KIZIL SAÇLAR

3015 Words
Zeynep Etrafımda olup biten herşey çok bulanıktı. İçim yanıyordu, cenazem vardı ama kimse taziyeye bile gelmiyordu. Gözümden düşen her yaşta kaynanam bağırıp duruyordu ama ne söylediğini anlamıyordum. Kanamam vardı, başım dönüyordu, sürekli ağlamak istiyordum. Kollarım boş kalmıştı. Yürüdüğüm zaman bile canım ağrıyordu ama ben oturmuş kayısı topluyordum. - Ne Allah'tan korkmaz bir kadın. Daha dün akşam bebeği öldü bu kızın. Ellerim titriyordu. Yanımdan geçen kadınlara baktım. Kasama odaklanıp kayısı toplamaya devam ettim. İki elimde oluşan diş izleri ve morluklar yüzünden ellerim de ağrıyordu. 6 yıl olmuştu evleneli. 2 düşük bebekten sonra bebeğime kavuşmak için beklemiştim ama yine kollarım boştu. Bebeğin cesedini bile göstermediler. Onu bile çok gördüler. Saat sabahın sekiziydi. Kahvaltı molası verilince Çavuş kaynanamı yanına çağırdı ve gittiler. - Bir parça ekmek tek al, gerisine dokunma. Kendim için getirdim. Şekerim var, hala çalışıyorum. Bir de aç kalamam. Ses etmedim. Yemek yiyecek halim yoktu zaten. - Cevap versene kız, iyice delirdin sen. - Tamam ana. - Anaymış. Seni alacağıma gidip bir inek aldaydım çoktan yavrusu olmuştu da kâr etmiştim. Korak çöller düştü oğlumun nasibine. Altı senede bir oğlan bile veremedin. Kız bile doğuramadın ne anası? Dizlerim yerde toprağa bakıyordum. Ne kadar kötü biriydim. Toprağın üstü kabul etmiyordu, bari toprak kabul etseydi de şu çilem bitseydi. Belki o zaman annemi görür de omzunda ağlardım. Ağlayacak yerim bile yoktu. Gülmek elime düşmezdi. Söylenerek gidince öylece oturdum. İnsanlar kaynanamdan korkardı. Sana akıl mı verdiler diye beni döver onlara da etmediği laf kalmazdı. Bu yüzden kimse gelmedi. Bugün Ayşe teyze de yoktu. Kızı gelecekti. Dün doğumdan önce söylemişti. Onun için gelmemişti. Elimi karnıma atınca bir boşluk vardı yüreğimde hissettiğim. Mola bitene kadar öylece bekledim. Güneş sadece beni yakıyordu sanki. Başım dönüyordu. Dün geceden bu yana göğüslerimden taşan süt de iyice canımı sıkıyordu. Elbiselerim mahvolmuştu. Tanımadığım bir kadın yanıma geldi. Akan sütle beraber giydiğim elbisenin göğüs kısmı yine ıslanmıştı. Oraya bakıyordu. - Kızım git emzir bebeğini, bak sütün coşmuş. Demek ki aç bebeğin. Elimi atınca tekrar ıslandığını fark ettim. Gözümden düşen yaşı sildim. - Yok benim bebeğim dedim. Yüzüme bakıyordu. - Nerede bebeğin? - Toprak aldı bebeğimi dedim. - Vah vah Allah rahmet eylesin. Üzülme daha gençsin. Bir tane daha yaparsın. İçimde biriktirdiğim öfke patlamak üzereydi. Beni teselli etmeye çalışıyordu aklınca. Kendi çocuğu ölse yerine yenisini mi koyacak. Eşya mıydı bu? Ters ters kadına baktım. Uzun süre önce cevap vermeyi bırakmıştım. İnsanlar laftan anlamıyordu. Çok uzun süre önce konuşmayı da bırakmıştım. Feyyaz, kaynanam, çavuş ve dün gördüğümüz Kahya bana doğru geliyordu. Feyyazın burada ne işi vardı? O çalışmazdı. Beni almaya da gelmiş olamazdı. Ayağa kalktım. Artık bana yaptıklarını öğrenmiştim ve ondan korkmuyordu. En fazla öldürürdü beni. Başka yapmadığı hiçbir şey kalmamıştı sonuçta. - Canım kızım hadi gel gidiyoruz. Kaynanam seslenince şok olmuştum. Her türlü kötülüğünü görmüştüm ama hiç bana canım ya da kızım dememişti. - Nereye? - Konağa, Ayy Maşallah bak sütü de nasıl akıyor. Kolumdan tuttu ve sürüklemeye başladı. - Kıza sormayacak mısınız? - Ne münasebet! Kocası kabul ettikten sonra ona laf mı düşer? Siz merak etmeyin beyim. Üstüne düşeni yapacak dedi. Hala ne yapacağımı anlamamıştım. Kahya acıyarak bana bakıyordu. - Tamam gidelim dedi. Ne olduğunu sormaya korkuyordum. Arabaya bindik. On dakikalık yoldan sonra Çakıroğlu konağına gelmiştik. Malatya'da herkes bu konağı bilirdi. Daha önce önünden geçmiştim ama içeri hiç girmemiştim. Kaynanam ve Feyyaz çok mutluydu. Yanımdan ayrılmıyorlardı. Üzerimde şalvar, yazma ve eski bir gömlek vardı. Ayağımdaki terlikle buraya hiç uygun değildim. Bahçedeki çöp tenekesi bile daha uyumluydu buraya. Aklımdan geçen düşünce ile kahkaha atmak istedim. Belki de isyan etmek istedim. Bizim burada ne işimiz vardı? Kahya bizi bir salona götürdü. - Siz burada bekleyin, hemen geliyorum. - Tabi efendim bekleriz biz. Feyyazın ağzında salyalar akıyordu resmen. Midem bulanmıştı. Adam çıkınca kaynanama baktı. - Devlet kuşu kondu başımıza devlet. Yusuf Ali Çakıroğlu bizi ihya edecek. Bu saatten sonra sırtımız yere gelmez. - Tabi bu salak işleri berbat etmezse dedi bana bakarak. Benimle ne alakası vardı? Saçımdan tutunca kafamı arkaya eğdim. - Bana bak, o çocuğa iyi bak. Eğer kovulursan, bu beceriksizliği de yaparsan hiç beni uğraştırma at kendini Fırata. Yoksa ben senin kırılmadık kemiğini bırakmam. - Ben ... ben ne yapacağım ki? - Ağa'nın kızına süt annelik yapacaksın. Gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Kafamı bırakıp savurmuştu ve yere düştüm. Acıyla kalkıp diğer koltuğa oturdum. Onlar birbiriyle konuşurken acıyla inledim. On beş yaşında abim beni zorla bu adamla evlendirmişti. Altı yıldır kapısında görmediğim işkence, tehtit, dayak kalmamıştı. Karnıma yediğim tekmeler ve dayaklar yüzünden iki kere çocuğumu düşürmüştüm. Aç kaldım, açıkta kaldım ama en ağırı buydu. Ölen çocuğumun rızkını satmışlardı. Artık onlardan daha fazla nefret edemem dediğim her gün beni şaşırttı ve yeni bir şeyle geliyordu. Kahya ve bir kadın içeri girdiği zaman ayağa kalktılar. Feyyaz bana sinirle bakınca ben de kalktım. İsyan bile edemiyordum. Gözümden düşen yaşı sildim sadece. Uzun siyah saçlı, beyaz tenli, dünya güzeli kız beni inceledi. - Bu mu? - Evet efendim. - Efendim karım yeni doğ ... Elini sus anlamında kaldırdı. Kimse konuşmuyordu. - Sizin işiniz Kahya efendiyle. Kızı yukarı çıkar. Yüz bin ver bunlara. Aylık maaş haricinde asla buralarda dolanmasınlar. - Biz gidecek miyiz? Karım tek başına mı burada kalacak? Feyyaz sinirle kadına çıkıştı. Kaynanam onu tutmuştu. - İstemiyorsanız alın karınızı ve gidin. Ben iki sene ayağıma bağ olmadan bebeği emzirecek birini arıyorum. Bu paraya herkesi bulabilirim. - Yok yok öyle söylemedim. Tamam kalsın dedi. Kızın sesi, duruşu, sertliği çok hoşuma gitmişti. Feyyaz karşısında köpek gibiydi. - Götürün kızı dedi. Çalışan gelip kolumdan tuttu. Feyyaz ve kaynanama baktım. Bana bakmıyorlardı bile. Beni bu yabancı yerde bırakıp gideceklerdi. Kadın da arkamızdan geliyordu. - Fatma sen bu kızı banyoya sok iyice yıka. Üstüne de temiz kıyafetler ver. Enfeksiyon kapar benim yeğenim bu kirde. Ellerindeki toprağı bile yıkama fırsatım olmamıştı. Utançtan yüzüm kızarmıştı. Ellerime bakıyordum. - Tabi efendim. Sonraki bir saat çok hızlı geçmişti. Bizim ev kadar olan bir banyoda yıkanmış, pamuk gibi yumuşacık bir elbise giymiştim. Saçlarımı kurutup öylece bir odaya götürdüler. Çocuk odası dedikleri yer kocamandı. İçinde hiç bilmediğim oyuncaklar vardı. Kadının kucağında ağlayan bebeğe baktım. Ağladıkça içim yanıyordu. - Sonunda geldiniz. Beril emzirmedi bir türlü. Al çabuk bebeği. Çatladı benim kuzum. Bebeği elime verince şok olmuştum ama sıcaklığı kollarımı yakıyordu. Ağlayan bebek bana bakıyordu sanki. - Hadisene dedi kadın. Telaşla mememi çıkardım. Çocuğun ağzına tutunca memeyi kavramaya çalıştı. Birkaç denemeden sonra ucunu ağzına alıp emdi. Ucunda oluşan temasla irkildim. Hizmetçi kadın beni oturtturdu. Ben hipnoz olmuş gibi bebeğe bakıyordum. Halinden memnun emen bebek susmuştu. - Hemen tuttu göğsünü. - Demek ki süt annesini sevdi efendim. Kokusu hoşuna gitmiş. - Demek ki dedi siyah saçlı kadın. Hizmetçi çıktı ve kadın bana bakıyordu. Kendi bebeğimin rızkıyla başka bir bebeğin karnını doyuruyordum. Özür dilerim anneciğim dedim içimden. Suçluluk duygusu çok ağırdı. Kollarımda emen bebeğin sıcaklığını sevmem daha ağırdı. - Neden ağlıyorsun? Senin de mi canın yanıyor? Kafamı hayır anlamında salladım. - Bebeğin öldüğü için mi? Bu sefer kadına bakmıştım. - Allah rahmet eylesin. Çok üzgünüm. - Sağolun dedim sadece. - Yerini tutmaz ama Ece'yi istediğin zaman öpebilirsin. Artık sen onun süt annesisin. Tekrar yüzüme kan gelmişti. Gözlerimden düşen yaş aslında mutluluktandı. - Teşekkür ederim. Bir evlat kaybettim ama belki de bir evlat kazanmıştım. İçimdeki mutluluk tarif edilemezdi. Kendi kızıma karşı hissettiğim suçluluk belki de hiç geçmeyecekti ama birazcık mutlu olmayı ben de hak ediyordum. - Sana şartları anlattılar mı? Kafamı hayır anlamında salladım. - Hiç yanılmam. Kaynanan ve kocan despot insanlar değil mi? Sadece ona bakıyordum. - Pardon, sen bana bakma. Dilimi tutamam ben. Adım Sibel, Ece'nin halasıyım. - Memnun oldum. - Zeynep değil mi adın? -Evet. - Zeynep bu odada kalacaksın. Fatma sürekli seninle ilgilenecek. Birşeye ihtiyacın olursa kapının arkasındaki zili çalman yeterli. Gece sen uyurken Fatma kalacak ve böylece çocuk ağlamadan emzirebileceksin. Tek istediğim bebekle ilgilenmen. - Tabi efendim. - Çok güzel, seninle iyi anlaşacağız gibi bir his var içimde. Zaten retro zamanı. Tanıdığım insan ebedi olarak hayatımda kalacak diyordu falımda. Belki de o kişi sensin. Söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. Öylece ona bakıyordum. Kollarımda uyuşan ve uyuyan bebek memeyi bıraktı. - Güzelce yerine yatır ve dinlen. Daha çok vaktimiz olacak. Ben de sana yemek getirmelerini söyleyeyim. Kendine iyi bakmalısın. Bundan sonra Ece'nin sağlığı da sana bağlı. Göğsümde ki sızlama da bunun işaretiydi. Belki de haklıydı. Bundan sonra bu bebek benim sorumluluğumdaydı. Beşiğine bırakır bırakmaz sıcaklığını özlemem de hiç hayra alamet değildi. 3 AY SONRA Üç ay çok güzel geçmişti. Hayatımın en güzel üç ayı diyebilirdim. Gecesi gündüzü ayrı güzeldi. Evet uykusuzdum. Evet yorulmuştum. Ama hayatımda bu kadar güzel günler geçirmemiştim. Kara kaşı, kara gözü, bembeyaz teniyle bence halasının kopyasıydı benim kızım. Artık benim kızım demeye başlamıştım. Ya tabii ki de içimden. İnsanların içinde kızım demeye korkuyordum. Ama içten içe ona çok bağlanmıştım. Hayat amacım haline gelmişti. Onunla oynuyor, ona gülümsüyor, onunla bütün derdimi paylaşıyordum. Bana bir kere güldüğü zaman bütün derdimi unutuyordum. Sanki bu dünyada ben de mutlu olmuştum. Bu dünya sanki bana da rahmet yardırmış gibiydi. Derdimi unutturan, beni neşelendiren, beni mutlu eden bir yanı vardı. Her kucağıma aldığımda yeni doğmuş gibi içim cıvıl cıvıldı. Bu zamana kadar Sibel'le de arkadaş olmuştuk. Artık ona hanım dememe izin vermiyordu. Bebeğe birlikte baktığımız için sürekli vakit geçiriyor ve gülüp eğleniyorduk. Çok eğlenceli biriydi. Aslında kendime örnek aldığım biriydi. Hayat dolu cıvıl cıvıl, hiçbir şeyi kafalısına takmayan, ağzına gelen her şeyi söyleyen biriydi. Ve nedense beni çok sevmişti. Bugüne kadar beni hiç kimse sevmemişti. Beni niye sevdiğini hiçbir zaman anlayamayacaktım. Ama o beni sevmişti. Üstelikte aynı yaştaydık. İkimizin de yirmi bir yaşında olması bana tuhaf geliyordu. O hayatının baharında bir genç kız iken ben üstüne ölü toprağı atılması gereken bir yaşlı gibiydim. En azından ben kendimi öyle hissediyordum. - Ooo yine yüzünde güller açıyor. - Düşünüyordum sadece. - Keşke biraz benimle de konuşsan. Niye hiç kendini anlatmıyorsun mesela. Sadece yaşını, adını falan biliyorum. - Benim anlatacak bir şeyim yok ki. - Herkesin vardır. Ona kin, nefret, dayak ve yoksulluktan bahsetsem dinler miydi acaba? Buraya ilk geldiğim gün doktorun ölmemen mucize demesinden. Önüme gelen tabağın benim olmasına şaşırmam ve yıllar sonra et yememden bahsetsem. Belki de kaynanamın ekmeği kasaya saklaması ve etrafına un serpip eğer unda ayak izi çıkarsa diye plan yapması. İlk evlendiğimde hamileyken gece acıkınca ekmek çalmıştım ve sabaha kadar dayak yiyip bir parça ekmek için ilk düşüğümü yapmıştım. Aklımdan geçenlerle ona baktım. Bunları anlatsam beni dinler miydi acaba? Onun süslü hikayelerine benzemezdi ki benim hayatım. Kimse dinlemek istemezdi. - Benim yok dedim sadece. Kapı açıldı. Fatma abla gelmişti. Kahyanın karısı olduğunu sonradan öğrenmiştim. İçeride tüm işleri o hallediyordu. - Kocan geldi, seni görmek istiyor. Yüzüm düşmüştü. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. - O adamda ne buldun? Ayy çok çirkin. Her tarafı kıl. Yüzü, saçları ve ensesi birbirine yapışmış. - Bebek şimdi uyanır. Sonra gelse olmaz mı? Üç aydır görmemiştim. Sanki hiç yoklardı. Tekrar görmek istemiyordum. - Sorun çıkarıyor. Baksan iyi olur. - Tamam geliyorum dedim. Eninde sonunda onun yanına gidecektim. Fatma ablayla birlikte aşağı indim. Sesi üst kata kadar geliyordu. - Karımı istiyorum deyip duruyordu. Odaya gidince bana baktı. Üstümde güzel bir elbise önü düğmeli, yarım kol ve eteği diz kapağımın altındaydı. - Zeynep bu sen misin? Ne kadar güzel olmuşsun. Onu görünce yine midem bulanmıştı. - Karımı alıp gideceğim. Korkuyla Kahyaya baktım. - Bir anlaşma yaptık. İki sene burada kalacak. - İstemiyorum artık, şimdi benimle gelecek. Burada zorla tutamazsınız. Kolumdan tuttuğu gibi beni koridora sürükledi. - Feyyaz bırak beni. - Kes sesini. Kolumdan tuttuğu gibi beni itti. Yere düşmüştüm. - Onu böyle götüremezsiniz dedi Fatma Hanım. - Karımı istediğim yere götürürüm. Vücudumda düzelen yaraların yerini yeni yaralar almıştı. Bileğimdeki kızarıklık ve diz kapağımdaki kana baktım. Onu gördüğüm dakika yine hayatım alt üst olmuştu. Bir de kavga ediyordu. - Ne oluyor burada? Hikmet bu tartışma da ne? Kafamı kaldırıp sesin geldiği yere baktım. Siyah takım elbise giymiş, kısa saçlı, esmer tenli, kaşı gözü kara, dev gibi bir adam karşıda bize bakıyordu. Hayatımda gördüğümüz en yakışıklı adamdı. Üstelik Sibelin erkek hali gibiydi. Yürürken bir denge üzerinde yürür gibi kendinden emindi. Hiçbir telaş yoktu halinde. Yüzünde mimik oynamıyordu. Üç aydır bu evdeydim ve ilk defa bu adamı görüyordum. Televizyonda ki artistlere benziyordu. Çok yakışıklıydı. Sesi de ona çok uyuyordu. Tok ve güçlüydü. Korkusuz bir sesi vardı. Bunun sesinde olması ilginçti. Adam her şeyiyle çok farklıydı. Etrafına bakıyordu. Birden göz göze geldik. Bana bakışıyla çok farklı birşey oldu. İçim ürpermişti. - Efendim hemen hallediyorum dedi Kahya. - Neler oluyor dedim. - Ağam bu adam karımı almama izin vermiyor. Yusuf Ali Ağa bu muydu? Çok gençti. Kaç yaşındaydı bu adam. Ben orta yaşlı ya da yaşlı birini bekliyordum. - Senin karın kim be adam? Ayağa kalkacak iken durdum. Dikkat çekmek istemiyordum. - Üç aydır karımın yüzünü görmedim. Anlayın beni. Kıpkırmızı olmuştum. Feyyazın dili durmuyordu. - Efendim yeni süt anne Zeynep. Bu adam da onun kocası. İki yıllık anlaşma yaptık ama bugün gelip ya daha fazla para vermemizi ya da karısını istedi. Adam ikimize baktı. - Ver parasını gönder. Bir daha kapıma gelirse anasına kellesini gönder. Feyyaz buz kesmişti. Hiç ses etmedim. - Karım dedi sadece. - Bebek biraz daha büyüsün, arada eve gönderin kadını da. Bunlarla da ben mi uğraşayım. - Tabi efendim. Ben şimdi ilgileneceğim. Adam bize bakmadan gitti. Ben ona bakıyordum. Nasıl bir insandı bu? - Sen yukarı çık, bebek durmaz dedi Kahya. Kafamı sallayıp hemen çıktım. Feyyaza bakmadım bile. Arkamda yine konuşuyordu. Koşarak uzaklaştım. Odaya girince Beril Hanım gelmişti. - Bu çocuk niye ağlıyor? Neredesin sen? Sadece azarlamak için gelirdi odaya. - Geldim efendim. Koluma çimdik attı. - Bir daha odadan çıkma. - Tabi efendim. Sibel odada olduğu zaman gelmezdi. Ece'yi kucağıma aldım. Hemen susmuştu. Beril Hanımda sinirle gitti. Yeşil gözlü, sarı saçlı, bakımlı, uzun bir kadındı. Sadece sanki kaynanamın kızıydı. Ona çok benziyordu. Sürekli nefret kusuyordu. Üstelik bebeğe bakmıyordu. Bu nasıl anneydi? Hala anlamıyordum. Kafa yormadan bebeğe meme verdim. Olanlardan dolayı biraz terlemiştim. Sonra bir duşa girsem iyi olacaktı. Odanın içinde banyo vardı. Fatma abla gelir dururdu bebeğin yanında. Koltuğa oturdum. Az önce neler olmuştu? . . . Yusuf Ali Bir de süt annenin kocasının uçkurunun derdine düşmüştük. Sanki hiç işimiz gücümüz yok. Sibelin bulacağı kadın bu kadar olur işte. Kütüphanedeki yerime oturdum. Elimdeki kalemle dosyalara bakıyordum. Her zaman ki gibi sinirim yine tepemdeydi. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Kadın çok güzeldi. Kızıl saçları ve mavi gözleriyle eşsiz bir güzelliği vardı. Bu adam nasıl bir akılla karısını buraya yollamıştı. Bu kadar güzel karım olsa, dışarı adım artırmazdım. İlk gördüğüm anda aletimin ereksiyon olmaya başlaması beni daha çok sinirlendirmişti. Kızın güzelliği etkilemişti belki de beni. Bu gece yatağıma birini alsam iyi olacak. Kızın süt annesine hallenir oldum. Yine de kendimi suçlayamıyordum. Kız gerçekten çok güzeldi. Özellikle de o dolgun dudakları. Aletim ağzından içeri kayarken üst dudağı şişerdi. Boğazımı temizledim. Eve kadın çağırmak pek adetim değildi ama Kahyaya arka kapıdan birini sokmasını isteyeyim. Yarın Baronun oğlu Kenan gelecekti. Bir yerde sabahlamak için uygun değildi. Saatler birbirini kovalıyordu. Kahyaya bir daha böyle bir rezillik istemediğimi açıkça ifade ettim. Akşam için bir kadın yollamasını da söyledim. Odama geçip soyundum. Sadece eşofman altıyla oturuyordum. Elimde viski, bir bardak içmiştim. Sabah gördüğüm kızıl saçlar yüzünden ereksiyon halinde geziyordum. Saçları elime dolamış, sırtına dökülmüş, yatağıma serpilmiş şekilde hayal etmekten kendimi alıkoyamıyordum. Kahyaya kızıl saçlı birini yollamasını söyleseydim keşke. Canım kızıl çekiyordu. Kapı çalınca elimdeki bardağı masaya bıraktım. Kahya işini biliyordu. Anlaştığımız gibi kızı kapıya bırakmıştı ve kız iki kere kapıya vurmuştu. Keyfim yerine gelmişti. Bu gece sabaha kadar onu siktikten sonra rahatlardım. Evde böyle dolaşmak ve hizmetçiye hallenmek istemiyordum. Hizmetçi olsa dert etmezdim aslında. Kendi yatağıma gelmek istediği sürece herkesi sikebilirdim. Gidip kapıyı açtım ve kızı kolundan tuttum. Karşımda şaşkın mavi gözler, kızıl saçlar ve dolgun dudaklar vardı. Ben tutunca çığlık atmıştı. Refleksle onu duvarla kendi arama sıkıştırmıştım. Yumuşak hatları vardı. Kendimi ona dayamıştım resmen. Aletim keyif yaparak yerinden memnun bir şekilde kıpırdanıyordu. - Ağam ... - Demek bu geceyi sen süsleyeceksin. Kadın bu saatte odama geldiğine göre istediği belliydi. Küçük ve yumuşak bedenini daha çok sıkıştırıp istediğim o parlak saçlarından tutarak dudağına yapıştım. Kendimi ona dayayarak arzumu da belli ettim. Kızı sabah görüp arzulamıştım. İyi ki onu dilemiştim. Kokusu ılık bir rüzgar gibiydi. Dudağında baldan tatlı bir aroma vardı. Onu istemem, arzulamam ve gece yatağıma alacak olmam çok güzeldi. Belki de Kahya anlamış ve o ayarlamıştı. Maaşına zam yapacağım lan. Keyifle saçlarından tuttuğum kızın ağzını sömürürken elleri omzumda bastırıyordu. Kendimi bir kere daha sürttüm. - Hoşuna gitti mi güzelim? - Bırak beni diye bağırdı. Kanımda dolaşan arzuyla gözüm dönmüştü. Yanlış duyduğumu zannettim. Yüzüne bakınca korkuyla açılmıştı. Bir adım geri çekilmeye zorladım kendimi ama olmadı. Beni itiyordu. - Sen yatağı ... Yanağıma yediğim tokatla şoka uğrayan bendim. Karşımdaki kadın daha çok şaşırmıştı ama beni de gafil avlamıştı. Yarım kadar olan bir kadın yüzüme tokat atmıştı. Kızı omzundan tutup yatağa attım. Çığlık atmıştı. - Sert mi seviyorsun ateşli hatun? Tamam ona da varım. Üzerine çıktığım ve sinirden deli olduğum kız bana bakıyordu. - Hayır yanlış anladınız. Durun lütfen. Ellerini kafasında tuttuğum kıza bakıyordum. Dudağını öptüğüm için hafif şişmiş ve sakalım çenesinde kızarıklık oluşturmuştu. Çok güzeldi. - Neyi yanlış anladım? Ne işin var odamda? - Konuşmaya gelmiştim dedi nefes nefese. Kaşlarımı çattım. - Bu saatte, konuşmaya bir erkeğin odasına mı geldin? Deli misin yoksa deli taklidi ki yapıyorsun? - Özür dilerim lütfen bırakın beni. Ben sinirle kıza bakarken ve o da ellerini çekip kendini kıpırdatırken aletim aramızda ona daha çok yaslanıyordu. - Ne işin vardı odamda? - Söyledim ya konuşmaya gelmiştim dedi. Yüzünde ağlamaklı bir ifade olunca elini bıraktım. Aslında kalkmak üzereydim. Beni istemeyen biriyle hiç birlikte olmamıştım ve bu da ilk olmayacaktı. Kapı çalındı ve Kahya içeri girdi. - Efendim kız biraz gecike ... ohh üzgünüm ... hmm ... ben çıkayım. Kızın üzerinde Kahyaya bakarken o da bir bana bir de kıza bakıyordu. Tam olarak altıma aldığım kıza abanmıştım. Yatağa attığım kızın üzerine çıkmış ve ellerini başının üstünde kitlemiştim. Hemen ayağa kalktım. - Hikmet dur. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Bu da bir ilkti. Hikmet aşağı tarafa baktı. Ben de bakınca eşofman altımda büyük bir çadır olduğunu gördüm, kahretsin. Kız yataktan kalkıp ağlayarak Hikmeti geçti ve odadan çıktı. Odanın ortasında ereksiyon olmuş, Kahya bana ve koca aletime bakarken duruyordum. Umduğum gece bu değildi. İşin kötü tarafı kızın tadı çok güzeldi. Gözleri ürkek ve masum bakıyordu. Oysa odama beni daha fazla tahrik etmek için de gelmiş olabilirdi. Herşey olabilirdi. Hiçbir şey kesin değildi. Kesin olan tek şey o kızı yatağıma alacak olmamdı. Bu gece olmazsa yarın gece, belki de daha yakında...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD