Milan rahatsız bir şekilde geçirdiği 1 gecenin ardından artık ağrılarının hafiflediğini hissediyordu. en azından eskisi kadar acımıyorlar idi. sabah olmuş ve güneş doğmuş idi. evin kocaman salonunda ki yemek masası kahvaltı için etrafında dolaşan 7 hizmetçi kız tarafından hızlıca hazırlanıyor idi. mutfakta pişen yemeklerin kokuları çoktan tüm salonu sarmıştı bile. Milan aşşağı yemek masasının olduğu kata indiğinde babasın'ın çoktan orya geldiğini görmüş idi. ne olur ise olsun Milan için hiç bir şey değişmemiş idi. evet babasının dünkü ona karşı olan tavırları onu şaşırtmış idi lakin gene de babasının bir canavar olduğunu da görmüş idi. babasının onu sevip sevmemesi artık umurunda değil idi. onun yüzünden bu halde değil miydi zaten. kendini bildi bileli babasının gözünde bir hiç idi. ve bu sevgisizlik zaman ile kalbinde derin boşluklar açmış idi. kendini her daim dünyanın en ezik varlığı olarak görmüştü ve her daim öyle kalacağını da biliyor idi Milan. böyle düşündüğü için de onu tanıyan herkes onu gerçekte de ezmekten çekinmiyor idi. evet babası bu konuda gerçekten de haklı idi. kendini ezen bir insanı herkes ezer. lakin bu ruh halinden nasıl kurtulacağını bilmiyor idi. kimse elinden tutmuyordu. ölene kadar böyle bir insan olarak kalmak ile lanetlenmiş idi sanki. hiç bir zaman ötekileri gibi normal olamıyacak idi. bunu babası da biliyor idi. olsun. babası gibi bir insan olmaktan iyidir diye düşündü Milan kendi kendine. evet aslında insanlar'ın onu itip kakmalarının tek nedeni kendini ezdirmesi değil idi. babasının oğlu olduğu için de büyük bir nefret doğmuş idi içlerinde. bunu anlıyor idi. haklıydılar. ama o istememiş idi böyle bir adamın oğlu olmayı. keşke annem yerine babam ölseydi diye düşünürdü Milan bazı zamanlar. ardından bu d
şündüğünden pişmanlık duyar idi. lkin şuan pişmanlık felan duymuyor idi. aksine insanlardan topladığı bütün zehiri babasına kusmak onu rahatlatıyor idi şuan için. onun yüzünden insanlar beni sevmiyo onun yüzünden diye düşünürdü. dün akşam evden kaçtığında da o yüzden ona saldırmışlar idi zaten. ama kendini kanıtlama hırsından hiç bir şey kaybetmedi. her insanın içinde merhametli bir tarafı vardır demiştir dadısı ona her zaman. evet işte Milan'ı her daim ayakta tutan düşünce de bu idi. evet bir gün Milan kendini o insanlara karşı kanıtlayacak idi. onun babası ile hiç bir alakası olmadığını sonun da anlayacaklar idi. çok sevecekler idi onu. aralarına gelmesi için teklif edicekti herkes ona. o da suratlarına kocaman gülümseyip sarılacak idi hepsinin. ardından arkasını dönüp onu hiç sevmediği için pişmanlık yaşayan babasına bakıp aralarına katılacak idi. onlar orada oyunlar oynar iken babası da onlara hasret ile bakacak idi.
Milan babasının tatlı kaşığı ile cam kadehe vurma sesi ile uyanmış idi daldığı rüyadan.
- yine daldın hayallere.
- . . .
- hayallere bağlanmak ve gerçeği unutmak hiç akıllıca değildir milan.
babası milan ile çok fazla konuşmaz idi. konuştuğun da da bu şekilde olduğu gibi hep iç karartıcı şekilde konuşurdu.
oturup masaya kahvaltı yapmaya başladılar. yemek boyunca tek kelime dahi etmediler ikisi de. zaten hep böyle de olur idi. hatta kimi zaman Milan babasının sesini unuturdu bile çoğu zaman. yemeğin ardından da Milan kalkıp bahçe de dadısı ile oyun oynuyor idi. Prens İvan da odasına çekilirdi. ve saatlerce çıkmaz idi. Milan babasının o odada ne yaptığını orda hiç bir şey tahmin edemezdi. hayalinde hep türlü türlü kötülükler yaptığını hayal ederdi. mesela odasında tuttuğu ve haps ettiği hayvanlar olduğunu hayyal eder idi ve onlara işkence ettiğini düşünürdü. lakin günün birinde merakına yenilip bakmış idi. normalde oda ya Milan'ın babası prens ivan haricinde kimsenin girmesine izin yok idi. lakin o gene de babasın'ın kapıyı açık bırakıp gittiği günün birin de merakına yenilip odaya girmiş idi. aslında esas amacı orada mahzue kalmış olan hayvanları kurtarnak idi. lakin odaya girdiğinde sıradışı olan hiç bir şey görememiş idi odada. oda da bir son derece ciddi işlemeler ile kaplı bir masa ve masanın ciddiyetini tamamlar deri büyük bir sandalye ve masanın 2 yanında da deri tek kişilik koltuklar var idi. ayrıca sandalyenin arkasında ki duvar da da duvarı baştan sona kaplayan bir kitaplık vardı ki kitaolığın raflarında barındırdığı kitaplar da ortamın atmosferini son derece ciddiyete boyuyor idi. onun dışın da oda boş sayılır idi. ne bi kafeste tutulan hayvan ne de işkence aletleri ne de kan ile kaplı kıyafetler yok idi etrafta. yalnızca sıradan ve boğucu bir çalışma odası idi. Milan biraz sonra babasının bahçeden tekrardan odasına geleceğini biliyor idi çünkü genelellik ike çok uzun süre dışarıda kalmaz direk odasına çekilir idi. lakin masanın üstünde de ne olduğunu çok merak ediyor idi. gene merakına yenildi ve masanın önüne geçip sandalyenin üstüne çıktı. ve masanın üstünde ne var ne yok diye meraklı gözler ile etrafı taradı. bir yandan da sandalyenin üstüne çıkar iken dökülnesin diye dadısının ona gezer iken eline tutuşturduğu portakal suyu dolu bardağı masanın üzerine yerleştirdi. ve kendini sandalyeye doğru çekip oturdu. masada gözüne çarpan ilk şey annesi ve kucağında ki kendi 1 yaşında ki halinin çerceveli fotoğrafı oldu. şaşkınlıktan nerede ise küçük dilini yutacak idi. annesini gerçek hayatta hiç görmemiş olmasına rağmen dadısının ona gösterdiği fotoğraflardan hatırlıyor idi. babasın'ın annesini tanıdığından bile şüpheliy idi Milan. ondan hiç bahsetmez idi. ölümünün lafına açtığında ise zaten ne olduğunu hatırlıyor idi. e madem öyleydi bu adam neden annesinin fotoğrafını güzel bir çerçeve de en çok vakit geçirdiği alan da saklardı ki. ayrıca annesinin bu fotoğrafını da ilk defa görüyordu. normalde de annesinin güzel olduğunu zaten biliyor idi lakin bu fotoğrafta bir kez daha bunu görmüş idi. uzun kahverengi gür saçları göğüsüne kadar ahenk ile yayılıyor idi, gözleri ise 1 sene sonra başına neler geleceğinden habersiz bir şekilde parıldıyor idi adeta sevinç ile. ve yüzü belli ki çok sevdiği oğluna dönüj bir şekil de gülümsüyor idi. tam çerceveye uzanıp daha yakından bakmak için eline almaya yeltenecekti ki her şey bir anda oluverdi. çerceveyi eline aldı lakin uzanır iken üstüne çıktığı sandalyenin dengesini kaybedip kaydı ve masaya özen ile koyduğu portakal suyu ile dolu olan bardak tüm masaya yayıldı ve masanın üzerinde ıslanmadık tek bir evrak kalmadı. ardından babası odanın kapısını çarparak içeriye girdi. Küçük Milan elinde annesinin çerceveli fotoğrafı ve üstü başı portakal suyu olmuş halde düştüğü yerden babasının sinirden kızarmış olan suratına bakıyor idi. babası hızlı adımlar ile yanına gelip onu omuzlarından kaldırmış idi. ve suratına karşı böğüre böğüre:
- SANA BU ODAYA GİRMEMEN GEREKTİĞİNİ SÖYLEMEMİŞ MİYDİM?!
Lakin Milan bu hayvanca tepkiye karşın elinde tuttuğu annesinin çerceveli fotoğrafını tutmuş başına siper diyor ve bir yandanda sessiz sessiz hıçkırarak ağlıyor idi. bu manzara karşısın da Prens İvan Milan'ın suratına uzun uzun baktı bir an sanki elini kaldırıp Milan'ın başını okşamayı aklından geçirmiş gibi idi. lakin bi süre beklemenin ardından İvan oğlunu kucaklayıp alıp kapının dışına bıraktı. ardından doğrulup tekrardan milana yukarıdan baktı. Milan da elindeki çerceveye sımsıkı sarılmış ve babasının onu bıraktığı yerden uzun boylu babasına yaşlı gözlerinde ki şaşkınlık ile bakıyor idi. merhamet dilenircesine. Prens İvan her zaman göründüğü gibi suratını kızgın hale sokmaya çalışıyor idi lakin beceremiyor idi. hayatında ilk kez milan her insanın içinde bir tutam merhamet olduğu fikrine buradan kapılmış idi. Prens artık rol yapmaya çalışmıyor idi. oğluna şunları söyledi gözleri yaşlarla parlayarak:
- benden seni sevmemi bekleme. sen de olsan sevemezdin. bir daha yanıma da gelme. seni görünce kalbim acıyo. o fotoğrafta sende kalsın.
dedi ve kapıyı hızlıca çarpıp kapattı milan doğrulduğun da şaşkınlık ile ve ne yapacağını bilemeden kapıya yaklaşmış idi. fotoğrafı halen daha elinde sımsıkı tutuyor idi. odanın içinden ağlama ile karışık hıçkırık sesleri geliyor idi.
......................................................................................
o günün üzerinden 2 yıla yakın geçmiş idi. ve milan bir daha babasını o denli duygulu bir şekilde görememiş idi. o zamanlar henüz 5 yaşında olmasına rağmen o anın her bir detayını en ince ayrıntısına kadar hatırlıyor idi. babasını ilk kez o şekil de görmüş idi ve muhtemel son görüşü de o gün olacak idi. o gün o odadan hiç ayrılmamış idi. tüm geceyi bile orada geçirmiş idi. orada uyumus yatak odasına bile çıkma tenezzülün de bulunmamış idi. hatta o gece babasının uyuduğundan da şüphe ediyor idi milan. şuan 7 yaşındaydı ve o güne dair babasına sormak istediği ve halen kafasına yatmayan belli başlı noktalar var idi. mesela annesinnden hep nefret ettiğini düşünmüş idi milan babasının ömrü hayatı boyunca. lakin annesinin fotoğrafı en güzel şekilde babasın'ın en çok vakit geçirdiği yer olan çalışma masasının başında yer alıyor idi, onun haricinde milan yere düşer iken aynı şekilde portakal suyunu da dökmüş idi. ve ıslanan evraklar ne olduğunu hala bilmemesine rağmen önemli olduğu kesin idi. lakin babası bunlar için kızmayı aklına bile getirmemiş idi. ki milan suratına bir tokat yemeyi düşünüp başını sımsıkı tuttuğu fotoğraf cercevesine dayamış idi. zaten ne oldu ise bundan sonra olmuş idi. babasından tokat bekler iken o kendisine sarılıp odanın dışına bırakmış idi. ve milan babasının o na nasıl baktığını halen daha hatırlıyor idi. o bakışlarda ki hem öfke hem de milan'a saçma geliyor lakin ihanete uğramışlığın verdiği kırgınlık hepsini de aynı anda görmüş idi. ve ardından söylediği cümleler:
- seni sevmemi bekleme sen de olsan sevemezdin. bir daha yanıma da gelme. seni görünce kalbim acıyo. o fotoğrafta sende kalsın.
birinci anlaşılan şey babasının onu sevmediği idi. lakin bu milan'ın anladığı sevip sevmeme durumunda ki sevmemek değil idi. böyle olmak zorunda idi ve böyle oldu dermişçesine. açıklama yaparcasına neden gösterircesine bir sevmiyorum demek idi. ardından kullandığı cümlede zaten bunu kanıtlar nitelikte idi. beni suçlama ne olursun der gibi. sen de olsan sevmezdin. hala üstü kapalı olan o sebepten bahsediyor. ve sonra da bir daha da yanıma gelme. ben hala aynı sert adamım şuan böyle durduğuma bakma. seni görünce kalbim acıyo ise. bu ne demek idi. neden kalbi acır idi insanın kendi canından bir insanı gördüğünde? bu senden nefret ediyorum demek değil idi. yalnızca sen bana iyi gelmiyosun demek idi. ama neden? suçu ne idi Milan'ın.
küçük milan'ın aklını 2 yıldır karıştıran şeyler bunlar idi işte. lakin zaman içinde babasın'ın ona karşı olan öyle acımasızca davranışları olmuş idi ki milan artık babasını düşünmeye değer görmüyor idi. ona öyle büyük bir nefret ve korku besliyor idi ki o 2 yıl önce yaşanan her neyse onu artık aklına getirmiyor idi. o kötü bir insan idi. ve onu haklı çıkartmak felan istemiyor idi. onun kendisini düşünmesini de sokakta dövüldüğünde yanına gelip onu kucağını al asını da istemiyor idi. bazı zamanlar oluyordu ki onu sonsuza dek unutmak istiyordu. gitmek durmadan buralardan yürüyerek uzaklaşmak uzaklaştıkça uzaklaşmak istiyor idi. babası hariç kimse hakkında bu şekilde düşünmüyor idi. ona en kötü şekilde davranan sınıf arkadaşlarından bile nefret etmiyor idi yalnızca babası onun için sorun idi. onlardan nefret etmesi gerektiği kadar babasından nefret ediyor idi. onlara karşı yalnızca kendini kanıtlama şeklinde aptalca bir yarışa giriyor idi ve her defasında kendini rezil ediyor idi. bu durum babasına karşı olan nefreti arttırıyor idi. bu durumun babasının farkında olup olmadığını bilmiyor idi. bunu onun zihnini kurcaladığını da sanmıyor idi Milan. çok ta önemli değil idi Milan için. babasına dair her şey saçma ve üzerine düşünülmesine gerek olmayan şeyler idi. babasından hayatının her anında nefret edicek idi ve onun gibi bir adam asla olmayacak idi. onu hiç bir zaman anlamayacak idi. çünkü kendisinde var olan ve herkesin ondan nefret etmesine neden olan bu kara lekeyi onun var olması sebebi ile taşımak zorunda olmaz idi. ve en kötüsüde bu kara lekeden nasıl kurtulacağını bilmiyor idi. lakin günün birin de insanların ona inanıcağını ve aralarına alacaklarını kısaca bu kara lekeden kurtalacağını biliyor idi. ve o gün gelene kadar da kendini ispatlamaktan ve babasından nefret etmekten vaz geçmeyecek idi.
.............................................................................................
Milan ertesi sabah uyandığında yine aynı güne uyanmış idi. her zaman olduğu gibi okula gitmek için uyanmış idi. babası prens ivan petroviçi gene görmemiş idi normal olan her sabah gibi. lakin bu sabah onu görememesin 'in nedeni onun evden gecenin bir yarısı ayrılmış idi ve sabah da olmasına rağmen hala eve gelmemiş idi. normalde de dışarıda ki işlerini hep düzenli olarak geceleri yapar idi. ve çok da fazla oyalanmadan işini halledip gerisin geri döner idi eve. lakin bu sabbaah eve dönmemiş idi. milan'ın dadısı prens için endişelenmiş idi. dadı evdeki en yetkili kişi idi prens ivan ve milan dan sonra. çünkü yıllardır bu evde çalışıyor idi ve de yaş olarak ta evde ki en yaşlı insan idi. evin diğer çalışanları da dadıya saygı duyarlar idi bu neden ile. dadı telaşlı bir şekilde evin hizmetçi kızlarından birine prens ivanın hala gelip gelmediğini sordu. hizmetçi kız da bilmediğini çıkar iken hiç bir şey söylemediğini söyledi.