"Kara büyücü olmak ister misin?" İşte bu cümleyle başlamıştı benim hikayem. Ormanda kazara karşılaştığım bir adam sunduğu bir teklifle. Sanırım on ya da on üç civarı bir yaştaydım. Diğerleri gibi olamadığı için hor görülen, aşağılanan bir çocuk... Günlük bir rutinmiş gibicesine aşağılanırdım. Hayatım berbattan biraz daha öteydi. Ama ustam... Ustam Seth... O bana bir kurtuluş yolu sundu. İnsanların asla aşağılamaya cüret edemeyeceği biri olma şansı verdi. İşte o gün bir katile dönüştüm. Soğukkanlı ve acımasız... Unutulmaya yüz tutmuş büyüler ve korkulan bir güç... Karanlığın gücü... Benim gücüm... Kendini büyük görenler karşımda can çekişecek! Aşağılayanlar en acı yollardan geçip ölümle tanışacak! Sevdiklerime zarar verenler ise... Onlar ölmeyecek. Onlar ölmek için yalvaracak... Ama ölemeyecekler, öldürmeyeceğim... Gücüm sürekli biraz daha artarken yolumda ilerlemeye devam ediyorum. Ustamın istekleri benim için emirdir. O, bu hayatta benim için çekinmeden bir şey yapan tek insan. Beni koruyan ve kendimi koruyabilmemi, karşımdakilerin ise kibrini yerle bir edebilmemi sağlayan yegane kişi. Onun yolu benim yolumdur. Ben bu yolda kalplerini söktüğüm cesetlerin üzerinden yürümeye devam edeceğim... Asla öldürdüklerim yüzünden pişmanlık duymadım. Ben seni öldürdüysem ölmeyi hak etmişsindir. İster kibrinde boğulan aşağılık bir pislik ol, istersen de yanlış zamanda yanlış yerde bulunan biri... Mutlaka bir suçun vardır. Ben Masamune... Kara Büyücü ve vahşi, acımasız, soğukkanlı bir katil... Benim de içinde bulunduğum bir savaşta bana karşıysan, seni benden önce başkasının öldürmesi için dua et! Şayet ben geldiğim zaman, dua etmek için çok geç olacak...
Dünya üzerindeki yüzlerce lanetli ruh... Ve bir Ruh Avcısı... İhanet, beni yok etmeye yetmedi. Tek yaptığı bir ders vermekti. Güven, herkese verilebilecek bir şey değildi. Ama gel gör ki ölüm, hepsine verilecek şey oldu. Karanlıktan korkanların beni öldürmek istediğini biliyorum. Deneyeceklerinden de eminim. Ama bazı şeylere kalkışmamak gerekir. Onlar da bu dersi alacaklar. Lakin ölümde bir işlerine yaramayacak. Havada... Katliamın baştan çıkarıcı kokusu var... Sadece biraz kan... Ve her şey başlayacak...
#koşulsuz seven Gölge'min anısına TAMAMLANDI! Çirkin ve güzel masalı aniden gerçekleşti! Efdal Şensoy Ukala ve Kibirli bir iş adamı *Yaptığı kötülükler sonrası bir büyücü ona küçük bir ders verdi* İki yıl boyunca... Bir sarhoşun... Kedisi Olacaktı Ama işler ters gitti, Ve yanlış kapı açıldı.
+18!!! Beyaz dişlerini göstererek gülümsediğinde kendi düşüncelerim aklımda kalıcı hasar oluştuğunun en büyük kanıtıydı. ''Dişlerimi öpmek istiyorsun ha?'' diyen Phill, ufak keskin bir kahkaha attıktan sonra dudağını dudağıma yapıştırdı. Dili ağzımın içinde dolanıp en sonunda dilimle buluştuğunda hissettiğim şey kesinlikle acı değildi. Zevkten ölünüyorsa şimdiden çiçekleri hazırlayın... Dudaklarını ağzımdan çekmeden beni yere uzattığında yüzünü avuçlayan ellerimden kurtuldu. Boynuma doğru kaydığında başımı yana çevirip öpmesi için ona sunduğum fırsatı es geçti. Dudakları göğsümde gezinmeye başladığında dudağımı ısırıp sesimi çıkartmamaya çalışsam da elleri ve dili de devreye girdiğinde pek de başarılı olamamıştım. Kalbimin deli çırpınışlarına güzel kokusunun hiç faydası olmuyordu. Derin bir nefes aldığımda bal kokusunun içime dolup taştığı dakikalar başladı tekrar. Her nefesimde kokusu içime doluyor beni fena halde sarhoş ediyordu. Ellerinin değip geçtiği her yeri diliyle dolaşıyor ufak ısırıklarla içimde dolanan kanın akışını bozuyordu. Tüm kanımın yön değiştirip ona doğru yol almaya başladığını hissedebiliyordum. Yıllarca ondan uzak kalmama sebep olan lanet inadıma küfürler ediyordum. ''Bebeğim?'' diyen Phill, bana yaptığı zevkli işkenceye mola vermiş yanan gözlerini benimkilere çevirmişti. Onun gözlerinde kendi gözlerimi gördüğümde dudağım kıvrıldı. İlk defa onun gözlerinde yanmıştım, ilk defa onun dudaklarıyla kavrulmuştum, şimdi onun ellerinde dağılıp buharlaşıyordum. Duyularım fena damıtılmıştı. Olabilecek en sek haliyle masaya konmuş sarhoş etmeyi bekleyen skoç gibiydim. Ona verecek bir cevabım yoktu sadece bana dokunsun istiyordum. ''Tenim tenine değsin, terim terine karışsın, kokusu kokuma bulaşsın istiyorum.'' diye düşünürken dudakları az önceki yerine dönüp kaldığı yerden devam ettiğinde gözlerimi kapadım. Cevabıma gerek duymamıştı çünkü aklımda bağırıyordum resmen ona. ''Dokunsana bana.'' diyordum resmen. Ezberle tenimi. Parmaklarının derimde ezmediği tek bir nokta kalmasın istiyordum. Belim yukarı doğru kıvrılırken göğsüm kendiliğinden ona doğru yükseliyordu. Bir eli ile beni destekleyip göğsümün altına kaymasıyla ağzımdan benim bile anlamadığım birkaç kelime çıktı. ''Efendim?'' Dişimin arasından ''Durma.'' dediğimde kısık gülüşü bile sinirlerimi bozmaya yetmemişti çünkü dudakları göbeğime geçmişti. Diliyle tenimde değdiği her noktada ayrı bir yangın çıkartıp bal kokuşu isini çevreye yayıyordu. Göbeğimde yalayıp emmediği bir yerim kalmayınca belimin yanındaki boşluğa kaydı. Diliyle ve eliyle beni şekillendirmeye devam ederken ellerimi omzuna yerleştirdim. Ben kildim o da en iyisinden bir sanatçı. Elleriyle dağılmış çamuru yeniden şekillendiren bir sanatçı gibi tenimde nazikçe dolaşıyordu. Dilinin tüy gibi dokunuşlarına inat kavrayışı sıkıydı. Parmakları derimde dokunup kavradığı her yeri sahipleniyor ele geçiriyor imzasını atıyor ve başka yerleri fethetmeye gidiyordu. Gözlerimi daha da sıkıp kafamdaki zonklamayı, kulağımdaki uğuldamayı bastırmaya çalışırken dili göbeğim ile bacağım arasındaki çukura indi. Dili ve dudakları çukurda oyalanırken eli oradan daha aşağıya kaydığında panikle elini tutmaya çalıştım ama izin vermedi. Eliyle nazikçe bacaklarımı iki yana itti. Merakla ne yapacağını anlamaya çalışırken bacağımın iç tarafına, bu kadar hassas olduğunda haberim olmayan yere, dudağını yapıştırdı. Dokunuşuyla zaten deli gibi atan kalbim kendine has bir tempoya kavuştu. Atış sesi kulağımda zamanı ileri saran bir saat gibi seri bir şekilde dönüp durmaya başlamıştı. Saat tıklamaları ile karışan sık nefesim ufak öpücükler bırakarak diğer tarafa geçtiğinde kesilir gibi oldu. Dizlerimdeki titremeye şaşırmamıştım. Sadece dizlerim değil tüm vücudum titriyordu sanki. Gördüğüm görüntü ile utancım gün yüzüne çıkarken Phill'in başını ittirmek için elimi saçlarına götürdüm. Saçlarının yumuşak telleri parmaklarımdan kayıyordu. ''Phill,'' dediğimde ağzımdan buhar çıkmamasına şaşırmıştım. Önce yanıyorum diyordum ya... Şimdi buharlaşıyorum. Yıllardır içimdekileri önce dondurmuş sonra taşlaştırmıştım. Dudakları göbeğimden aşağıya kaydığında taştan kabuğum kırılmış, eritilmiş yavaş yavaş buharlaşan bir buz kütlesine dönüştüm. Kendimi bir bağımlı gibi hissetmeye başlamıştım. Önce ufak dozlarla uyuşturucu verilmiş sonrasında aşırı doz için yalvaran bir keş gibi. Dokunuşları aklımı, sinirlerimi uyuşturan en bana özel bir uyuşturucuydu sanki. ''Phill...'' diye yineledim ama cevap vermek yerine bacağımın içinde tutup öptüğü hassas noktayı dişleyip yaladığı için cevap vermedi. ''Yapma.'' derken başını itmeye çalışmam işe yaramadı. Öpülmedik yerim kalmadı derken orayı da öpeceğini düşünmemiştim açıkçası. Dudakları, dili ve elleri ile daha önce es geçtiği yeri esir ederken parmaklarım saçlarını kavradı.
TÜRKÇE HİKAYE! Bir kitap bir hayatı değiştirebilir miydi? Onun değiştirmişti. Kendini yabancısı olduğu bir evrende bulmuş. Hakkındaki sancılı gerçekleri öğrenmişti. En önemlisi ise sahip olduğu güçtü. Ve gücü yüzünden edindiği düşmanlar… Gücünün farkındalığını öğrenen düşmanlar elbette rahat durmayacaktı. Gücü ve olduğu kişilik o kadar özeldi ki, herkes o ve onun gücünün peşindeydi. Kendi için, Sevdikleri için, Bütün herkes için mücadele etmek zorundaydı. Omuzlarına yüklenen yük çok ağırdı. Bu yükün üstesinden gelip, omuzları dik bir şekilde savaşabilecek miydi? Yoksa yükün altında kalıp, can mı verecekti? … Savaş sırasında her şey susar ve kazanmak istiyorsan savaşa hazır ol!
300 yıldır ormanda saklanan vampir bir kaza sonucu kendini insanların arasında bulur. Kediyi kanını içmek için avlamaya çalışırken bir araba çarpar ve bu çarpan arabayla hayatı değişir. 300 yıl sonra gelen değişim, yanı sıra eski düşmanları da gün yüzüne çıkarır.
{♤Bir vampir ve mafya aşkı♤} "Gece korkuyorum girmeyelim bu yere..." "Deli misin Cemre, benim babam bir mafya. Bu mafya toplantısına gircem ben!" "Gizlice girelim lütfen, babam duyarsa kızar bana..." "Merak etme gizlice gireceğiz, çok merak ediyorum içeride yakışıklı mafyalar var mı?" "Umarım hepsi yaşlı moruklar olur" "Beddua etme lan"
Kayıp Prenses. Doğaya aşık bir kız! Kendinden bihaber olan prenses! 18 yaşına kadar hayatını normal bir şekilde sürdürdü... Ama 18. yaş gününden sonra...her şey normalliğini yitirdi. Her şey gün yüzüne çıkıyordu. Sorular cevaplarını buluyordu. Herkes prensesi arıyordu. Eleonora sıradan herkes gibi bir insan olduğunu düşünüyordu. 18. yaş gününden sonra ise böyle olmadığını gördü. Hayatı o günden itibaren değişti ve bir daha asla eskisi gibi olmadı. Kendini hiç tanımadığı insanların içinde buldu... Sonraysa hiç tanımadığı evrende... Yıllardır saklı olan sırlar açığa çıkmaya başladı... Düşmanlar, dostlar ve gerçek aile, bir de aşk...
"O Zeus'un kızı! Demether'in de çocuğu, Kore!" Hades duyduklarına aldırmadan kızı izlemeye devam etti. Kızın güzel yüzünü izlerken, kalbindeki çarpmayı göz ardı edemedi. Ne demişti Poseidon? Kore. Hades başını iki yana salladı. Bu isim güzel kıza yakışmıyordu. Kalbine yıkım getiren bu minik bedenin sahibine hiç yakışmıyordu. Kalbinin atışını dinledi bir süre. Aklına düşen isimle, yıllar sonra dudaklarında bir tebessüm belirdi. Yıkım getiren. "Persephone'm!" diye fısıldadı kendi kendine. Persephone ismi, ne yakışmıştı ona. Kalbine yıkım getiren kadın, Persephone. "Sana söylüyorum!" "Git başımdan Poseidon!" Poseidon başını iki yana sallayarak geriye doğru bir adım attı. "Umarım başına bela almazsın, Hades!" Poseidon arkasını dönerek suya doğru adımladı. Hades kuşun kanadını eline almış inceleyen kızı izliyordu. Persephone'si kuşun kanadını düzelttiğinde dudaklarında kocaman bir gülümseme belirdi. O kuş olmak istedi Hades. Kabuk tutmuş yaralarını, sarsın istedi. O gülümseme olmak istedi. Dudaklarının kenarında bin yıl yaşamak istedi. & Hades ile Persephone'nin hikayesidir. Tüm hakları saklıdır!
Markette çalışan sıradan biri olan İpek elini kanatir ve çikolatanın ambalajına bulaşır . O çikolatayı alan vampir ambalajı acip yerken ambalajdaki kan çikolataya bulaşıyor . Eşsiz çikolatadan sonradan ne kadar alsa da aynı tadı vermez ve sonradan İpeğin kanı olduğunu öğrenir ve onu elde etmek ister .