bc

Töre Kara Yazgı

book_age18+
860
FOLLOW
10.6K
READ
heir/heiress
drama
like
intro-logo
Blurb

Yaşanmış bir hikayeden esinlenmiştir Karakterler hala hayatta olduğu için kendileri ve aileleri tanınıp incinmesin diye. Bazı ekleme ve çıkarımlar yapılmıştır. Beğenip yorum ve geri dönüş yaparsanız memnun kalırım.

Törenin ve geleneklerin ağırlığı altında kararan hayatlar. Genç kadın Meryem, kocasının kan davası sonucu ölmesi ile bebeği ile ortada kalır. Kayınpederi Reşat Ağa, itibarını korumak, torununa sahip çıkmak ve tekrar başlık parası vermemek için Meryem’i küçük yaştaki oğlu ile evlendirir. Ailesi yoksul olan Meryem, başka bir çıkış bulamaz ve kocasının küçük yaştaki kardeşi ile evlenmek zorunda kalır. Ancak sorunlar bitmeden devam eder. Küçük yaştaki kocasının ve oğlunun da karışacağı kan davası yakasını bırakmaz.

chap-preview
Free preview
Baba Ocağına Dönüş
Kucağımda üç aylık bebeğimle babamın kapısına dayandım. Beni evin önüne kadar getiren araba, çamurlu yolda izler bırakarak uzaklaştı. Babam, iki katlı kerpiç evimizin önündeki ahşap merdivenlerde oturmuş, başını ellerinin arasına almış, derin düşüncelere dalmıştı. Arabadan indiğimi fark ettiğinde, yüzü önce karardı, sonra gözlerinde acı ve merhamet karıştı. Yaşlarla dolu gözlerini aceleyle silerken kalkıp bana doğru yürümeye başladı: “Ah kızım, ah Meryem’im… Gel, gel babana…” dedi, kollarını iki yana açarak. Ben, başım önümde, gözyaşlarıyla ıslanmış yüzümü gizlemeye çalışarak babama doğru yürüdüm. Beni sımsıkı kucakladığında göğsünden gelen derin bir iç çekiş duydum. “Kader, kızım… Kader… Elden ne gelir?” diye fısıldadı. O koca adam, yılların yorgunluğunu taşır gibi, hem güçlü hem kırılgan sarıldı bana. Biz oracıkta, baba-kız, birbirimize yaslanmış, başımıza gelenleri sindirmeye çalışırken, annemin sesi kulaklarımızı doldurdu. Evin üst katındaki balkona çıkmış, başına siyah bir tülbent dolamış, derin bir öfkeyle beddua ediyordu: “Elleri kurusun! Ocaklarına ateş düşsün!” diye bağırıyordu. “Bir de ağa olacak ha! Bir kadını, kucağında bebeğiyle kapı dışarı atan adamın soyu kurusun! Boyu devrilsin!” O an, içimde tarifsiz bir sızı hissettim. Hem utancımın hem çaresizliğimin ağırlığı altında eziliyordum. Babamın elleri sırtımda gezindi, “Ağlama kızım, ağlama…” diye mırıldandı. Evimizin önünde, yıllardır hiç değişmeyen o eski dut ağacının altında, geçmişin yüküyle sarılmışken, kaderin bizi nasıl bir yola sürükleyeceğini bilmeden bekledik. Ve küçücük bebeğim, kollarımda huzurla uyuyordu; dünyadaki tüm kötülüklerden habersiz, sanki kendi masum dünyasında kaybolmuş gibiydi. “Bir yol bulacağız kızım,” dedi babam, kararlı bir sesle. “Ne yapar eder, yolumuzu buluruz. Bu dünyada herkesin sınavı var. Bizimkisi de buymuş.” Annemin bedduaları, babamın iç çekişleri ve benim sessiz gözyaşlarım, bu küçük köyün karanlık akşamına karıştı. Babam hiçbir şey söylemeden önden yürüdü, ben de peşi sıra, başımı öne eğmiş, tahtadan merdivenleri ağır ağır çıkıyordum. Her basamak, aşılması imkansız sert kayalar gibi ayaklarımı ağrıtıyordu. Gözlerim yaşla dolmuş, buğulanmıştı; önüme bakamıyor, nereye bastığımı göremiyordum. Zorlukla yukarı çıkıp içeriye adım attığımda, kendi baba evimde değil de yabancı bir yerdeymişim gibi yabancı bir hisle doluydum. Annem Hatun, köşede başına kara yazmasını dolamış, ellerini dizlerine vura vura söyleniyordu: “Ne yapacağız bey, ne yapacağız şimdi? Zaten kıt kanaat geçiniyoruz, şimdi bir de Meryem ile bebeği geldi başımıza…” Babam, derin bir iç çekerek, “Allah büyüktür hanım, Allah büyüktür…” Sözlerinde bir kararlılık yoktu, içten içe ne yapacağını bilmeyen bir kararsızlıkla doluydu. Hatun, içindeki sıkıntıyı dile getirerek yeniden başladı: “Ya ağa, başlık olarak verdiklerini de geri isterse, ne yaparız? Bu yoksullukta nasıl öderiz?” dedi, sonra da sağa sola sallanmaya başlayarak dövünmeye başladı: “Oy, başıma gelenler! Oy, körolasıcalar, yerin dibine batsınlar!” Babam, annemin ağıtları ve bedduaları arasında sabrını zorlayarak, “Şimdi bunların sırası değil hanım. Önce Meryem’i ve bebeğini yerleştirelim, sonra düşünürüz gerisini…” Ama annem oralı değildi, ağıtlar yakmaya devam ediyordu. Taş ve topraktan yapılmış iki katlı evimiz, her köşesi zorlukla döşenmiş, daracık bir yuva. Alt kat hayvanlar için ahırdı, üst katta ise biz yaşıyorduk. Üç küçük odamız vardı. Biri kiler ve mutfak olarak kullanılıyordu, diğeri misafirler içindi; üçüncüsü de bizim hep birlikte kaldığımız odaydı. Babam, annemden bir cevap alamayınca, bana dönüp yumuşak bir sesle, “Gel kızım,” dedi. “Abin askerde, o misafir odasında kalıyordu. Sen de şimdilik orada kal.” Misafir odası dedikleri yer, ahşap tek pencereli, sade ve gösterişsiz bir yerdi. Evin en temiz ve düzenli odasıydı belki, ama yoksulluğun izleri her köşesinde kendini gösteriyordu. Pencerenin dibinde tahtadan yapılmış bir sedir duruyordu; üzerine ince bir kilim serilmişti, o kadar. Ben odaya girip sedire doğru yürüdüm, kollarımdaki bebeğim hafifçe kıpırdanınca dünyaya yeniden gelmiş gibi oldum. Beni hayatta tutan tek şey bu küçücük varlık, bu masum yavruydu. Babam arkamdan gelip kapının eşiğinde durdu, bir süre sessizce baktı bana. Ardından usulca, “Hadi kızım, biraz dinlen,” dedi. “Dertler sabaha kadar bekler.” Ama ben biliyordum ki, bizim dertlerimiz sabaha kadar beklemezdi; onlar, her gece daha da büyüyerek, karanlık odalarda bizimle birlikte uyurdu. Babamın yorgun adımları ahşap zeminde yankılanarak uzaklaştı. Ben ise sedire çöküp, bebeğimi göğsüme bastırarak, bu çetin hayatın bize neler getireceğini düşünmeye başladım. Gece çökerken, dışarıdan köyün suskun sesleri, annemin ağıtları ve babamın iç çekişleri arasında, koca dünyanın yükü küçücük odamıza doluyordu. Son zamanlarda yaşadıklarım yetmezmiş gibi, bundan sonra ne yapacağım düşüncesi bir kurt gibi beynimi kemiriyordu. Gözüme uyku girmedi, uyku bana haram olmuştu sanki. Kendi kendime düşündüm, acaba bu dünyada huzur bana ne zaman nasip olurdu? Ama yalnız değildim; anlaşılan bizim evde benden başka uykusuz birileri daha vardı. Annem ve babam, yan odada fısıldaşıyorlardı. Küçük, taş duvarlı evimizin ince kapıları onların sesini durduramıyordu. Annemin yakarışları, bedduaları yankılanarak odama kadar geliyordu. Sanki ben duysam ne olur, duymasam ne olur, umursamıyordu artık. Babam ise her zamanki gibi sakin ve temkinliydi, sesini iyice kısarak konuşuyordu. Ama bu bile annemin hararetle yükselen sesini bastıramıyordu. Annem, Hatun, keder dolu bir sesle içini döküyordu: “Şimdi ne olacak Hüseyin Efendi, bu kadar açlık, yokluk varken bir de Meryem’in kucağında bebeği ile gelmesi… Nasıl baş edeceğiz bu yükle?” Babam derin bir nefes aldı, sanki göğsünde biriken ağırlığı atmak ister gibi: “Elimizden ne geliyorsa onu yapacağız hanım. Kızımızı, torunumuzu kapı dışarı atacak değiliz ya. Bir şekilde geçiniriz, Allah büyüktür.” Ama annem susmadı, sanki içinde bir volkan patlamıştı, yılların birikmiş öfkesiyle devam etti: “Ah ah, bu kara yazgı peşimizi bırakmadı bey. Bu ağa olacak boyu devrilesice adam şimdi tutturup başlık parasını geri isterse, biz ne yapacağız? Bizi perişan eder, belimizi büker.” Babam, çaresizlikle derin bir iç çekerek, “Yat uyu artık hanım,” dedi. “Gün doğmadan neler doğar, Allah’ın bir bildiği vardır.” Ama annem, sanki bu sözlerle teselli bulamayacağını biliyordu: “Gözüme uyku mu girer sanırsın? Bu kadar dert varken, nasıl uyuyayım? Yüreğim yanıyor, her şey üstüme üstüme geliyor…” Babam bir müddet sustu, kelimeler boğazında düğümlenmiş gibiydi. Sessizlik, geceyi yeniden sardı ama o sessizlikte bile annemin hıçkırıkları, iç çekişleri yankılanıyordu. Ben yatağımda sessizce yatıyor, tavanı seyrediyordum. Odamın içi karanlıktı ama içimdeki karanlık daha derindi. Hayat beni çocuk yaşta büyütmüş, acının ne demek olduğunu erken öğretmişti. Şimdi bir bebekle geri dönmüş, baba ocağının sıcaklığına sığınmıştım ama biliyordum ki bu çatının altında da sıkıntılar bizi bekliyordu. ~Neden baba ocağına geldiğimin hikayesini öğrenmek istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız en başına dönmem gerek yıllar öncesine ben doğmadan öncesine..~

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

PERİ MASALI

read
8.6K
bc

HÜKÜM

read
177.7K
bc

Dilsiz Yürek

read
12.1K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
219.3K
bc

ÇINAR AĞACI

read
4.8K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.3K
bc

Leyl Tutkusu

read
457.7K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook