Doğa'dan...
Müvekkilim ve en yakın arkadaşımın evliliğinin verdiği şokun etkisinden hâlâ kurtulamamıştım. Adam daha bir kaç hafta önce bana yürürken, bir an da oklarını Kiraz'a çevirerek nikahı basmıştı.
Tamam... Kiraz seviyordu ama Orhan'ın sevdiğine asla inanmıyordum!
"Evet!" sesi tüm salonu yıkarken, mecbur da olsa alkışlamıştım. Bir insan en yakın arkadaşına gider de nasıl söylerdi ki bunu? 'Adam bana yürüyordu.' diye bir kaç cümle çıtlatmıştım kulağına aslında ama aşkın gözü kördür diye boşuna demezler.
Niye evlendi, amacı neydi hiçbir fikrim yok... Zaten nikah şahidi de beni yapmış, Orhan'da Yağız'ı... Her yerde beni bulması sinirlerimi bozuyordu artık.
Hele bir de çaktırmadan masa altından elimi tutmaya çalışıyor ya... Sanki onun saçma sapan olayları yüzünden yüzüm gözüm dağılmamış gibi... Bak... Yine aklıma geldi ve yine sinirlendim. Karısını getirmemiş ama parmağındaki yüzüğü de unutmamış! Neyin yüzüğüyse artık?
Eğri eğri parmağına bakarken, yüzüğü gözümün içine soktu. "Boşuna bakma, bu bizim evlilik yüzüğümüz." demesiyle bakışlarımı yüzüne çevirdim. Boşanınca mı aklı başına geldi?
"Benle yeniden evleneceksin Doğa."
Cesaret nerden acaba? 6 yıl üstüne boşanmışım, bir de yeniden mi evlenecektim? Aşkım büyük olsa da, gururumu geçecek kadar ileri seviyede değildi. Harem kurmayı düşünüyor herhalde beyefendi!
"Tamam Yağız, evleniriz ama rüyanda! Ya da ben evlenirim ama seninle değil!" dememle gözlerini ateş bürüdü. "Hele bir yap..."
"Ne yaparsın? 'Ya benimsin ya kara toprağın!' der ve mezara mı koyarsın?"
"Öyle birisi olmadığımı çok iyi biliyorsun Doğa. Bir daha beni asla ama asla böyle bir şeyle itham etme!"
Tartışma alevlenirken, bizlerde şahitlik etmiş ve imzaları atmıştık. Yağız, son dediğim cümleye çok alınmıştı ama canıma tak etmişti. İki de bir istenmeyen ot gibi burnumun dibinde bitiyordu ve sıkılmaya başlamıştım.
Tamam... Gel oğlunla görüş, onunla vakit geçir ama bana bulaşma be adam! Oğlunla oyna ve git yani! Bu, bu kadar zor olmasa gerek...
Orhan ve Kiraz dans ederken, duygu dolu bile bakamıyordum. Orhan'ın planı her neyse bulmam lazımdı ama umuyorum ki, bu işin sonunda Kiraz'ın kalbi paramparça olmaz...
***
Kiraz'dan...
Ben sevdim ve aldım. Orhan Küçük'ün karısı olmamın verdiği mutlulukla yerimde duramıyordum.
"Seni seviyorum kocacım!" dediğimde gözlerimin içine bakarak "Ben de seni seviyorum karıcığım!" dedi. O an başımı omzuna koyarak kendimi huzurlu hissettim. Düğünümüz muhteşem geçmiş, eve doğru yola çıkmıştık. Heyecandan ellerim titrerken, onun bu kadar sakin olmasına şaşırmıştım.
Sanki yol kısaltılmıştı. "Geldik güzelim." diyerek arabayı durdurdu ve aşağı inerek kapımı açtı. "Hadi bakalım. Evimize girme vaktimiz geldi."
Bu evse eğer, ben kulübede yaşıyormuşum. Saray yavrusu gibi ev... Elimi tutarak evden içeri soktu ve yukarı katta ki odaya çıkarttı. "Odamıza da hoşgeldin." demesiyle boynumda sıcak nefesini, ardından da öpücüklerini hissettim.
Nefesim kesilir gibi oluyordum. Ben Orhan'ın parasına değil; tamamen kendisine aşık olmuştum. "Çok güzelsin Kiraz... Hayallerimden bile daha güzel."
Öpücükleri başımı döndürürken, arkamda teker teker açılan ipleri hissettim. O an gelmişti sanırım... "Naif bedenin bu kadar titremesin güzelim, güzel karım benim."
Dilimi yutmuş gibi, hiçbir dediğine cevap veremiyordum. İpler açılmıştı ama gelinlik düşmesin diye ellerimle tutuyordum. "Korkma karıcığım!"
Ellerimi iki yana açarak gelinliğin düşüşünü sağladı. Karşısında sadece iç çamaşırları ile kalınca beni yiyecekmiş gibi baştan aşağı süzdü ve belimden kavrayarak kendine doğru çekti. "Aklımı başımdan alıyorsun..."
Ardından kendini üstünü çıkartmaya başlayınca ben yerimde durmuş onu izliyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum çünkü...
O da sadece iç çamaşırlarıyla kalınca yavaşça yatağa götürdü ve beni uzattı. Üstüme eğildiğinde her şeyin daha yeni başladığından bir haber zevk alıyordum. Parmaklarını saçlarıma dolayarak "Bu gece ve diğer tüm geceler benimsin!" diyerek öpmeye başladı. Eli santim santim bedenimde gezinirken, kendimi teslim ederek akışına bırakmıştım.
***
Başımda havluyla duştan çıkınca ağrımdan ötürü iki büklüm yatağa geri döndüm. Orhan ise elinde sigarası ile camdan boş boş dışarıyı izliyordu. "Sen de yıkan istersen hayatım." desem de beni duymadı.
"Orhan... Burda mısın?"
"Of!" çekerek koltuğa daha çok yayıldı ve gözlerini kapattı. "Sen beni düşünme de yat uyu!"
"Beraber uyumayacak mıyız?"
"Ten uyumumuz beni de şaşırttı Kiraz ama kalplerimiz ne yazık ki uymuyor. Başkasını severken seninle uyuyamam. Birlikte olmak dışında o yatağa girmem ben."
Başımdan aşağı dökülen kaynar suların altında kaldım. Ağzından çıkan her kelime, her harf kalbime mızrak gibi girdi. Sevdiğim, uğruna bir çok kişiyi karşıma aldığım adam, dolaylı yoldan beni sevmediğini söyledi bana! Örseleyerek geri geri giderken, yatağın kenarına tutunup kendimi düşmekten kurtardım.
"S-sen ne diyorsun Orhan?" Gözlerini açtı ve bana baktı. Sesimin ağlamaklı çıktığını anlamıştı sanırım. "Ağlamak gibi bir saçmalığa düşmeyeceksin herhalde dimi? İkimizde zevk aldık ve bitti."
"O zaman benimle niye evlendin? Or.spun muyum ben senin?" diye bağırmamla ayağa kalktı. "Çünkü öyle gerekiyordu!" Bu sefer bağıran oydu.
"Ben..." dedim ve kafamı salladım. "Ben bu şartlarda seninle evli kalamam!"
Kapıya doğru ilerlerken kolumdan tutarak sertçe kendine çevirdi. "Geçenlerde sana imzalattığım kağıt varya..." demesiyle kaşlarım çatıldı. Evet... Bir kaç gün önce bana işi gereği evlilik kağıdı olduğunu söylemişti. Evli olduğuna dair imzalamam gerektiğini falan... Ben de inanarak hemen imzalamıştım.
"Tam tamına 2 yıl boyunca evli kalacağız ve bu süre zarfında bir çocuğumuz olmalı." Kaşlarımı daha da çattım. Ne anlatıyordu?
"Sözleşmede bunlar vardı Kiraz. Sen anlaşmaya uyacaksın, ben de borcunu ödediğim parayı sende bırakacağım."
Pislik herif! Açık şekilde şantaj yapıyor bana. "Sen... Sen ne kadar iğrenç bir adamsın?"
"Asıl iğrençlik, en yakın dostuna aşık olduğumu bildiğin hâlde senin koynuma girmen değil mi?"
Bu kurşun yaralamazdı... Bu kurşun sıyırıp geçmezdi... Bu kurşun beni öldürürdü ve öylede yapmıştı. Kocam dediğim adam en yakın arkadaşıma aşıkken ben onunla nasıl evli kalabilirim? Ona nasıl çocuk verebilirim?
Aptal kafam! Ne diye okumadım o kağıdı?
Lan ben adama iklimi verdim, en özel günlerimden birisini verdim. Duygularım birbirine sarmaşık gibi dolanırken, odada öylece yalnızlığıma bırakılmıştım. Gözyaşlarım yaz yağmuru gibi şiddetle akıyordu ama kısa süreceğini pek sanmıyordum. Bütün hayallerim, bütün umutlarım yerle yeksan edilmişti.
Orhan odadan çıkınca ayaklarım beni daha fazla taşıyamadı ve olduğum gibi yere devrildim. Sağ avuç içim yere değecek şekilde oturuyordum. Tüm yaşadıklarımız film şeridi gibi gözümün önünden geçti. O harika bir oyuncuydu. Bu zamana kadar bana öyle ilgili davrandı ki, beni sevdiğine inanmıştım!
En yakın arkadaşımın tüm uyarılarına rağmen inanmıştım! Dayanamıyordum! Bu şekilde terk edilmeye dayanamıyordum! Adam resmen beni or.spu gibi kullandı! Hızla odadan çıkıp peşinden koştum. Ağrımı dahi umursamıyordum...
"Pislik herif! Sana değil çocuk vermek, bir daha yüzüne bile bakmayacağım anladın mı?" diye evin içinde bağırırken, çoktan gitmiş olması gerçeği de bir yıkım yaşattı bana. Tüm gücümle çığlık atarken, arkadan ağzımı kapatan el ile duraksadım.
"Enerjini yatağa sakla güzelim."
Nefesi boynumu sararken, dirseğimi karnına geçirdim ve acı ile benden ayrıldı. "Hayvan herif! Bir daha bana asla ama asla dokunma! Borcum da ne kadarsa öderiz tamam mı?"
"Borcun sadece 3 milyoncuk güzelim." demesiyle yutkundum ama bozuntuya vermemeye çalıştım. "Neyse öderiz!"
"İyi o zaman, ödediğin gün boşanırız yavrum." diyerek yanağımdan makas aldı. Ben böyle iğrenç bir adamı nasıl sevmişim? "Ödeyeceğiz dedik dimi? Senet imzalarız, olur biter! Seninle aynı çatı altında kalmak istemiyorum."
"Çatısız ev mi bulayım sana Kiraz? Saçmalaman bittiyse eğer, ben çıkıyorum. Akşama kadar tüm işlerini hallet çünkü bebek yapmak kolay değil karıcığım!"
Son sözüyle beraber çekip gitti. Ben... Ben bu adamla evli kalamazdım. Çıldırmış gibi etrafa saldırıyordum. Elime ne geçerse yere fırlatarak paramparça ediyordum. Kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı benimle. Kullan at eşyasıydım sanki...
Yatağa gir, beni tatmin et, üstüne çocukta yap tamamdı onun için. Ama yok öyle dünya! Benim adımda Kiraz'sa, o borcu ödemeden beni bu evden gönderecek!
Aşağıki katı darmadağın ettikten sonra yukarı çıktım. İlk önce yatak odasından başladım. Bakalım eve gelince yatacak bir yatağı olacak mı? Kenarda duran süs eşyasını elime aldım. Demiri işleyerek şık bir dekorasyona çevirmişler. İşime yarardı...
O demirle ilk önce aynayı kırdım. Ardından yatağın üstündeki yatağı makasla beraber delik deşik etip kenara attım ve bu sefer baza başlığıyla bazayı kırdım. Her şey ama her şey yıkık dökük olana kadar uğraşacaktım.
Ben Kiraz Dönmez'dim! Ne kimseye pabuç bırakırım ne de yapılanları yanlarına kâr eylerim! Benimle horona giren oynamayı bilecek! Kandırılmış olabilirim ama bunu onun burnundan fitil fitil getireceğim.
Öfkem hareketlerime yansırken, yatak odasını da yerle bir etmiştim. Gözüm dolaba kaydığında kahkaha atarak elime makası geri aldım. Bütün kıyafetlerini zevkle parçalara ayırırken, ektiğini biçtiğinin kanıtı olarak tek kıyafet dahi bırakmamıştım. İç çamaşırına kadar hepsi parça pinçik olmuştu.
Damarıma basmayacaktın Orhan Küçük! Akşam görelim bakalım kim kimden makas alıyor?
Yatak odası da bittikten sonra salondaki koltuğa geçerek bir süre uyumak istedim. Dışarı vurmamaya çalışıyordum ama yaptıkları çok pis ağrıma gitmişti. Güçlü durmak doğamda vardı. Yorgunluktan akşama kadar deliksiz uyumuşum. Uyandığımda karanlık çökmüştü ama hâlâ gelen yoktu. Yavaşça yerimden kalkıp mutfağa geçtim. Kendime bir kaç parça yemek hazırlayıp yedim.
Yemeğin ardından ise kahvemi de yaparak salona geri döndüm. Işıklar sönüktü ve açmayı düşünmüyordum. Tilki elbet kürkçü dükkanına geri dönecekti!
Ve işte o an geldi... Kapı açıldı ve Orhan içeri girdi. Karanlık olduğundan ötürü hiçbir şey göremiyordu, önü haricinde. "Ben geldim Kiraz!" diye bağırsa da, ses vermedim. Beni görmüyordu zaten. "Aha, kesin hazır şekilde beni bekliyor. Ulan... Kadın taş gibi olmasa eve bile gelmezdim de, neyse..."
Ben sana taşı da kadını da yukarıda göstereceğim! Beklemeye devam ettim. "Karıcığım..." diye diye yukarı çıktı. Sadece bir kaç saniye... Bir kaç saniye sonra dananın kuyruğu kopacaktı.
"Kiraz!" Ve işte o ses... Her şeyi gören o gür ses kulağıma ilişmişti. "Nerdesin lan sen? Buranın hali ne?"
Evin duvarları inlerken, kahvemi yudumlamaya devam ediyordum. Ben kimsenin oyuncağı olacak kadar salak değilim! Bunu sen istedin Orhan Küçük! Oyunu sen kurdun ama kuralları ben koyacağım!
***
3 AY ÖNCE...