x1x "GÜZ VAKTİ"
Soğuk anlık vücudunu titretirken, geçmeyen mide bulantısı arttı. Karşısında duran kardeşinin neden bahsettiğine dair hiçbir fikri yoktu. Para kazanmadan, uzaklara gitme planı kurmamıştı. İki canlıydı ve karnındaki et parasından en kısa zamanda kurtulması gerekliydi. Önündeki zaman diliminde, günlerce seçenekleri göz önünden geçirmiş ve en doğru kararı kafasında tartmaya çalışmıştı. Şuanlık buradan uzaklaşamazdı. "Ben gidemem Demirkan. Paraya ihtiyacım var."
Kardeşi yaklaşarak, ellerini havaya kaldırdı ve kollarının iki yanından tuttu. "Abla, bak. Bizim paraya ihtiyacımız yok. Ben sana da bakabilirim. Okulunu dondurmana gerek yok. Benimde okulu dondurmama gerek kalmayacak."
"Sen neden bahsediyorsun?"
"Nerede kalıyorsun? Önce evine gidelim. Eşyalarını toparlarken, sana anlatacağım."
"Yine kötü işlere bulaştın değil mi?"
"Bizim başka şansımız yok neden anlamıyorsun bunu?"
Yavaşça koluna girerek onu yürüttüğünde, adımlarını zorlukla uydurabildi. Tek odalı minik harabede yaşadığı yere doğru ilerliyorlardı. Sağ, dar yola saptıklarında, sokağın sonunda duran bahçe girişine sahip evin önünde durdular. Ev üç katlıydı. Bahçeden geçerek, kapının önüne geldiğinde, çantasının en küçük gözünde olan anahtarı çıkartarak, kapıyı açtı. Merdivenleri çıkarak 3.kata ulaştıklarında alt ve üstten kilitlenmiş evin kilitlerini açtı. Midesindeki bulantı dayanılmaz hal almış, ıstırap veriyordu. Adımları kontrolsüz ve istemsizce banyoya yönlenirken, ağzındaki cümleler kerpetenle çekilir gibi çıktı.
"Sen otur, geliyorum."
Lavaboya ulaştığında, iki saat önce atıştırdığı bütün besinler midesinden boşaldı. Zorlukla nefes aldı ve çeşmeyi açtı. Elini karnının üzerine götürerek koydu. Kararmış gözleri aynadaki yansımasıyla tanıştı ve bakışları aynadan elinin tam üzerinde durduğu karnına kaydı. Yaşlar gözlerinden boşalarak ahenkle yanaklarını bularak, çenesinden boynuna yol çizdi. Boğazında geçmeyen, büyük yumru canını acıtıyor ve nefes almasını engelliyordu. "Neden beni seçtin? Neden şimdi? Belki ileri zamanda gelseydin, güzel bir hayat yaşayabilirdik seninle."
Elini yavaş hareketlerle karnının üzerinde gezindirdi. Onunla konuşmamalıydı. Her anne olacak bireyin karnındaki bebekle konuşması, ona bağlılığının arttırdığını biliyordu. Ellerini suyun içinde sıktı, hemen ardından gevşetti. Soğuğun teniyle buluşmasındaki, rahatlık mide bulantısını küçük bir nebze azalttı. Parmaklarını birbirine yapıştırdı. İki eli su dolmayı bekleyen kase misali şekil alırken, su avuçlarının içine dolmaya başladı. Kendisini ürpertecek soğuk su lavaboya akarken, anlık hareketle yüzüne çarptı.
Soğukluk, yüzündeki gözeneklere, iğne batmış hissi uyandırıyor ve baygın bakışlarının geçmesine sebep oluyordu. Bir kez daha aynadaki yansımasıyla bakışları buluştu ve su damlacıklarının yere akmakta olan elini oldukça eski, antikaya andıran banyo kapısının kulpuna götürdü. Ağır hareketle aşağı indirerek, banyodan çıktı. Sakin adımları küçücük odada olan kardeşinin yanına ulaştığında, tam karşısındaki tekli koltuğa oturdu.
Kardeşi aralarında oluşan mesafeden anlamlı ve bir o kadar düz bakış gönderdi. Söze girme duruşuydu. Demirkan, ne zaman ciddi konuya girecek olsa, ilk irislerini karşısındakinin gözlerini ciddiyetle sabitlerdi. "Hazırlan abla. Gidiyoruz, seni burada bırakmaya niyetim yok. Nereye gidersek gidelim buradan iyi olacak."
"Konuşmaya başlasan iyi edersin."
"Hapiste iş teklifi geldi."
"Ne tür bir iş teklifi?"
"Nakliyat, kargo ve taşımacılık."
"Ne taşıyorsunuz?"
"Ne olursa. İçine bakmıyoruz, sadece teslim etmemiz gereken paketi teslim ediyoruz."
"Af edersin beni aydınlatır mısın? Doğru mu anladım? İçinde eroinde olabilir, silahta."
"Bir evrakta, elmasta."
"Çok tehlikeli." Dedi iki elini birbirine birleştirdiğinde. Sağ bacağını yere vurarak titretti. Stresli zamanlarında istem dışı çok kez bunu yapardı.
"Babamızın dibinde, aynı evde yaşamadan süreceğimiz hayattan daha tehlikeli değil."
Oturduğu yerden kalkarak, saçlarını geriye attı. "Tekrar hapislere düşebilirsin bunun farkında mısın?"
"Bu bok deliğinde kalmaya devam edersem de düşmeyeceğimin garantisi yok. İlerisi için planım yok. Birkaç kişiyiz. Üstelik gideceğimiz yer lüks iki katlı ev. Her nakliyatta elimize belli miktar para geçiyor. Ayda iki kez nakliyat yapsan. Aylık seni idare eder. Bir şansımız olabilir. Ev okuluna 40 dakikalık uzaklıkta. Artık buradan okula iki saat taşınmak zorunda değilsin. Yeni dönemin açılmasına az kaldığını biliyorum. Böylelikle okula da devam edersin."
"Yapamam. Bilmediğim bir işe girerek kendimi tehlikeye atamam."
Demirkan masanın üzerinde duran sigara paketinden bir tane çıkartarak, iki dudağının aldı ve paketin 5 santim sağında olan çakmağı alarak sigaranın ucundan yaktı. Masada duran paketini kendisine uzattığında, tereddütle gözlerini dikti. "Ne o? Yoksa 6 ayda sigarayı mı bıraktın?"
"Hayır. Para biriktirmek için azalttım."
"İçmeyecek misin?"
Sigaranın havada yayılan dumanı, midesine sancılar girmesine neden olduğunda sigara içme cesareti bile gösteremedi. Zorlukla camın yanına giderek, pencereyi açtı ve kafasını çıkartarak derin nefes aldı. Bir haftadır, ağzına sigara süremiyor ve kendisini çok rahatsız ediyordu. Bünyesi sigarayı ne kadar istiyorsa, karnındaki şey bu isteğini geri itiyordu. Sanki yanlış yaptığını beli eder gibi... "Hayır, midem kötü."
Demirkan sigarayı gözlerini kapatarak içine çekti ve dumanı içindeki sıkıntıları atmak isteyerek dışarı üflediğinde, konuşmaya aldığı yerden devam etti. "Üniversitede son senen abla, mesleğini eline al. 21 yaşına bastığında mesleğin olacak. Babamın tek doğru yaptığı şey, bizi iki sene okula erken göndermek oldu. Adamın tek ve son doğrusuydu."
Kardeşine hak verdi. Sevmediği babalarının tek yaptığı doğru onları iki sene okula erken yazdırmak olmuştu. Nasıl başardığını bilmiyordu fakat başarmıştı. Yaşıtları şuan 2.sınıftayken kendisi son sınıftaydı. Okulu uzaktı 3 yıldır, saatlerce yolu çekmişti. Aslında okulun uzak olması işine geliyordu. Otobüste oturacak yer buluyor, yol boyunca başını kitaptan kaldırmıyordu. 4 saat ders çalışmak için yeterli süreydi.
Odaklanma ve konsantre sorunu yoktu. Her yerde ders çalışma potansiyeline sahip olduğu için şanslıydı. Birde onun için ekstra zaman harcamıyordu. Eve geldiğinde üzerini değiştiriyor, giderek para kazanmak için yarım gün çalışıyordu. Birçok yere girip, çıkmıştı çalıştığı belli mekân yoktu. Son 1 yıldır Beyaz Kafedeydi. Geceleri çalışmadığı sürece sıkıntı yoktu. Gelen kitle her zaman belliydi. Çoğunlukla mahallenin gençleri ders çalışmak için Beyaz Kafeyi seçerdi.
Patronu Şermin öğrenci ağırlıklı geldiği için fiyatları, onlara düşük tutardı. Okuyan gençlerin her zaman arkasında durur, yeri geldiğinde dertlerini dinler onlara abla olurdu. Görünüşünün dışarı yansıdığı kadar korkutucu değildi. Adamlara ve diğer müşterilere yiyecek ve içecek konusunda fiyatı pahalı söylerdi. O nedenle ipsiz sapsız insanlar, kafeye uğrasalar bile bu ayda sadece bir iki defa olurdu. Akşam 9'dan 12'ye kadar olan zaman dilimi için aynısı söylenemezdi. Tamda bu yüzden o saatler arası çalışmıyordu.
"Bilemiyorum Demirkan. Bu iş hiç içime sinmedi."
"Babam seni kapının önüne koymuş. Anlamıyor musun? Seni bırakıp gidemem."
"Sende burada kalırsın ."
"Kalamam. Artık burada hırsız gözüyle bakıyorlar. Mahallede beni istemeyecekler."
"Sanki söylenenlerin hepsi çokta umurunda."
"Bunların önemi yok, elimize şahane fırsat geçti izin ver değerlendirelim. Nakliyat grubu işindekilerle konuştum. Evde 3 erkek var. Gelmenin sorun olmayacağını söylediler."
"3 erkek mi?"
Şaka yapıyor olmalıydı. Erkek görmeye tahammülü yokken, birde aynı evde 3 erkekle mi yaşayacaktı? Midesi karşı cinslerini görmeye bile tahammül edemiyordu. Yine de teklifi için Demirkan'a kızamadı. Tecavüze uğradığından ve herkes gibi karnındaki bebekten haberi yoktu.
"Olmaz."
"Neden?"
"Üç tane erkek var diyorsun."
"Yani?"
"Olmaz dedim."
"Uzatma Adal. Gidiyoruz. Aynı konuyu seninle ikinci kez tartışmayacağım."
"Tamam, düşünmeme izin ver. Sadece 5 dakika."
Pencerenin kenarındaki sandalyeye oturdu ve başını öne eğerek iki elinin arasına aldı. Gözlerini kapattı. Yaşadıkları yüzünden kendini yeterince baskı altında ve köşeye sıkışmış hissediyordu. Ne tür bir belaya bulaşacağına dair fikri yoktu ama denemeye değerdi. Bulunduğu durumdan daha kötü olamazdı ya? Karnındaki et parçasından etrafın ve babasının haberi olursa kaçacak delik bulamazdı. Fırtına anında kaçmaya çalışmak yerine, önceden tedbir almak aklına yatıyordu. Kalktı ve dolabına dönerek, bavulunu çıkarttı. Eşyalarını düzgün biçimde yerleştirmeye başladı. "Daha çok bilgi vermelisin Demirkan. Kimin için nakliyat yapıyorsunuz? Size parayı veren kim?"
"İşin başında kimin olduğunu bilmiyoruz, biz sadece küçük balığız. Söyleneni almamız gereken yerden alıp, söylenen bölgeye ulaştırıyoruz."
Bavulunun fermuarını kapatırken, bulantı midesini delercesine girdiğinde, yumruklarını sıkarak yatağa dayandı. Acıdan yüzündeki her mimik, kasıldı. Kardeşinin durumunu fark etmesi uzun sürmemişti. Oturduğu yerden kalktı ve kendisini sıkıca tuttu. "Adal iyi misin?"
Aralarındaki bir yaş vardı. Demirkan genelde abla demeyi tercih etse de ciddi durumlarda adıyla hitap etmeyi tercih ederdi. "Evet. Sanırım sadece biraz midemi bozdum."
"Doktora gitmek ister misin?"
"Hayır, bir an önce bu bataklıktan çıkalım."
Banyoya giderek, diş fırçasını ve kendine özel malzemelerini alarak odaya döndü ve bavulunun ufak cebine sıkıştırdı. Mavi bavulu eline aldığında, Demirkan taşımasına müsaade etmeyerek kendi eline aldı. Minik harabe evin dış kapısına ulaştıklarında, kapıyı kapatarak kilitledi. Ev sahibi hemen alt katında oturuyordu. Tatlı bir kadındı. Bir alt kata indiklerinde, Demirkan'ı kolundan tutarak aşağı inmesini engelledi ve kapıyı sakince çaldı. Klik sesi kulaklarına doldu. Kapı ardına kadar açılırken ev sahibi göründü. Bakışları şaşkın, daha çok ne olduğunu sorar gibiydi. "Buyur Adal."
"Merhaba Gamze Abla. Evi boşalttım, taşınıyorum. Anahtarı getirdim."
Anahtarı uzatarak kadının avuçlarının içine bıraktı. Ardından kot pantolonun cebindeki cüzdanına ulaşarak, yüz lira çıkarttı ve elini uzattı. "Hafta tam olmadı ama olsun. Kimsede hakkım kalmasın."
"Gerek yok tatlım. Bu aya daha yeni girdik sayılır."
"Olsun." Diyerek ısrar etti. Kadın bakışlarını Adal'ın zeytine andıran gözlerine baktı ve memnuniyetsiz biçimde kibarca parayı eline aldı.
"Yolun açık olsun. İnşallah yolun buralara bir daha düşmez kızım."
"Umarım, iyi akşamlar."