x4x "KABUS"

1448 Words
Uzun süre Doruk hakkında düşünmesi, midesini tekrar bulandırırken yatağının içinden kalktı. Acıkmıştı, hem de bir kurt gibi... Köşeden duran bavulundan siyah deri taytını ve üzerine kalçalarını kapatan salaş badiyi çıkarttı. Rahatsız edici darlıktaki pantolonundan kurtulduğunda, kendini çok daha iyi hissediyordu. Aslında pantolon dar değildi. Sadece hamile olması kıyafet konusunda durumunu zorluyordu. Bir iki haftaya karnı çok daha büyüyebilirdi. Kurtulması gerektiğini kendisine bir kez daha hatırlattı ve çıkardığı kıyafetleri üzerine geçirdi. Pantolonun arka cebindeki çakıyı da beyaz badisindeki cebine koymadan edemedi. Neticede evde 4 erkek vardı. Tamam, kardeşini saymazsa 3 diyebilirdi. Selim ve Ulvi'ye ne kadar güvenebileceğini zaman gösterirdi. Dışarıdan düzgün duruyorlardı. Kendisinin, Demirkan'ın ve Doruk'un durmadığı kadar düzgün... Ah... Kendini kandırıyordu. Şuan yasak bir işin tam ortasındaydılar... Ayrıca Selim hapse girmiş ve sabıkası vardı. En az normal olan içlerinden Ulvi olmalıydı. Kendisine gelinecek olursa 16 yaşında sigaraya alışmış, çeteler ve tayfaların arasında büyümüş bir kızdı. Pisliğin ortasında büyümüş ve çevreye karşı tedbirliydi. 4 hafta kadar önce Doruk'un karnına bıçak saplamış olduğunun üstünü de atlamaması hatta fosforlu kalemle çizmesi gerekti. Adımları odanın çıkışına ardından, kahverengi merdivenlere ulaştı. Adımları ağır hareketlerle ilerlediğinde oldukça sessizdi. Sağ taraftan kulağına ilişen sesler oraya dönmesini sağladı. Yanlış hatırlamıyorsa mutfak orasıydı. Doğru tahmindi. Kare mutfağın tam ortasında duruyordu. Koridor ve odaların aksine oldukça açık krem renginde döşenmiş mutfak tam ortada kare masa vardı. Ocağın önünde dikilen kişi, geldiğini anlamamış, ıslık çalarak tavanın içinde bilmediği şeyi karıştırıyordu. Burnu devreye girmesiyle, menemen kokusu açlığını daha da hissetmesini sağladı. Geldiğini fark etmesi için boğazını temizlerce öksürdü. Sarı çocuğun bakışları kendisine çevrilmişti ve yalnız olmamanın verdiği duyguyla düzgün ritmde devam ettirdiği ıslığını kesti. "Gelsene Adal." Adımları Selim'in tam yanına vardı ve eğilerek tavadaki mis gibi kokan menemene baktı. "Harika kokuyor." "Yemek ister misin?" "Hiç nezaket gösteremeyeceğim. Çünkü çok açım." "O halde ikimiz içinde tabak çıkart." Karşısındaki sarışın çocuğa bakarak gülümsedi. Bakışları tezgâhın üzerine oradan yukarı dolaplara kaydı. İki tane düz tabak, alt çekmeceden de iki tane çatal çıkartarak beyaz masanın üzerine özenle dizdi. Ekmeği bulmak için etrafa bakındığında, Selim soru dolu gözlerini yanıtsız bırakmadı. "Ulvi ekmek almaya gitti." "Şu siyah saçlı, gözlüklü çocuk mu?" "Evet." "Akşam yemeklerini beraber mi yersiniz?" "Kahvaltıları da beraber yapıyoruz." "Bu ev kaç gün önce açıldı? Demirkan'ın bahsettiğine göre 1 haftadan fazla olamaz." "Tahminin yuvarlama olarak doğru. 9 gündür birlikteyiz. Demirkan hapisten sabah çıkınca gelip eşyalarını yerleştirdi. Ortamı gördü. Sonra seni alacağını söyleyip, gitti. Ortamı beğenmeseydi sanırım seni yerinden oynatmayacaktı." "Peki hiç taşıma yaptınız mı?" "Nakliyat mı?" "Evet." "Sadece bir kez, ufak bir işti. Arabayla bir kutuyu, İstanbul dışındaki villaya teslim ettik. Ufak iş olduğu için çok bir şey vermediler." "O halde tehlike arttıkça fiyat artıyor." "Zorluk ve yoruculuk diyelim." "Mesela?" "Önümüzdeki Nakliyat İstanbul'un sayılı lüks otelinin partisinde gerçekleşecek. Çift olmadan partiye giriş yasak." "Bu benimde işe dâhil olacağım anlamına mı geliyor?" Selim mavi gözleriyle kendisine göz ucundan baktı. Menemen tavasını eline aldı ve sofranın ortasına koydu. Adımları boş sandalyenin hemen yanında bittiğinde, rahat hareketlerle oturdu. Kendisi de Selim'e eşlik etti ve kare masanın diğer ucundaki minik tabureye oturarak, kollarını masaya uzattı. Sorularıyla ilk günden can sıkıcı durumdan uzak durmak istiyordu lakin merakı her şeyden daha ağır basıyordu. "Demirkan, seni bu iş için istedi." Kaşları hafifçe çatılırken, iki tane kırışık çizgi alnın tam ortasında simetrik şekilde oluştu. Zeytine andıran gözlerindeki koyuluk, yüzündeki ciddiyetin en üst safhada olduğunun göstergesiydi. Elini boş biçimde duran masadan kaldırdı ve alnını ovuşturdu. Hemen ardından tekrar indirdi. "Algılayamıyorum. Daha açık olur musun?" "Haklısın, işin tam ortasından daldım. Kısaca açıklamak gerekirse, Demirkan seni bu iş için istedi Adal. Çiftli parti olduğu için içeri girme ihtimalimiz %0. Kısacası yardıma ihtiyacımız var." "Peki, planınız var mı?" "Evet. Planları genellikle Ulvi oluşturur. Konuyu yüzeysel biliyorum. Sen ve Demirkan partiye çift olarak gideceksiniz. Ben garsonum. Hani şu smokinli olanlardan." Gözlerini kısarak, iğrenir yüz ifadesinin altında aynı zamanda alaycı tavrı da durumla eş değerdi. Gülümseyerek karşılık verdi. "Çok komiksin." Selim sempatik yüz ifadesiyle merakını gidermeye devam etti. "Ulvi, bilgisayar başında ve kameraları kontrol ediyor olacak. Doruk'ta telsizle Demirkan ve seninle bağlantıya geçecek. Ne yapmanız gerektiğinin listesini sıralayacak." Dış kapının klik sesi kulaklarında yankılandı. Ulvi'den başka biri olamazdı. Mutfak kapısından giren yüz düşüncelerini yanıltmamıştı. Siyah saçlara sahip ve karizmasına bir o kadar hava katan siyah çerçeveli gözlük yüzüyle tam anlamda bir bütündü. En son kendisine gözlük bir insana ne kadar yakışabilir diye düşündüğünü hatırlamaya çalıştı. 2 yıl kadar önce, üniversitede sarışın kıza yakıştırdığı gözlüğü hatırladı ve uzun zamandan beri ilk defa aynı duygular içerisindeydi. Ulvi elindeki ekmeği masaya bırakarak, dolaptan tabak ve çekmeceden çatal aldı. Selim'in yanına oturdu. Gözleri Adal'a uzun süre bakmadan menemene dönmüştü. Ekmeği torbadan çıkartarak böldü. "Şu ekmekleri sabah depolayın. Gecenin köründe ekmek arıyoruz." Ses tonunda mızmızlık ve usanmışlık birikintisi vardı. "Ekmek aldın lan altı üstü, başlama gözlük." Dedi Selim ve gözlerini kendisine çevirdi. Ulvi'yi umursamaz tavırları, konuyu anlamaya devam etmesini engellemedi. Gözleri sessizce etrafı inceliyor, yabancı yeri ve insanları tanımaya çalışıyordu. "Elmas nakliyatı." Gözleri büyürken, yüzündeki hayret ifadesi birkaç metre öteden de okunabilirdi. Adının Ulvi olduğunu bildiği esmer genç, ekmek alarak menemene götürdü ve ağzına kocaman lokma attı. Selim Ulvi'ye bakışlarını çevirdi ve eline vurdu. "Önünde kız var. Hayvan gibi yeme şu yemekleri artık. Seni gördükçe midem kalkıyor lan." Ulvi'nin bakışları kendisine döndüğünde, tebessüm ederek karşılık verdi. "Yok, hayır sorun değil. Yalnızmış gibi yiyebilirsin. Rahatsızlık duymam." Destek vermesi üzerine Ulvi göz kırptı ve menemene gömüldü. Çatalını büyük tavaya götürerek minik parça menemen aldı. Ardından ekmeğe dönerek aynı miniklikte parça koparttı. Dakikalarca midesine bastıran açlık hissinin yerini tokluk bırakmış gibiydi. Hamilelik bünyesini garip biçimde olumsuz etkiliyordu. Tabağındaki menemeni zorlukla yediğinde, susadığını hissetti. Selim ve Ulvi tavanın dibindeki menemeni tabiri caizse süpürmekle meşguldüler. Ayağa kalkarak beyaz dolapların önüne geldi ve dışı cam olan, dolabın içindeki su bardakları gözüne çarptı. Hemen üzerindeki rafta büyük kupalar güzel dizaynla yerini almış, bir sanat eseri gibiydiler... Kırmızı ve büyük kupayı eline aldı. Ardından kenarda duran sürahiden suyun taşmasına bir parmak kalaya kadar kupayı doldurdu. Üçüncü bir yabancı adım mutfağın girişini bulduğunda, adımlardaki sakinlik içini ürpertti. Adımların sahibi Demirkan olmaktan çok uzaktı. Kardeşi olsaydı adımları daha sert ilerler ve hızlı olurdu. Bu adımlar ise, kendisine o geceki gidişi hatırlatıyordu. Sakin, yavaş ve gecenin zifiri karanlığı kadar ıssız. Adımlar derin ve uçsuz bucaksız kahverengiliklerin sahibinden başkası olamazdı. Gözlerini kırmızı kupaya devirdi. Aynı dört duvar arasında bulunmaları, etrafta soğuk rüzgârlar ve elektrik akımı oluşmasına yetiyordu. Vücuduna soğuk yayılmasını sağlayan beden, hemen yanında durduğunda dikildiği yerden ürpererek hareketlendi. Masasındaki yerini alarak, kupayı masaya bıraktı. Devirdiği gözlerini kaldırarak Doruk'a baktı. Sakin hareketleri kaplanın pençesinin arasına aldığı avdan dolayı verdiği rahatlığa benziyordu. Açık bıraktığı dolaptan bardak alarak, kendisiyle aynı işlemi yaptı ve su doldurdu. Bardakta dolan su sesi kulaklarında uğulduyordu. Vücudu evin sıcaklığına rağmen ürperdi. Üşüme hissi bedenine yayılması, bir krizin başlangıç sebebi olabilirdi. Buna izin veremezdi. Düşüncelerini o geceden uzaklaştırmalıydı. Dişleri titreyerek birbirine çarptı. Tüyleri diken, diken oldu. Vücuduna dağılan sinir hissi ve zihninde canlanan en kötü anılar bedenini ele geçirdi. Ve geçmiş onu sürükleyerek en derinlere hapsetti. Alnında oluşan ter damlalarını sildi. Terinin bulaştığı eline baktığında titreyen parmakları, kabul etmese de krize girdiğinin göstergesiydi. O gece gibi her şey bir an gözüne çok soğuk ve çok karanlık geldi. O gece, kendisine sahip olan o dokunuşlar çok soğuktu. Vücuduna hâkim olan ilk soğuk, yabancı ve ürpertici parmaklardı. Ve soğuk, yakıcı öpücükler... Diğer elini masanın üstünden kaldırdı ve baktı. İki eli zangır, zangır titriyordu. Düşüncelerini kontrol etmeliydi. Aklını başka yöne kaydırmalıydı. Adeta solan çiçeğe andıran bakışları, daha da donuklaştı. Zeytine andıran gözleri, artık ölümün sessiz karanlığı ve zifiriliğine andırıyordu. Göz bebeklerinde umut ışığı sönmüş ve kapkaranlıktı. Tıpkı o gece kendisine bakan gözler gibi... Gözlerini toparlanmak için yumduğunda, kirpik uçlarına kadar bir kez daha titredi. Mutfağa giren güçlü adımlar kulaklarında uğuldadı. Gözlerini zorlukla açtı ve bakışlarını çuval taşıyormuş misali zor hareket ettirdi. Gözleri sanki baktığı nesneden çok başka bir şeye bakıyordu. Demirkan'ı görmesi vücudunda anlık rahatlama hissi oluşturdu fakat soğuk bir nebze bile azalmadı. Minicik tebessüm yüzüne yerleşirken, kardeşinin güzel ve iri gözleri kendisini bulması bakışlarını şaşkına çevirdi. Sakin göz bebekleri bir anlık korkuyla büyümüş, tarif edilemez hal almıştı. "Adal, sen iyi misin?" Göz kapakları binlerce ağırlık taşır gibi kapandı. Tebessümü ölümle buluşmak üzere olan bedenin pes edişine andırıyordu. Ve tebessüm yüzünden silinirken, göz kapakları açılarak siyaha andıran kahverengi gözleri en bitkin şekilde Demirkan'a baktı. "Soğuk." "Adal, hava çok sıcak. Hasta mısın sen?" Demirkan endişelenerek, başucuna geldi. Eline alnına koyduğunda, vücudu sıcacık bir dokunuşla karşılaşmanın verdiği rahatlığın mayhoşluğuna kapıldı. "Buz kesmişsin Adal. Hiç kendine dikkat etmiyorsun. Üşüttün değil mi?" Doruk'un kendisine dönük olan sırtı dönmüş ve algılamaya çalışan bakışları baygın gözlerine dikilmişti. Hafif endişe yüz hatlarını keskinleştirmişti. Başı dönerek bakışları bulanıklaşırken, sözcükler ağzından Doruk'un göz bebeklerinin içine bakarak döküldü. "Soğuk. Çok soğuk. Ölüm gibi.." Doruk'un gözleri gözlerine kenetlenmiş, yüzünde hiçbir mimik oynamıyordu. İfadesizliği onu geçirdiği krizin daha diplerine çekerken, gördüğü son yüz; o gece son gördüğü soğuk yüz oldu. Yüzündeki acı tebessümle, gözleri açılmamak üzere karanlığa kapandı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD