KİM BU SAVCI?

1198 Words
Doğa'dan... Tanımam mı gerekiyordu onu? Son cümlesiyle ne kastetmek istemişti ki? Niye bilmece gibi konuşuyordu? Adam mesleği gereği gizemli rolüne bürünmemiş, direk gizemli olmuş. Sinirle kontağı çevirip son sürat Göktuğ'u almaya gittim. Bugün anne-oğul günü yaparak aktivite yapmayı planlıyordum. Okul çıkışında beklerken, savcının dedikleri beynimde dönmeye başladı. Sahiden de maldım ben, hem de katıksız mal! Yağız öğrenmesin diye yaptığım hatanın telafisi yoktu. Ya sahiden de itiraz ederek beni zor duruma sokarlarsa? Derin düşüncelerimin arasında ayağımı yere vurduğumun farkında bile değildim. Göktuğ'un çıkış saati geldiğinde gözümü kapıya çevirdim. Sırtında çantayla, yanında tanımadığım bir kızla konuşa konuşa geliyordu. Valla aynı babası ya! Ne yaparsan yap işte... Ya huyundan ya suyundan... Öyle çok dalmıştı ki konuşmaya, gözleri beni bile görmüyordu. Yanımdan geçerken kolundan tuttum. "Aa anne!" diyerek bana sarıldığında yanındaki kızın başını okşadım. Çok güzel yüzü vardı ve ilk görmemle kanım ısınmıştı. "Anne bu Fidan." diyerek tanıştırdı bizi oğlum. Gülümseyip elimi uzattım. "Memnun oldum Fidan, ben de Göktuğ'un annesi Doğa." Çekimser tavırla elimi tutup sıktı. Pekte güzeldi... "Arkadaşınla vedalaş sana sürprizim var Göktuğ." "Oley!" diyerek kollarını yukarı kaldırdı. "Görüşürüz Fidan." dedi ve el sallayarak peşinden sürüklemeye başladı. "Hadi anne! Hadi gidelim ve bana sürprizi göster." İyi ki doğurmuşum seni oğlum! Öyle de güzel geliyorsun ki... Hem kalbime, hem ruhuma... Gözüm bileğine kaydığında "Senin bilekliğin nerde Göktuğ?" diye sordum çünkü kolunda yoktu. "Aa sınıfta kalmış anne." Arabanın yanına varmıştık. Göktuğ'u içine bindirip beklemesini söyleyerek sınıfa doğru ilerledim. "Hangi sınıftı acaba?" diye bakınırken öğretmenini görünce koşarak yanına gittim. "Nasılsınız hocam?" "İyiyim Doğa Hanım, sizi sormalı?" "Ben de iyiyim çok şükür. Göktuğ sınıfta bilekliğini düşürmüş sanırım. Acaba haberiniz var mı?" "Aa evet! Çıkışta verecektim ama unutmuşum, kusura bakmayın. Buyrun... Sınıfta dolabın içine koymuştum." Melek öğretmen ile sınıfa girdiğimizde dolabın içindeki bilekliği alarak bana verdi. "Teşekkür ederim Melek hocam. Kolay gelsin, hayırlı günler." "Size de Doğa hanım." Gülümseyerek sınıftan ayrılırken, az ileride yere çömelmiş adamla adımlarım sabit kaldı. "Hırkasız bir daha sakın çıkma kızım." Bu... Bu savcıydı. Demek ki evli, bir de çocukluymuş. Aklıma söylediği sözler, beni ezerek kurduğu cümleler gelince elimde olmadan sinirlendim. "Annem geldi mi bugün baba?" Soruyla beraber derin soluk aldığını duydum. Göktuğ'un yan yana geldiği kızdı. Baba-oğul pek hızlılar kız işinde! "Annenin bugünde yoğun işleri var bitanem ama seni kocaman öpmemi söyledi." diyerek iki yanağından da öptü. Kızın yüzü düşmüştü. "Annemin yoğun işleri ne zaman biter ki baba?" İlgisiz bir anne izlenimini almıştım. Aman bana neyse! İlerlemeye başladığımda salak gibi ayağıma giydiğim topuklular koridorda yankılanmaya başladı. Ne kadar dikkat etsem de, kesinlikle merak edip bakacaktı. İçimden bakmasın diye dua ederken, yavaşça kafasını döndürüp bana baktı. Tabii ki de görmemezlikten gelip yoluma devam ediyordum ta ki "Doğa!" sesini duyana kadar. Farketmesen olmaz mıydı Karan ya! Ağır çekimle arkamı dönerek yüzüne baktım. Sahte gülümseme ile tebessüm ederek uzaktan selam verdim. Diz çöktüğü yerden ayaklanıp, kızının da elini tutarak yanıma geldi. "Beni mi takip ediyorsun avukat? Hayır yani, dosyayı vermeyeceğimi de açık şekilde beyan ettim." Tam sert çıkış yapacaktım ki, gözüm beni pür dikkat izleyen küçük kıza kaydı. Ağzımı geri kapatarak daha yumuşak tonla "Oğlumu almaya geldim Karan." "Karan?" diyerek ukalaca güldü. "Bir kaç saat önce Karan beydim." "İş farklı, normal hayat farklı. Dışarıda sana bey demem için herhangi bir nedenim yok." "Belki bir gün beyim dersin." diyerek göz kırpıp yanımdan ayrıldı. Bu da ne demek oluyordu şimdi? Peşinden "Ruh hastası manyak!" diyerek mırıldanınca arkası dönük şekilde "Duyuyorum seni Doğa." dedi. Harika bir karşılaşmaydı! Şimdi her gün bu adamla yüz yüze mi gelecektim ben? Acaba başka okula mı versem Göktuğ'u? Böyle ukala, kendini beğenmiş ve çok bilmiş adamla muhatap olmaya lüzum yoktu. Arabaya bindiğimde bilekliği Göktuğ'a uzattım. Merakla sürprizin ne olduğunu bekliyordu. Allah'ım yemek istiyordum bu çocuğu! Benden bu kadar güzel bir çocuk nasıl çıkmıştı ya? Yanaklar tontik, dudaklar bal gibi, gözleri iri ve mavi... Gerçi benim de iri ve maviydi ama itiraz etmeliyim ki, Göktuğ apayrı boyuttaydı. "Sizi ısırmak istiyorum Göktuğ bey." dediğimde kıkırdadı. "Gülme anneye. Eve gidince o yanaklardan biraz yiyebilir miyim?" "Biliyor musun anne? Babam da beni ısırıyor. Yanaklarımı ham yapıyor, gözlerimden öpüyor... Hatta gözlerimin sana benzediğini söylüyor." "Benziyor evet... Çünkü seni ben doğurdum!" "Anne!" diyince "Efendim?" dedim. Tam soracaktı ki, ışıkta durmama rağmen arkadaki araba gelip bana çarptı. Hafif bir sarsıntı yaşasakta korkuyla Göktuğ'a baktım. "İyi misin oğlum?" "İyiyim anne ama çok korktum." Arabayı kenara çekip dörtlüleri yakıp kemeri çözerek arabadan aşağı indim. Arkamdaki arabaya ışıkları işaret ederek sitem ettim. Kapıyı açıp aşağı inen adamı görünce içimden bildiğim tüm küfürleri saydırdım. "Çok özür diliyorum Doğa. Telefona dalmışım, cidden özür dilerim." Bugün savcı benim sınavımdı sanırım. Uzatmamak adına "Ziyanı yok, fazla hasar almamış zaten." diyerek arabaya geri bindim. Sanki az önce kaza olmamış gibi Göktuğ "Anne çocuk nasıl yapılıyor?" diye sordu. Arabanın kapısını bile kapatamadan öylece durdum. Böyle sorular nerden geliyor bu çocuğun aklına? Milletin çocuğu pasta yapmayı, yemek yapmayı merak eder; benimkisi çocuk yapmayı! Ne çeşit bir oğlan büyütmüşüm böyle? "Cevap vermeyecek misin anne? Çocuk nasıl yapılıyor? Bizi alıp karnınıza mı koyuyorsunuz?" Arkamı dönerek küçük yüzüne baktım. "Nerden çıkıyor böyle saçma sorular Göktuğ? Yaşının yetmediği durumları sorma." "Babama da sordum, o da kızdı bana." dediğinde yüzüm kıpkırmızı oldu. "Ne sordun anlamadım?" "Annemin karnına nasıl girdim diye sordum ama babam kızdı." diyerek kollarını önünde birleştirdi. "Bana kızdı anne." Tatlı niyetine yerdim seni çocuk ama durman gerektiği yeri bilmen için ciddi tavrımı sürdürdüm. "Her şeyin yaşı var." "Aynen öyle delikanlı!" sesiyle çığlık attım. "Çocuk nasıl yapılır öğrenmek istiyorsan evleneceğin günü bekle." Savcı savcı! Cidden en sonunda kafa göz dalacağım, sonra ağlayarak günlüğüne yazacaksın! "Ödümü kopardın Karan. Sinsi sinsi niye geliyorsun?" "Ee arabaya çarptım Doğa. Masraf işini halledelim." Göz devirerek sinirle soludum. "Gerek yok dedim ya! Ben hallederim." "Olmaz öyle şey." dedi ve cebinden kart çıkarıp bana uzattı. "Numaram altta yazıyor. Bana ulaş, yarın halledelim." Ve yine göz kırpıp gitti... *** Karan'dan... Yıllar sonra bizi karşılaştıran kadere hâlâ şaşkındım. Doğa o zamanlar 17, ben de 23 yaşındaydım. Babam onu babasindan isteyip sözünü almıştı. O zamanlar toy zamanlarımdı. Evlenmek, yuva kurmak istiyordum ama aklımda kimse yoktu. Babam bir gün gelip bana bu durumu anlatınca doğal olarak Doğa'yı merak etmiştim. Elime verilen resim ile büyülenmişçesine mavi gözlü kızdan etkilenmiştim. Günleri sayarak isteme zamanını iple çekiyordum. Okul çıkışlarına gidiyor, muhabbet kurmaya çalışıyordum ama pek pas verdiği söylenemezdi. O da evleneceğiz diye beklerken, babası bir an da ters köşe yaparak yakın arkadaşının oğluna verdi. İşte hayat beni tepetaklak ederek bayır aşağı yuvarladı. Uzun kavgalar etmek yerine, babam gururundan ödün vermeyerek bütün alakayı kesmişti. Benim ise kendime gelmem tam 3 senemi almıştı. Düğününe gitmiş, gizli gizli onları izlemiştim. Benim karım olacak kadını başkasının yanında, başkasının gözünün içinde görmek öyle ağrıma gitmişti ki... İlk önce şehri ardından da ülkeyi terk etmiştim. Yurtdışında ise Hande ile tanışıp evlenmiştik. Başlarda zoraki evlilik olsa da, gün geçtikçe ona bağlanmış, üstüne çocukta yapmıştım. Beni tanımaması gururumu incitirken, hayatını baştan sona araştırmıştım. İçimde de dışımda da duygu kırıntısı kalmamıştı ona karşı. Gençlik zamanında kim vurduya giden kalbim, onun sevgisine denk gelmişti o kadar. Aradan geçen yıllar merakından ve toyluğundan hiçbir şey eksiltmemiş. Sanki hiç yaş almamış, çocuk doğurmamış gibiydi. İntikam almayı sevmezdim ama Doğa'yı yeniden görmemle içimdeki nefret ateşi körüklendi. Hadi yanlışı babası yapmıştı, o niye karşı çıkmamıştı? Demek ki dünden razıymış! Şimdi her yerde bilerek karşısına çıkarak onu ilk baş kendime aşık edecek, ardından da yolun ortasında öylece bırakacaktım, tıpkı onun yaptığı gibi...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD