Demirkan merdivenlerden aşağı indiğinde, ev sahibini hemen arkasında bırakarak kardeşini takip etti. Gecenin ürkütücü karanlığında ilerlerken, içindeki korku bedenini kapladı. Kollarını birbirine bağladı. Hafif rüzgâr saçlarını arkaya savurdu. "6 ayda çok şey değişmiş."
"Anlamadım?"
"Durulmuşsun Adal. Sen yaramaz bir kızdın. Bulduğum kızı tanıyamadım."
"Sende daha yakışıklı olmuşsun." Dedi kardeşine takılarak. Kendisine bakarak sırıttığında, yaklaşarak kardeşinin saçlarını karıştırdı.
"Bunu yapmandan nefret ediyorum."
"Sanırım sözünü geri almalısın."
"Kesinlikle, sen uslanmazsın. Yine de değişmişsin."
Ellerini cebine sokarak, yürümeye devam ettiğinde sadece etrafı dikkatle inceliyordu. "Yokluğunda pek çok şey yaşadım Demirkan."
"Babamın yanından üç ay önce ayrılmışsın. Duydum."
"Sadece o kadar mı?"
"Ne o kadar mı?"
"Duydukların."
"Başka ne duymalıydım?"
Derin bir iç çekti. "Daha sonra konuşuruz. Bolca vaktimiz olacak."
Otobüs hemen önlerinde durmuş, kapıları açılmıştı. Demirkan önden binerek dolu otobüsün içinde ilerlediğinde, peşinden takip ederek hemen yanında durdu. Otobüste olan pis bakışların kendini süzdüğünü hissedebiliyordu. Şansına oturacak boş yer yoktu. Kardeşi elindeki bavulu yere bıraktı ve kolundan tutarak, sırtını cama yaslamasını sağladı ve tam önünde durdu. Kolunu cama yaslarken, bütün erkekler ile iletişimini kesti.
Buruk gülümsemesi yüzüne yerleşirken, Demirkan'ın gözlerine baktı. İşte o tek sevdiği erkeğiydi. Korumacı ve bir o kadarda kıskanç. Bir erkeğin kanatları altında olmayı özlediğini hissetti. Evden ayrıldıktan sonra kendi başının çaresine kendisi bakmıştı. Aslında bakamamıştı. Bakabilseydi belki de bu durumda olmazdı.
Arka tarafta oturan, mahallenin kendisinden 5 yaş büyük olan çocuğu, dakikalardır göz hapsine alarak, yiyecekmiş gibi bakıyordu. Rahatsızlığı son safhaya ulaşmıştı. Bakışlarını çevirmesi için konuşacağı sırada, kardeşi kolundan tutarak kendisini önledi ve boynunu sağa döndürerek, gözlerini çocuğa kenetledi. "Bakışlarını atar mısın? Yoksa ben seni otobüsten aşağı mı atayım?"
Çocuğun bakışları camdan dışarı, Demirkan'ın bakışları ise kendisine kaydı. Yüzündeki gülümseme genişledi. Yavaşça başını kardeşinin omzuna yaslayarak gözlerini kapattı. Yorgunluk, bütün bedenini kaplıyordu. O kadar yorulmuştu ki şimdi anlıyordu. Arkasını kollamaya çalışmaktan, tek başına direnmekten, o kadar yorulmuştu ki..
Sadece Demirkan'ın duyacağı şekilde fısıldadı. "İyi ki geldin. İyi ki varsın."
Hafifçe elini omzunda, hissettiğinde umut vererek sıktı. "Bundan sonra yanında olacağım. Her koşulda."
Gece 11'i gösterdiğinde, otobüs inmeleri gereken durakta durdu. Önden ilerleyerek aşağı indi ve kardeşinin inmesini bekledi. Kendisini çekerek kolunun altına aldığında, sakin adımlarla ilerliyorlardı. Caddenin düzgünlüğü bir yana, yaşadığı yerle uzaktan yakından alakası yoktu. Yürüdükçe cadde güzelleşiyor ve bakımlı bir hal alıyordu. Kaç dakika yürüdüğünü tahmin edemiyordu fakat ayaklarının ağrıyacağı kadar fazla yürümüşlerdi. İki katlı, lüks evin bahçe kapısının önünde durdular...
"İşte burası."
"Çok lüks görünüyor."
"Birde içini gör sen."
Başını kardeşinin omzuna yasladığında, gülümsedi. Belki de yeni başlangıç yapmak, tehlikeli olsa da güzel olacaktı. Adımları bahçeden içeri girerek kapının önünü buldu. Demirkan elini uzatarak kapıyı çaldı. Geçen kısa zaman diliminin hemen ardından kapı sonuna kadar açılmış; sarışın bir çocuk önlerinde durmuştu. Gözleri Demirkan'a takıldığında gülümsedi ve kenara çekildi. "Hoş geldin kardeşim."
"Hoş bulduk."
Demirkan bakışlarını kendisine çevirerek konuştu. "Hapishanede kovuş arkadaşıydık bir süre, oda hırsızlıktan girdi fakat kısa sürede çıktı."
Olaylar bu şekilde anlatılınca fazla garip duruyordu. Sarışın çocuğun elini uzatması ile cebindeki elini çıkartarak sıktı. "Selim."
"Adal." Dedi sadece dudaklarına minik tebessüm bırakmak için kendisini zorlarken.
"İçeri geçin."
Kardeşi kendisini kolunun altından çıkarttığında, adımları büyük evin girişini buldu. Etrafa bakındı. Evdeki tüm mobilyalar ahşap ağırlıklı, yukarı kata uzanan merdiven dahi koyu kahve tonunda ahşaptı. Başını havaya kaldırmasıyla şaşaalı, avize gözüne çarptı. Altın sarısı renginde taşları vardı. Etraftaki eşyalar oldukça koyu dizany edilmiş lakin ruh sıkan bir hava oluşturmamıştı.
Ah, kardeşi nasıl bir işin içine bulaşmıştı böyle? Evi rüyasında istese göremez ve hayal edemezdi. İsmini yeni öğrendiği çocuk merdivenlere yöneldiğinde, Demirkan peşinden takip etti. Sarışın çocuk muhtemelen oturma odası olduğunu düşündüğü yere girecekken, kardeşi seslendi. "Ablamı odasına götüreyim, eşyalarını koysun. 5 dakikaya geliriz."
Demirkan kolundan tuttu ve sol tarafa çekiştirdi. Uzun koridorun sonuna vardıklarında, kapıyı açtı ve önden içeri girdi. Bavulu köşeye bıraktı. Adımları odanın içerisine ulaşmış, gözleri etrafı talan ediyordu. Siyah ağırlıklı odada, kırmızı duvarlar beynine sinyal gönderiyordu. Kırmızı tonu bir anlık rehavetini üzerinden atmasını sağladı, gözlerinin daha da açılmasına sebep oldu. Orta kısımda çift kişilik yatak, tam karşısında büyük gardırop ve yatağın iki yanında iki küçük komodin vardı. Dolabın üzerinde ise boy aynası vardı.
"Nasıl beğendin mi?"
"Gerçekten güzel."
"Hemen yan taraftaki odada ben kalıyorum. Diğer taraftaki kapı ise banyoya açılıyor. Sol taraf sadece bize ait, çocuklar sağ tarafta kalıyor ve kendine ait banyoları var. Birde..." dedi elini havaya kaldırarak.
Kapıyı örterek işaret etti. "Rahat etmen için, kilit koymayı unutmadım."
Gülümseyerek kardeşine baktı ve yaklaşarak, boynuna sarıldı. "Her şeyi düşünmüşsün."
"Her zaman."
"Bazen kardeşim misin? Yoksa benden büyük müsün? Araf ta kalıyorum."
"Küçükken sen beni kolladın, şimdi sıra bende."
Kardeşinden ayrılarak geriye adım attı. "Benden daha iyi olacağına eminim."
"Hadi bizimkilerle tanış."
Odadan çıktıklarında, uzun koridorun tam ortasında bulunan kapının önünde durdular, kardeşi önden ilerlediğinde, peşinden girerek odanın sağ köşesinden başlayarak inceledi. Beyaz ağırlıklı dizayn edilmiş odanın kusursuzluğu, tebrik edilecek derecede mükemmeldi.
"Ablamla tanışın."
Bakışları, öne çıkarak elini uzatan gözlüklü bir o kadarda karizmatik tam karşımda duran çocuğa takıldı. Esmer ve kendinden hafif şekilli olan saçları onu fazlasıyla mükemmel gösteriyordu. Elini uzatarak, çocuğun elini sıktı. "Ben Ulvi."
"Adal."
"Memnun oldum. Kardeşin senden çok bahsetti."
"Öyle mi?"
Kardeşine dönerek bakış attığında, daha çok soru sorar gibiydi. "Hapishanede ziyaretime gelmişlerdi."
Bakışlarını Ulvi'ye çevirdi. "Sen niye hapishaneye girmiştin?"
"Girmedim. Selimin arkadaşıyım. Para için bu işi kabul ettim."
"Aynı zamanda bilgisayardan iyi anlıyor." Dedi Demirkan.
Çok şükür aralarında normal bir insan vardı. Kardeşinin bakışları odayı uzun süre taradığında, bir şey aradığı belliydi. Kehribar rengi gözleri az önce adının Ulvi olduğunu öğrendiği çocuğa döndü. "Bizim gevşek nerede?"
"Reis mutfağa su içmeye inmişti." Dedi Selim ve koltuğa oturarak yayıldı.
Kardeşinin bakışları kendisine döndü ve gözlerini gözlerine kenetledi. "Sen zaten onu tanıyorsun."
"Anlamadım?"
Açıklama yapacağı sırada, arkasında dikilen adımlar Demirkan'ın sözlerini yutmasını sağladı. Bakışlarını çevirerek arkasına baktığında, gözleri karşısındaki yüze kilitlendi. Aldığı nefesi yarıda kaldı. Kalp atışları hızlandığında, kulaklarına büyük ve basınçlı uğultu doldurdu. Kanının bedeninden çekildiğini, ve donmuş buz misali akmadığını hissediyordu. Boğazına oturan yumru daha önce hiç bu kadar acıtmamıştı. Midesi bulanırken, vücudu zangır, zangır titremeye başladı.
"Hoş geldin Adal."
Kahverengi gözler, alayla sırıttığında kapıya yaslanarak başını biraz geriye attı. İmalı bakışlarının altında büyük ciddiyet yatıyordu. Dudakları ise yenmiş olmanın verdiği hazla büzülmüştü. İşte o an her şeyden iğrendi. Bu zulüm dünyada yaşamaktan, kendinden, karşısındaki yüzden ve o lanet ettiği geceden. Yaşamak anlamsız ve boş geldi. Çabası adaletsizliğin ezberini bozamayacak kadar güçsüzdü. Ve titreyen bedeni.. Ufak ve minik kız çocuğunun ağlaması kadar çaresiz ve acıydı.
Yeni ve karanlık kâbusun içindeydi, en kötüsü de bitmesi için saniyeler bekleme umudunun bile olmamasıydı. Karşısında duran adam; bedenini zorla tecavüz ederek hakim olan, parmakları sanki onunmuşçasına tenine dokunarak, umutsuz ve acı çığlıklarının geceye karışmasını sağlayan kişiden başkası değildi.