Zeynep
Sırtımı kapıya yasladım. Sanki böyle önleyebilirdim olacakları. Nefes nefese kalmıştım. Az önce neler olmuştu?
Sibel karşımda bana bakıyordu.
- Zeynep iyi misin?
Yüzümden belli oluyor muydu acaba?
- Ben ... ben iyiyim dedim sadece.
Saklamanın bir manası da yoktu. Kahya bizi görmüştü. O adamın önünde dev bir çadır vardı. Onu da görmüştü. En kötüsü ben de görmüştüm. Çok utanıyordum.
- Gel otur şöyle, neler oluyor? Konuştun mu abimle? Sana bağırdı mı yoksa?
- Yok yok bağırmadı. Bebek uyumuştu. Beşiğine indirdi. Koltuğa oturunca ben de karşısına oturdum. Ellerimle oynuyordum. Hala vücudum titriyordu.
Olanları düşündükçe daha çok kızarıyordum.
- Anlatsana ...
- Ben aşağı inip kapıyı çaldım. Sonra o beni odaya çekip öptü. Yemin ederim ben hiçbir şey yapmadım. O beni çekti. Sonra bunun için gelmedin mi falan dedi. Sibel Hanım bakın ...
- Neee? Abim seni öptü mü? Dur bir Zeynep ya. Üstelik Hanım demeyi bırak. Tane tane anlat.
- Öptü beni sonra da Kahya geldi ben de kaçtım.
Karşımda birden kahkaha attı. Onun da sinirleri bozuldu demek ki. Benim de bozulmuştu. Kahretsin ne siniri? Ya beni işten atarsa. Ece'yi bırakamam. Birden ayağa kalktım.
- Ne olur konuşun onunla. Beni işten atmasın. Ece'yi bırakamam ben.
- Sakin ol, kovmaz seni. Demek ki senden hoşlanmış.
- Benden mi?
- Hoşlanmış değil de arzulamış yani.
- Sibel ben evliyim.
- Abimin ahlak kuralları yoktur.
- Ahlaksız olduğunu anladım zaten. Dudağımı öptü dedim.
- Ben onunla konuşurum dedi.
Kardeşiydi onun. İkna edebilirdi değil mi?
- Sen kuzuma bak, buradan da çıkma tamam mı? Yarın onunla konuşurum ben.
- Tamam teşekkür ederim.
- Rica ederim.
Odadan çıktığı zaman arkasından baktım. Elimi dudağıma götürdüm. İlk defa oluyordu. Tuhaf bir histi. Daha önce hiç öpüşmemiştim. Daha kötüsü bu hoşuma gitmişti. Ben rezil bir kadındım. Yoksa başka bir erkeğin öpmesi hoşuma gitmezdi.
Lanet olsun, Feyyaz dişlerini bile fırçalamazdı. Yatağa uzan derdi, işini halleder giderdi. Bir kere olsun saçımı bile okşamadı. Salak değildim. Kadınların da orgazm olduğunu biliyordum. Lise ikiye kadar okumuştum sonuçta. Arkadaşlarım vardı.
Bana yaptığı şeylerin hoşuma gitmesi de normaldi. Yusuf Ali Ağa yakışıklı bir adamdı. Üstelik de maharetliydi. Yatağımın üstüne oturup sızlayan kadınlığıma ve kendime küfrettim. Adam kadınları kullanıp atıyordu. Onlardan biri mi olacaktım? Beril Hanım gibi bir kadınla bile evlenmemişti. Nikahsız çocuğu vardı.
O adamdan kesinlikle uzak durmalıydım. Evli olmam ya da istememem belli ki onun umrunda değildi. Kendi tedbirimi kendim alacaktım. Zaten üç aydır ilk defa bugün karşılaştık. Sibel eğer kocanın yanına gitmek istemiyorsan abimle konuş göndermez demeseydi asla bu gece yan yana da gelmezdik.
Bir daha asla yan yana gelmezdik, olur biterdi. Gözlerimi kapattım. Peki Kahya efendi ne olacaktı? Sibelle onu da konuşmalıydım. Bunu kimsenin bilmemesi gerekiyordu. Yoksa çok kötü şeyler olabilirdi. Neler olacağını tabi ki de biliyordum. Feyyazı da abimi de iyi tanıyordum.
Üzüntüyle yatağa uzandım. Nasıl çıkacağım ben bu işin içinden. Üstelik hala nefesini hissediyordum Ağa'nın. Allah'ım neler oluyor bana? Bir öpücüğe deli mi oldum? Aklımı mı kaçırıyorum?
.
.
.
Yusuf Ali
- Hazırlıklarını yap akşama Kenan Karahanlı gelecek.
- Tabi efendim.
- Hikmet, sanırım söylememe gerek yok, gece olanları bir yerden duyarsam ...
- Ben birşey görmedim efendim.
- Gidebilirsin.
- Ben gördüm ama.
- Haah geldi yine baş belası. Ne istiyorsun?
- Zeynep den uzak dur.
- Zeynep de kim?
- Yatağına almak istediğin kadınların adını bile bilmiyorsun değil mi? Sen nasıl biri haline geldin?
- Bebeğim benim için kadınların adı, yaşı, kim olduğu önemli değil. Kadın olması ve benim istemem önemli.
- İğrençsin.
- Bunu daha önce defalarca söyledin zaten. Başka?
- Kızının süt annesinden uzak dur. Bu kadar iradeli ol, yeter.
- Odama gelen oydu. Demek sana söyledi hemen.
- Seninle konuşması için ben yolladım.
- Hata etmişsin.
- Onu anlayabiliyorum.
İyice yaklaştı.
- Abi bak Beril zaten kızın yanına bile gelmiyor. Sen günde bir defa iki dakika görüyorsun. Ya o kadın Ece'yi gerçekten seviyor. Lütfen mahvetme bunu.
- Abiciğim kimse kimseyi gerçekten sevmez. Bunu anla artık. O kadına normal bir çalışandan daha fazla para ödüyorum. Tabi ki de buradan gitmek istemez.
- Cebinde beş kuruş yok. Onu tanımıyorsun.
Sibel hep böyleydi. Birini severse gözü kör olurdu. Sinirle ona baktım.
- Bütün parayı kocası alıyor, maaş kadına ödenmiyor bile. Üstelik evladını kaybetmiş ve Ece'yi kendi evladı gibi seviyor. Ben de onu seviyorum. Ondan uzak durman lazım ve kalbi kırılsın istemiyorum.
- Niye odama yolladın?
Sibelle bunu tartışmak istemiyordum. Kızın gerçek yüzünü görene kadar beklemeliydim. Hayat böyleydi işte. Eğer zengin ve soyluysan insanlar sana yaranmak için ne tiyatrolar çevirirdi, oscar bile verecek ödül bulamazdı. İnsan zengin olunca seni değil paraları severdi insanlar. Bu dünya böyleydi maalesef.
- Kocasıyla görüşmek istemiyor. Senden onu göndermemeni rica edecekti.
Resmen kızın sorunlarından şişmiştim.
- Kapımıza dayandı karım diye. Polis gelse ne yapabiliriz ki? Adamın karısı, nasıl gitmek istemiyor.
- Bu şehirde kimse senin kapına polisle gelmez. Sen istemezsen de kimseyi yollamazsın. Benim için, lütfen.
- Bakarım.
- Canım abim diyerek boynuma sarıldı. Her şeyi abartmakta üstüne yoktu Sevgiyi de abarttığı gibi...
- Tamam demedim bakarız dedim.
- Ben sana inanamıyorum, kahramanım benim. Hadi ben kaçtım diyerek odadan çıktı. Kapıda bekleyen Kahyaya seslendim.
- Hikmet efendi.
- Buyrun Ağam.
- Şu süt anneyi bir araştır. Her şeyi bilmek istiyorum, anladın mı beni? Her şeyi...
- Tabi efendim.
Akşam için hazırlıklar tamamdı. Artık işe yoğunlaşmıştım. Kenan benim dostumdu. Babası masadaki en büyük silah kaçakçısıydı. Orta Doğu benden sorulurdu. Bu yüzden çok iş yapmıştık. Bir nevi ortak sayılırdık. Babam ve o zamanla birbirine bulaşmamayı öğrenmişti. Baron yaşıyordu ama işleri Kenana devretmiş sayılırdı. Sadece hala masada oturuyordu.
Önemli bir konu konuşmak için gelecekti. Konunun içeriğini merak ediyordum açıkçası. Kapıda onu görünce yakında öğreniriz diye düşündüm. Arabadan inen adam bana doğru yaklaştı. Benim aksime o güleç bir adamdı. Şaka yapmayı severdi.
- Oooo Ağam buralara kadar zahmet etmiş. Ben gelirdim ayağına.
- Zevzek dedim ona sarılarak. Babamın toprak ağası olmasıyla hep dalga geçerdi. Buralarda sözünün geçmesi ve eski düzenin olması onu hala şaşırtıyordu.
- Ben de seni özledim.
- Ben özlemedim dedim içeri alarak.
- Kalbim kırıldı.
- Bir kalbin var mıydı?
- Var da şuan kimde onu bilmiyorum dedi.
Aramızda bir fark vardı. Kenan çapkın biriydi. Kadınlarla flört etmeyi severdi. Onlarla oyun oynardı. Ben ise düz bir adamdım. Kadınlarla direk yatmayı severdim. Geri kalan şeyler umrumda olmazdı. Bunun gibi konuşmak, eğlenmek, dans etmek bana göre değildi. Bunlar bir amaca hizmet ediyordu. Kadınları yatağa atmak için bile döneklik yapamazdım. Sonuç kısmı benim için yeterliydi. Bunları bekleyen kadınla da asla olmazdım.
- Masa hazır, istersen oraya geçelim dedim.
- Aslında sana ayıp olmazsa ben biraz dinlensem.
- Yaşlandın demek. Ayıp falan olmaz. Odana çıkarsın seni Hikmet.
- Büyük şehir yoruyor tabi adamı. Yarın uzun bir gün olacak. Dinlenmem lazım dedi.
- Tamamdır dedim Hikmet hemen gelmiş ve Kenanla ilgilenmişti.
- Efendim masada bir dosya var, sabah istediğiniz şey.
- Tamam sen misafirimizle ilgilen dedim. Aslında unutmuştum ama Hikmet söyleyince yine uyarılmaya başladım.
Kütüphaneye giderken pantolonumun önünü düzelttim. Sibel yasak deyince içimdeki arzu daha çok kamçılanmıştı. Kızı bu denli arzulamam sanki yetmiyordu. Aptal çok yanlış yerden olaya bakmıştı. Bir gece yeterdi aslında aklımdan çıkarmam için. Uzun, tek bir gece...
Masanın üstündeki dosyayı alıp incelemeye başladım. Kızın annesi ve babası ölmüş. Abisinin yanında kalıyormuş. Üç kardeşler. On beş yaşında liseden çıkıp evlendirilmiş babasının öldüğü sene. Kızın yaşını görünce inanamadım. Küçük duruyordu zaten ama kendi öyle duruyor diye düşünmüştüm. Yirmi bir yaşındaymış. Sibelle aynı yaşta. Bu hiç hoşuma gitmemişti. Aramızda dokuz yaş vardı.
Kocasıyla soyadı aynı değildi. Diğer dikkatimi çeken şey buydu. Tek kaşımı kaldırdım. Ne demek oluyor bu? Dosyayı kasaya koyup kızın yanına gitmeye karar verdim. Sonuçta soracak önemli bir konu vardı. Ece'nin odasının kapısına vardım. Kadın burada kalıyordu. Daha önce hiç gelmemiştim.
Kapıyı çalmadan açtım. Sonuçta burası benim evimdi. Tek başına bebeği emziriyordu. Memesine yapışan bebek o süt gibi beyaz, kocaman memeyi emiyordu. Ahh be çocuk ne şanslısın.
- Ne işiniz var burada? Şaşkınlıkla arkasını döndü. Kapıyı kapattım. Kilit vardı kapıda. Bu hoşuma gitmişti. Kapıyı kilitledim.
- Burası benim evim.
- Pat diye dalamazsınız ama.
- Daldım ama. Otur yerine emzirmeye devam et.
- Lütfen gider ...
- Sen gitmek istemiyorsan otur ve emzir.
Kıpkırmızı olan kadın daha çok kızarmıştı. Laflarını yutuyordu. Bu işte çok da başarılıydı ama ben anlamıştım. Sinirle bana bakıyordu. Bebek halinden memnundu. Nasıl olmasın? Güzel yerdeydi.
- Kocanın soyadını niye kullanmıyorsun? Resmi durumun hala bekar.
- Bunu niye soruyorsunuz?
- Kızıma bakan kadını tanımak istiyorum. Belki de kovacağım.
Gözleri büyümüştü.
- Yemin ederim Feyyaz yani kocam resmi nikah yapmadı. Benim bir suçum yok. İmam nikahı yeter dediler. Bu yüzden öyle soyadım.
- Reşit olmadan evlendiğin için mi?
- Bilmiyorum, kaynanam kimin hükümet nikahı var ki senin ki de olsun dedi, istemediler.
- Anladım.
Neredeyse sırıtacaktım. Tabi gülmeyi unutmasaydım. Karşımda duran narin, güzel ve seksi kadına baktım. O konuştukça gözüm ağzına gidiyordu. Sok, çıkar, hızlıca diye içimden geçirdim. Aletim bu düşünceyle erekte olmuştu. Bu anı yaşatmak istiyordum ona. İyice dudaklarına yoğunlaştım.
- Haa ... dudak ... Ne söylediğini anlamadım?
Boğazımı temizleyip kendimi topladım.
- Beni göndermeyeceksiniz değil mi?
- Bu sana bağlı.
- Nasıl?
Sen artık bu evde kalacaksın minik serçe. O masum bakışların ve ellerin benim üzerimde gezinecek, bana dokunacak. Saçların yatağımı süsleyecek. Yani metresim olacaksın. Buna karar verdim.