"İKİNCİ KIŞ"
Doruk’un sesi bu sefer içinde etki yapmazken bakışları kalabalığı taradı. Uzun boylu garson tam önüne geldi ve meyve suyu dolu olan bardağı kendisine uzattı. Yalnız içinde portakal suyu vardı. Ellerini havaya kaldırarak salladı. Ses etrafı o denli bastırıyordu ki; el hareketleriyle bir nebze kendini anlatmayı deniyordu.
Uzun boylu garson dolu bardaktaki portakal suyunu sabit tuttu ve gözlerinin içine bakarak konuştu.
“Vişne suyumuz bayatlamış. Portakal suyumuz taze, müşteriye kaliteli hizmet bizim işimizdir.”
Garson göz kırptı ve Demirkan’a dönerek soda dolu olan bardağı uzattı. Sigarasından duman çekerek, dışarı verdiğinde sodadan yudum alarak gerginliğini azaltmıştı. Elindeki portakal suyunda gözlerini gezdirdi ve bir yudum aldı. Tadı gerçekten lezzetliydi. Kulağında takılı olan cihazdan yüksek ve uyarıcı sesler çıktığında, ağzını kapattı.
“Ulvi söylememi istedi hatta girmeye çalışanlar varmış. Konuşmamızı dinlemek için şifreyi kırmaya çalışıyorlar. İçeride bilgisayar başında biri varsa onu bulup oyalamanızı istiyor. Duydunuz mu beni?”
Doruk’un konuşması bittiğinde, Demirkan sigarasını küllüğe götürerek söndürdü. Dikkat çekmeyecek saniyeler gözleri birbirine kenetlendiğinde, minik cihazdan tekrar ses kulaklarında hissedildi.
“Duydunuz mu? Ses verin. Durumu halletmeniz ve onu bulmanız gerek. On beş dakika içinde hattımıza girecekler.”
Demirkan hafifçe kendisine eğilerek dikkat çekmemek için konuştu.
“Tamam, ben buraya ve üst kata bakıyorum. Adal burada kalsın ve duruma göz gezdirsin.”
Selim parti salonun diğer ucundan konuştu.
“Anlaşıldı. Ben tuvaletlere ve alt kata bakıyorum. “
“Ulvi üst katlardaki misafir salonundan müdahale olabileceğini söyledi. Kameralardan bakınca pek çok Pc kullanan insan topluluğu var.”
Demirkan bulunduğu noktadan ayrılırken, sakinliğini korudu. Adımları büyük salondaki parti çıkışını bulduğunda, dikkat çekmemeye çalışarak ilerleyen Selim’e gözleri takıldı. Kenara bıraktığı portakal suyunu eline aldı ve ufak bir yudum daha aldı.
Konuşmaları tepkisizce dinliyordu.
“Adamı bulabildiniz mi?”
“Hayır.” Dedi Demirkan olduğunu düşündüğü ses ve devam etti. “Üst kata gidiyorum.”
“Tuvalet, temiz.”
Selim kısaca bilgi vermiş ve sessizlik hâkim olmuştu. Vücudundaki gerginlik, midesine vuruyor ve ağrı yapıyordu. Bardaktaki portakal suyundan kocaman yudum aldığında, bardak yarılanmıştı.
Derin nefes aldı ve alnındaki terleri sildi. Meyve suyunu kafasına son kez dikeceği anda, gözleri bardağın içine kaydı. Farklı nesne dikkatini çekmiş, parıltısı gözlerini alıyordu. Minnacık aldığı yudumu püskürtmek istedi lakin yapamadı.
Elmasları çok uzakta arıyorlardı. Dakikalardır tam dibinde, portakal suyunun içinde duruyordu. Portakal suyunu içmedi ve yarıda bırakarak, kenardaki peçeteyi aldı ve ağzını temizledi.
Uzun boylu esmer garsonun kendisine neden göz kırptığını ve vişne suyu getirmediğini şimdi anlıyordu. Vişne suyu saydam içini gösteriyordu. Portakal suyu ise aksineydi. Küçük elmasları gizleyecek kadar yoğun ve akışkandı.
Telsize doğru konuştu. Doruk’la konuştuğunu bilse de, iş icabı şuan bunu düşünemezdi.“Sanırım mallar bende.”
“Nasıl?”
“Meyve suyu bardağımın içinde elmaslar var. Ne yapacağım?”
Etrafına göz gezdirdiğinde, uzaktan bir adamın kendisine dikkatle baktığını gördü ve sol yanındaki masada duran adamlar kendisini süzüyordu.
Olayı anladığında başından aşağı kaynar sular döküldü. Hata girme olayı ve hepsi düzmeceydi. Ama. Hatta girmek değil, bunu ortaya atarak partideki nakliyat teslimatçılarını ortaya çıkartmaktı. Demirkan’ın yanından ayrılması o kişilerin kendileri olduğunu doğrulamıştı.
Ellerindeki titremeyi gizlemeye çalıştı. Peçeteyi ağzında tutarak, konuştu.
“Oyuna geldik. Beni dinleyin. Hatta girmeye çalışmaları hattı dinlemek için değildi. Duyuyor musunuz beni? Partide kimin olduğunu ortaya çıkartmak içindi. Şuan beni burada 4 adam kesiyor. Gözler üzerimde bardağın içindeki elmasları alamıyorum. Hemen buraya gelin ve bir şeyler yapın.”
Demirkan telsizden konuştu.
“Adamı buldum hallediyorum.”
“Hayır, hatta girmeye çalışanı boş verin. Operasyon tamamlandı. Adal’ı alıp hemen oradan çıkın.”
Doruk’un konuşmasının ardından, yumruk sesleri ve karışık sesler, kulakları doldurdu. Ortaya çıkan cızırtı sesinin ardından, Demirkan arya girdi.
“Neler oluyor?”
“Ulvi bakıyor. Selim hattan düştü.”
“Hey neler oluyor?”
“Demirkan konuşma hattına sızmaya çalışanı boş ver. Adal’ı al ve oradan çık.”
Gözleri etrafı hızla ve korkuyla ararken, Selim’e gözleri takıldı. Bulunduğu kattaydı. Elindeki tepsiyle yanında durdu ve elindeki portakal suyunu alarak tepsiye koydu. Gözlerini dikkat çekmemek için kaçırmıştı. Bardağın içindeki elmaslarla uzaklaştığında, içine rahatlama hissi doldu. Farklı yerlerdeki üç adam kendisine bakmaya devam ediyordu. Eğilerek konuştu.
“Selim, bardağı elimden aldı. Top artık onda. Birazdan çıkışa ulaşır. Gözünü kırpmadan bana bakan 3 adam var. Onlara görünmeden nasıl çıkışa ulaşırım bilmiyorum. Yardım edin.”
“Hatta girmelerine son 5 dakika.” Dedi Doruk.
“Adamı halledemiyorum. İki dakika daha izin ver.”
Demirkan’ın sesi soluk soluğa çıkıyordu.
Korku dolu sesi hatta ulaştı.
“Ne yapacağım?”
“Adal hemen oradan çık.”
Kardeşinin uyarıcı sesinin ardından, Doruk konuştu.
“Kulağınıza takılı olan o cihazlardan kurtulun, hemen!”
Adal, bakışlarını etrafta gezdirdi. Bu kadar insan gözünü kırpmadan kendisine bakarken, kurtulması nasıl mümkün olabilirdi. Demirkan’ın hattan çıkmasıyla, cızırtı sesi geldi. Cihazdan kurtulmuş olmalıydı.
Hatta bir tek kendisi kalmıştı ve hakkın diğer ucunda Ulvi’ye bağlı olan Doruk vardı.
“Adal, kurtul o cihazdan.”
“Kurtulamıyorum, bakışlar üzerimden ayrılmıyor. Buradan çıkmamın imkânı yok. Çıkmaya çalıştığım an müdahale edecekler. Benden şüpheleniyorlar.”
Doruk, cevap vermezken sadece nefes alışverişlerini hissetti. Kalp atışları son hızına ulaşırken, alnında oluşan boncuk, boncuk terleri elinin tersiyle sildi.
“Ne yapacağım?”
Bir kez daha konuştu lakin ses gelmedi. Ortamdaki müzik bir anlık sustuğunda, çığlık sesleri kulaklarına doldu. Arkasını dönerek baktı. Demirkan kendisine bakan ve hemen yanında duran adamlardan tekine yumruk atarak dikkatleri üzerine çekmişti.
Bakışları diğer iki adama kaydı.
Birinin dikkati dağılsa da 20 metre kadar uzağında olan adamın bakışları hala üzerindeydi. Gözlerini yere devirdi ve derin nefesler alıp verdi. İçindeki adrenalin patlamasının son safhaya ulaştığını hissediyordu.
Az önce gözlerini kaçırdığı yerden gelen, çığlık sesleriyle zeytin gözlerini tekrar aynı noktaya gitti.
Doruk, adama yumruk atarak yere yığmış ve ortamdaki göz teması tamamen kesilmişti. Adam yerden kalkarak, Doruk’un üzerine yürüdüğünde, yumruğunu bir kez daha yüzüne savurdu ve yere yığılmasını sağlamıştı.
Ağzı hafif aralandı ve gözleri kırpmaksızın, ona baktı. Dikildiği yerden ayrılmaması için sebep kalmamıştı. Lakin ayakları kıpırdamıyor ve sadece fiziksel, ruhsal ve bedensel olarak en büyük acıyı yaşatan o yüze bakıyordu.
Gözleri adrenalin patlamasının verdiği şokla dolarken, taşmak ve taşmamak arasında gidip geliyordu.
Doruk’un bakışları kendisine çevrildiğinde, kulağındaki cihazdan derin nefes alış verişlerini hissetti. Aralarındaki uzaklık, sorun olmaksızın gözler birbirlerine kilitlendiğinde, Doruk’un kahverengiliklerine korkuyla baktı.
Göz kapakları aşağı düşerek açıldı ve gözlerini bir an ayırmadı. Kulaklarında uğultu şeklinde gelen nefes sesleri anlık kesildi.
Ve Doruk Tekand’ın ses tonu hiç olmayacak kadar sakin, hiç olmayacak kadar acıtıcı ve umutsuz çıktı.
“Kış, İlkbaharın büyüsüne kapılıp, ikinci kış yaşattı taze yapraklarına. Ve adam, bir daha bulmamak üzere kaybetti kadını...”