Zeynep
Elimi karnıma götürüp sevdim. Doğuma az kalmıştı. Adetim kesileli dokuz ay oluyordu. Yan komşum 42 haftaya kadar olabilir demişti. Son adet tarihimden itibaren hesaplamış ve artık günlerim gelmişti. On güne kadar gelebilir bazı çocuklar gelirken bazıları bekler. Bu bilgileri biliyordum en azından. Cinsiyette önemli demişti. Hiç hastaneye gitmediğim için hiçbirini bilmiyordum. Sadece karnımda canımdan çok seveceğim evladım vardı. Tek bildiğim oydu.
İyice ağırlaşmış ve çabuk yoruluyordum. Bu sıcağın altında çalışmak daha da ağır oluyordu. Elimdeki kasaya baktım. Sabah namazından bu yana kayısı sirkeleyip islime atıyorduk. Öğle vakti olmuştu ve ben artık ayağa kalkamıyordum.
Sırtımdaki ağrıyı aylardır es geçtiğim için şimdi neden es geçemiyorum diye düşünüp derin bir nefes daha aldım. Elimde tuttuğum kova yere düşünce bana bakan yüzlere karşı utanç dolu bir bakış attım. Kaynanam bana doğru geliyordu.
- Seni gözü kör olasıca seni. Çavuş gelirse biz ona ne deriz.
- Ana çok sancım var dedim. Dayanılmaz bir noktaya gelmiştim. Artık sancı aralığı çok sıktı. Geldiği zaman da daha uzun sürüyordu. Ayaklarım kitlendi ve diz kapağımın üstüne çöktüm.
- Terbiyesiz, utanmıyorsun değil mi bunca erkeğin arasında sesini yükseltmeye. Bu halinle bile aranıyorsun.
Sesimi yükselttiğimi bile fark etmedim. Elimle karnımı tuttum.
- Ahhh
- Sus kız edepsiz dedi yanıma gelip koluma çimdik atarak. Elimi ağzıma yumruk yaptım. Bağırmak istemiyordum ama çok şiddetli bir ağrı tüm bedenimi kitliyordu sanki. Ağlamamak ve bağırmamak için elimi ısırıyordum.
Komşumuz Ayşe teyze yanımıza geldi.
- Kızım doğum mu başladı?
- Yok bir şeyi. Şimdi döner işine.
- Kızın halini görmüyor musun? Doğum başlamış.
- Hepimiz tarlada bir köşede doğum yaptık. Sonra kordonumuzu kendimiz kesip işimizin başına döndük. Bu haspanın bizden ne fazlası var?
- Ne gaddar kadınsın? Kızcağızın halini görmüyor musun? Hangi çağdayız biz.
- Sen bu işe karışma dedi kaynanam. Çok huysuz bir kadındı. Aslında kimse ona bulaşmazdı. Yine de Ayşe teyzeye minnetle baktım.
Bacaklarımdan sıcak bir sıvı akınca utandım. Yoksa altıma mı işemiştim? Üstelik başım dönmeye başlamıştı. Güneş sanki içimi kavuruyordu.
Elimi karnıma götürmek istedim. Kendimi tutmak istedim ama elim de ıslandı. Aşağı baktığımda eteğim hep kan olmuştu.
- Anaaa diye bağırdım tekrar.
- Sen sus kız edepsiz.
İkisi de beni görünce yüzü sarardı.
- Kızım hemen hastaneye gidelim dedi Ayşe teyze.
- Ne hastanesi? Köşeye gidelim doğursun işte. Bugün daha çalışamaz zaten. Yevmiyesi de kesildi.
- Allah'tan kork be kadın. Kız ne halde? Sen ne diyorsun?
Çavuş üstümüze gelmişti. O da kaynanama bağırıyordu.
- Sana bu kızı getirme dedim. Ne diyeceğiz şimdi Kahyaya.
Ben can çekişirken bir kargaşa olmuştu. Bir araba orada durmuş bize bakıyordu. Kahya efendi de gelmişti. Hastaneye götürün deseler de kaynanam izin vermedi. Kahya iyi biriydi. Arabasına alıp bizi eve getirdi. Orta yaşlı, kel, sadece bıyığı olan adam bana acıyarak bakıyordu. Çok utanmıştım. Hala bağırmamak için elimi ısırıyordum. Sancı gittikçe çoğalıyor ve durmuyordu.
Ayşe teyze de gelmişti. Beni yalnız bırakmadığı için ona ne kadar teşekkür etsem azdı. Eve yürüyemiyordum. Yine de Ayşe Teyzenin yardımıyla içeri girdim.
- Sıcak su, temiz bez getir dedi Ayşe teyze.
- Hiç uğraşamam, köşede doğursun diyerek bana bakıyordu kinle kaynanam.
- Bu ne gürültü?
- Feyyaz atletle içeri dalmıştı. Tek katlı kerpiç evde zaten iki oda vardı. Salon ve yatak odası.
- Senin bu karın bizi rezil etti. Eve gönderdiler.
- Ne yaptın lan?
- Kadın doğuruyor dedi Ayşe teyze.
- İyi doğursun bakalım. Anne sen bana bir kahvaltı hazırla da bu doğurduktan sonra oğlumu kucağıma alayım.
- Tamam oğlum dedi kaynanam ve mutfağa gitti. Feyyaz da içeri girmişti.
- Çok ses etmeyin diyerek kapıyı kapattı. Gözümden düşen yaşlar elimi ıslatıyordu.
- Ah benim bahtsız kızım. Biraz daha dayan. Ayşe teyze saçlarımı okşadı ve elbiselerimi çıkardı.
Oturduğum minder hep kan olmuştu. Kaynanam bana temizletirdi, sorun değildi. Tek istediğim bu sancı bitsin ve evladımı kucağıma alayım. Umarım erkek evladımı kucağıma alırdım. Eğer kız olsaydı, bunların neler yapacağımızı düşünmek bile istemiyordum.
Uykum geliyordu ama sancılar izin vermiyordu. Sürekli kasılıyordum. Ayşe teyze nasıl ıkınmam gerektiğini söylemişti. Kaynanam yanımdan geçip oğluna kahvaltı götürdü. Daha çok ağladım. Bir anam olsa benim için üzülür müydü acaba? Hep ölüp gittiği için bizi sevmediğini düşünürdüm. Ahh anacığım sen ne çileyle bizi dünyaya getirdin. Ben senin hakkını nasıl öderim?
- Biraz daha dayan kızım, az kaldı.
Sanki sürekli ölüyordum ama ölmedim. Dediği gibi ıkınmaya devam ettim. Kafam mindere düşünce oldu işte diye bir ses duydum.
- Geldi mi torunum dedi kaynanam. Odaya gelmişti. Ben kafamı kaldıramıyordum. Tek hatırladığım Feyyazın gelip karnıma vurması ve içinden bir parça daha çıkarmasıydı Ayşe Teyzenin.
- Beceriksiz, bir bebeği bile doğuramadın.
Yüzüme tüküren kaynanamı Ayşe teyze tutuyordu. Ağlama sesi duymak istedim ama kulağıma gelmedi. Gözümü açamıyordum.
- Üzülme oğlum zaten kızmış dedi kaynanam.
- Kızım dedim sadece.
- Hastaneye gitmesi lazım. Kan kaybediyor.
- Ölsün burada, kim uğraşacak beceriksizle.
Daha fazla dayanamadım ve ağrıyı bile umursamadan karanlığa kendimi bıraktım. Canım yanıyordu ama uyku daha tatlı geliyordu. Benim bir kızım olmuştu. En çok istediğim ama en çok korktuğum. Canım kızım...
.
.
.
Yusuf Ali
Bir sürü işim vardı. Orta Doğu'ya gönderilecek silahlar için güzergah belirlenecekti, kayısı zamanı olduğu için kayısılarla birlikte sevkiyat hareketliliği de başlamıştı ama ben bu karı ile uğraşıyordum.
Yatağıma girip hamile kaldığı yetmiyormuş gibi bir de çocuğu emzirmiyordu. Daha dün doğmuştu. Kardeşim şikayet edip duruyordu. Kütüphanede kavga ediyorduk.
- Birşey şöyle şu kadına. Bebek sarılık olacak. Emzirmesi lazım.
- Kafasına silah mı dayayıp yaptırayım? Konuş işte. Ben ne anlarım emzirmeden.
- Hamile bırakmayı biliyorsun ama.
- Sibellll karışma işlerime.
Kapı açıktı. Zaten içeri dalmıştı. Ondan başkası da bunu yapamazdı. Bir öksürme sesi geldi.
- Efendim sesinizi duydum da.
- Gel Hikmet, şunu da çıkar.
- Abiiii
Hikmet dışarıdaki işlerle ilgilenen Kahyaydı. Bir de sadece ev işleriyle ilgilenen Kahya kadın vardı. Onun da karısıydı. İkisi birlikte güzelce çalışıyordu.
- Efendim karıma da sordum, siz müsade ederseniz başka bir yol var.
- Yeğenime mama vermem. Çok sağlıksız.
- Hayır efendim. Süt anne tutabiliriz dedi.
- Mantıklı ama kadın buraya gelmeli. Eee onun da çocuğu gelecek. Ev iyice karışır.
- Bir sus dedim Sibele.
- Haklısınız efendim, bugün bahçede bir kadın fenelaştı ve doğum yaptı. Duydum ki bebeği ölmüş ve sütü varmış. Ben de diyorum bebek yok, kadında süt var. O kadını mı işe alsak? Böylece hanımefendi emzirmese bile bebek aç kalmaz.
Çok iyi fikirdi. Böylece Berilin dırdırı ve bu çatlağın konuşması da biterdi. İkisinin arasında da kalmazdım.
- Kadın iyi mi? Niye bebek ölmüş?
- Git kadına sor dedim. Bana sinirle bakıyordu.
- Hemen gidip kadını alın. Bebeği emzirsin bakalım.
- Tabi efendim. Kahya dışarı çıktı.
- Bu iş halloldu. Sen de odana hadi.
- Kızını görmeyecek misin abi?
- Sibel daha fazla darlama beni odana.
- Tamam diyerek odadan çıktı. Sinirlendiğimi anlıyordu.
Kafamı geri yasladım. Uğraşmam gereken işler vardı. Bir de bu kadınların saçmalıklarıyla uğraşamazdım. Süt işi de hallolmuştu ve aklıma yatmıştı. Eğer o kadına bağlı olursa bebek Berili de kovardım. Burada kalması bile sinirimi bozuyordu. Bu yaşa kadar kimse beni kandıramamıştı ve o kadın beni kandırmıştı. İşte buna katlanamıyordum.
Kahyaya şu süt anne ile ilgili daha fazla soru sormalıydım. Bunu aklımın bir köşesine yazdım. Şimdi ise önümdeki silah ticareti ile ilgili işlerle ilgilenmem gerekiyordu. Bu alemde en büyük olmak için çok uğraşmıştım ve elimde tutmaya da kararlıydım. Orta Doğu'da bir silah çekilecekse bu bizden geçmeliydi.
Diğer dosyada Gürcistan'dan gelen kara kara vardı. Bunu aklamak için kurduğumuz şirket dikkat çekmiyordu. Ne de olsa babam Malatya'da en büyük toprak ağasıydı ve kapının önünde bile binlerce Kayısı ağacı vardı.
Zili çalıp keyifle yaslandım. Süt işini hallettik ve işlerde yolunda. Bir kahve içelim de keyfimiz gelsin...