Doğa'dan...
Yıllardır gösteremediğim cesaretimi göstererek, boşanma davasını açmıştım. Yaptıkları yetmiyormuş gibi, hayatıma müdahil olmasına katlanamıyordum artık. Madem ki başkasıyla yaşam sürmek istiyor, o vakit benimle evli kalmasına gerek yok. Bunu zamanında yapmadığım için de kendime özür borçluydum.
"Annecim, hadi uyan!" diyip Göktuğ'un yanağından öptüm. "Anne uyumak istiyorum."
"Ama okula geç kalacaksın."
"Ben okula gitmek istemiyorum anne."
"Göktuğ... Bak üzülüyorum ben." dememle çivi gibi ayağa dikildi. "Sen sakın üzülme anne! Babam bizi bıraktı diye sakın üzülme tamam mı?" diyerek o küçük elleriyle yüzümü okşadı. Güldüm ve pamuk gibi pofuduk ellerine öpücükler kondurdum.
"Seni iyi ki doğurmuşum Göktuğ."
"Başka da doğurabilirsin anne." demesiyle kaşlarımı çattım. "Bana neden kardeş doğurmuyorsun sen? Benim evde çok canım sıkılıyor."
"Oğlum, nasıl doğurayım? Baban gitti biliyorsun."
"Babamla ne alakası var ki anne?" diyince anladım... Göktuğ daha çok küçük ve henüz çocuk yapmaktan doğal olarak haberi yok. "Ben sadece oğlumu istiyorum hayatımda."
"İyi ki benim annemsin annem!" Birbirimize sıkı sıkı sarılırken, kapının ardında kırmızı pelerin görmüş boğa olduğunu bilmiyorduk.
"Ben kapıyı açayım annecim, sen de giyin tamam mı?" Kafasını salladığında odadan çıktım ve çalan kapıyı açmak için ilerledim. "Patlama patlama!" Zile peş peşe bastılar.
Delikten baktığımda Yağız'ı görmemle derin nefes almam bir oldu. Yememiş içmemiş kapımda türemiş yine. "Git Yağız!"
"Kapıyı aç Doğa!"
"Açmayacağım git!"
"Aç yoksa kırarım! Bak... Çocuk korkmasın o yüzden aç!" sesinin ardından, kapıya o kadar sert vurdu ki irkilerek geri çekildim. Harbiden kırardı bu deli kapıyı. Bir kaç saniye bekledikten sonra kilidi açarak kapıyı araladım. "Ne var, yine ne istiyorsun?" dememle buruş buruş bir kağıt gösterdi bana. "Bu ne Doğa?"
"Ben nerden bileyim Yağız?"
"Salağa yatıp beni deli etme lan! Boşanma davası açmışsın." demesiyle kapıyı tam olarak açıp rahat bir tavır takındım. "He, şu mesele. Evet ben açtım."
"İyi! Şimdi açtığın gibi kapatıyorsun." diyince gülmemi durduramadım. "Pardon ama nedenmiş?"
"Çünkü ben öyle istiyorum."
Kaşlarımı alayla havaya kaldırdım. "Hadi ya! Emredersiniz efendim!"
"Dalga geçmenin sırası mı Doğa? Sana ne diyorsam onu yap!"
"Yok öyle bir şey!"
"Yok öyle mi? İyi, ben de Göktuğ'a her şeyi anlatırım."
"Bunu yapamazsın Yağız! Oğlum senin..."
"Anne, kim gelmiş?" cümlesiyle diyeceklerim yarım kaldı. "Aa Allah belanı versin Yağız abi gelmiş. Yağız abi!" diyerek koştu ve babası olduğunu bilmediği adama kocaman sarıldı.
"Sen çok mu özledin Yağız abiyi?" diye sordu Yağız. "Yoo, özlemedim ki. Ama görünce sarılasım geldi." diyerek kollarını uçak gibi açıp içeri koştu. Ben de o sırada gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıyordum.
"Çok mu komik Doğa? Utanmasan çocuğu bana düşman edeceksin." demesiyle kaşlarımı çattım. "Bunun için uğraşa ihtiyacım yok Yağız. Çünkü sen zamanında yaptıklarınla onu kendine zaten düşman ettin."
"Hatamı telafi etmek istiyorum Doğa. Ama sen ne yapıyorsun? İlk fırsatta bana boşanma davası açıyorsun!"
"İlk fırsatta öyle mi?" diyip sinirle güldüm. "6 yıl senin için ilk fırsat mı oluyor? Şimdi kaybol kapımdan. Mümkünse bir daha duruşmada görüşelim." Kapıyı kapatırken ayağını arasına koydu. "Of ama ya cidden of!"
"Madem ki açık oynuyoruz, o zaman Göktuğ her şeyi öğrenecek!" demesiyle elim kapının kulbundan düştü. Kafamı sağa sola sallamaya başladım. Bunu yapamazdı...
"Yapamazsın bunu Yağız!" diyerek elimi göğsüne koydum. İlk önce göğsüne ardından gözlerime baktı. Afallamış gibi duruyordu. "Yapamazsın Yağız! Bunu seninle önceden konuştuk!"
"Boşanma davasını geri çek, ben de Göktuğ'a gerçekleri anlatmayayım!"
"Ne gerçeğinden bahsediyorsun sen be?"
"Ne mi? 6 yıldır oğlumdan bir haber yaşadım ben! Hepsi senin yüzünden Doğa! Göktuğ, beni bilmeden yaşadı! Ne olursa olsun bana ulaşacak yolların hep vardı! Telefondan ulaşamadın mı, şirketime niye gelmedin? Ben nedenini söyleyeyim mi? Çünkü istemedin Doğa!"
"Sus, çocuk duyacak Yağız sus!" Elimle ağzını kapatırken, arkadan duyduğum ses ile beynimden vuruldum. "Anne!"
Elim Yağız'ın ağzında kalırken, arkama dönmeye cesaret edemiyordum. Yutkundum... Gözlerim Yağız'ın gözlerine bakarken, o tam arkamdaki çocuğa bakıyordu. "Yağız abi benim babam mı?" lafından sonrasını hatırlamıyorum.
***
Gözlerim kararmış ve olduğum gibi Yağız'ın kucağına düşmüşüm. Keşke uyanmasaydım... Keşke o derin uykuda hapis kalsaydım. Ben oğluma ne diyecektim? Nasıl izah edecektim? 'Baban bizi terk etti nasıl diyecektim? Allah'ım... Bu nasıl zor bir sınav böyle...
Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal... İki arada bir derede kaldım. Üstüne sünger çektiğim her şey gün yüzüne çıkmıştı. Babasız büyüttüğüm oğlum, babasının kim olduğunu öğrenince ne tepkisi verecekti? Acaba bana inanır mıydı? Çocuktu çünkü... Eksik kalan yanını tamamlamak adına Yağız'ı isteyebilirdi. Boşanma gerçekleşince babalık davası da açacaktı kesin! Hâkim velayetini anneye verirdi muhtemelen ama ya Göktuğ babasını isterse?
Oğlumdan ayrılırsam yaşayamam, nefes alamam ben! Allah'ım... Bir çıkış kapısı göster Sen bana...
***
Gözlerimi araladığımda Yağız'ı başımda gördüm. Kendimi toparlayarak kısık bir sesle "Göktuğ!" dedim. "Burdayım anne!" Sesin geldiği yöne döndüm. Başımın üstünde bekliyormuş. Elleriyle saçlarımı okşadığında gülümsedim. "Çok korktum anne!"
"Korkma oğlum!"
"Bir daha sakın düşme tamam mı anne? Yağız abi de çok korktu." dediğinde nefesimin daraldığını hissettim. "Anne..." demesiyle nefesim tamamen kesildi.
"Yağız abi benim babam mı anne?" Ve işte o hiç duymayı istemediğim sözcük kulağıma ilişti... 'Yağız abi benim babam mı?'
Ne diyeceğim ben bu çocuğa? Yalan söylemeye devam etsem, Yağız'ın ne diyeceğini bilemiyorum. En iyisi söylemekti yoksa Yağız artı puan kazanırdı. "Bu önemli mi ki Göktuğ?" diyerek her iki taraftan da bir şey demedim.
"Anne soru sordum." Kaçışım yoktu sanırım. Zeki yetiştirirsen, böyle de yutmaz işte!
Kısık ve titreyen sesimle "Evet oğlum, senin baban..." dedim. İşte tam da o an Göktuğ'un saçımdaki eli aşağı düştü. Gözleri Yağız'a kaydı ve bir süre yalnızca ona baktı. Ben de ayaklanarak Göktuğ'a sarılmak istedim ama beni itti! İlk tepkisini vermişti.
Adımları Yağız'a doğru giderken korku tüm bedenimi sardı. Nasıl? Hemen mi onu tercih etti. Yanına gitti ve önünde durdu. Yağız ise eğilerek kollarını açtı ve sarılmasını bekledi. Ama Göktuğ hiç beklemediğim bir tepki vererek Yağız'a tokat attı.
Elimle ağzımı kapatırken, neden böyle yaptığını anlamadım. "Bu annemi dışarı attığın için Yağız abi!" dedi ve bir tokat daha attı. "Bu da beni terk ettiğin için!"
Daha fazla ileri gitmeden kolundan tutarak yanıma çektim. "Saygısızlık yapma Göktuğ!"
"Sen geceleri ağlıyordun hep anne! Ben seni izliyordum. Yağız abi yüzünden ağlıyordun dimi? Seni ağlatan oydu dimi anne?" demesiyle gözümden yaşlar akmaya başladı. Oğlum bana inanmıştı.
"Defol git evimizden! Sen benim babam değilsin!"
"Ben senin babanım Göktuğ!" dedi Yağız, titrek sesiyle. "Babaya sarılmak yerine tokat mı atıyorsun?"
"Sen beni bıraktın!"
"Ben seni bırakmadım Göktuğ!"
"Sen beni bıraktın! Duru'nun babası oldun ama bana baba olmadın sen! Şimdi kime baba olduysan, git yine ona baba ol! Benim babaya ihtiyacım yok! Annem bana yeter!" diyip bana sarılınca gözlerimi sıkıca yumdum. Elbette böyle tepki vermesini istemezdim ama Yağız kendi kazdığı kuyuya düştü.
"Şimdi git buradan! Sana asla baba demeyeceğim, asla!" diye bağırdığında onu bağrıma bastım. Hıçkırarak ağlaması yüreğimi dağlarken, Yağız'a öfkeyle baktım. Gitmek için daha neyi bekliyordu?
"Özür dil-..."
"Git burdan git!" Uzattığı eli havada kaldı ve gözyaşları içinde evi terk etti.
Yağız, 6 yıl önce terk ederken, bu günleri hiç hesaba katmıyordu. Bir gün geri döneceğini biliyordum ama o günün nasıl olacağını hiç düşünmemiştim. Göktuğ, omzumda hıçkırarak ağlamaya devam ederken, benim aklımdan kırk türlü düşünce geçiyordu. Şimdilik tepkisi böyleydi ama ya Yağız aklını çelmeyi başarırsa? Ya Göktuğ sonunda babasını seçerse?
Babasıdır, elbette sevmesini isterim ama onu benden almasın! Yaşama tutunma sebebimi benden alırsa ölürüm ben...