Doğa'dan...
Kudurmak bir meslek olsaydı, şu durumda Yağız mastır yapmış olurdu. İki saattir kapının önünde kapıyı kırmakla tehdit ediyordu beni. İçeride çocuğum uyumuyor olsaydı şimdiye s.çm.ştım bir taraflarına...
"Aç kapıyı Doğa! Kimle konuşuyorsun sen?"
"Sana ne! Çek git kapımdan yoksa polis çağıracağım!"
"İstediğini çağır! Hesap vermeden burdan gitmeyeceğim! Ortamı boş buldun diye erkekleri peşine takmışsın! Biriyle dışarılarda fingirdiyorsun, biriyle de evde he!" demesiyle sinirden dört köşe oldum. Günah benden gitmişti! Mine abla ne kadar engel olmaya çalışsa da, telefonu elime alarak polisi aradım.
"Buyrun?"
"İki saattir tanımadığım bir adam kapımı yumrukluyor polis bey. Beni çeşitli şeylerle tehdit ediyor. Evde çocuğum var ve çok korkuyorum. Lütfen yardım edin."
"Tamam... Şimdi sakin olun ve bana evinizin adresini verin. Biz gelene de kadar da asla ama asla kapıyı açmayın."
"Tamam." diyerek adresi verip telefonu kapattım. Yağız pes etmeden kapımın önünde dururken, polis sireniyle yüzümde gülümseme oluştu. Yaklaşık 1 dakika sonra kapının önünde hengame olmaya başladı.
"Siz burda ne yapıyorsunuz?" diyen kişi muhtemelen polisti. "Asıl siz ne yapıyorsunuz polis bey?"
"Şikayet üzerine geldik. Lütfen zorluk çıkartmayın ve bizimle karakola kadar gelin."
"Ne şikayeti?"
"Ev sahibini rahatsız etmek ve tehditvari konuşmaktan ötürü sizi gözaltına alıyorum."
"Saçmalamayın. İçeride ki kişi benim karım."
"Tabii beyefendi... Kesin karınızdır! Şimdi lütfen bizi zor kullanmak durumunda bırakmayın!"
"Hayır! Cidden karım o benim ya."
"Hadi... Hadi yürü! Gecenin bu saatinde kadının kapısında ne işin var? Kocası olsan, anahtarınla açar kapıyı içeri girersin yürü!"
Yaşanan ufak çaplı arbededen sonra Yağız polislerle beraber gitmişti. Kapım çaldığında delikten baktım. Kadın polisti. Hemen açarak içeri davet ettim. Bir kaç soru sorup, ne zamandır rahatsız ettiğini öğrendi. Kocam olduğunu söylediğimde biraz şaşırmış olsa da, kadının dilinden kadın anlar cümlesini hayata geçirmiştik.
Yağız, evime zorla girmeye çalışıyordu. Yıllardır ayrı yaşıyorduk ve beni böyle tehdit edemezdi. İfadem alınmak üzere karakola gittiğimde, Göktuğ'u Mine ablaya emanet ettim.
İfademi verip, imzamı attıktan sonra koridorda Yağız'la denk geldik. "Lan Doğa... Söylesene lan gerçekleri! Sapık sanıyorlar beni sapık!"
"Öyle değil misin?" diye bağırdığımda o da aynı şekilde "Sapık damgası mı yiyeyim? İnsanların gözünde böyle mi gözükeyim." diye bağırdı. Ben hiç bu taraftan düşünmemiştim. Oğlum bir gün gerçekleri öğrendiğinde babasının sapık olduğunu bilmesi çok kötü olur.
Durdum ve düşündüm. Yağız, Polislerle giderken arkasından uzunca baktım. Haklıydı... Biraz ileri gitmiş olabilirdim ama onun gittiği yerin çeyreği kadar bile değildi.
Biraz burnunu sürttürmek adına bir kaç gün nezarette yatması gerektiğini düşündüm. Kocam olduğunu biliyorlardı ama bu ona beni rahatsız etme şansı asla vermiyordu. Hele ki yıllardır ikametini yurtdışında sürdüren biri için... Böyle bir şansı asla yoktu!
Zaten aradan 2 gün geçtikten sonra şikayetimi geri çekmeye gitmiştim. Bu sefer ki polis çok yakından tanıdığım birisi çıktı.
"Akın... Yani Akın Komiserim..."
"Doğa... Yani Avukat Doğa Safir."
"Ben... Ben yani Yağız Alaca!" diye araya giren kocam sinirden dört köşe olmuştu. "Bu mu o Akın?" dediğinde yüzümü buluşturarak ona baktım. Ardından sanki Yağız orda yokmuş gibi muhabbete devam ettim.
"Akın Komiserim, eşinizin durumu nasıl?" dedim gözlerimi devirerek. "Çok şükür iyi Doğa. El ele vererek büyük bir pisliği içeri tıktık. Sende savcı ruhu var kız." dediğinde utanarak başımı yere eğdim.
"Savcı olmak istiyordum aslında ama nasipte avukatlık varmış. Biraz tehlikeli görevdi..."
"Hem de ne tehlike... Adamın inine girdin Doğa. Gönüllü olmasaydın asla izin vermezdim. Pisliğin de sana ilgisi olduğu için kolay olmuştu fakat çok tehlikeliydi."
Biz derin sohbete dalmışken, Yağız boğazını temizler gibi öksürerek 'Ben de burdayım!' demek istedi. "Sohbetinizi bölüyorum Komiserim ama serbest kaldım herhalde..."
"Evet, serbestsiniz Yağız bey. Fakat bir daha aynı şikayetten buraya gelirseniz farklı olur."
"Karım biraz abarttı. Bana olan öfkesini böyle çıkartmak istedi o kadar. Yoksa hiçbir kadına izni dahlinde dokunmadım, dokunmam da!"
İşte o eski Yağız bakışlarıydı bunlar. Aradan geçen yıllar ateş gözlerinden hiçbir şey eksiltmemiş. İşlemleri hallettikten sonra odadan çıktığımda Yağız koşarak peşimden geldi. "Akın'cığın bu muydu?" diyerek laf çarpıtmaya çalışsa da oralıklı olmadım. Kolumdan sertçe tutunca "Nerde olduğumuzu unutuyorsun sanırım Yağız!" dediğimde merhametle bana baktı.
"Hâlâ sinirlenince çok komik oluyorsun Doğa." diyince kendimi tutamayıp güldüm. "Çattık iyi mi? Bırak beni, duruşmam var."
"Tamam... O zaman akşam sendeyim bak."
"Sakın! Evime sakın gelme Yağız!"
"Akşama görüşürüz karıcığım..." diyerek yanımdan ayrılırken geleceğini bildiğim için strese girmiştim. Göktuğ evdeydi! Ne yapacaktım ben?
Mecburen arabama binip, duruşmama geçtim. Günden güne herkesin güçlü olarak gördüğü bir avukata dönüşüyordum. Her savaşı kazanıyordum ama aşkta hep yenilgiyle hüsrana uğruyordum.
Yorgunluktan bitkin düşmüş halimle evden içeri girdiğimde Göktuğ koşarak bana sarıldı. "Anne!"
İşte şimdi tüm yorgunluğum geçmişti. Evlat kokusu... Bu dünyada hiçbir şeye değişmeyeceğim tek şey... "Oğlum... Sen anneyi mi özledin?"
"Anne bugün okulda neler oldu biliyor musun?"
"Ya... Neler olmuş bakayım?"
"Özge'ye seni seviyorum dedim anne, o da bana tokat attı." Babası kılıklı! Şimdiden karı kız peşinde koşmaya başlamış. Yok arkadaş! Ne kadar uzak büyütürsen büyüt, çocuğun damarlarında Alaca kanı dolaşıyor...
"Oğlum bu yaşta ne sevmesi?"
"Anne ben kocaman adam oldum." diyerek eliyle boyunu gösterdi. Sıpaya bak! Gerçi babası gibi uzundu ama. Babası dedim dimi? Oğlumun yaşayan ölü babası...
"Bunları sonra konuşacağız Göktuğ. Şimdi Mine ablanla beraber gidip uyuyorsun tamam mı oğlum?"
Yanağıma öpücük kondurarak el salladı ve uyumaya gitti. Küçük bir duş alarak üstümü değiştirdim ve salona geçtim. Biraz sonra da Mine abla geldi.
"Gız ben çıkam diyom artık."
"Ee burda kalacaktın bugün Mine abla."
"Oğlum gelmiş gelinimle. Bir kaç gün bende kalacaklarmış."
"Ee iyi o zaman abla."
Mine abla çantasını alarak kapıya doğru giderken ben de peşinden gittim. "Görüşürüz güzel kızım."
"Hadi görüşürüz abla."
Mine abla giderken, ben de kapının önündeki 3. Dünya savaşı başlatan ayakkabılarımı rafa kaldırıyordum. "Bu ne len? Bu benim ayakkabım değil ki? Lan bu erkek ayakkabısının burda ne işi var?" diye söylenirken, ayakkabının kıpırdamasıyla korkuyla çığlık attım. Kafamı kaldırdığımda Yağız'la göz göze geldik.
Gelmişti pislik. Allah kahretmesin! Hemen içeri girerek kapıyı kapatacaktım ki, ayağını araya koydu. "Doğa niye inat ediyorsun? Biraz konuşalım, lütfen!"
Kapıyı üstüne iterek kapatmaya çalıştım ama diretiyordu. "Git Yağız. 6 yıl önce nereye gittiysen yine oraya git!"
"Gitmek isteseydim giderdim Doğa!" Bir anda kapıyı iterek içeri girdi. Odama kaçarken, peşimden geldi. "Git Yağız!" Onunla yüzleşmek istemiyordum. Beni kandırmasından korkuyordum. "Kocandan mı kaçıyorsun Alaca? Biz evliyiz biliyorsun dimi?"
"Aile zoruyla evlendirilmiştik, bitti gitti Yağız." dediğimde üstüme yürümeye başladı. Sert duruşu hâlâ ilk gün ki başımı döndürmeye yetiyordu. "O zaman daha çok küçüktük biliyorsun dimi Doğa? Sen 17 ben de 20 yaşındaydım. Şimdi ise sen 24 ben 27..."
Adımlarıyla hâlâ beni takip ederken, küçücük odada nereye kaçacağımı şaşırdım. "Hem zorla falan... Birlikte olduk mu, olduk..."
Bu adamın amacı neydi cidden? Bunca sene sonra geri gelmesinin nedeni neydi? Yoksa... Yoksa çocuğu mu öğrenmişti? Ama bu imkansız! Ben oğlumu gizli şekilde büyüttüm ve onu herkes kardeşim biliyor.
"Neden geldin?" diye sorduğumda yıllar önce de olan, o hiç değişmeyen arsız gülüşünü bıraktı dudaklarında. "Resmiyette ve dini olarak hâlâ karım olduğunu unutuyorsun sanırım Doğa Alaca! Gerçi bekar gibi takılıyorsun ama... Ben de bi kendimi hatırlatayım dedim. Hem belki kocanı özlemişsindir." dediğinde dibime kadar gelmişti.
Parmak uçlarıyla saçlarımı geri iterek yanağımı okşamaya başladı. Bana dokunduğunda hâlâ içim titriyordu. Hepi topu 6 ay birliktelik yaşamıştık ama bedenine köpek gibi tiryaki olmuştum.
"Okumuşsun, avukat olmuşsun." dediğinde yüzünün ciddi ve sert duruşuyla yutkundum. "İnsan haber verirdi dimi karıcığım?"
Adımlarımı tekrardan geriye atmaya başladığım sırada bacağım bir şeye değdi ve dengemi kaybedip düştüm. Evet... Şu an tam da salak gibi yatağın üstüne düşmüştüm.
Mal gibi kocamın suratına bakarken, üstüme doğru eğilip ellerini iki yanıma bastırdı. Yüzü yüzüme yaklaşınca kokusuyla gözlerimi kapattım. 6 sene öncesine gitmiş gibiydim. Aile zoruyla evlendirilmiştik ama ben Yağız'ı seviyordum, ta ki o güne kadar... Başka sevdiği olduğunu diyerek bir an da çekip gitmişti hayatımdan. Sap gibi, bildiğiniz odun sapı gibi öylece kalakalmıştım hayatın tam ortasında. Zaten gittikten bir ay sonra falan da hamile olduğumu öğrenmiştim.
Göktuğ 5 yaşındaydı. Annesi olduğumu biliyordu ama sıkı tembih ettiğim için, başkasının yanında abla diyordu.
Gözlerim kapalı şekilde "Yağız çekil üstümden!" diyince ufak bir kahkaha sesi işittim. "Hâlâ etkileniyorsun benden Doğa." demesiyle gözlerimi geri açtım. Ağzımı açmış cevap verecektim ki... "Abla!" sesiyle ne yapacağımı şaşırdım. Göktuğ gelmişti. Uyumuyor muydu bu çocuk ya?...
Yağız üstümden kalktı, ben de hemen kendimi düzelttim. "Ee... Efendim ablacım."
Göktuğ bir bana bakıyordu bir de babası olduğunu bilmediği adama. Bakışlarımı Yağız'a çevirdim. Göktuğ'a değişik bakıyordu. Böyle ılık ılık...
"Abla ben kötü rüya gördüm." diyince yanına gidip bağrıma bastım. Yağız ise yerinde sabitti. Kulağına eğilip "Oğlum biz seninle konuşmadık mı? Kötü rüyalar sadece rüyada kalır. Sen güçlü bir erkeksin, bu yüzden korkmak yok tamam mı?" dediğinde gaza gelerek "Tamam an... abla!" dedi.
Neyseki hatasını son an da bile olsa düzeltmişti. Göktuğ odadan çıkarken ben de arkamı döneyim dedim. Dönmemle Yağız'ı k.çımın dibinde bulmam bir oldu. "Hi! Korkuttun Yağız."
"Sana çok benziyor." dediğinde korkuyla yutkundum. "K...kardeşim çünkü Yağız. Neyse... Şimdi izin verirsen uyuyacağım. Yarın işe gitmem lazım da..."
"Sıkıntı yok. Sen üstünü değiş gel, ben yatıyorum." dediğinde ben dumura uğramadım, ben direk dumurun kendisi oldum. "S...saçmalama Yağız. Çocuk var içeride. Görse ne olacak?"
"Kapıyı kilitleriz." dediğinde üstünü çıkartmaya başlamıştı bilene. "Ne yapıyorsun sen ya? Lütfen çıkar mısın Yağız?" diyerek kapıyı gösterdim.
Pantolonunu çıkartırken gözlerimi kapattım. "Oha ama Yağız oha! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Çık git odadan!"
"Görmediğin şey mi Doğa? Şimdi utanıyormuş numarası yapma. İkimizde keyif alarak yapıyorduk hatırlarsan. Hem belki özlemişsindir he..." dediğinde sinirle soludum. "Sabır sabır... Hadi Yağız Alaca! Hayde dışarı..." Gözlerimi açmaya cesaret edemiyordum.
"Of amma naz yaptın he!" dediğinde yatağa atlama sesi geldi kulağıma. "Aç gözlerini aç! Giyiniğim merak etme."
Hafif şekilde aralayıp baktığımda öküz gibi yatakta yattığını gördüm. Bu adamda B12 eksikliği falan vardı sanırım. Başkasını sevdiğini söyleyerek beni terk eden o değilmiş gibi buraya gelip, onunla aynı yatağa falan gireceğimi mi sanıyor? Hem aradan 6 yıl geçmiş... 6 koca yıl ya! Ne aradı ne de sordu beni... Şimdi hiçbir şey olmamış gibi geri gelemez!
Yataktan yastığı alarak kapıya doğru ilerledim. "Nereye gidiyorsun?" dediğinde "Senin olmadığın bir yere!" diye bağırarak kapıya doğru ilerliyordum ki, hızlı şekilde kalkarak önümü kesti.
"Korkma dokunmayacağım sana Doğa. Altı üstü bir gece yani."
"Altı üstü bir gece öyle mi? Altı üstü altı senedir ben geceleri tek başıma uyurken nerdeydin acaba?" diye bağırıp yastığı yüzüne doğru fırlattım. "Şimdi karşıma geçipte hiçbir şey olmamış gibi davranma bana Yağız!" dediğimde gözlerinin dudaklarımda olduğunu gördüm.
"Şimdi yıllar önce hangi deliğe girdiysen, yine o deliğe s.ktir git!" diye bağırınca anlık gelişen olayla yüzümün iki yanından tutarak dudaklarımı rehin aldı. Şokla birlikte gözlerim açılırken, geçen yılların tadından hiçbir şey eksiltmediğini anladım.
Ama yine de ona çok kızgındım. Göğsünden itiklediğim gibi suratına tokatı çaktım. Elimle ağzımı silerek bağırmaya başladım. "Sen ne yaptığını sanıyorsun aptal? Beni nasıl öpersin?"
İleriye doğru savrularak gözlerini kapatıp çenesini sıktı. "Alt tarafı bir öpücük Doğa. Ne abarttın ha."
"Ya sen nasıl..." Saçlarımı parmaklarımın arasına alarak arkamı döndüğümde Göktuğ'un kapı aralığından bizi izlediğini gördüm. "Göktuğ!" dediğimde kapıyı kapatıp içeri kaçtı. Bakışlarımı Yağız'a çevirdim. "Aferin sana! Ben şimdi ne diyeceğim çocuğa?"
"T...tamam ya... Beraber açıklarız." diyerek benden önce çıktı odadan. Lütfen Yağız onun çocuğu olduğunu öğrenmiş olmasın lütfen...
Sessiz şekilde "Orda. Biz erkek erkeğe bir konuşalım Doğa." diyerek saklanan Göktuğ'un yanına gitti. "Naber yakışıklı?"
"Git burdan! Bu eve bir daha gelme git! Ablamı üzdün sen benim!"
"Yok aslanım. Ben ablanı üzmedim. Sadece biraz anlaşmazlık oldu."
"Sen çok ayıp şeyler yapıyorsun."
"Ne yapıyor muşum?"
"Ablamın dudaklarını öptün. Bu çok ayıp bir şey."
Onu da mı görmüş bu çocuk? Ay rezil oldum resmen...
"Yok, sen yanlış anlamışsın. Ablanın dudağında yemek kalmıştı onu aldım ben." dediğinde sinirden gülmemek için kendimi zor tuttum. "Yemek mi? Ama benim de dudağımda yemek kalıyor bazen. Ablam peçete ile siliyor."
"Herkesin bir stili vardır aslanım. Bak ne dicem? Bugün hep beraber dışarı çıkalım mı?" dediğinde Göktuğ gözümün içine baktı. Kaşlarımı yukarı kaldırdım.
"Hayır." diyerek kafasını sağa sola salladı. "Ben ablamla yalnız kalmak istiyorum. Boyum senden çok küçük ama beni kandıramazsın abi. Ablamı bir daha sakın öpme." dediği gibi ayağıyla özel bölgesine vurdu. Yağız acı içinde kalırken, ben de ağzımı kapatıp gülüyordum.
"Göktuğ... Oğlum ben sana saygılı olacaksın demedim mi?" dediğimde Yağız tek gözünü açarak bana dikkatlice baktı. Niye öyle bakmıştı anlamamıştım. "Cezalısın, odana geç!" diyerek sesimi biraz yükselttim.
"Ama..."
"Aması yok Göktuğ. Bugün cezalısın ve tablete elini sürmeyeceksin."
Çocuk eğitimi küçüklükten başlardı. Ben de her zaman bu düşünceyle hareket ederek büyütmüştüm oğlumu. Çoğu zaman saygılı ve efendi olsa da bazen anasına çekerek çirkefleşebiliyordu. Göktuğ oflayarak odasına giderken, ben de yerdeki Yağız'a baktım.
"Yani kardeşin olduğunu bilmesem, sen doğurdun derdim Doğa." dediğinde ellerim buz kesmeye başladı. Sanki ağzımı arıyor gibiydi...
"Beynine oksijen gitmiyor herhalde senin Yağız. Oksijeni git dışarıda ara hadi kalk!"
Yerden kaldırarak kolundan tuttum. Dışarı atıp parmak salladım. "Bir daha sakın ama sakın.... Bu eve asla gelme Yağız! Hangi kadının koynundan çıktıysan yine onun koynuna git!" Kapattığım gibi sırtımı kapıya yaslayarak yere çökene kadar kaydım. Yıllar sonra pat diye karşıma niye çıkmıştı ki?
Oysa ki ben onsuz çok mutluydum. Oğlumla beraber düzenli hayatımız vardı. Ağlamaya başladığım an anlamıştım onu ne kadar çok özlediğimi. Beni bir başıma koyup giden adamı özlemem normal değildi biliyorum ama sev
gim gururumun önüne geçecek kadar büyüktü...