GİRİŞ
Karanlık, puslu hava ruhunun her yanını ele geçirerek kasvetinden içini sıktığında elindeki tepside duran iki dolu ve sıcak çay bardağı ile tedbirli adımlarla yürüdü. En dip köşedeki ufak ve yuvarlak masanın etrafında oturan iki adamın önüne bardakları, yüzlerine bakmadan koyduğunda iğrenme ifadesini saklayabilmek için yüzüne maske yerleştirdi. Bakışlarının rahatsız etmesi bir yana, beş para etmez babasının en yakın dostları olması midesinin kalkması için mantıklı bir faktördü. Bir adım geri atarak ellerini tepsinin üzerinde bağladı ve gözlerini, insandan çok domuzu anımsatır elli yaşlarını geçmiş adamların doğrudan gözlerine baktı.
"Başka bir isteğiniz?"
"Yok bacaksız."
Adımlarını ters yöne çevirdi ve kafenin büyük tezgâhının bulunduğu yöne döndü. Adımlarının dikkatini koruduğunda; midesine bıçak misali saplanan bulantının bedenini fiziksel anlamda etkilememesi için uğraştı. Tezgâhın üzerinde duran portakal suyu ve tostu elinde duran tepsiye koyduğunda, muhtemelen şuan sararmış olan yüzünü inceleyen orta yaşlı kadın patronuna baktı. Kötü biri olmasa da, oda bu mahallenin pisliği arasında kokutucu bir canavar görünümüne bürünmüş, kendini etraftan koruyordu.
Kara butların üzerine çökmüş bir mahallede, kafe yürütmeyi başarmanın da ağır bedeli vardı. Her koşulda gözlerini kapatmak ve susmasını bilmek. Kendini bildi bileli, Beyaz Kafe'nin varlığı, kirli mahalleye inat adına rağmen buradaydı. Sanki umudun var olduğunu anlatmak adına, yıllarca direnerek duruyordu.
"Hangi masaya." Dedi düz ifadesiyle ciddi kadına bakarak.
"Sağ dipteki..."
Orta yaşlı kadın kolundaki saate bakarken, derin bir nefes verdi. "Elindekileri bırak ve toparlan çalışma saatin bu günlük bitti. Mesai yapmak istiyorsan gece 10'a kadar kalabilirsin."
"İzninle çıkacağım. Geceleri mahalle tekin olmuyor. Birini daha bıçaklamak zorunda kalmak istemiyorum."
"Sahi, davanın sonucu ne oldu?"
Elinde tuttuğu tepsideki portakal suyuna ve hemen yanında duran bir dilim tosta bakış atarken, ağzını açmayarak siparişin istendiği masaya yürüdü. Ders kitaplarının arasında boğuşan gözlüklü kızın, kendisini fark ettiğini sanmıyordu. Yaşamı buna bağlıymış gibi kitaplarının arasındaydı. Bu mahallede yaşarsan, tek umudun ders kitaplarıydı ve tek çare okuyarak kendini kurtarmak. İçinde portakal suyu olan bardağı ve tostun bulunduğu tabağı masanın yüzeyine bırakarak, sorusuna yanıt bekleyen patronunun yanına gitti.
"Dava kapandı."
"Sana tecavüz etmeye çalıştı."
"Onu bıçakladım, hayati tehlikesi vardı. Aslında önemi yok. Davayı sürdürmem, bana maddi ve manevi açıdan zarar verecekti. Mahallede işlerin nasıl yürüdüğünü biliyorsun. Hayatta kalmak için bu davadan vazgeçtim."
Tezgâhın bitişiğinde duran askılıktaki, gri ceketini aldı ve kolunun arasına sıkıştırdı. "Pazartesi görüşürüz Şermin Abla."
"Görüşürüz tatlım."
Biyolojik babası olacak, adam denemez şahsiyetin arkadaşları; kendisini süzdüğünde bakışlarını önünde ve ciddi tutarak kafeden çıktı. Adımları belli tempoda ilerlerken, bir ay önce tuttuğu sadece kendine ait olan, minik küçük ve harabe olan evine yürüdü. Görünüşünün felaket olması umurunda değildi. Orası onun için, huzurun giriş kapısıydı. Kafasında ne kadar tartarsa tartsın, son bir ayda kendini huzurlu hissettiği kadar, doğduğunda beri bu duyguyu tattığını hatırlamıyordu.
Babası psikolojik sorunları olan, alkol kullanmayan, kötü hiçbir işe bulaşmamış fakat kalbindeki acımasızlığa rağmen, kendisinin temiz olduğunu kanıtlamaya çalışan bir şahsiyetti. O acımasızlığın bütünleşerek anlam bulmuş, sevgiyi ellerinin arasında yok ettiği, katildi.
Her insan katil doğardı ve her insan bir şeylerin katiliydi. Bazıları sevginin katiliydi. Kendisini seven insanları soğutarak, öldürürdü. Bazısı umutsuzluğun katiliydi. Etrafındaki bütün sorunlarla baş ederek, direnerek umut kelimesine inancıyla, umutsuzluğu öldürürdü. Bazıları ise insan katiliydi. Sadece birini öldürerek katil olamazdınız, her insan en az öteki kadar suçlu ve bir öteki kadar katildi aslında. İnsanlar isteyerek kötü olmazdı. Bazen sadece çevre ve yaşam biçiminden dolayı kötü olmaya itilirdiniz. Bu konu hakkında saatlerce kafa patlatılabilirdi.
Umut kelimesi onun için kefene sarılarak, tabuta konmuş ölü insandı. Karnında 1,5 aylık taşıdığı et parçası ile bütün umutları yok edilerek, tükenmişti.
Olaylar etrafın ve patronu Şermin'in bildiğinden daha farklıydı. Tecavüze uğramış, bunu herkesten gizli tutmuştu. Mahallede kalabilmek adına bunu yapmak zorundaydı. Babası ve mahallenin güzel sakinleri karnındaki, et parçası nedeniyle onu fahişelik ile suçlayıp öldürme girişiminde bulunurlardı. Tecavüz konusu umurlarında olmazdı. Mahalleden kovarak kendisine bunu yapanı atmışlardı. Şuan için huzurluydu. Davayı kazanmak o herifi parmaklıklar ardına götürse de, onu bu gerçek yuvasından edecekti. Bu iğrenç yerden her halükarda çekip gidecekti. Sadece para biriktirmek için belirli bir zaman dilimine ihtiyacı vardı.
Boş ve sevimsiz görünümlü sokakta, zifiri karanlığı yararak ilerlemeye devam ederken, yavaş adımlarla gelerek karşısında dikilen kendisinden biraz uzun olduğuna emin olduğu silüete gözleri takıldı. İçindeki korku, elini kot pantolonunun arka cebine atarak; çakı çıkartmasını sağladığında, yüzünü göremedi. Silüet ellerini havaya kaldırarak, yanına yaklaştı.
"Sakin ol, benim abla."
Şaşkınlık etkisi ile küçük dilinin yutkunmasını engellediğinde, çakıyı kapatarak cebine koydu.
"Demirkan?"
Kendi boyundan uzun olan çocuk haddinden büyük adımlar atarak yaklaştı ve bedenini sardığında, ona sımsıkı sarıldı. Hayatta güvenebileceği bir tek o kalmıştı. Ondan başka kimsesi yoktu. "Abla."
"Sen. Nasıl çıktın?"
"Bugün hapishaneden çıkıyordum. Unuttun mu?"
"Ah." Diyebildi sadece saçlarını okşarken. "Şu aralar kafam çok dalgın."
Kendisinden küçük olan kardeşi Demirkan, 6 ay önce hırsızlıkla suçlanmış ve aylardır hapisteydi. Suçsuz olmadığını biliyordu. Herkes kadar oda temiz değildi fakat şansın ona uğrayacağı tutmuştu. Olanlardan ve karnındaki et parçasından haberi yoktu. Hapishanede düşüncelerini bu konuya yormaması, kafasını kurcalamaması için durumu ona izah etmemişti. Kollarını kendisinden çekerek bir adım uzaklaştığında, erkek kardeşi ellerinden tuttu. "Hazırlan gidiyoruz."
Göz bebekleri şaşkınlık içinde büyüdü. Yüzünde ter damlacıklarının oluşumunu hisseder gibiydi. Neden bahsettiğini algılayamıyordu.
"Nereye?" diyebildi sadece.
"Yeni başlangıç yapmaya."