1. Bölüm
Yıl 750
"Mirela, Drusilla ile olan düellondan önce oğlum Levi'den enerji çaldığını kabul ediyor musun?" Gözlerimi devirdim. O sümüklünün enerjisine ihtiyacım olduğunu mu sanıyorlardı gerçekten? Dönemin en parlak öğrencisi Mirela, daha kılıcını kontrol edemeyen Levi'nin enerjisini çalacaktı?
"Levi'nin enerjisine ihtiyacım yok," dedim belki de milyonuncu kez ve kafamı kaldırıp tam karşımda oturan Kral Luis'in gözlerine baktım. "Eğer gerçekten ihtiyacım olsaydı Levi'nin değil, sizin enerjinizi çalardım."
"Ve ölürdün, değil mi?"
"Enerjimi çalıp ölümle burun buruna gelen sizdiniz, hatırlatırım."
"Mirela!" Üstad Hades'in uyarısıyla kafamı eğdim, aksi takdirde kafamı koparacaklardı ve bu benim için pek de iyi olmazdı.
"Mirela haklı, birçok kişi onun enerjisini kullanmayı denedi ama başarısız oldu. Neden birinin, hele ki Levi'nin, enerjisine ihtiyaç duysun? Mirela zaten yeterince güçlü, Levi'nin enerji kaybıyla ilgisi olamaz."
Helena her zamanki gibi beni savunuyordu. İşin aslı, savunmaları işe yaramıyor gibi görünsede konumundan dolayı herkesi etkiliyor ve çoğu zaman ufak cezalarla işin içinden sıyrılmama yardımcı oluyordu.
"Büyücülerimizin hepsi Mirela'nın Levi'nin enerjisini çaldığını doğruladı, Kral Luis. Kraliçe Libra'da buna şahit. Bu durumda, Mirela'nın söylediklerinin önemi kalmıyor.'
Bakışlarımı Üstad Hades'e çevirdim. Ne anlatıyordu bu? Enerji çalmak büyük bir suç değildi ama Levi, Kral Luis ve Kraliçe Libra'nın oğluydu. Tahtın tek varisiydi, bu ölüm kararımın çıkmasına bile neden olabilirdi. Neden onları kışkırtıyordu?
"Mirela, cezası belirlenene kadar tapınakta kalacak. Konuşmak ve hareket etmek yasak."
Bu cezayı ne ilk ne de son alışımdı. Üç ay tapınakta hareketsiz, konuşmadan oturduğum olmuştu, çok da önemli değildi yani.
Kollarımdan tutan görevliler beni kapıdan çıkartmadan önce Kral Luis cezama birkaç şey daha eklemeyi unutmadı.
"Enerjisini kilitleyin, ikinci emire kadar büyü yapması yasak."
Çocukluğumun büyük bir kısmı tapınakta geçmişti, şu an olduğu gibi dizlerimin üzerinde oturup sessizce aynadaki yansımamı izleyerek.
Kendimi bildim bileli bölgemizin en gözde öğrencilerinden biriydim, hatta en gözde öğrencisiydim. Henüz 10 yaşındayken neredeyse tüm japon dövüş sanatlarında ustalaşmıştım. Kıluç savaşına katılan en genç büyücü ünvanını bile almıştım, kılıç savaşını kazanan en genç ve ilk kadın büyücü ünvanını aldığım gibi.
Henüz 20 yaşına gelmemişken dört elementi de yönetebiliyordum. Enerjim yükseliyor, yükseldikçe güçleniyor ve güçlendikçe beni daha yenilmez kılıyordu.
Tabii, en gözde öğrenci olduğum gibi en çok ceza alan öğrenci de bendim. Yaşıma oranla başardıklarım çok olunca çevremdeki herkesin beklentisi de yüksek oluyordu ama unuttukları çok önemli bir şey vardı.
Büyük ustalarla olan kılıç savaşlarını bile kazansam da ben bir çocuktum.
Dönemin en önemli büyücülerinden birini Özlem Aynasına sıkıştırıp aynayı kırmış, büyücüyü oraya hapsetmiştim.
Baş üstad Ezra'nın kılıcını kaybetmiş, bulduğumda da çaldığımı düşünecekleri için satmıştım.
Drusilla'yı düello sırasında birçok kez, bilerek ölümcül şekilde yaralamıştım. Bu onun benim arkamdan çevirdikleri yanında çok önemli olmasa da, her birinde çok ağır cezalar almıştım.
Bölgemizi istemeden, belki biraz bilinçli olarak, ateşe vermiştim. Ateşi daha sonra suya, daha sonra buza dönüştürmüştüm ve sebep olduğum yıkımın toparlanması yıllar sürmüştü.
Bunlar, buz dağının sadece görünen kısmıydı. Her seferinde kendimi şu an olduğum yerde otururken, bazen sopalanırken bulmuştum. Benden korktukları için, ki korkmakta çok haklıydılar, çoğu zaman ağır cezalar vermiyorlardı. Enerjimden dolayı aldığım cezalardan da pek etkilenmiyordum, zira acı hissetmiyor ve yaralanmıyordum, çoğu zaman iyileşmem birkaç saniyemi bile almıyordu.
"Mirela?" Bakışlarımı aynadaki yansımamdan Helena'ya çevirdim. Bana birkaç adımdan yaklaşıp önüme düşen kırmızı saçlarımı omzumun arkasına itti. "Korkma, sana kimse bir şey yapamaz." Gözlerimi kapatıp Helena'nın zihnine girmeye çalıştım ama enerjimi kilitledikleri için fazlasıyla zorlanmıştım.
Gözlerimi tekrar açıp Helena'nın gözlerine baktım. "Cezan birazdan açıklanacak." Bu kez Helena gözlerimi kapattığında yapmak istediğini anlayıp gözlerimi kapattım ve anında zihnine girdim.
"Kendine dikkat et. Bir şeyler dönüyor, anlam veremiyorum ama iyi şeyler olmayacağı kesin. Tehlikede hissettiğin an bize işaret vermen yeterli, Vanya ile elimizden geleni yapacağız. Dikkatli ol, kimseye güvenme."
Gözlerimi açtığımda istemsizce kaşlarımı çattım. Helena daha fazla beklemedi, ayaklanıp tapınaktan çıktı ve onun çıkmasıyla Üstad Hades içeri girdi.
Hades, Helena'yı görmemişti.
Yanıma gelen Helena değildi.
"Cezası açıklanacak."
Görevliler tekrar beni kollarımdan tutup sürükleyerek tapınaktan çıkarttıklarında karnımda hissettiğim ağrıyla iki büklüm oldum. Görevliler de Üstad Hades de umursamadı, mahkeme salonuna girdiğimizde Helena ve Vanya ile göz göze geldim.
Büyü yapıyorlardı.
Enerji kanallarımı kapatıyorlardı.
Bakışlarımı Kral Luis ve Kraliçe Libra'ya çevirdim.
"Öğrenci Mirela," Kral Luis konuşmaya başladığında kafamı eğip ellerimi avuç içlerim dışarı bakacak şekilde dizlerime koydum. "Oğlum Levi'nin enerjisini çalmak, düello kurallarına aykırı davranmak, öğrenci ve tapınak koruyucusu Drusilla'yı kasten yaralamaktan suçlanıyorsun. Bunları yaptığını kabul edersen, cezan hafifletilecek."
"Suçlamaları reddediyorum."
"Öyleyse Tufa kanunları gereğince, tüm güç ve yeteneklerinden mahrum bırakılarak ruhunun ve bedeninin başka bir döneme sürülmesine karar verilmiştir. Karara karşı çıkan herkes idam edilecektir." Şaşkınlıkla kafamı kaldırdığımda Üstad Hades ile göz göze geldim. "Bu akşam gerçekleşecek sürülme törenine kadar-"
Kılıcımı çıkarıp Kral Luis ve Kraliçe Libra'ya doğru savurdum, kılıçtan çıkan enerji dalgası onları duvara yapıştırdı. "Bunu yapamazsınız! Bu ceza asırlar önce kanundan kalktı, kafanıza göre geri ekleyemezsiniz!"
"Kılıcını alın!" Üstat Hades'in emriyle bana yaklaşan görevli büyücülerden korunmak için etrafıma enerjimle kalkan ördüm.
Bana bir adım yaklaşmaları kül olmaları için yeterliydi.
"Kılıcını bırak, Mirela." Mahkeme salonunda yanan ateşlerin hepsini Kraliçe Libra'ya doğrulttum.
"Tek kelime daha etsene, et de kelimeni bitiremeden küllerini yedireyim zavallı oğlun Levi'ye."
"Sürün bu rezili dünyamızdan! Hemen, şimdi!" Bakışlarımı gülerek Kral Luis'e çevirdim ve kılıcımı havaya kaldırdım.
"MİRELA!"
Kılıcı döndürüp ucunu yere vurduğumda binaya yayılan enerji, salondaki tüm büyücülerin yere yığılması için yeterli olmuştu.
Kalkanıma saldırmaya çalışanları umursamadan yavaşça Kral Luis'e doğru yürüdüm. "Gerçekten beni tüm güçlerimden mahrum bırakarak bambaşka bir döneme sürmene izin vereceğimi mi sanıyorsun?"
"İznini istemedim." Kalkanımın tüm enerjisini avuç içime topladığımda korumasız kalmıştım ama umurumda değildi. Kimse bana bir şey yapamazdı çünkü kılıcım Kral Luis'in boğazını kanatmaya başlamıştı bile.
"Bu dönemde olmasa bile ileride, kemiklerinden bile iz kalmadığında ne olacak biliyor musun?" Kulağına yaklaşıp gülümsedim. "Ben orada olacağım." Enerjiyi topladığım elimin parmaklarını boynundan akan kana sürdüm. "Seni hatırlamayacaklar bile," bakışlarımızı birleştirdim, "ama benden korkacaklar." Ellerimi sürterek alnına çıkardım ve parmaklarımdaki kanı yüzüne sürdüm. "Asırlar sonra bile insanlar benden korkacak. Babamı öldürerek geçtiğin o tahta oturan herkesin korkulu rüyası olacağım."
Büyücüler törene başlamıştı, sürülmeme birkaç dakika hatta belki birkaç saniye vardı.
"Herkesten şüphe edecekler. Kim bilir; belki yataklarını ısıtan kraliçe olacağım, belki yemeklerini veren hizmetçileri." Zevkle gülümsedim. "Benimle ilgili hatırladığınız tek şey zalim bir kılıç ustası olduğum olacak. Benden geriye kalan tek şey ise..." Tekrar kulağına yaklaştım ve derin bir nefes alıp fısıldadım, "Başta sen olmak üzere soyundan gelen herkesin üzerinde olacak," zevkle gülerek cümlemi tamamladım. "Mirela'nın Laneti."
Elimi Kral'ın yüzüne yapıştırıp var gücümle bağırdım.
"Nuloa e proklet ohedka akev."
Ve Kraliçe Libra kül olurken Kral Luis ile oğlu Levi titreyerek yere düştü.
"Bol şans, Kral." Kral'ın hareketsiz bedenine el sallayarak korkuyla bizi izleyen halka döndüm.
Gücümü kaybediyordum, buradaki son saniyelerimdi.
"Ben Riona ve Marlon'un kızı Mirela. Tekrar görüşeceğimiz günü sabırsızlıkla bekliyorum!" Gülerek kılıcımı kınına soktum. Havaya attığımda yok olan kılıcımın güvenli bir yere saklanmış olmasını umarak kollarımı iki yana açtım ve gözlerimi kapattım. "Hepinize bol şans!"
Ve işte şimdi,
karanlığın ta kendisiydim.