Yağız'dan...
Ellerimden kayıp gidişini izliyordum adeta... Poyraz ile dudakları birbirine değdiği an, hüzün ve acı kalbimin en ücra köşesine kadar yayıldı. Yaşattıklarımı yaşıyordum. Doğa'da mı böyle hissetmişti acaba? Oysa ki dışarıdan baktığımda çok dik duruyordu. Ben onun gibi yapamıyordum ama...
İçimde kopan fırtınaları dindiremiyordum. Beni fark ettiğinde mavi gözlerinde kaybolmak istemiştim. Onun penceresinden nasıl gözüküyordum hiç bilmiyorum ama, kendi penceremden bitik olduğumu anlamıştım. Yaşlar gözümden süzerken, kaybettiğimi anlamıştım.
Aşık olduğum, ilki olduğum kadın kalbinin kapısını yıllar sonra birisine aralamıştı... Hem de en yakın dostuma. Boğazım da hissettiğim acı ile kaybettiğim anılarıma, kaybettiğim kadınıma yandım. Ben ne baba olabildim ne de eş! Hayvan herifin tekiydim!
Hem Doğa nereye gidiyordu ki? Terk mi ediyordu beni, bizi... Pes etmeyeceğim! O hâlâ bir Alaca ve benim karım! Şimdi bunu Poyraz'da dahil herkesin öğrenmesini, tekrardan hatırlamasını sağlayacaktım!
Adımlarımı hızlı hızlı atarak Doğa'nın yanındaki yerimi aldım. Mekanın sahibini belli edercesine kasıldım ve ne olduğunu anlayamadan Göktuğ "Baba!" diye bana sarıldı.
B-bana baba dedi hem de kendi isteğiyle. Eğilerek kucağıma aldım. "Baba, bu adam benim annemi dudağından öptü." dediğinde oğlumun benim yanımda olması göğsümü kabartmıştı. "Yanlışlık olmuştur oğlum, yoksa annenin hâlâ benim karım olduğunu biliyor Poyraz abin." Üstüne basa basa söylediğim cümlenin ardından Poyraz çekip gitti.
Göktuğ'un bu değişimini neye borçluydum acaba? Olsun... Ne olursa olsun, bana baba demişti ya... Dünyalar benim olmuştu sanki.
"Anne, sen hâlâ babamla mı evlisin?" diye sorunca Doğa'ya baktım ama o bana pek iç açıcı bakmıyordu. Gözlerini öfke bürümüştü. Bu kadından sahiden de korkulurdu. Çünkü biliyorum ki, sinirlendiğinde her şeyi yakabilecek kapasiteye sahipti.
"Evliyiz tabii oğlum."
"O zaman niye o ablayla yaşıyorsun? Annem o yüzden mi o ablaya metres diyor baba? Metres ne demek ki? Sen eşyaların boyunu o ablayla mı ölçüyorsun?" dediğinde nerdeyse ortamın soğukluğuna bakmadan kahkahayı patlacaktım.
"O benim kızımın annesi. Senin bir kız kardeşin var oğlum."
"Aa anne, benim kardeşim varmış zaten. Senin bana kardeş yapmana gerek kalmadı anne." demesiyle gerildim. Doğa kimden çocuk yapacaktı? "Anan çocuğu kimden yapacaktı oğlum?" diye sorduğumda omuzlarını yukarı kaldırdı.
"Bilmem, belki de Poyraz abiden." demesiyle öfkeyle soludum. "Karıştırma ortalığı Yağız. Çocuk ne bilsin bu meseleleri? Niye saçma sapan sorular soruyorsun?" diyerek Göktuğ'u kucağımdan aldı Doğa.
Ellerimi büzüştürüp birbirine değdirdim. "Bilmem! Çok dudak dudağa gezdiğiniz için olabilir mi acaba Doğa Alaca?"
Gözlerini sıkıca yumup, dişlerini sıktı. "Alaca diyip durma bana! Ve ayrıca etrafımda dolanma!"
Yapılan anonstan sonra bavulunu da alarak dışarı doğru yürümeye başladı. "Kaçırdım işte! Uçağı sizin yüzünüzden kaçırdım! Hiçbir yerde rahat nefes yok mu bana ya? Valla sıkıldım artık!"
Anneler neden bu kadar güçlü oluyordu? Tek koluyla Göktuğ'u taşırken, diğer koluyla da bavulu sürüklüyordu. Bu kadınlara anne olunca ayrı sürüm yükleniyordu sanırım. Göktuğ'u arabaya bindirip, bavulu bagaja koyarken önünü kestim.
"Evliliğimize bir şans daha vermeyecek misin Doğa?"
"Yemin ediyorum ki seni bu bagajın arasında ezerim Yağız!" Öyle bir bağırdı ki, sesi havalimanının her yerine, her köşesine yayılmıştır. "Ne değişti ne? Bir an da ne değişti Yağız? Daha geçen güne kadar başka adamların altına yatıyordum, ne değişti?" İnmeyen sesi beni iyice geriyordu.
Sessiz kalarak dinlemeye devam ettim çünkü verecek cevabım yoktu. Doğa sonuna kadar haklıydı ve ben de dibine kadar şerefsiz...
"Bıktım ben Yağız bıktım! Çekil git hayatımdan! Eskisi gibi yok ol, kaybol, beni bi sal Yağız sal! Doldum artık ben, nefes alamıyorum. Bir taraftan sen bir taraftan baban... Çıkmayın yoluma! Sen de Dilan'ın yanına git, onu da kaybetme!"
Dilan mı? Hiç sevmediğim kadın mı? Sevmediğim hâlde senin yokluğunu kapatmak için beraber olduğum kadın mı? Onun ela gözlerinde bile mavilerini ararken, benden bu kadar kolay vazgeçmemi isteyemezdi.
"Ben sadece seni sevdim Doğa." dememle alay eder gibi kafasını salladı. "Tabii tabii, kesin öyledir! Dellendirmeyin lan beni!"
Beni itikleyerek bavulu bagaja yerleştirdi ve hızla arabasına binip gitti. Pes etmek yoktu! Takibe almıştım. Eski evine gitmiyordu. Çatık kaşlarla nereye gideceğine bakarken, daha önce hiç gelmediği bir evin önünde durdu.
Arabadan indiğinde ilk önce Göktuğ'u yukarı çıkarttı, ardından aşağı geri geldi. Hemen devreye girmem lazımdı. Hızla arabadan inip önünü kestim. "Bir şans çok mu zor Doğa?"
"Ya sabır ya sabır! Senin burda ne işin var Yağız? Bırakın da nefes alayım azıcık!"
"Şans istiyorum."
"Yok şans falan! Ya ne değişti? Ne değişti Allah aşkına söyle?" diye bağırdığında daha fazla dayanamadım.
"İnandım Doğa! Dilan'ın tek lafına inandım, senin beni aldattığına inandım!" dememle irkildi. "Bir kaç fotoğraf gördüm, bir tane adamla buluşuyordun sürekli. Bana karşı da ilgisizdin."
"Ne?" diyerek yüzünü buruşturdu. "Sen ne diyorsun Yağız? Ne adamı, ne aldatması?"
"Çok iyi oyuncuydu, beni de kandırdı Doğa." diyip elini tuttuğumda eline baktı ardından da yüzüme. "N-nasıl?" diyerek öfkeyle güldü.
"S-sen o kadın yüzünden mi bunca acıyı yaşattın bana?" Gözlerimi kapatarak sükutu tercih ettim. "Sana soruyorum Yağız?" Çığlığıyla beraber korkarak geri gittim. Arabasının arkasından demir sopayı aldığında beni mi dövecek diye korktum ama istikameti arabam olunca "Yo yo Doğa, sakın yapma!" diye bağırdığımda her şey için geçti. İlk darbeyi çoktan ön cama indirmişti.
"Sen o kadının lafıyla 6 aylık karını kapıya attın öyle mi?" diyerek gözümün içine baktı. "Öyle mi Yağız?" Ve bir darbede kaputa geldi. En sevdiğim arabamdı bu. Canımdan çok sakınırdım onu. "Sen o kadının lafıyla beni yoksulluğa terk ettin öyle mi? Ailemle aramın iyi olmadığını bildiğin hâlde yaptın bunu! İt gibi sokaklarda kalacağımı bilerek yaptın?" Her çığlığında bir darbe iniyordu arabama.
"Doğa dur, Allah aşkına dur Doğa! Arabanın suçu yok dur!"
Bir sonraki darbesini şoför koltuğunun olduğu kapıya indirdi. "Benim de hiçbir suçum yoktu dimi? Bende suçsuz yere it gibi karnımda bebekle ordan oraya sürüklendim." Elindeki demir sopayla vurdukça vuruyordu. Yanına gidip durdurmak istesem de ben de arada kaynarım diye cesaret edemiyordum.
"Doğa dur Doğa! Araba gitti dur!"
"Benim hayatım gitmiş be hayatım!" bağırışıyla bu sefer ki darbe arka cama indi. Arabam perte çıkmıştı. "Sen bir or.spunun lafıyla beni ya beni, karını kapı dışarı atıyorsun! Lan hiç mi gelip bana sormak aklına gelmedi! Bir kez bile başka adama yan gözle baktığımı gördün mü Yağız?"
O kadar haklıydı ki, diyecek sözüm bile yoktu. "Yaptım işte bir hata!"
"Hata mı?" Sözünün ardından arka kapım tek darbeyle içeri çöktü. Gitti trilyonluk arabam... "Senin o hata dediğin benim hayatıma mâl oldu be adam! Ben açlıktan ölüyordum be ölüyordum! Neler yaşadığımdan haberin var mı he? Psikolojim bozuldu, Göktuğ'u aldırmaya bile gittim ben! Canıma kıymaya kalktım Yağız! Bilmediğim bir şehirde tek başıma kalmıştım tek!" Bir sopa daha indi arabama. Tüm öfkesini arabama karşı kullanıyordu.
Sonunda sopayı yere attığında yanıma gelerek tam önümde durdu. "Anlatayım mı Yağız? Neler yaşadığımı anlatayım mı?"
"Anlatma! Anlattıkça kendime olan nefretim büyüyor, anlatma!"
"Yo yo!" diyerek akan yaşlarını silip sertçe göğsüme vurdu. "Kalbin dayanacak mı bakalım? İlk baş her şey güzel gidiyordu. Başımı sokacak bir ev bulmuştum, hem çalışıp hem de okuyordum. Sonra midem bulanmaya, halsizleşmeye başladım. Hamilelik şüphesiyle test aldım ama içimden olmamak için dua ediyordum. Çift çizgi çıkınca dünyam başıma yıkıldı. Ya ben 6 ay boyunca hamile kalabilmek, senden, sevdiğim adamdan bir parça taşımak için dua ederken, tam tersine dönmüştü benim için her şey. Aldırmak istedim, doktora gittim ama kıyamadım. Onun hiçbir suçu yoktu çünkü."
Gözünden akan her damla yaşta bedenim parçalara ayrılıyordu. "Gebeliğimden ötürü ilk önce okulda dışlanmaya başladım, sonra çalışamadığım için evimden kovuldum! Sokaklarda yatmaya başladığımda her yer buz gibiydi be!" dediğinde gözleri kıpkırmızı, bakışları buz misaliydi. Öfkesinden bedeni titriyordu. "Ben karnımda oğlumla buz gibi bankların üstünde, parça pinçik battaniye ile sabahladım. Aç kaldım, soğukta kaldım." demesiyle göğsüme sert bir darbe daha aldım. Kafam artık yerdeydi çünkü yüzüne bakacak yüzüm yoktu.
"Her gün gelirsin diye bekledim Yağız! Her Allah'ın günü seni bekledim ben! Niye gelmedin Yağız? Niye beni tek bıraktın? Hiç mi merak etmedin beni?" dediğinde yakama yapışmıştı ama gücü bitik durumdaydı. Elleri yakamda, dizleri yere doğru düşmekteydi. Beni de beraberinde düşürdüğünde ikimizde yerdeydik.
"Niye Yağız niye? Bir kadının lafıyla niye sildin beni? Her şey farklı olabilirdi. Şimdi mutlu bir çifttik. Belki de... Belki de bir çocuğumuz daha olurdu."
Ne dese yeriydi. Ağzıma etse de yeriydi. "Sen sadece benim değil, Göktuğ'un da hayatını çaldın Yağız." Kafasını göğsüme koymuş, güçsüz düşen elleriyle vurmaya devam ediyordu. Tutmaya, dokunmaya bile kıyamıyordum. Çektirdiğim onca acının, onca cefanın karşılığı olarak ona dokunamam!
"Bundan öncesi için ne yapsam da kendimi affettiremem biliyorum ama izin ver... Geleceğimiz için bana şans ver. Seninle oğlumun içindeki boşluğu doldurmam için bana ufakta olsa şans ver." dememle ağlaması durdu. Başı hâlâ göğsümdeydi ve kokusu burnuma doluyordu. İkimizde bitmiştik ama ikimizin de bitişini ben getirmiştim.
Yavaşça benden ayrılıp gözümün içine baktı. Acısı gözlerinin içinden bile görülebiliyordu. Kafasını sağa sola salladı. "Yapamam Yağız! Bunu benden isteme çünkü yapamam. Bunca şeyi unutamam!"
Ellerini ellerime alıp yalvarmaya başladım. "Tek bir şans Doğa! Sana yalvarıyorum sadece tek bir şans."
"Yapamam! Bunu benden isteme yapamam!"
"İkimizde ayrı ayrı yanacağımıza birlikte yanmayalım mı?" dememle ellerini geri çekti ve koluyla yaşlarını sildi. Hızla ayağa kalktığında ben de onunla kalktım.
Adımları sarsıcı şekildeydi. Narkoz almış hasta gibi geri geri gitti ve gözümün içine bakarak "Belki de ben yanmak için başkasını seçmişimdir Yağız Alaca. Belki de ben başkasıyla yanmaya gönül vermişimdir..."
İşte bunlar söz değil, bunlar kurşundu. Benim yaptıklarımla beni vuruyordu, beni yaralıyordu, beni öldürüyordu! Ben ölüyordum ve mezarım çoktan açılmıştı...