Poyraz'dan...
Ağzıma da etse yeriydi. Evli bir kadınla görüşmek, ona duygu beslemek şanıma yakışır davranış değildi. Hele ki ben gidip üstüne kadını öpmüştüm. Ne bekliyordum ki? Doğa yıllardır aşk duyduğu adamı bırakıp bana mı gelecekti? Kocasının en yakın eski dostuna mı duygu besleyecekti?
Ben de yapamazdım ya zaten. Bir kere sevdim, başkasına vardı. Şimdi yine sevdim, o ise başkasının karısı... Gerçi kağıt üzerinde süren bir evlilikti ama yine de gerçeği değiştirmiyordu. Boşansalar olur muyduk ki? Doğa bir şans verir miydi bana? İster miydi ki? Zaten onları orda tek bırakınca da içim parçalanmıştı ya...
Açık açık kadını kıskanmaya başlamıştım. Yağız'ın bırakın onunla tekrardan birleşmesini gözünün ucuyla dahi bakmasını istemiyordum. Ben yansın dedikçe herkes farklı köşeden otun atıyor, yanan alevime. Kimse de söndüreyim diye düşünmezken, içimi saran yangınım dönümlük arazi gibi her yere yayılıyor.
Ölüyorum ama gören yok...
***
Memlekete dönmek için hazırlık yapmam lazımdı. Doğa'yı yarı yoldan çevirip Yağız'ın kollarına bırakmıştım ama bu sefer giden ben olacaktım sanırım. Ailemi arayarak döneceğimi haber verdiğimde ayrı ayrı sevinç yaşadılar. En iyisi de buydu ya zaten... Kalırsam biterdim... Kalırsam ruhum bu acıya dayanmazdı. Bir kere daha aşık olduğum kadının başka adamın kollarını gidişini izleyemezdim.
Hazırlıklarımı yapıp yola çıktığımda öndeki araç dikkatimi çekti. Sanki Doğa'nın arabasıydı. Plakaya baktım ve evet evet! Bu onun arabasıydı. En azından vedalaşma konuşması yapabilirdim, son kez... Ne de olsa kaçırmıştım kadını.
Bir kaç araba gerisine düşerek takibe almaya başladım. Demek ki gitmekten de vazgeçmiş. Belki de Yağız ile barışmışlardı.
Daha önce denk gelmediğim binanın önünde durarak ilk önce Göktuğ'u aşağı indirdi, ardından kendisi indi. Tam karşısına çıkacaktım ki, ileriden gördüğüm sima ile yerimde çivi gibi kaldım. Kesin barışmışlardı!
Kafamı 'yazık' manasında sağa sola salladıktan sonra arabayı çalıştırmıştım ki, bağırış sesleriyle durdum.
Camı indirerek dinlemeye devam ettim. Doğa çok öfkeli duruyordu. "S-sen o kadın yüzünden mi bunca acıyı yaşattın bana?" Aha öğrenmiş! Valla da öğrenmiş hepsini.
"Sana soruyorum Yağız?" Çığlığı her yere dağılırken, gözlerim santim santim hareketlerini inceliyordu. Arabasının yanına gidip bagajından bir şey aldı. S.ktir! Kadın demiş sopa ile mi dövecek Yağız'ı? Bu kadarını yapmazdır herhalde diye düşünürken, arabanın ön camına inen sopa ile "Oha a.ına koyayım!" diyerek şaşırdım. Hem içindeki acısını döküyor hem de arabayı kullanılmayacak hâle getiriyordu.
Ben de barışmışlar diye düşünüyordum dimi? Doğa'nın barışma taraftarı olmadığı apaçık belli aslında.
"Benim de hiçbir suçum yoktu dimi? Bende suçsuz yere it gibi karnımda bebekle ordan oraya sürüklendim." O konuştukça ben bitiyordum. Ne zorluklar yaşamış meğersem... Kimseden de yardım istememiş, isteyememiş... Yağız zerre haketmiyor Doğa'yı.
Ya insan hiç mi merak etmez karısını ya? Yolda gördüğümüz yaralı köpeği bile veterinere götürürken, sen ardında bıraktığın yaralı kadını hiç mi merak etmedin be kardeşim? Yazık Yağız... Sana cidden yazık!
Her konuşmayı duyamıyordum ama Doğa'nın öfkesi durumu açık hâlde ortaya seriyordu. Bunlardan olmazdı...
"Belki de ben yanmak için başkasını seçmişimdir Yağız Alaca. Belki de ben başkasıyla yanmaya gönül vermişimdir..." Ve işte harfi harfine duyduğum bu cümleyle içimde umut fidanları yeşerdi. Kalbine birisini almaktan bahsediyordu. Bu... Bu ben de olabilirdim değil mi? Neden olmasın ki?
Ama ya ben değilsem? Bir de bu ihtimal vardı. Sonuçta kocasının eski dostuydum. Ne kadar dost diyilirse aslında. Ailelerimiz tarafından tanışmıştık, öyle de arkadaşlık bağı kurmuştuk. Dilan'ı kimseye söylememiştim ama illa ki bakışlarımdan dahi olsa sezmiştir.
Düşünüyorum da, vardır her şerde bir hayır cidden. Dilan gibi sinsi kadınla ömrüm çürürdü benim.
Geri geri çıkarak binadan içeri girdiğinde Yağız'ın dizleri üstüne çöktüğünü gördüm. Omuzları sarsılarak hüngür hüngür ağlıyordu. Tarih tekerrür ederken, Doğa'nın yerinde Yağız vardı. Kişiler değişse de acı aynı acıydı. Kanattığın yaranın kabuğunu kopardıktan sonra yine kanatmaya kalkarsan, bu sefer en büyük yara senin kalbinde açılır. Etme bulma dünyası işte...
Yarım saattir yerden kalkmadan gözyaşı döküyordu. Ulan! Madem bu kadar seviyordun, o zaman niye dinlemek yerine yargıladın? Yargısız infaz niye yaptın be oğlum? Siz evliyken yan gözle dahi bakmazdım Doğa'ya ama sen bitirdin, ben toplayacağım. Evet Yağız Alaca! Ben bu sefer geride durmak yerine mücadele edeceğim! Dilan'da yaptığım gibi mutluluğunuzu izlemeyeceğim! Ben, sevdiğim kadın için çırpınacağım!
Yağız yerden kalkıp hurdaya çıkan arabasına bindi ve çaresizce mahalleyi terk etti. Şimdi sıra bendeydi! Arabadan aşağı inip, binanın önüne geldim ama acaba hangi kattaydı ki?
Teker teker daireleri mi gezecektim ben? Ellerim belimde binaya umutsuz vaka gibi bakarken, Doğa'nın kapıdan çıkmasıyla şükür ettim. Kafası yerde, üzgün duruşla geliyordu ama beni görmemişti. Koşarak yanına gittim. "Naber Doğa?" diye sordum, sanki her şey normalmiş gibi...
Kafasını yerden kaldırıp bir kaç saniye yüzüme baktıktan sonra derin nefes alarak yoluna devam etti. "İyi!" dedi sadece. Yorgun olduğunu sesinin tonundan bile anlamıştım. Ama bu beden değil, ruh yorgunluğu, kalp yorgunluğuydu... "Ben de iyiyim çok sağol!" diyerek aynı tempoda yanında yürümeye devam ettim.
"İyi Poyraz! Nereye Allah aşkına ya?" demesiyle yolda durup karşıma dikildi. "Ne istiyorsun Poyraz? Ne istiyorsun ne?" Çığlığıyla beraber korkarak geri çıktım. Bana niye bağırıyordu ki? "Bırakın artık beni yeter!"
Kalbim orta yerinden ikiye ayrılmıştı. Sanki ben ne yapmıştım ki? "Hiçbir şey Doğa. Rahatsız ettiğim için özür dilerim." Arkamı dönmüş yoluma giderken, kolumdan tutulmasıyla durdum. "Kusura bakma Poyraz. Ben... Ben artık ne yaptığımı bile bilemiyorum. Bir taraftan Yağız, bir taraftan Göktuğ... Babasını istiyormuş beyefendi! Onunla yaşamak istiyormuş, onunla evli kalmamı istiyormuş." Korktum... Göktuğ için Yağız'a dönmesinden öyle çok korktum ki...
"Sen..." diyerek yutkundum ama işaret parmağını dudaklarımın üstüne koydu. "Asla! Çocuğumun isteği için onca olayı unutamam. Yağız'la aynı çatı altına girip, aynı yastığa baş koyamam." Parmağı dudaklarımdayken hissettiğim sıcaklık, ateş beni öldürüyordu.
Öyle güzeldi ki mavi gözleri... İnsanın baktıkça bakası geliyordu. Bir de üstüne kızarmış, daha da koyu mavi olmuştu. Kuruyan dudaklarımı dilimle yaladığımda parmağını geri çekip, tam önümde durdu. Yaklaşma bana! Doğam, dengem, kimyam... Her şeyim şaşıyor kadın, yaklaşma bana!
"Göktuğ ne kadar isterse istesin, dünyada kalan tek adam o olsa yine de dönmem ona."
Gözleri gözlerime bakarken konuşmayı dahi unutmuştum. "Anladın mı Poyraz?" Gözlerini kısmış, mavilerini daha da koyulatmıştı. Bir an da gözüme arabayı perte çıkarması geldi. Benim arabamda riskli durumdaydı. Gözüm aracıma kaydığında yüksek sesle güldü.
"Ne o korktun mu Poyraz Bey? İstiyorsan senin de arabanı..." dediğinde bu sefer dudaklarına değen parmaklar bana aitti. Ama ben sadece değdirmedim, okşamaya başladım. Bir kaç santim daha yaklaşıp, "Arabayı parçalamandan korktuğumu mu sanıyorsun? Sen benim kalbimi parçalamışsın..." dememle nefesini bir kaç saniye tuttu. Çok heyecanlanmıştı ama ben ondan daha da fazla...
Parmaklarımı dudaklarından çekip kendi dudaklarımı yaklaştırdım. Nefesim yüzüne değerken "Evlilik teklifim hâlâ geçerli Doğa." dedim. Öpmemek için kendimle savaşıyordum. Of! Ne zor bir şey ya bu?
Kendimi geri çekerek uzaklaştım yoksa öpecektim. "Evlenmeden de ayaklarım üstünde kalabilirim Poyraz."
"Biliyorum kalırsın güzelim. Bu kadar sene nasıl kaldıysan öyle kalırsın. Benim amacım intikam Doğa."
Yalan söylüyordum! Köpek gibi de Doğa'yı istiyordum. Onunla evlenmek, ondan çocuk yapmak istiyordum. Ailem falan da umurumda değildi. Zaten evlendikten sonra haber verecektim ki, kabul etmeye mecbur kalsınlar.
"İntikam istemiyorum artık. Yağız benden uzak olsun, huzurlu yaşamıma devam edeyim o yeter bana."
"Benimle de mümkün değil mi Doğa?"
"Sen Yağız'ın en yakın arkadaşısın Poyraz. Bu kalleşliği yapamam ona." diyip gitmeye kalkınca kolundan tuttum ve kendime çevirdim. "O da biliyordu Doğa. Dilan'a aşık olduğumu biliyordu. Ya bakışımdan da mı anlamadı? Bal gibi de biliyordu işte. Bile bile yaptı. Boşuna da bana bilmiyordum, anlamadım palavraları atıyordu. Onun da işine geliyor bilmiyordum demek. Sırf senin inadına, Dilan'ın ona olan duygularını kullandı. O yaparken sıkıntı yoksa ben yapınca da olmaz herhalde."
Doğa durdu ve düşünmeye başladı. Hak veriyordu ve bence o da bana karşı boş değildi. "Bilmiyorum." dediğinde dibine kadar girdim. "Seni asla pişman etmem Doğa."
Sabır sabır... Dudaklarıma bakma be kadın! Bakarsan öperim... "Biraz daha bakarsan kavuşma anı yaşatırım ikisini de." dememle uzaklaştı. "Şey... Dengemi şaşırtıyorsun Poyraz. Benden bir süre uzak dur." Son cümlesinin ardından çekip giderken, bu iyi bir şey miydi yoksa kötü bir şey mi anlamadım?