Doğa'dan...
"Orhan bey, siz şimdi benden tam olarak ne istiyorsunuz?" diyerek masada ellerimi birleştirdim. Çok değişik bir adamdı. Şirketten hakkı olanı almaya çalışırken, öteki yandan da açıklarını yakalamak istiyordu.
Benim yalnızca avukat olduğumu unutuyordu sanırım. "Senden bana yardım etmeni istiyorum. Bu zamana kadar eline aldığın tüm dosyaların üstesinden hakkıyla gelmişsin Doğa, biliyorum. Sadece açık istiyorum... Onların ayağını kaydırabileceğim bir açık."
Kişilik analizlerim çoğunlukla doğru çıkardı. Orhan Bey'in bunlarla olan derdi sadece ortaklıktan gelmiyordu. Eskiye dayanan bir düşmanlık seziyordum. Kokusu burnuma ulaşmıştı ve ben daha şimdiden dibine aldığını hissedebiliyordum...
"Ben dedektif değilim Orhan bey. Avukatlık görevimi yaparak sizin hakkınız olanı almanızı sağlayacağım ama açık bulma işine beni sokmayın lütfen."
"Parayı mı az buldun?" demesiyle masadan öfkeyle kalktım. "Size iyi günler Orhan bey!" dememle kolumdan tuttu. "Şaka yapıyorum Doğa. Biliyorum senin böyle şeylerden hoşlanmadığını, o yüzden yaptım. Teklifimi düşün ama bak, öyle hemen kestirip atma."
Bakışlarımla kolumu bırakması gerektiğini belli ettim. Anında çekti ve ben de masaya geri oturdum. "Bu işte yokum! Hakkınız olanı alır, geri çekilirim Orhan bey. Şimdi de izninizle gitmem gerekiyor."
"Ben bırakabilirim sizi." diye çıkış yapan adama baktım. "Gerek yok."
"İtiraz kabul etmiyorum. Zaten arabanla gelmemişsin, lütfen!"
Evet... Arabam arıza verdiği için tamire bırakmıştım ve taksi ile gelmiştim. Mine ablanın işleri olduğu için de eve erken gitmem lazımdı ama karşımdaki adam konuştukça konuştuğu için, geç kalmıştım. "Bu seferlik sadece ama." dememle sandalyesinden kalkıp hesabı ödemeye gitti.
Çıkışta beklemeye başladım. "Buyrun lütfen! Siyah olan araba benim."
Açılan kilidin ardından arabanın yanına yürüdük ve çekinerekte olsa içine girdim. En son böyle lüks arabaya Yağız'la ilk evli olduğumuz zamanlar binmiştim. Ne garip dimi? Yağız'la hâlâ evliyim oysa ki ama kağıt üzerinde... Zaten ona da en kısa zamanda son vermeyi düşünüyorum.
"Evin konumunu açayım..."
"He, gerek yok. Biliyorum ben." diyerek arabayı çalıştırıp yola çıktı. Çok dikkatli sürüyordu ve kurallara tam manasıyla uyuyordu. "Doğa, senin ailen yok mu?"
Kafamı ona döndürdüm çünkü neden bu konuya değindiğini anlamadım? "Var tabii ama memleketteler."
"Sen niye onların yanında değilsin o zaman?"
"İşim burda diye."
"Evli misin?" İşte bu soru beni bir mühlet duraksattı. Şimdi evliyim mi demem lazımdı yoksa değilim mi? Benim bile bilmediğim sorunun cevabını nasıl verecektim ki?
"Hem evet hem hayır." dememle frene abandı. "Nasıl? Sen evli misin şimdi?"
"Evliyim ama eşimle ayrı yaşıyoruz. Yani kısa zamanda da boşanacağız zaten."
"İyiymiş." dediğinde yüzümü ekşiterek baktım. Ağzımdan neyin lafını almaya çalışıyordu? "Ne zaman boşanacaksın?"
"Ay yeter ama! Hayat hikayemi mi anlatayım beyefendi?"
"Tamam! Tamam bir şey demedim!" diyerek iki elini de direksiyondan kaldırdı.
"Ne yapıyorsunuz siz ya?" Ellerini tutarak direksiyona koydum. "Ne mi yapıyorum? İşte bunun için yapıyorum Doğa." diyerek gözleriyle elimi işaret etti. Hemen geri çekerek utancımdan kızardım. "Bilerek olmadı. Şey... Zaten geldikte eve, müsadenizle ben ineyim."
"Geldik mi? Aa cidden gelmişiz. Ne kısa sürdü ya... Acaba yolu mu uzatsaydım?"
Kafam yere eğik şekilde güldüm. "Çok teşekkür ediyorum Orhan bey. O zaman haftaya duruşmada görüşmek üzere."
"Haftayı iple çekiyorum Doğa." diyerek uzattığım elimi sıktı. "Gözlerin öyle güzel ki, denizi izlemek için boğaza gitmeye ihtiyaç duymuyorum." demesiyle kendimi arabadan dışarı attım. Adam baya baya bana yürüyor!
"Niye utanıyorsun Doğa?" dediğinde o da aşağı inmişti. "Gözlerinin güzelliğini ilk diyen ben değilimdir herhalde."
"Ee oğlum beni bekliyor, tekrardan iyi akşamlar Orhan bey." diyerek arkama dahi bakmadan binadan içeri girdim. Sırtımı kapıya yaslayarak derin nefes almaya başladım çünkü tavırları bana pek sarmıyordu.
Sonra kapı tıklatıldı ve şaşkınca arkamı döndüm. Dışarıda birisi vardı. "Aç kapıyı güzel gözlü!" sesinin ardından yutkundum. Yağız, tam olarak dışarıdaydı! "Açsana Doğa! Yoksa gözlerinin güzelliğini ilk diyen ben değilimdir herhalde dimi?"
S.ktir! Bizi dinlemiş! "Ne işin var senin burda?"
"Kapıyı aç Doğa!" Dişlerini sıkarak konuşuyordu. Alt dudağımı ısırıp, kapıyı yavaşça araladım ve kafamı hafif şekilde dışarı uzattım. "Ne oldu, ne diyeceksin?"
"Bilmem, belki senin demek istediklerin vardır karıcığım! Mesela evli halinle gecenin bu saati adamların arabasında ne işin var?" demesiyle kapıyı komple açarak karşısına dikildim.
"Sen hasta mısın Yağız? Hangi yüzle bana hesap soruyorsun?"
"Kocan yüzüyle!" demesiyle tokat attım. "Hangi yüzle anlamadım, bir daha söyler misin? Hayır yani... Duyanda adam gibi kocasın falan sanır! Koca müsveddesi seni! Kocaymış! Bir de hiç utanmadan karşıma geçmiş, 'Koca yüzüyle!' diyor. Utanmaz herif seni!"
"Bana bak Doğa! Laflarına dikkat et!"
"Etmezsem ne olur Yağız? Yine kapıya mı atarsın beni? Beş kuruşsuz mu bırakırsın? Söylesene ne yaparsın he?"
Sesim binanın içinde yankılanırken, içimde biriken tüm acım gün yüzüne çıkmaya çalışıyordu. Zamanında o tırmandıkça ben geri itiyordum ama artık onu da başaramıyordum. Gücüm yetmiyordu...
"Sesinin ayarını kıs, senin karşında çocuk yok lan!"
"Doğru! Senin yaptığını çocuk bile yapmaz! Keşke Göktuğ'un babası olmasaydın... Sen o çocuğa baba olmayı bile haketmiyorsun Yağız! Sen; kendinden başkasını düşünmeyen bencil herifin tekisin! İğrençlikte çığır açan, yüzsüzlükte zirveye ilk ulaşan kişisin! Ben sana ne dersem diyim, ne çeşit hakaretler edersem edeyim sen yine hiçbir şey yapmamışsın gibi kapıma geleceksin dimi? Niye, çünkü salak Doğa hâlâ seni seviyordur! Yok öyle dünya! Öldü o Doğa, bitti, gitti... Sen 6 yıl önce karşıma başka kadın dikerken nasıl gözlerimin içine bakıyorsan, ben de bugün aynı şekilde senin gözlerinin içine bakıyorum!" Bir kaç adım atarak dibine girdim ve bir sağ gözüne, bir sol gözüne bakarak konuşmama devam ettim.
"Değil kocam olman, babam da olsan umurumda dahi değilsin Yağız. Bizim aramızdaki her şey, beni s.ktir ettiğin gün bitti! Sen bütün pislikleri yaptın bana! Aldattın, dışarı attın, parasız bıraktın, hamile halimle sokaklarda süründürdün... Bunları bir gün ben unutsam da zaman unutur mu? Bana yaptığın bu kadar şey unutulur mu Yağız!" Göğsüne sertçe vurarak geri itmeye başladım. Öfkemin dışarı vurmuş hâlinden ben bile korkuyordum ama bu vakte kadar sakin kalmam mucizeymiş...
"Defol şimdi! Hayatımdan da, gözümün önünden de defol! Sen benim hiçbir şeyim değilsin! Oğlumun babası da değilsin! Böyle baba olmaz olsun! Çocuğunun aç uyuduğu geceleri bilmeyen baba olmaz olsun Yağız! Bebek haliyle soğuktan üşüdüğü gecelerde onu sarmayan baba olmaz olsun! Uzak dur bizden! Bizden uzak dur anlıyor musun beni?"
Son darbemden sonra yere çökerek ellerimi yumruk yaparak Yağız'ın bacaklarına vurmaya başladım. Bittiğimin kanıtıydı aslında bu hâlim... Beni ilk baş öldürdü, şimdi de üstüme toprak atmaya gelmiş. "Git... Git burdan Yağız. Sensiz çok mutluyuz biz git..."
Dediklerime tek kelam dahi etmeden sessiz şekilde ağlıyordu. Gururuna mı dokunmuştu cümlelerim yoksa hatasının farkına mı varmıştı? Bu saatten sonra neyi değiştirebilirdi ki? Bence hiçbir şeyi...
O bize geç kaldı ve geç kalınmışlığın telafisi yoktur... Yağız arkasını dönüp giderken, başlayan yağmurla beraber yarım saat boyunca yerde gözyaşı döktüm. Sırtımı sıvazlayacak kimsem bile yoktu. Doğa; yine her zaman ki gibi kendisi ağlar ve kendisi silerdi gözyaşlarını...
***
Yağız'dan...
Bir çift laf bile diyemedim... Demeye hakkım yoktu çünkü. Ben ne oğluma baba olabildim ne de Doğa'ya koca... Ama hepsi onun suçuydu! Başta evliliğimiz güzel giderken, Dilan'ın gösterdiği bir kaç fotoğraf ile beni aldattığını gördüm. Zaten o sıralar sürekli dışarılara çıkıyordu.
Meğersem başka bir adamla buluşup, gününü gün ediyormuş. Evet... Aynı yatağa girmemişti belki ama bu da aldatmak değil miydi? Bana, karşıma kadın diktin derken hiç mi utanmıyor? Anlamıyorum bu kadını! Niye sanki hiçbir şey yapmamış gibi davranıyor? Bir an... Sadece bir an cidden benim suçlu olduğuma inanacak gibi olmuştum.
Arabaya geri binerek direksiyona ard arda vurmaya başladım. Ne olursa olsun hamile haliyle aç susuz kalmış, oğlum bile aç kalmış lan benim! Nasıl? Aramalarını nasıl duymam? Attığı mesajları nasıl görmem lan?
Kötü baba olduğum gerçeğini değiştirmiyordu, onun sadakatsizliği... Ben yaptığım hatanın bedelini ödüyordum pekiyi o? Doğa, cezasını yüzüstü kalarak fazlasıyla ödemişti ama yemin olsun ki yokluk çektiğini bilmiyordum. Adamıma ne zaman sorsam, halinin iyi olduğunu söylüyordu. Bu labirentin içinden nasıl çıkacağım ben?
***
Eve vardığımda Dilan'ı ve Duru'yu uyandırmadan odama geçip kendimi direk yatağa attım. Doğa'nın tüm cümleleri beynimde yankılanırken, sabahı nasıl ettiğimi bile anlamadım. Bu işi aydınlatmam lazımdı artık. Doğa ile yüzleşmem, ona her şeyi sormam lazımdı...
Sabah 10 gibi Dilan kapımı açtı ve elinde zarfla içeri girdi. "Yalnız kalmak istiyorum Dilan."
"Sana gelmiş Yağız." diyerek uzattı. "Ne gelmiş? Koy kenara, sonra bakarım. Şimdi izninle tek kalmak istiyorum."
"Buraya dönmemeliydik. O kadını gördüğünden beri yine eski Yağız gibi davranıyorsun."
"Yalnız kalmak istiyorum dedim dimi Dilan?" diyerek bağırmamla birlikte Dilan dışarı çıktı. Gözüm komodinin üstündeki zarfa kaydı. Elime alarak zarfı açtım ve okumaya başladım. "S.ktir! Boşanma tebligatı gelmiş s.ktir! Kadın boşanıyor lan benden!" diyerek yerimden fırladım.
Sahiden boşanıyor! Ciddiymiş... Kağıdı buruşturup yere atarak hazırlanmaya başladım. Madem ki kartları açık oynuyor, o zaman Göktuğ her şeyi öğrenecek!