SOĞUK SAVAŞ!

2537 Words
Doğa'dan... Arkamda bıraktığım enkazın farkında bile değildim. Oğlum beni ilk kez bu derece öfkeli ve çirkef görüyordu. Bu yaşına kadar her zaman asil anne olmayı tercih etmiştim. İnsanlarla mesafemi korumuş, her zaman da saygılı olmaya çalışmıştım ama dengemi şaşırttılar. Ayarlarımla oynayarak beni hiç olmayacağım kişiye çevirdiler. Poyraz'ın elini tutmuş şekilde bana doğru yürüyordu. Yağız ise kızı ve metresiyle çoktan gitmişti. Kolumdan aşağı süzerek kurumuş kan, bitik halimden ötürü düşen omuzlarım ve dağılmış hâlde görünen saçım... Anne olmak ne zormuş... Böyle olacağını bilseydim korunurdum ama Yağız'dan parça taşımak istiyordum. Gerçi yine olsa yine yapardım. Göktuğ için yapardım... Yanıma vardıklarında Poyraz'ın bakışları 'İçinden ne çıktı senin de be!' bakışıydı. "Metres ne demek anne? Yoksa babam perdenin boyunu ölçerken o ablayı mı kullanıyor? Onunla mı ölçüyor?" demesiyle Poyraz'la gülmeye başladık. Çocuk aklı sahiden farklı boyutta çalışıyor. Sinirden mi gülüyordum yoksa hüznümden mi bilmiyorum ama mutluluktan olmadığı kesindi. Gözümden yaşlar akmaya başlayınca elimi yelpaze görevinde sallayıp kafamı yukarı kaldırdım. "Ay sinirlerim bozuldu!" Gülmem devam ederken, "Ne oldu kızım sana? Bu halin ne Doğa?" diyen kadına döndüm. Zamanlaması harikaydı. "Mine abla... Allah aşkına Göktuğ'u bir kaç saatlik size götürsen..." dememle yerinde durdu. "Sen niye hastanedesin? Bir şey mi oldu? Birine bir şey mi oldu? Bana niye apar topar gel diye mesaj atıyorsun kızım? Yüreğim ağzıma geldi Doğa." "Kimsenin bir şeyi yok abla. Sadece Göktuğ'u götür, lütfen. Ben sana sonra her şeyi baştan sona anlatacağım." Mine abla Göktuğ'u zorla da olsa ikna edip götürdüğünde çaresizce kaldığım odaya geri döndüm. Burda bile rahat yoktu ya bana... Çıkış yapmak istesem de doktor bırakmadı. Kolumdan aşağı süzen kanı temizledikten sonra yeni serumu takarak dinlenmem gerektiğini söylediler. Ben nasıl dinleneyim be doktor! Şu yastık bile bana 'aptalsın' diye bağırırken ben nasıl dinleneyim? Evet ben aptaldım! Bunca sene Yağız'ı sevmeye devam eden aptal! Gözlerim dolmuştu ve ağlamama ramak kalmıştı. Kapı tıklatıldığında 'gel' bile diyemedim, o kadar doluydum. Yavaşça açıldı... Poyraz çekinerek içeri girip kapıyı kapattı. Niye gitmemişti ki zaten? "Sen hâlâ burda mısın?" diye sordum titreyen sesimle. "Burdayım evet. Dilan'ı ne güzel yoldun öyle." demesiyle ilk baş şaşırdım çünkü ona aşık olduğunu iddia ediyordu. "Bakma bana öyle Doğa. Dilan'a önceden aşıktım evet ama artık değilim. Hayatta tek bir kişiden ibaret değil." Elleriyle oynamaya başlamıştı. Aşık değilim diyordu ama hâlâ duyguları vardı. "Sen... Sen hâlâ seviyor musun onu?" diye sormasıyla kaşlarımı çattım. "Hayır!" dedim aynı ciddiyetle. Güldü ve "Buna sen bile inanmıyorsun Doğa. Hâlâ aşıksın, gözlerinden bile belli oluyor." "Değilim aşık!" "Aşıksın Doğa. Niye inkar ediyorsun?" "Değilim işte değilim!" Sesim yükselince onun ki de yükseldi. "Aşıksın Doğa!" "Değilim ula değilim! Yağız'a aşık falan değilim!" "Sana aşıksın diyorum! Gözlerine bakınca dahi anlıyorum!" Serumu çıkarıp ayağa kalktım. "Sana değilim diyorum!" dememle o da ayağa kalktı. Oturmaya devam etse daha iyi olabilirdi aslında. Boyu ne kadar uzun bu adamın? Yutkunarak kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Değilim!" Sesim daha kısık çıkmıştı. "Aşıksın Doğa. Sen... Yağız'a... Hâlâ... Aşıksın..." Gözlerini kısarak bakıyordu yüzüme. Kendinden emin bir şekilde... "Değilim diyorum bak Poyraz! Beni sinir etme!" Yumruğumu dahi sıkmıştım öfkemden. Yağız'a aşık olduğumu nerden çıkartmıştı? Tamam... Bitmemiş duygularım olabilirdi ama buna aşk diyemezdim. "Aşıksın be kadın! Neyini inkar ediyorsun hâlâ? Aşık olmasaydın niye bu kadar çok ağlıyorsun? Niye hâlâ ardından gözyaşı döküyorsun?" Yakasından tutup kendime çekmemle dudaklarına yapıştım ve bir kaç saniye öpüp geri çekildim. "Değilim işte değilim! Aşık olsaydım seni öpemezdim dimi Poyraz!" Öpemez... Öpmek... S.ktir! Adamı dudağından öptüm s.ktir! Donup kalmıştı yerinde. Tepki dahi vermeden öylece duruyordu. "Ben... Ben..." dedim ama devamını getiremiyordum. Zaten o da bir şey demeden odadan çıkıp gitti. Ve yine rezil olduğunla kaldın Doğa! Aferin sana! Aşık olmadığını gösterecek başka yol mu yoktu da gittin adamı dudaklarından öptün? Yatağa geri yatarak örtüyü başıma kadar çektim. "Rezil oldum... Rezil oldum of..." diye tepinirken "Doğa!" sesiyle duraksadım. Örtüyü kaldırdığım gibi en yakın dostum Kiraz ile göz göze geldim. Sonunda dönmüştü! *** Poyraz'dan... Kadın beni öptü lan! Kadın resmen beni öptü, hem de dudağımdan! Elim istemsizce dudaklarıma gidip duruyordu. Kadın aşık değilim diye diye geldi beni öptü! Başka birisi mi yoktu? Niye beni öptü ki? Hayır yani... Ben zaten salaktım, öpücükle birlikte iyice salak olmuştum. Hastane dışına çıktığımda arabaya kendimi zor attım. "Eve sür Abidin." Araba harekete geçtiğinde camdan dışarıyı seyre dalmıştım. Bir elim ağzımda bir elim de koltuğun başındaydı. Unutmaya çalıştıkça aklıma geliyordu. Çok yakındı ve ıslak mavi gözleri gözlerime değmişti. O farkında değildi ama yakamdan tutup çektiği an göğsü göğsüme değdi. Kendimi tuhaf hissediyordum. Bana böyle ansızın yaklaşması dengemi şaşırtmıştı. Ne olursa olsun, eski dostum da olsa o Yağız'ın hâlâ karısıydı. S.keyim böyle işi lan! Nasıl bir duruma düştüm ben böyle? Etkilendiğim için de ayrıca kızgındım kendime. "Of of! Ne yaptın sen Doğa ne?" diye arabada bağırmamla Abidin aynadan bana baktı. Göz göze geldiğimizde sesli düşündüğümü anlayıp bakışlarımı kaçırdım. *** "Aleyna'ya söyle, bana ağrı kesici getirsin Abidin. Başım çatlıyor." diyerek odama doğru çıktım. Kısa duşun ardından altıma havlu sararak odaya geçtim ve kendimi direk yatağın üstüne fırlattım. O an yine gözümün önüne geldi. Gözlerimi kapatınca gülümsedim ve aşağıda yaşadığım hareketlenme ile ayağa kalktım. "Yok artık! Bir öpücükle baş mı kaldırıyorsun lan? Hem de arkadaşının karısına." Odada ileri geri gidip duruyordum. Aklımdan çıkmıyordu! O mavi gözler tek saniye bile zihnimi terk etmiyordu. "Çık artık şu beynimin içinden Doğa!" diye söylenirken kapı pat diye açıldı. Aleyna beni görmesiyle salak gibi dondu kaldı. "Sana kaç defa şu kapıya vurmadan içeri girme diyeceğim he Aleyna? Çok mu görmek istiyorsun? Gel göstereyim sana!" dediğimde kendini silkeleyip başını yere eğdi. Çok edeplidir kendileri! Yatağıma girmek için kırk takla attığını bilmesem, şimdi inanırdım. Anasına, Gülay teyzeye dua etsin yoksa şimdiye s.ktir etmiştim onu. "İ-ilacınızı getirmiştim Poyraz bey." "Masaya bırak ve çık!" Kafasını sallayıp ilaçla bardağı masaya bırakarak çıktı. Benim de sapığım buydu işte! Zaten yeterince gerilmişim, bir de bunun or.spuluklarını çekemem. Havluyu altımdan çıkarıp yere fırlattım ve dolaptan aldığım eşofmanı altıma geçirdim. İlacı da içtikten sonra telefonu alıp yatağa uzandım. O sırada önerilerden Doğa'yı gördüm ve sayfasına girdim. Bunu daha önceden hiç yapmamıştım. Sayfasını 1 saattir inceliyordum. Mavi gözleri, uzun kirpikleri, kumral saçları... Böyle bir kadını insan niye terk eder ki? Of a.ına koyayım! Kadın tek saniye çıkmıyor aklımdan. Sen de ne diye aşıksın diye diretiyorsun be oğlum? Gösterdi sana aşkı işte. En son denk geldiğim fotoğrafta ki gülüşüne takıldım. Ne de güzel gülüyor. "Çok güzelsin Doğa." dememle kendimi silkeleyip telefonu yan tarafa fırlattım. "Saçmalama Poyraz! İyice çizmeyi aşıyorsun, saçmalama!" Evde durmakta iyi gelmiyordu bana. En iyisi şirkete geçip işlerin başında durmaktı. Üstüme takım elbiseyi geçirdiğim gibi şirkete doğru yola çıktım ama s.ktiğimin öpücüğü tek saniye bırakmıyordu yakamı. Çalan telefonu açıp hoparlöre aldım. Bizim ortak Orhan arıyordu. "Buyur Orhan." "Sana göstermem gereken bir kaç proje var Poyraz. Müsaitsen bizim şirkete az bir şey uğrar mısın?" "Tabii. Zaten şirkete yakınım, 10 dakikaya oradayım." En azından kafam dağılırdı. *** "Proje çok güzel ve tam müsait yerde. Bu alışveriş merkezinin buraya yapılması süper olur Orhan. İlçede ya da yakın ilçelerde böyle bir imkan olmadığı için insanların tercih ettiği mekan haline gelecek ama arsa sahipleri ne diyorlar?" "Onlarda hiçbir sıkıntı yok. Ben zaten yatırım amaçlı yapacağım. Projenin başında senin durmanı istiyorum, tabii sen de kabul edersen." demesiyle şaşırdım. "Ben mi?" dedim doğal olarak. "Evet sen. Bu işlerden anladığını biliyorum Poyraz. Bu yüzden bu iş sende. Şimdiden hayırlı olsun o zaman." diyip elini bana uzatınca ben de uzattım ama heyecanlanmıştım. İlk defa bu denli büyük projeye giriyordum. Kapının açılmasıyla iki kadın içeri girdi. Gözüm ilk önce açık bacaklara ardından yavaş yavaş yüzlerine çıktı. "S.ktir!" diyerek ayağa kalktım ve sandalye yere kapaklandı. Doğa'nın ne işi vardı burda? Beni görmesiyle o da şaşırdı ama Orhan'ın yanına gelip elini sıktı. "Bir dahakine buluşma yeri olarak ortak mekan belirleyeceğiz Orhan bey. Böyle şirket köşelerinde buluşmak istemiyorum." "Siz nasıl isterseniz Doğa Hanım." Sesindeki yumuşaklıkla kafamı Orhan'a çevirdim. Tam da tahmin ettiğim gibi! Ilık ılık bakıyordu Doğa'ya. "Bu hanımefendi kim?" diye sordu Orhan. "Benim en yakın arkadaşım Kiraz. O da başarılı bir avukattır." "Memnun oldum Kiraz hanım." "Ben de memnun oldum Orhan bey." Niye herkes birbirine yürüyordu? Orhan Doğa'ya... Kiraz denilen kadın da Orhan'a... Zaten gözüm de sürekli Doğa'nın dudaklarına kayıyordu. Yine öpse ne güzel olurdu. Of! Yine gitti benim kafa alt taraflara! "Buyrun, buyrun lütfen oturun. Doğa... Ne içersin? Her zaman ki Türk kahvesinden herhalde?" demesiyle kafamı salladım. Demek ki bir yerlerde oturulmuş, kahvelerde içilmiş. Bak sen şu Yağız'a bakan, yürek yakana! "Ben en iyisi gideyim Orhan. Bir kaç işim daha var." "O zaman görüşürüz ortak. Yarın hep beraber proje alanına gideceğiz, sana haber veririm." "Tamamdır." dediğimde gözüm Doğa'ya kaydı. Yanındaki kadınla bir şeyler konuşuyorlardı ama gözü beni görme bile görmedi. Sanki bir kaç saat önce dudaklarıma yapışan bendim! "Size de iyi günler hanımlar!" diyerek başımı eğdiğimde Doğa gözlerimin içine baktı ve yutkundu. Hay a.ına koyayım! Kadın açık açık utanıyor! Kapıdan dışarı çıkmamla derin nefes aldım. Doğa ile Orhan'ın iş yaptığını anladım ama normal iş değildi. Muhtemelen Doğa, Orhan'ın avukatlığını yapıyordu. Artık elimi nereye atsam bu kadın çıkıyordu. Hani bir sürü isim yazılı kutunun içine elini sokarsın ya... Bana her seferinde Doğa çıkıyordu. Bir kaç adım attığımda arkadan biri kolumu tuttu. Kafamı çevirmemle Doğa'yla karşılaştım. Afalladım ve dengem şaştı. Bu normal değildi! Kadını gördüğümde elim ayağım birbirine dolanıyordu. "Ben özür dilerim Poyraz. Bir anlık şey ile ettim onu yoksa başka bir düşüncem asla..." demesiyle lafını kestim. "Olamaz da zaten Doğa! Sen benim eski de olsa dostumun karısısın." Kaşlarını çatarak yüzüne öfkesini geçirdi. "Şimdi karısı mı olduk? Bir kaç gün önce evlen benimle diyordun Poyraz. Ne oldu?" Kadın doğru söylüyor Poyraz bey. Benimle evlen derken arkadaşın değil miydi? Ama onu prosedür hesabı yapacaktık. "Bana gel benimle sevi..." Yanağımda hissettiğim tokatla yüzüm sola savruldu. "Pislikleşme istersen Poyraz." Daha söze gerek yoktu çünkü yine dilimin ayarını kaçırmıştım. Yere vura vura topuklularını ileri doğru yürüttü. Bu sefer cidden ileri gitmiştim. Konu ne ara buralara gelmişti? En son Doğa'yı kaçırmıştım ben. Ne ara buraya geldik cidden ya? Yok yok! En iyisi memlekete geri dönmekti! En iyisi Urfa'ya geri dönmekti. Burda kalırsam kapılacağım çünkü. S.ktiğimin kalbini iyi biliyorum ki, ben Doğa'ya kapılıyordum. Kalbimi bildiğim gibi töreleri de aynı şekilde biliyordum. Doğa boşansa bile ikinci evliliği olduğundan ötürü onu memleketin girişine bile sokamazdım. İntikam için bir kaç ay evli kalıp boşanacaktım ama daha yolun başındayken bile duygularıma yenik düşmeye başlamıştım. En iyisi balığı başından koparmaktı. Hiç uğraşmaya gerek yok, şimdi memlekete gidip, işlerin başına kardeşimi yollamalıydım. *** Doğa'dan... "Pisliğin dediğine bak sen! Bir öpücük aldım diye onunla yatmak istediğimi falan çıkarttı sanırım!" Topukluları yere vura vura yürürken, sonunda dayanamayıp ayağımdan çıkarttım ve fırlattım. Zaten tahammülsüzdüm, bir de onlarla vakit kaybedemezdim. Kiraz'da Orhan Bey'in yanında kalmıştı ama kocaman kadın, kendi başının çaresine bakar herhalde. Kafa dinlemek istiyordum. Mine abla Göktuğ'un orda kalacağını söylediğinde içim rahatlamıştı çünkü şu an oğluma annelik yapabilecek psikolojide değildim. Arabayı sahil kenarına sürerken, Hikmet amcanın ekrana düşen aramasıyla kendimi topladım ve açtım. "Efendim Hikmet amca?" "Şu geri kalan tapu işlerini de bugün halletse miydik kızım?" Adamın ne çok mal varlığı varmış! Şu ana kadar üstüme 10'dan fazla daire, 3 tane villa, 1 tane de şirket geçti. Göktuğ'u bu kadar seveceğini tahmin etmiyordum. "Hikmet amca, sence bu kadarı yeterli değil mi? Duru'da var biliyorsun." "Biliyorum elbette ama bildiğim bir şey daha var ki; sen onun da hakkını adaletli şekilde verirsin." Bana olan güveniyle tebessüm ettim ama bu zamana kadar niye gelmemişti de Göktuğ'dan haberi olunca çıkmıştı ortalığa? Gerçekten de kimse beni zerrece sevmiyor, ailem bile! Zaten sevselerdi kızlarını arayıp hâl hatır sorarlardı. Yazık ki ne yazık... "Tamamdır Hikmet amca. O zaman yarın halletsek, çünkü biraz işlerim varda." Gözüm arkadan selektör yakan arabaya kaydı. Derdi neydi bunun? Yan aynadan elimi salladım ama devam ediyordu. Şerit değiştirip en sağa geçtim. Bu sefer yine arkama geçip selektör yakmaya devam etti. "Ee sonra konuşuruz Hikmet amca, iyi günler." diyerek adamın suratına kapattım. Evet evet! Resmen adamın suratına kapattım telefonu. Elimi camdan çıkarıp 'Geç!' işareti yaptım ama kornaya basmaya başlayınca mecburen durdum. Arabadan inip kapıları kilitledim ve anahtarı yanıma aldım çünkü dolandırıcılar olabilirdi. Yanına vardığım aracın camına vurduğumda direk kapısı açıldı. Aşağı inen kadınla gözlerimi kapatıp alt dudağımı ısırdım. "Sana şimdi göstereceğim metresi!" demesiyle saçlarıma yapıştı. Kadın kadına böyle düşman olmamalı ama Dilan dayağı çoktan haketmişti. Saçımı tuttuğu elini kavrayarak tam sinir noktasına doğru vurdum ve tutuşunu bozdum. "Ne yapıyorsun ama ya? Daha yeni yapmıştım saçımı tatlım." dememle sol elime ilk önce tükürdüm, ardından ağır tokat sillesi yolladım. "Bana bak or.spu! Senin numaraların bana sökmez anlıyor musun?" Kafasını yerden kaldırıp alay eder gibi "Yağız'a söktü ama. Senin koynundan nasıl da söküp aldım onu. Of... Harika bir adam. Her gece... Her gece muazzam anlar yaşatıyor bana." "Kapa çeneni!" demekle yetindim çünkü beni kışkırtmak için yaptığını anlayabiliyordum. "Sen... Sen her gece soğuklarda oğlunla donarken, ben kocamın sıcacık koynunda mışıl mışıl uyuyordum. Sefil hayatında, o masum görünümlü şeytan oğlunla hayatta kalmaya çalışırken, ben kocamın altında inli..." İşte bunu demeyecekti! Bana ve şahsıma ne dersen de ama oğluma asla atlama! Bunu tek darbeyle yere düşürüp üstüne çıktım ve ilk önce saçlarını yolmaya başladım. "Oğlum hakkında düzgün konuş!" Çığlık çığlığa bağırırken, bir kaç araba durdu. "Seni parçalarım Dilan! Yemin olsun ki parçalarım! Bu zamana kadar sustum, bundan sonra seni parçalarım! Oğlumun adını bir daha ağzına alırsan seni öldürürüm anlıyor musun?" Ellerim yüzünü tırmalarken, her yerini yırtmıştım. Küçücük bir çocuk için nasıl şeytan derdi? İnsanlar beni tutunca bağırmaya başladım. "Bırakın beni! Mahvedeceğim onu bırakın!" Beni tutanın kim olduğunu bile bilmiyordum. "Bıraksana beni!" diye ona da vurmamla inledi. "Ağğ dursana Doğa!" Sesin sahibini bildiğimden durdum. Beni mi takip etmişti? "Senin burda ne işin var Poyraz?" "Gelmesem kızı öldürüyordun lan. İyice vahşi bir şey oldun sen." demesiyle kendimi yüksek tepede hissettim. "Ne oluyor? İndir beni aşağıya Poyraz!" "İndireyim de öldür kadını dimi? Manyak mısın kızım sen? Gözün mü döndü?" "Bırak! Bırak diyorum sana Poyraz!" Ayarlarımla karnına doğru vuruyordum. Canını acıttığımı biliyordum ama ona çok kızgındım ve ayrıca yerde yatan kadınla daha işim bitmemişti. Beni biraz ileriye taşıyıp yere indirdi. "Böğrüme böğrüme ne vuruyorsun Doğa?" İki büklüm olduğunda yanına gidip elimi omzuna koydum. "İyi... İyi misin Poyraz?" "Değilim!" diyerek bağırdı. "Bana bağırma! Hem senin benim peşimde ne işin var? Beni mi takip ediyorsun? Dilan'ı dövüyorum diye için gitti dimi? Tabii ya... Senin tek düşüncen Dilan zaten." diyip kafamı arkaya çevirerek Dilan'ın olduğu yeri gösterdim. "Hepiniz o kadını..." diyip önüme dönmemle Poyraz'ın dudaklarını dudaklarımda bulmam bir oldu. Şokla birlikte geriye doğru giderken, belimden kavrayıp kaçma alanımı sıfıra indirdi. Neydi bizi bir an da böyle yakınlaştıran şey? Sahiden aşk mıydı yoksa sevdiklerimize duyduğumuz intikam ateşi mi? Bence aşk değildi. Bu kadar kısa sürede aşk olamazdı! Bu kin ve nefretin dışa vuran yüzüydü. Poyraz, alacağı intikamın peşinde giderken, beni de ardında sürüklemek istiyordu ama ben buna izin vermeyeceğim! Bir kez daha kandırılmayacağım! Onu kendimden hızla iterek yere düşmesini sağladım. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" Caddeyi inleten sesimle öfkeden kudurmuş gibiydim. "Sen sınırını iyice aştın Poyraz! Bir daha sakın ama sakın!" İşaret parmağım sinirden buz gibi kesilmişti ama yine de ona doğru sallıyordum. "Karşıma da hayatıma da sakın çıkma Poyraz! Uzak dur benden, bizden, oğlumdan! Derdini derdinin baş karakteriyle hallet ama bana bulaşma! Dengemle oynama, benimle uğraşma!" "Doğa Alaca siz misiniz?" Lafıyla arkamı döndüm. Polisler tam karşımda duruyordu. Süper! Daha başka olay varsa onları da alalım lütfen! "Buyrun benim polis bey." "Bizimle karakola kadar gelmeniz lazım Doğa Hanım. Hakkınızda şikayet var." Polis ne ara çağrılmıştı? Kesin kavgayı ayıranlardan birisi haber vermişti. Derin nefes alarak zorluk çıkartmadan polislerle gittim. Savaş yeni başlıyordu Dilan hanım! Benim savaşım kocamı senden almak için değildi! Benim savaşım, oğlumun hakkını yedirmemek uğrunaydı ve ben bu savaşta yakmaktan, yıkmaktan asla çekinmeyeceğim!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD