8- "Kıskanıyor musun?"?

1576 Words
Çakır Ben Çakır Bozdoğan. Çocukluğumdan itibaren zenginlik, para ve lüks hayat benimleydi. Ailede dört çocuktuk; annemle babam aşık olarak evlenmiş ve dört çocukla yetinmişlerdi. Neden dördüncüde durdular bilmiyorum, ben annem daha da doğurur diye düşünüyordum, belki de artık yeterince mutluydular. Evin en büyüğü bendim, ardından Esat gelir, sonra kız kardeşim Ahu ve en küçük kardeşimiz Halil. Halil daha 19 yaşında, yurt dışında okuyor. Ahu ise 24 yaşında ve moda tasarımı bölümünü bitirdi ama babam, onu kendi yanında çalışmaya zorlayarak şirkette bir pozisyon ayarladı. Herkesin bir yolu vardı ama Esat... Esat benim için bambaşkaydı. Büyüse de hep çocuk ruhluydu. 25 yaşındaydı, Ankara’da, aile şirketimizin yeni açılan şubesinin başına geçmişti. İşini iyi yapıyordu ama karı kıza olan düşkünlüğü, başına bela olacaktı. Defalarca uyardım: “Bir gün başına iş açacaksın, yardım etmem,” dedim. Ve ne yazık ki haklı çıktım. Yardım edemedim. Kardeşim gözlerimin önünde yok olup gitti, hiçbir şey yapamadım. Olay bir gazinoda patlak verdi. İki adam, bir kadına göz koymuş, biri kardeşim diğeri bilmem kim, ikisi de geceyi onunla geçirmek isteyince kavga çıkmış. Güvenlik görevlisi, kavga edenleri ayırmak yerine Esat’a ateş etmiş. Kardeşim yere düşmüş, başından aldığı darbeyle bir hafta komada kaldı. Sonra ise... ne yaparlarsa yapsınlar, onu geri getiremediler. O an hayatımda hissettiğim en derin acıyı yaşadım. Annem her geçen gün biraz daha eriyordu, gözlerimin önünde yavaş yavaş kayboluyordu. Bu acıyla yaşarken, güvenlik görevlisinin tutuklandığını öğrendim. Keşke dışarıda olsaydı, hayatını cehenneme çevirirdim. Ama içeride de onu öldürtebilirdim. Bunu yapmamı engelleyen tek şey, öğrendiğim bir bilgi oldu: Adamın bir kız kardeşi varmış, o da aynı gazinoda çalışıyormuş. O anda kafamda bir plan şekillendi. "Pezevenk," dedim içimden. Kardeşinin böyle bir batakhanede çalışmasına izin vermişse, kendisi de diğerlerinden farksızdır. Onu avıma düşürecektim. Bu kız benim için bir araç olacaktı, Esat’ın intikamını almak için kullanacağım bir figür. Onun yüzünden kardeşimi kaybettim; o da kardeşini kaybetmeli. Ama onun hayatını almak yerine ruhunu alacaktım. Onu içten içe çürütecek, bir gölgeye dönüştürecektim. Yaşayacak, nefes alacak, ama hiçbir zaman tam anlamıyla var olamayacak. Esat’ın acısını misliyle ödetmek için İstanbul’da olduğunu öğrendim, böylece şehir değiştirmeme gerek kalmayacaktı. Bu, benim işimi kolaylaştıracaktı. Esat’ı kaybettim, şimdi o da kardeşini kaybedecek. Ama onun sonu, benim elimde olacak. Ruhsuz bir varlığa dönüşene kadar onu sıkıştıracağım. İçindeki tüm umutları sökeceğim. Nefes alacak ama hissiz, donuk, duygusuz bir halde kalacak. İntikam hissi damarlarımda dolaşıyor, beni harekete geçmeye itiyordu. Bu işi bitireceğim ve kimse beni durduramayacak. Esat’ın acısını ruhunda hissettireceğim. ***** Ve onunla ilk defa o restoranda karşılaştım. Aslında burada çalıştığını bilip gelmiştim. Amacım sadece onu görmek, kim olduğunu daha yakından tanımaktı. Siparişimi almak için onun geleceğini pek düşünmemiştim ama göğsündeki yaka kartına gözüm takıldığında, o an anladım: Aradığım kişi karşımdaydı. İsmini okuduğumda içimde bir kıpırtı hissettim, bu anın tuhaflığı karşısında afalladım. Onu ilk gördüğümde, beklediğim gibi değil, bambaşka hisler kapladı içimi. Siyah saçları yüzüne mükemmel yakışmıştı, belki de siyahın bu kadar yakıştığı nadir güzelliklerden biriydi. Boyu ne fazla uzundu ne de kısaydı; tam da göz hizamdaydı, o bakışları üzerime kilitlendiğinde içimde bir şeyler harekete geçti. Gözlerimi ondan çekemiyordum. Belli ki farkında değildi, ama onun o ela gözleri... İlk defa böylesine büyüleyici bir şey yaşamıştım. "Neden böyle bakıyor?" diye düşündüm. Ama sonra gerçekler zihnime geri döndü. Yakasındaki ismi tekrar okuduğumda, içimdeki tüm o hisler, yerini yavaş yavaş fokurdayan bir öfkeye bıraktı. Bu kız, kardeşimin ölümüne sebep olan adamın kardeşiydi. Ona karşı içimde beliren tüm güzel duygular, bir anda parça parça oldu. Evet, bakışları beni derinden etkilemişti ama şimdi ona sadece öfkeyle bakabiliyordum. O ela gözler bana başka zarardan başka bir şey getirmezdi. Kalbimi ona kaptırmak bir zayıflık olurdu, ve bunu yapamazdım. İçimdeki intikam ateşi tekrar harlandı. Planıma odaklanmam gerektiğini biliyordum; o gözler bana değil, benim öfkem ona zarar vermeliydi. Leyla'yı mahvetmek, onunla olan tüm bağlarını koparmak için her şeyi yapacaktım. Onunla tanışıp kendime aşık etmekse düşündüğümden daha kolay olmuştu. Masum bir bakış, birkaç güzel söz ve kısa sürede onun güvenini kazanmıştım. Planımın her adımı kusursuz ilerliyordu. Bu süreçte Betül'ü biraz ihmal etmiştim, ama onun gönlünü almayı nasıl başaracağımı biliyordum. Zaten Betül'e aşık değildim; sadece anlaşabildiğim ve beni sıkmayan bir ilişki istiyordum. Ancak annem Betül'den hiç hoşlanmazdı, sürekli bana ondan uzak durmamı söylerdi. Yine de bu durum, intikam planımın yanında çok önemsizdi. Leyla'nın kalbine girmiştim, ama onun ruhunu yavaş yavaş söndürecektim. O bana bakarken hissettiği güven ve sevgi, yerini acı ve pişmanlığa bırakacaktı. Onunla oynadığım bu oyunda, kazanan hep ben olacaktım. ***** Ve düğün gecesi... Ah, o gece, hayatımın en büyük hatasını yaptım. İrademe sahip çıkamayıp Leyla ile birlikte oldum. Aslında her şey daha farklı planlanmıştı; başlarda onu kandırıp, bir şey yapıyormuş gibi davranıp, sonra gerçekleri yüzüne söyleyecektim. Onu aşağılamak, mahvetmek istiyordum. Ama işler planladığım gibi gitmedi. Onun güzelliği karşısında aklımı kaybettim, sanki o anın büyüsüne kapıldım ve ne yapmam gerektiğini unuttum. Kendimi tutamayıp ona zor kullandım. Ben, Çakır Bozdoğan, hayatımda hiçbir kadına karşı zor kullanmamıştım, ama Leyla’ya olan öfkem ve güzelliği her şeyin önüne geçti. Onu gereğinden fazla incittim, belki de bir insanın dayanamayacağı kadar çok. En kötüsü de o gece Leyla’nın bakire olduğunu öğrenmekti. O an, beynimde şimşekler çaktı. Kardeşimi kaybettiğim o anı hatırladım, tüm intikam planlarımı düşündüm. Leyla’yı kirlenmiş, hayatı kararmış biri olarak görüyordum. Gazinoda çalıştığı için kim bilir kaç kişiyle birlikte olduğunu düşünmüştüm. Ama gerçekte ona hiç kimse dokunmamıştı. İşte o an, bu gerçek tüm planlarımı altüst etti. İçimde beliren suçluluk ve pişmanlık bir an için beni ele geçirdi. Fakat o duygular da uzun sürmedi. Kardeşim ölmüştü, benim acım tarifsizdi. Onun namusu benim gözümde hiçbir şey ifade etmiyordu. Leyla’nın bir namusu kirlenmiş, çok mu? Sikeyim böyle namusu. Onu odada yalnız bırakıp Betül’ün yanına gittim. O gece Betül’le de birlikte oldum, sanki Leyla ile yaşadığım o anları unutmak için başka bir kadının kollarına sığınıyordum. O geceyi rahat bir uyku çekerek tamamladım. Leyla artık umurumda bile değildi. Onun acısı, varlığı, yokluğu benim için bir anlam ifade etmiyordu. Geberip gitse, dönüp yüzüne bile bakmazdım. Leyla'nın gözlerindeki masumiyeti, acıyı ve kırgınlığı unutmaya çalışarak Betül'ün yanına sığındım, ama içimdeki boşluk asla dolmayacaktı. ***** Sabah otelde boşanmak için buluşmaya gittiğimde, Leyla'nın orada olmadığını gördüm. Nereye gitmiş olabilirdi ki? Aklıma tek bir yer geldi: evi. O yüzden doğrudan oraya yöneldim. Kapıyı açan kişiyle karşılaştığımda ise donup kaldım. Karşımda duran bir erkekti. Bu evde, benim yatağımdan çıkıp birinin karşıma dikilmesi, Leyla hakkında düşündüğüm her şeyi altüst etti. O an kafamda tek bir düşünce vardı: "Ben bunun namusunu kirletdim diye mi üzülmüştüm?" Ne yaptıysam iyi yapmışım diye kendimi ikna ettim. İçimdeki öfke daha da alevlendi. Leyla'ya boşanmak için aklımda planladığım teklifi sundum. Tabii ki önce kabul etmedi. Beklediğim bir tepkiydi ama onu pişman edecek yollarım vardı. Bu yüzden Ali denilen adamı öldürmesi için içeriye bir adam yolladım. Gerizekalı beceriksizce işini yapamamış, sadece adamı yaralamıştı. Ama yine de planımın işlediğini düşündüm. Sonuçta Leyla teklifimi kabul etmişti. Fakat eve geldiğinde, Betül’e evli olduğumuzu söyleyeceğini hiç tahmin etmemiştim. Leyla artık tırnaklarını çıkarmıştı ve savaşmaya hazırdı. Ama bilmediği bir şey vardı; ben pençelerimi henüz göstermemiştim. Betül’ü bu durumda ikna etmek kolay olmadı. Ama onun beni terk etmeyeceğini biliyordum. Sonunda, o da kabul etti. Bu zengin hayatı, lüksü ve rahatlığı bırakıp gitmek onun yapabileceği bir şey değildi. Para ve statü, her şeyin önündeydi. İkimiz de birbirimizi kullanıyorduk; bu oyunun kurallarını başından beri biliyorduk. Ailemle yaşamıyordum; zaten bana sabredecek bir tek kişi vardı, o da bakıcım Meryem Hanım. Evimi taşırken onu da yanımda getirmiştim. Benden başka kimseye bu kadar sabırlı davranan biri değildi, bana sadece o dayanıyordu. Bir de Betül… Ama onun sabrı, Meryem Hanım gibi içten değildi. Paranın gücüne dayanan bir sabırdı, bunu biliyordum. Herkesin bir bedeli vardı ve Leyla da bu oyunun içinde kendi rolünü oynayacaktı. Olaylar şimdi başlıyordu, Leyla'nın kırılma noktası daha yeni geliyordu. O ne kadar direnir, savaşırsa savaşsın, pençelerim onu paramparça etmek için hazırdı. ***** "Bana uzak, cehenneme yakın olun," dedi Leyla, gözlerinde alev gibi parlayan öfkeyle. Ardına bile bakmadan yanımızdan ayrıldı. Onun ardından sadece izleyebildim, ama asıl şaşkınlık Kerim'in inatla Leyla'nın peşinden gitmeye karar vermesiydi. "Sen nereye?" dedim, ne yaptığını anlamaya çalışarak. "Gece vakti kız yalnız gitmesin," dedi, sanki sıradan bir şeyden bahsediyormuş gibi Leyla'nın çıktığı kapıya bakarak. Bakışlarında ciddi bir ifade vardı; her zamanki umursamaz tavrı gitmişti sanki. "Sana az önce anlattıklarımı unuttun galiba?" dedim, sesimde hafif bir uyarı tonu vardı. Ona her şeyi anlatmıştım, hem de Betül’ün de olduğu bir ortamda. Kerim, en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Ancak onu iyi tanırdım; her gördüğü gülü koklamadan duramazdı. Leyla da onun radarına girmişti anlaşılan. "Gerçekten evli değilsin oğlum. Ne var bunda?" dedi, sanki önemsiz bir konuymuş gibi. Kağıt üzerinde kocası olabilirdim, ama söylediklerinde doğruluk payı vardı. Leyla benim için gerçekten ne ifade ediyordu? Dış kapının dış mandalı mıydı? Yoksa bu kadar öfke ve saplantı, onun benim için aslında çok daha fazlası olduğunu mu gösteriyordu? "Yine de o, kardeşimin katilinin kardeşi," dedim soğuk bir tonda. İçimdeki adalet arzusunu haklı çıkarmaya çalışıyordum. Ama Kerim’in cevabı beni kilitledi. "Leyla katil değil. Katil olan abisi," dedi, ve bu basit cümleyle beni susturdu. O kadar net ve doğru bir şey söylemişti ki, karşılık veremedim. Haklıydı. Katil abisiydi, ama benim intikam planlarımda Leyla saplanıp kalmıştı. Kardeşime karşılık onun kardeşi... Bu oyunda her şey mubahtı, değil mi? "Çakır?" dedi Betül, Kerim’in arkasından çıkışını izlerken bana dönerek. Konuşmamız boyunca tek kelime etmemişti ama şimdi yüzünde soru dolu bir ifade vardı. "Efendim?" dedim, dikkatimi ona vererek. "Leyla’yı kıskanıyor musun?" dedi, gözleriyle benim duygularımı tartmaya çalışıyordu. Betül’ün bu sorusu içimde bir şeyleri tetikledi. Kıskançlık mıydı bu? Hayır, olamazdı. Leyla, benim için sadece bir intikam aracıydı. Ama yine de, onun bir başkasına yakın olma düşüncesi beni rahatsız ediyordu. Leyla’nın peşinden bir başkası koşacaksa, bu sadece benim oyunuma uygun olmalıydı. Onun ruhunu ve hayatını ele geçirecek olan yalnızca ben olmalıydım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD