Doğa'dan...
Gidişine alışmıştım da, gelişini kabullenemiyordum. Neden gelmişti? Ben onsuz da çok mutluydum. Niye bana işkence çektiriyordu? Kapının önünde çökmüş vaziyette kaç saat ağladığımı bile hatırlamıyorum. Sadece kafamı kaldırdığımda gün ışığının eve sızdığını fark ettim.
Yavaşça yerimden kalkarak odama geçip sıcak duş aldım. Suyla beraber, düşüncelerimin akıp gitmesini temenni etmiştim ama onlar beynimde yer edinmeye pek meraklılar. Gözyaşlarımın temelinin nerden geldiğini çok merak ediyordum çünkü 6 yıldır hiçbir şekilde dinmediler.
"Anne!" sesiyle kendimi toparlayıp durulandım ve hızlı hızlı üstümü giyip banyodan çıktım. Göktuğ, yatağın üstünde oturmuş ayaklarını sallıyordu. "Anne sen neden yalnız yaşıyorsun?" diye sorduğunda duraksadım. "Bu nerden çıktı Göktuğ?"
"Okuldaki herkesin babası, babaannesi, anneannesi, dedeleri, halaları, teyzeleri var ama benim tek sen varsın anne. Babam ölmüş ama diğerleri de mi ölmüş ki?" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Göktuğ büyümeye başladıkça aklı daha fazla kesiyordu bunları.
"Onlar memlekette oğlum. Ayrıca anne yetmiyor mu sana?" diyerek dizlerinin önüne çöktüm. "Yetersin annem!" diyip bana sarıldığında ağlamamak için kendimi tuttum. "O abi yine gelecek mi anne? Ben hiç sevmedim onu."
"Hangi abi?" dedim ve kaşlarımı çattım. "Seni öpen anne. Çok kötü bir abi o. Ondan uzak dur." Güldüm. "Belki seversin annem."
"Hayır!" diye bağırıp ayağa kalktı. "Benim annemi üzen kimseyi sevmem ben!"
"Üzdüğünü nerden çıkarttın oğlum?"
"Çünkü ben seni dinliyordum anne. 'Allah belanı versin Yağız!' diyerek ağlıyordun banyoda. O abinin adının Yağız olduğunu biliyorum."
Yutkundum... Oğlumun zekasını benden almasına sevinmiştim aslında. Babası gibi salak olacağına, annesi gibi zeki olsun. "Hmm... Bu anne-oğul acaba bugün nereye gitse?" diyerek konuyu dağıtmaya çalıştım.
"Bugün senin işin yok mu anne?" Kafamı sağa sola salladım. "Yok bebeğim. Hadi hazırlanıyoruz ve lunaparka gidiyoruz." dediğimde kollarını havaya kaldırıp "Oley!" diye bağırdı.
Güzelce hazırlanıp dışarı çıktığımızda derin bir nefes aldım çünkü Yağız hâlâ kapının önündeydi. "Aa anne! Allah belanı versin Yağız burda anne!" diyen oğluma baktım. "Göktuğ! O nasıl cümle öyle?" dememe kalmadan elimi bırakıp babasının yanına koştu, tabii ben de peşinden.
"Merhaba Allah belanı versin Yağız abi." dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum.
Yağız, gözleri kapalı şekilde arabaya yaslıydı. Göktuğ'un cümlesiyle yerinden doğrulup ilk önce bana, ardından Göktuğ'a baktı. "Efendim?" diyerek afalladı.
"Diyorum ki... Merhaba Allah belanı versin Yağız abi." Çocuk nerden duymuş bunu ya?
"Sen abiye ne güzel iltifatlar ediyorsun öyle." diyerek önüne çömelip üstündeki kapüşonu düzeltti. "Ben etmiyorum ki." dediğinde gözlerimle 'Sus!' demeye çalışsam da Göktuğ devam etti. Kafasıyla beni gösterip "Ablam diyor."
Yağız ayağa kalkıp karşıma dikildi. "Bak sen! Belki yanlış duymuşsundur aslanım." diyerek gözlerini kıstı.
"Yoo... Yanlış duymadım. Şey dedi... Allah belanı versin Yağız. Sen bu hayatta gördüğüm en adi, en pislik, en şerefsiz, en kork..." Göktuğ'un ağzını geçte olsa kapatmıştım. Bu çocuk bugün niye bu kadar düşük çeneli? "Çocuk işte, rüya görmüş herhalde." diyerek konuyu kapatmaya çalıştım. Göktuğ, hayatı boyunca hiç yapmayacağı bir şeyi yaparak elimi ısırdı.
Acıyla bağırırken, yere çöktüm. Wi-fi gibi adam resmen! Çocuğa yaklaştıkça kendine otomatik bağlıyor. "Anne! Anne iyi misin?" diye sorunca kasılan yüzüm serbest kaldı. Göktuğ'un anne demesiyle yerimde kalakaldım.
"İyiyim ablacığım." diyip konuyu dağıtmaya çalışsam da Yağız'a attığım kaçamak bakışla yaşadığı şoku anlamıştım. "Anne mi?" diye sordu. "Sen... Sen onun annesi misin Doğa?"
"Hayır Yağız. Benim kardeşim o. Dili sürçtü herhalde." Kalbim ağzımda atarken, Yağız'ın yanımıza doğru geldiğini gördüm. Eğildi ve elimi eline aldı. "Sıpa çok fena ısırmış. Krem falan mı sürsek?" Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda merhametli hâlinin geri gelmiş olduğunu anladım.
"Niye ısırıyorsun Göktuğ? Annen... Pardon ablan..." dediğinde imasını anlamıştım. Gözlerimi sıkıca yumup alt dudağımı ısırdım. "Ablan seni böyle mi yetiştirdi?"
"Ben... Hepsi senin yüzünden! Ablam sana boşuna Allah belanı versin Yağız demiyor. Sen kötü kalplisin ve kötülüğünü bize bulaştırıyorsun. Bir daha ablamın karşısına çıkma!" diye bağırdığında Yağız hiçbir şey demeden sadece dinledi.
"Ben şimdi arabaya gidiyorum, peşimden gel abla!" diyerek arabaya yöneldi. Elimdeki anahtar ile kilidini açtım ve çömeldiğim yerden kalktım. Yağız önüme geçti. Elleri cebinde, kendinden emin duruyordu. "Çocuğa ne güzel şeyler öğretiyorsun Doğa? Ben adi, pislik, şerefsiz herifin tekiyim öyle mi?"
"Ben banyodayken duymuş Yağız. Yoksa çocuğa gidip bizzat öğretecek hâlim yok! Ayrıca öyle de değil misin?" dedim, ateş çıkan gözlerimle. Öfkem ona karşı ilk gün ki gibi taptazeydi. "Banyodayken duydu he... Banyoda ne yapıyordun?" diyip göz kırptığı zaman yüzümü iğrenircesine buruşturdum. O kadar cümlem arasından buna mı takılmıştı?
Şerefsizlikse, sonuna kadar... Kartlarını açık oynuyan karşımdaki adama ben de aynı muameleyi yapacaktım. Yaklaştım ve kulağına doğru "Sevgilimle özlem gideriyorduk!' diye fısıldadım. Geri çekildiğimde yüzünün aldığı şekille keyfim yerine geldi. Sinirden kaskatı kesilmişti. Çenesini sıkarak "Evde mi şimdi?" diye sorunca inanmış olması gülmeme neden oldu.
"Evde değil, gizlice çıkarttım ama çok istiyorsan tanıştırırım." diyip göz kırparak yanından ayrıldım. Arabaya bindiğimde kemeri takarak derin nefes aldım. Yağız hâlâ olduğu yerde odun gibi dururken aracı çalıştırıp sokaktan ayrıldım.
"Oğlum, anne demeyeceksin demedim mi sana?" dedim. "Anne unuttum, çok özür dilerim. Elini ısırdığım için de özür dilerim. Ben kötü çocuğum dimi? Annesinin canını yakan kötü bir çocuk."
"Hayır annem, öyle değilsin ama yaptığın hiç doğru değildi Göktuğ. Canım çok acıdı ama şimdilik seni affediyorum. Eğlenmeye gidelim ve kafamızı dağıtalım tamam mı?"
"Tamam anne."
***
Yağız'dan...
"Bekir, Doğa kimlerle görüşüyor, evine kim girip kim çıkıyor araştır hemen!" diyerek telefonu kapatmadan yere fırlatıp parçalarına ayırdım. Sevgilisi olmasını geçtim, üstüne banyoda... Düşünmek bile istemiyorum! Doğa sadece benimdi ve öyle de kalacaktı. Başka bir beden ona dokunamaz!
Beni sinir etmek için dediğini düşünüyordum ama emin de olmak istiyordum. Yokluğumu fırsat bilerek adamlarla kırıştırıyorsa elimden çekeceği var. Ne kadar kabul etmese de, o hâlâ bir Alaca! Öfkemin arasında çırpınırken tanıdık sesle arkamı döndüm.
"Yağız! Lan Yağız!"
Arkamı dönmemle ortağım Orhan ile karşılaştım. "Orhan! Senin ne işin var burda?" dedim şaşkınlıkla. "Bence bu soruyu benim sana sormam lazımdı. Zengin bebesi Yağız Alaca, mahalle köşelerinde!"
"Ben şey için geldim ya..." dediğimde lafımı kesti. "Tamam tamam anladım. Sen yine çapkınlık peşindesin. Ya bir şey soracağım. Dur bir dakika bekle." diyerek telefonunu çıkarttı. "Benim ayrıldığım diğer şirketle davalık olduğumu biliyorsundur." dediğinde konunun nereye gideceğini bilmeden "Evet biliyorum." dedim.
"Çok güzel... Uzun araştırmanın ardından bir avukat buldum kendime. Sağlammış, aldığı işleri de kazanıyormuş. Dur hemen buluyorummm..." diyerek bir kaç saniye daha arama yaptı. "Heh buldum!" diyerek telefonu bana çevirdi. "Sosyal medya hesabı bu. Adı Doğa Safir. Bu mahalleye geldiğine göre görmüşsündür belki." dediğinde ne diyeceğimi bilemedim.
Kimse evli olduğumu bilmiyordu ve çalışacak başka avukat mı yoktu? Orhan fazla yakışıklıydı. Hatta haddinden daha fazla! Buz mavisi gözleriyle her kadını kendine aşık edebilecek kapasiteye sahipti. "Yok, görmedim Orhan. Hem başka avukat bulsana. Kenar mahallelerinden sağlam avukat mı çıkarmış?" dediğimde güldü.
"Araştırdım diyorum oğlum. Kadın baya iyi... Yani baksana şu hatuna." dediğinde sinir tepeme çıktı. "Sana ne lan hatundan!" diyip çıkış yaptım. "N'oluyo oğlum? Belki de dava bahanesiyle tanışmış oluruz. Bir kaç kez bizim eski şirkette denk gelmiştim. Müşterimin davasına bakıyordu. O zamandan beri dikkatimi çekmişti ama daha yeni buldum kadını." demesiyle yakasına yapıştım.
"Uzak dur o kadından Orhan! S.kerim belanı, uzak dur! Git başka avukat bul kendine."
"Yağız! Sana ne oluyor lan hayırdır? Görende kocası sanır seni!" demesiyle ellerimi yakasından indirdim. 'Kocasıyım!' dememek için ağzımı zincire vurmuştum. "Tepkilerine dikkat et! Karşında çalışanların yok senin." diyip yoluna devam etti.
Nereye gittiğine bakarken, Doğa'nın binasına girdiğini gördüm. S.ktir! Adam adresine kadar bulmuş. Madem buldun, bana niye soruyorsun hayvan herif!
Neyse ki Doğa evde yoktu. Yoksa burası kan gölüne dönerdi. Ama bu ikisi günün sonunda illa ki bir araya gelecekler. Orhan'ın niyeti bozuk, Doğa desen, aklı beş karış havada... Avukat kadın... Her an bana boşanma davası da açabilir. Zaten bu zamana kadar boşanmamış olması mucize!
Hızlıca arabaya binerek, torpidoda ki yedek telefonu aldım. Her zaman telefon kırdığım için, yedeği hazırda dururdu.
"Lan Bekir! Orhan Korkmaz'ı da takip altına al. Doğa'nın yanına 5 metreden fazla yaklaşmayacak anladın mı?" diye bağırıp telefonu kapattım. Bu çocuğun da cevap vermesine fırsat tanımıyordum. Ne dersem itirazsız yapıyordu. Gerçi itiraz etmesine fırsat vermiyordum ama. Bekir geri arıyordu...
"Anlat Bekir."
"Abi, yenge telefonda birisiyle konuştu. Tam duyamadım ama görüşmeyi kabul ettiğini söyledi."
Bu çocuk ne ara Doğa'yı takibe almıştı? İşte sırf bunun için bile sağ kolum koşulsuz oydu. "Neyi kabul etmiş Bekir, hemen öğren."
"Öğrenirim abi de..." dediğinde soracağı soruyu tahmin edebiliyordum. "Sor Bekir sor!" dedim.
"Aradan 6 yıl geçmiş abi. Yengeyi bunca sene aramadın, sormadın. Şimdi n'oldu? Yani ne değişti? Dilan'a n'oldu?"
"Dilan'a bir şey olmadı Bekir. Kızımla beraber tatile çıktılar. Doğa konusuna da gelecek olursak, şüphelerim var. Kardeşim diye yanında tuttuğu çocuk benim oğlum olabilir Bekir."
"S.ktir!" diyen telefonun diğer ucundaki sağ kolumun da ağzını sonunda bozmuştum. "Yani... Çok afedersin abi. Valla bilerek demedim. Nerden anladın abi?"
Derin nefes aldım. "Araştırdım oğlum! Kadının erkek kardeşi yok Bekir! Hatta kardeşi yok! Bi abisi var, o kadar yani."
"Araştırdın mı? Bana söylemedin yani." dediğinde kaşlarım havaya kalktı. "Bekir, s.ktirme bir yerlerini bana. Karı gibi trip mi atacaksın şimdi? Çok yorulduğun için diğer adamlarımdan birisine söyledim. Şimdi iki sevgili gibi telefonda tripleşeceğimize sen dediklerimi yap tamam mı aslanım?"
"Tamam abi." diyerek telefonu suratıma kapattı. Ulan! İnsan hiç iş almadı, başkası yaptı diye küser mi lan? Bu çocuğa ayar çekmem lazım!
Bugün ki telefon trafiğim bitmiyordu.
"Efendim Dilan?" diyerek bıkmış halimle açtım. Her saat başı aramasından gına gelmişti. "Duru seninle konuşmak istiyormuş babası." dediğinde tüm sinirlerim yatıştı.
"Alo baba!" sesiyle gülümsedim. "Buyur babacığım."
"Baba biz oraya gelmek istiyoruz artık. Seni çok özledim."
"Siz biraz daha orda kalın, ben geleceğim tamam mı kelebeğim?"
"Söz mü?"
"Söz, hem de baba sözü!" diyerek güldüm. Bu dünyadaki tek varlığım, yaşama sebebim kızımdı. Bir de oğlum vardı tabii... Kesin emin olamasam da, %90 ihtimalle benimdi. Konuşma tarzı, bakışı, hatta yürüyüşü bile benimle aynıydı. Göktuğ benim oğlum çıkarsa, Doğa ile çok büyük hesaplaşmamız vardı. Benden çaldığı 5 yılımın hesabını ona çok pis sorardım.
Telefonu kapatarak boynumu kütlettim. Sıpaya bak! 'Allah belanı versin Yağız' koymuş adımızı! Harbiden sıpa ya! Aklıma geldikçe gülüyordum. Akşama kadar arabanın içinde geri dönmelerini bekledim. Yaklaşık 7'e doğru geldiler. Arabadan indiklerinde camı indirdim.
"Anne!"
"Efendim oğlum." dediği an ben de tüm kayışlar koptu. S.ktir! Göktuğ sahiden de benim oğlumdu s.ktir!
"Allah belanı versin Yağız kim anne? Seni niye öpüyor?"
Lan çocuk adımı Allah belanı versin Yağız koymuş lan! "Şş! Çok ayıp Göktuğ. Hem anne yok tamam mı? Dışarılarda ve başkalarının yanında anne yok."
"Neden ki anne?"
"Çünkü öyle gerekiyor?"
"Anne... Benim babam niye öldü?" diye sormasıyla Doğa durdu ve Göktuğ'un önünde eğildi. "Çünkü bazen insanlar ölürler bi tanem. Hayatlarımızda ki yerleri bittiği için ölürler."
Doğa'nın dertli yüzü gözlerimi doldurdu. Şu an, biraz ilerimdeki çocuk benim öz evladımdı! Göktuğ benim oğlumdu! Lan o çocuğun babası bendim lan! Öldü bildiği babası bendim, Allah kahretmesin, kahretmesin!
Kalkıp yanlarına gitsem... Ama hayır! Doğa'yı köşeye sıkıştıracağım. Onu, bunu bana yaptığı için zor durumda bırakacağım. Her gün ama her gün bu gerçeği öğreneceğim diye korkuyla uyanacak. "Anne, bence benim babam çok iyi birisiydi. Allah belanı versin Yağız gibi seni üzmüyordu dimi anne?" dediğinde Doğa burnunu çekti. Ağlıyordu...
O orda, ben burda ağlıyorduk... "Yok annem, baban kötü değildi." diyerek binaya doğru gittiler.
5 sene... Babasız geçen 5 sene... Bu kadın 5 senede neler yaptı? Bu çocuğa tek başına nasıl baktı? Zorluklarıyla nasıl başa çıktı? Bana neden söylemedi? Söyleseydi sahip çıkardım! Söyleseydi babalık yapardım!
Direksiyonu sıkarak arabayı çalıştırdım. Benden çaldığı 5 yılın hesabını burnundan fitil fitil getirecektim!