini kırpmadan bakıyor idi. elleri kucağında birleşmiş bacak bacak üzerine atmış idi. ve hafif hafif sallanıyor idi üzerinde oturduğu sandalyede. daha bu sabah ondan canavar olduğu için kaçıyor idi. halen daha farklı olduğunu düşünmüyor idi. hayal meyal de olsa arkadaşı olan bi kaçtane çocuğu nasıl oradana oraya savurduğunu görmüş idi. lakin bu bir kabulleniş idi. babası ile yaşayıp onun gibi olmamayı öğrenecek idi. yatağından hafifçe doğrulmaya çalıştı lakin kaburgalarının acıdığını fark etti ve ayrıca suratında ve kolunda bandajlar da var idi. babası prens İvan:
- zorlama , dedi kendi istifini hiç bozmadan. sonra devam etti.
- N e zaman kaçsak başka bir şeye doğru koşarız.
- . . .
- bu sabah benden kaçarak uzaklaştın. benim yanımda kalmaktan ise sokakta kalmayı tercih ettin. dışarısı daha iyi miydi buradan oğlum?
babası ilk defa ona oğlum diye seslenmiş idi. bu soruya cevap vermemek gözüne çok acımasızca geldiği için cevap verdi:
- hayır baba.
- kesinlikle. dünya hiç bir zaman sandığın gibi toz pembe bir yer olmadı ve hiç bir zaman olmayacakta. kimi insanlar' ın çevresinde onlara tiyatro oynayan maskeli insanlar vardır. çok sevildiğini sanar insan lakin aslında kimse kimseyi sevmez. sen böyle bir ortamda var olmadın Milan. tam tersine senin son derece gerçek bir hayatın var. insanlar seni sevmiyor ve sen de ki bu kendini sevdirme çabası neden? oysa bu sadece sana özel olan bir şey değil. insanlar sevmez birbirlerini. kulak ver bu dediklerime. herkes gider. bilmiyor muydun sanki? sen neden hala apartman boşluğunun gün ışığı görmeyen penceresinde kuş sesleri beklersin?