Yağız'dan...
Oğlum beni sevmiyormuş lan! Gözümün içine baka baka oğlumun beni sevmediğini söyledi. Hangi evlat böyle bir babayı sever ki zaten? Hangi evlat benim gibi bir babayı kabullenir ki?
Hele bir de Dilan'ın bile isteye buraya kadar gelip Doğa'ya gövde gösterisi yapması... Bu kadın hududu iyice aşmıştı. Duru'nun yanında kızmak istemiyordum ama kendimi de daha fazla kontrol altına alamıyordum.
"Ya sen bunu nasıl yaparsın Dilan?" diyerek direksiyona vurunca Duru köşeye sindi. Gözüm ona kaydığında korktuğunu anlayınca sesimi kısıp sakinleşmeye çalıştım. "Bunu sonra konuşacağız Dilan."
Eve vardığımızda Duru'yu eve bırakıp Dilan'ı alarak bağ evine gittim. "Geç Dilan geç!" diyerek eve doğru gitmesini söyledim. Kapıyı kapatarak gözüne öfkeyle baktım. "Ya sen nasıl böyle bir şey yaparsın Dilan!" dememle yan tarafta bulunan vazoyu yere fırlattım.
Kulaklarını kapatarak çığlık attı. "Rezil oldun Dilan! Ya o haberler basına sızarsa he? O haberler ya medyaya sızarsa Dilan? Hiç mi düşünmedin? Hiç mi düşünmedin lan kadın?" diye bağırırken, sesim evin içini inletiyordu.
"Cevap versene lan kadın! Niye yaptın böyle bir şeyi niye?"
Ağladığını görünce gardımı indirip yanına gittim. "Dilan... Bazen seni cidden anlamıyorum Dilan."
Kollarını bana sardığında kokusuyla dinginleştim. Niye böyle dengesizdim? Dilan'ın kokusunda Doğa'nın kokusunu bulduğum için miydi? Aynı parfümü kullanıyorlardı ve bu tesadüf ilginç geliyordu bana. "Seni kaybetmekten korkuyorum Yağız. Doğa geldiğinden beri, daha doğrusu sen onun yanına geldiğinden beri benimle aynı yatağa bile girmiyorsun."
Durdum ve düşündüm. Sahiden de öyleydi. Doğa, beni benden uzaklaştırmıştı. Kendimde dahi değildim. Sıkıştım kaldım, araftayım... Nefes bile alamıyordum artık. Kinim de boğuluyordum. Niyeydi bu kinim? Aldattıysa aldattı! Boşan ve hayatına baksana be oğlum!
Oğlunu da kaybediyorsun Yağız! Silkelen ve benliğine dön artık! Dilan'ı kendimden uzaklaştırıp evden dışarı çıktım yoksa sittin sene bu kafayı toplayamazdım. İçmek ve kafa dağıtmak istedim ama onu da yapamadım. 4-5 saatlik kafa dinlemenin ardından yine ve yeniden Doğa'nın yanında buldum kendimi. Kapıya vurdum, vurdum, vurdum... Ne açan vardı ne de içeriden gelen ses. Evde yoktular sanırım diye düşünüp geri döndüğümde Poyraz ile karşı karşıya geldim.
Elinde anahtarla geliyordu. O da beni görünce duraksadı. Acelesi var gibiydi ama en önemlisi burda ne işi vardı? Bir kaç saniyelik şokun ardından beni hafif kenara itip kapıyı açmak için anahtarı deliğe soktu.
Tam kilidi çevirmişken, eline yapıştım. "Hayırdır Poyraz? Sen niye sürekli benim karımın etrafındasın? Ayrıca bu anahtarın sen de ne işi var?"
"Onu Dilan'a sor!" diyerek elini sertçe çekip içeri girdi. Dilan mı? O nerden çıktı şimdi? Yine ne karıştırmıştı bu kadın? Ardından içeri daldım. "Sen ne saçmalıyorsun Poyraz?"
"Of Yağız! Sahiden seninle uğraşamam!"
"Sana soru sordum!" dememle kolunu sertçe kavrayıp ileri doğru ittim. "Bana bak lan!" dediğinde burun buruna gelmiştik. "Seni s.kerim Yağız! Beni dellendirme, seni burda s.kerim!"
Kafamı kafasına yaslayıp geri geri ittim. "Artistliğin kime oğlum!"
"Beni dellendirme Yağız! Yetişmem gereken yerler var, kozlarımızı sonra paylaşalım tamam mı aslanım?" İkimizde birbir kafamızı iterken, öfkemiz gözlerimizden dahi belli oluyordu. "Bas geri!" Göğsümden itmesiyle birbirimizden uzaklaştık ve evde bir şeyler aramaya devam etti. "Lan benim karımın evinde ne arıyorsun sen?" dememle bu sefer yüzünü bana döndürüp yumruğumu indirdim.
"Benim karımın evinde ne arıyorsun Poyraz? Derdin ne oğlum?"
Yere düşmesiyle bir kaç yumruk daha vurdum. En son gücünü toplayıp beni üstünden attı ve ardından o da bir kaç yumruk salladı. "Dosya arıyorum dosya! Yediğiniz her bir b.ku açığa çıkartmak için dosya arıyorum!" diye bağırmasıyla bedenim kendini saldı. Olduğum gibi yere serilirken, ortada dönen oyunları anlamam imkansızdı.
"Ne dosyası? Açık konuş lan!" Ayağa kalkarak karşısına dikildim. "Git Dilan'a sor Yağız! Bunu git ve Dilan'a sor!"
Son bağırışının ardından sağdaki çekmeceyi açarak eline flash bellek aldı ve öylece koşarak çıktı. Evde sap gibi kalmıştım. Her yer Doğa'yla Göktuğ kokuyor gibiydi. Normalde burda durup onlar gelene kadar beklerdim ama Dilan'la bu konunun ne alakası var, öğrenmem lazımdı. Daha doğrusu konuyu öğrenmem lazımdı.
Kapıyı çekerek evden çıktım. Arabayı direk eve sürüyordum. Aklımdan onlarca düşünce geçerken, az sonra hayatın gerçek yüzüyle karşılaşacağımdan bir haber ilerliyordum.
Evin önüne geldiğimde gelişi güzel park ettiğim arabayı kilitleyerek koşar adımlarla bahçeden içeri girdim. Zaten girmemle masada i.ki şişesiyle oturan Dilan'ı görmem bir oldu. Gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Hızlıca yanına varıp şişeyi elinden alarak tuzla buz ettim. "Sen bugün yine ne yaptın Dilan?"
"Ne yapmışım aşkım?" dedi gayet rahat tavırla. "Ben de sana soruyorum! Bugün Doğa ile başka sorun mu oldu aranda?" dememle gülerek sol tarafına çevirdi kafasını. "He, şu mesele."
Karanlıktan ötürü yüzünü ayırt edemiyordum ama dikkatlice bakınca yanağında ki boydan boya çizikleri görmemek elde değildi. Elimi yüzüne değdirip "Yüzüne ne oldu senin?" dememle geri çekildi. "Karına sor!"
Kaşlarımı çattım. Tek bir laf bile anlıyorsam ne olayım! "Açık konuş Dilan!" diyerek dişlerimi sıktım. "Görünmüyor mu Yağız! Karın beni evire çevire dövdü!" Bağırmasıyla beraber ağzım açık kaldı. Tamam... Doğa damarına bastığın zaman pençelerini göstermekten çekinmeyen bir kadındı ama damarına bastığın zaman!
Bir anda sakinleşip geriye doğru yaslandı ve bacak bacak üstüne attı. "Ama ben de onu hapse attırdım. Oh! Çokta güzel yaptım."
Hapis mi? Doğa'yı hapse mi attırmış? "Lan sen ne diyorsun?" diyerek önündeki masayı devirdim. "Gevşek gevşek ne diyorsun lan sen kadın? Derdin ne senin? Bu kadınla derdin ne Dilan!" dememle ayağa kalkıp karşıma dikildi.
"Kıskanıyorum Yağız! Ona olan aşkını kıskanıyorum! İstemiyorum onu... Oğlunu da onu da senin hayatında istemiyorum Yağız!"
Leş gibi kokuyordu ve kendinde değildi ama dediklerinin hepsi içinden geçirdikleriydi. "Seni köpek gibi kıskanıyorum!"
"Lan hadi Doğa'yı geçtim, oğlumdan ne istiyorsun Dilan? Duru benim kızımsa o da oğlum, anlıyor musun?"
"Umurumda mı?" diyerek gözlerini dışarı attı. Öfkesinden çok haseti beni korkutuyordu. "Umurumda mı sanıyorsun? Umurumda olsaydı Doğa'nın hamile haliyle köpek gibi dışarılarda yattığını sana söylemez miydim? Umurumda olsaydı Doğa'nın seni aldatmasını bırak, başka erkeğe yan gözle bile bakmadığını söylemez miydim Yağız? Aranızı bozar mıydım he?"
Duyduğum her bir kelam beynime kurşun gibi girerken, sarsılarak bir kaç adım geri gittim. "Sen... Sen ne diyorsun Dilan?"
"Duydun işte aptal! Doğa seni hiç aldatmadı!"
"Sus! Sus!" Ellerimle saçlarımı çekerken, yaptığım her şey gözümün önünden kaydı gitti. Onca sefalet, onca hakaret, onca öfke... Allah'ım... Ben ne yaptım? Ben o kadına neler yaptım? Lan ben kadına neler dedim lan? Dilan'ı gözünün önüne dikip kovdum! Sokaklara mahkum ettim onu...
Kendimi daha nasıl affettireceğim? Ben nasıl yaparım bunu? Gözünün içine baka baka Dilan'la öpüştüm, Dilan'la oynaştım, onu tercih ettiğimi söyledim. Aklımı yitireceğim! Dilan'ı omuzlarından tutarak silkeledim.
"Yalan söylüyorsun Dilan! Canımı yakmak için yalan söylüyorsun dimi!"
Yalan olmasını istiyordum... Gerçek olursa dayanamam, kaldıramam. Bunca yıl oğlumla karımı mecbur bıraktığım yokluğu kalbim kaldıramaz. Yaşlar gözümden firar ederken, ağzından çıkacak tek inkar kelimesine razıydım...
Alay eder gibi güldü ve "Hepsi de doğru anlıyor musun? Sen bana inandın ve o kadını kapı dışarı ettin!" demesiyle ellerim omzundan düştü. Kafamı sağa sola doğru sallarken bahçede ki sandalye, masa, odun, mangal... Ne varsa hepsini yere fırlatarak öfkemi kusmak istedim. "Yalan lan! Sen bana yalan söylüyorsun Dilan! Sırf ortalığı karıştırmak için yalan söylüyorsun!"
Bağırışlarım dağlara bile ulaşmışken, kendimi zaptedemiyordum. "Yalan! Yalan söylüyorsun lan!"
Karşımda ayakta bile durmakta zorluk çeken kadın varken tüm dediklerinin harfi harfine doğru olduğunu biliyordum. Bahçeyi darmadağın ettikten sonra hızla arabaya binip karakola gittim. Acilen Doğa'yı görmem lazımdı.
***
"Benim Doğa Alaca ile görüşmem lazım."
"Üzgünüm Yağız bey, görüş saati doldu."
"Ayarla o zaman! Benim karım ve görmek istiyorum!"
Uzun ve zor bir uğraşın ardından görüş alabilmiştim. Doğa, her şeyden habersizce sandalyede oturmuş beni bekliyordu. Zaten gördüğü an ayağa kalkıp gitmek istedi ama durdurdum. "Sadece bir kaç dakika Doğa. Benim için değil, Göktuğ için..."
Göktuğ'un zayıf noktası olduğunu biliyordum. Aslında her annenin en zayıf noktası evladıdır. Sandalyeye geri oturdu, ben de karşısına.
Gözünün içine bile bakarken yutkunamıyordum. Aldatmamış lan beni! Kadın beni aldatmamış oğlum! Karşımda oturan karım meğersem hep benimmiş, benim de kalmış.
Elini tutmak için elimi uzattığımda geri çekti. "Özür dilerim Doğa!" dedim titreyen sesimle. "Özür dileme! Git karını ikna et, şikayetini geri çeksin. O dayağı da bu zamana kadar bana yaşattıklarınıza sayarsınız!"
Sandalyeden kalkıp giderken, arkasından seslenmeye dahi yüzüm tutmadı. Yaşattıklarımız... Hangi birisini ödeyeceğim ki ben? Hamile hâliyle s.ktir ettiğim hatamı mı, aç susuz uyuduğu geceleri mi, oğlumu babasız büyütmesini mi yoksa yüzüne karşı ettiğim tüm hakaretleri mi? Ben hangi birisinin kefaretini ödeyeceğim?
Allah'ım... Ben ne yaptım Allah'ım? Ben ne yaptım böyle? Nasıl bir gaflete düştüm? Nasıl anlamadım? Doğa'nın masum olduğunu nasıl anlamadım? Gözüm niye bu kadar çok döndü benim? Aşık olduğum, 6 ay aynı yastığa baş koyduğum kadına nasıl inanmadım?
Kafamı masaya koyup hüngür hüngür ağlamaya başlayınca daha iyi anladım ki; ben hayatımdaki en önemli kadını 6 yıl önce kaybetmişim. Artık bana eskisi gibi bakmıyordu. Gözlerinin içinde öfke ve hayal kırıklığı vardı. Görevli beni kaldırmaya çalışıyordu ama ben kafamı gömmüş, iç çeke çeke ağlıyordum.
Affetmezdi... Yemin olsun ki Doğa beni asla affetmezdi! "Neden? Neden? Neden inandın aptal!" Kafamı kaldırdığım gibi masayı yere devirdim. Yanımdaki iki adam dahi beni sakinleştiremiyordu. "Neden gidipte ona sormadın lan! Niye yaptın Yağız niye?" Avuç içlerimi duvara vura vura bağırmaya devam ediyordum.
"Karındı lan senin o! O senin karındı oğlum! Bakmaya kıyamadığın kadını kapıya atmaya mı kıydın he? Gözlerinin içine baka baka önüne başka kadın dikmeye mi kıydın aptal!"
Her darbemde avuç içlerim yanıyordu ama içimdeki öfke tek basamak bile aşağı inmemişti. "Aptal!" dedim ve bu sefer daha sert vurdum. "Aptal herif!" dedim ve bu sefer ki daha da ağır oldu. Duvara değen kırmızılık ile kanadığını anladım ama duramıyordum. Tüm denizin suyunu içime dökseler yürek yangınım yine de dinmezdi. "Durun beyefendi artık!"
"Bırakın beni! Ben şerefsiz adamın tekiyim bırakın!" Sesimin şiddetiyle herkes başıma toplanmıştı. "Bırakın, bırakın... Size bırakın diyorum oğlum! Bırakın da öleyim lan! Ölmeyi hak ediyorum ben bırakın!"
En son 5-6 kişi beni zorla dışarı çıkartmıştı. Ağlayarak arabama doğru ilerlerken, ellerimin acısını daha yeni yeni hissetmeye başlamıştım. Gözlerim de yanıyordu ama umurumda bile değildi. Dilan'ı elimden kimse alamazdı! İlk önce gelip şikayetini geri çekecek ve sonra da yaptığı her şeyin hesabını teker teker verecek!
"Nereye gidiyorsun lan?" Lafıyla arabanın kapısı açılıp, yakamdan tutularak dışarı doğru fırlatıldım. "Seni hayırsız evlat seni!"
"Baba!" diyerek yüzüne doğru kısık gözlerle baktım. "Baba ya baba! Hayırsız köpek seni?"
Yanağımda hissettiğim tokat ile ağlamaya devam ettim. "Sen ne zaman akıllanacaksın oğlum? Beni aldattı dedin, seni dinledim ve gelinimi, en yakın dostumu kenara attım! Ama ne öğrendim! Ben bugün ne öğrendim biliyor musun lan? Doğa değil, sen aldatmışsın! Hiç utanmadan başka kadından çocuk peydahlamış, şerefsizce yaşamaya devam etmişsin! Sen ne hayırsız evlatsın lan! Ama bitti Yağız Alaca!" demesiyle ağlamam durdu.
"Bitti! Baba parası bitti! Bütün mal varlığım Doğa'nın üzerinde artık bitti!" demesiyle "Ne?" diyebildim sadece. Hızla ayağa kalkıp karşısına dikildim.
"B-baba! Allah aşkına sen ne diyorsun?"
"Duydun lan işte! Hepsini gelinimin üstüne verdim! Senin gibi evladım olmaz olsun Yağız!" diyerek elini havaya kaldırıp aşağı doğru savurdu. "Bütün her şeyi, Doğa hapisten çıktığı gibi ona devrediyorsun! Sana tanıdığım şansların limidi doldu! Benim artık senin gibi oğlum yok!"