"Bir eylül akşamı sev beni.
Yıldızlar gözyüzüne yakışsın, sen yanıma "
Turqut Uyar
Leyla/Kerim
“Gece vakti böyle yalnız gitmek tehlikeli olabilir, sana eşlik edeyim,” diyen erkek sesiyle sokak kapısından çıkarken geriye baktım. Koşarak bana yetişmeye çalışıyordu. Sözleriyle ona buz gibi soğuk bakışlar attım. Tehlikeli olan az önce çıktığım evdi oysa. Dışarısı bu saraydan daha güvenlidir.
“Tehlikeden korktuğumu mu düşündün?” durup bana yetişmesini bekledim ve ona cevap verdim. Benimle ilk an nezaketle konuştuğu için peşimde koşuşturmasını istemedim. Başıma ne geliyorduysa zaten kalbimin insanlara tez ısınmasından geliyordu ve bir de bu yakışıklı erkekler. Ama, bir anda içimde oluşan bu hisse inatla karşı durdum. Kalbim bir kez daha yanılmayacaktı, buna izin veremezdim.
Sözlerimle gülümseyerek omuz silkti ve yanıma yaklaştı.
“Yok, ama bana göre gecenin karanlığı güzeller için pek tekin değil.”
“Kendi başımın çaresine bakabilirim. Beni yalnız bırak," dedim ve aramızdaki mesafeyi korumaya çalıştım. Çakır’dan ne hayır görmüştüm ki, arkadaşından da göreyim. Kesin hepsi onun planının bir parçasıdır. Onların oyunlarına gelmeyeceğim, asla.
Ama bu adam çok rahattı ve “Peki, en azından biraz sohbet edelim. Sessiz bir yürüyüş sıkıcı olmaz mı?” dedi alaycı bir şekilde. Ben ne haldeydim, o neyin derdindeydi. Bu insanların bir sorunları olduğu kesin. Daha az önce beni kandırarak evli olmadığını söylemişti oysa. Eminim Kerim de biliyordur ve bu rahat hareketleri sinirlenmeme neden oluyordu. Onun samimiyeti ve sakinliği, her şeyin birer yalan olduğunu hatırlatıyordu.
“Dinle, ben senin eğleneceğin biri değilim. Sana ihtiyaç da duymuyorum,” dedim ve sözlerimle yüzü aniden ciddileşti. İlk defa eğlencesine burada değilmiş gibiydi. Ama, arkasındaki niyetin karanlığını görebiliyordum. Bu oyunların hepsinden bıktım. Arkadaşının yaptıklarını temizlemeye mi çalışıyordu, yoksa sadece daha büyük bir planın parçası mıydı?
“Biliyorum, güçlü olduğunu anladım. Ama belki de sadece bir dost gibi yanında olmak istiyorum. Ne kaybedersin?” Sözleriyle bir anlık duraksayıp derin bir nefes aldım. Artık yalnız kalmak istiyordum. Allah’ın cezası herifler, hiçbiri rahat bırakmıyordu beni. Kerim’in yanında olmak istemediğim gibi, içimdeki güven kırıklığının peşimi bırakmasına da izin vermiyordu. Bu adamın sözlerine kanmak, daha büyük bir düşüşe sebep olurdu.
“Ben kaybetmeyi çok iyi bilirim. O yüzden kimseyi yanıma istemiyorum,” dedim ve yürüyüşüme devam ettim.
Kerim, ona söylediğim bu son sözlerle adeta yere mıhlanmış gibi kaldı. Gözlerindeki anlamlı bakışlarla ardımda kalan bir hayalet gibi, öylece durdu.
*****
"Seni seviyorum sevdam," dedi Çakır. Sözleriyle ona aşkla bakıyordum. Aşkın böyle güzel bir duygu olduğunu hiç bilmemiştim. Ama onun sayesinde aşk denilen bu tarifsiz duyguyla tanış olmuştum. Kalbimde daha önce açılmayan kapıları aralamış, içimde bir yerleri aydınlatmıştı. Meğer onu hayatıma almamakta ne kadar da yanlış yapmışım diye düşünmeye başlamıştım, bana aşkla bakan gözlerine karşılık.
"Seni seviyorum, Çakır," diyerek, hislerimin en derinlerinden gelen bir sıcaklıkla karşılık verdim. Bugün iş günüm değildi ve ikimiz ilişkimizin bir ayını kutlamaya çıkmıştık. Aslında genelde böyle kutlama teklifleri kızlardan çıkardı, ama bu defa Çakır’dan gelmişti. Onun bu isteğine kayıtsız kalamadım. İçimde bir heyecan kabarıyor, her anın tadını daha da çıkarmak istiyordum. Geceyi daha da güzelleştirmek için dışarı çıkmayı planlamıştık. Şimdi de bir akşam yemeği yemiş, el ele sokaklarda dolaşıyorduk. Adımlarımız birbirine uyum sağladıkça, kalbim Çakır’a daha da yaklaşmıştı.
Çakır beni bir bankta oturmaya ikna etti, belki de yorulmuş olabileceğimi düşünmüştü. Erkeklerin bu kadar ince düşünceli olduğunu hiç sanmıyordum. Ama Çakır, düşüncelerimi her geçen an değiştiriyordu. Her hareketiyle beni şaşırtıyor, kalbimdeki soğuk duvarları birer birer yıkıyordu. Oysa hayatımda sadece abim vardı, erkeklere olan güvenim kırılmıştı. Babam yüzünden erkeklere karşı hissettiğim soğukluk yalnız abimle sınırlı kalmıştı. Ancak şimdi, Çakır hayatıma girdikçe, kalbim her seferinde ısındı, eridi ve sonunda ona ait oldu.
Ben tüm bunları düşünürken, Çakır’ın o derin ve anlamlı sesiyle eriyordum adeta. Sanki ruhumu okşayan her sözü beni daha da ona bağlıyordu.
"Bir eylül akşamı sev beni.
Yıldızlar gökyüzüne yakışsın, sen yanıma…"
Duyduklarım karşısında bir an irkilip ona baktım. Gözleri gökyüzüne dikilmişti, adeta yıldızlarla konuşuyor gibiydi. Sanki o parıldayan yıldızlardan yardım ister gibi, kalbinden geçenleri gökyüzüne fısıldıyordu. Belki yıldızlar onun dileklerini duyup, bize ışık olurlardı.
"Sen yanımda olduktan sonra, ben hep senin yanında olurum," dedim. Sözlerimle bana döndü, bakışları daha da derinleşmişti. Yavaşça bana doğru eğildi ve dudaklarıyla benimkine dokundu. O an, hayatımda ilk kez öpüldüm. Dudaklarımızın buluşması, içimde büyük bir ateşin kıvılcımı gibiydi. İlk kez aşık olduğum adamla yaşadığım bu an, unutulmaz bir his olarak kalbime kazındı.
Sadece ona ait olma fikri bile içimde büyük bir kıpırtı yaratıyor, her saniyesiyle daha da derine çekiliyordum. Bu, aşkın bana sunduğu en güzel duyguydu ve ben onun içinde kaybolmaya hazırdım.
"Çakır" diye bir kadın seslendiğinde arkamdan gelen sese dönüp baktım, sesindeki sahiplenici ton içimi burktu. Kimdi bu kadın? Bir yerlerden tanıyor gibiydim ama tam çıkaramıyordum.
Çakır, gözlerini benden kaçırarak kadının yanına yürüdü. "Neden geldin? Sana şimdi zamanı değil demedim mi?" dedi ona, yüzünde o sert ifadesiyle. Sözlerinde bir rahatsızlık vardı, ama aynı zamanda içinde gizlenmiş bir yakınlık da seziliyordu.
Kadın, sanki sabırsızlığını zapt edemiyormuş gibi, "Ama ben bekleyemem!" diye cevap verdi, sesi kırılgan ve ısrarcıydı.
Çakır derin bir nefes aldı ve yumuşak bir ses tonuyla, "Sabır, güzelim. Azıcık sabır," dedi. Bu sözleri duyunca bir an kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissettim. "Güzelim" mi? Beni yok saymaları, birbirlerine bu kadar yakın olmaları sinirlerimi daha da germişti.
Dayanamayıp bir adım attım ve sesimdeki titremeyi gizlemeye çalışarak, "Çakır? Kim bu kadın?" diye sordum. Beni duyduklarından bile emin değildim, çünkü konuşmalarına devam ediyorlardı. Yok sayılmak içimde bir öfke dalgası yarattı, sanki orada değildim.
Kadın bana döndü, yüzünde zafer kazanmış bir ifade vardı. "Ben Çakır’ın sevgilisiyim," dedi alaycı bir tonda, sanki bu sözcükler içimde bir hançer gibi saplanıyormuş gibi.
"Ne?" dedim, şok içinde, kelimeler ağzımdan dökülürken bir adım geriledim. Elimi istemsizce ağzıma götürdüm, gözlerim doldu ama gözyaşlarımı bastırdım. Tam o anda, kadının Çakır’ın dudaklarına kapanışını gördüm. Kalbim durdu sanki. Ama daha kötüsü, Çakır’ın ona karşılık vermesiydi. İşte o an, her şey yıkıldı. Gözlerim önünde birbirilerini yiyecek gibi öpüşmelerini resmen film gibi izliyordum. Aslında onların bu mide bulandırıcı hallerini izlemek istemiyordum ama donmuş gibi hareketsiz kalmış ve kıpırdayamıyordum.
“Hayır, hayır,” diyerek gözlerimi kapattım, bu rezilliğe daha fazla bakmaya dayanamayacaktım. Ama aslında bu hareketimle gözlerimi gerçek anlamda açmıştım. Rüya görüyordum. Yatakta doğrulup beyaz tavana baktım, derin bir nefes alarak kendime gelmeye çalıştım. Çakır'la geçirdiğim güzel anılar bile şimdi kabus niteliği taşıyordu. Beni uykumda bile rahat bırakmıyordu. Her şey tersine dönmüştü, mutluluk yerini acıya bırakmıştı.
Bir süre yatakta uzanıp kabusun etkisinden kurtulmaya çalıştım, ardından saate göz attım. Normalde kalkmam gerekenden biraz erken uyanmıştım. Fakat gördüğüm rüya yüzünden ter içinde kalmıştım, o yüzden banyoya gitmek iyi bir fikir olacaktı. Suyun altına girip kendimi biraz olsun rahatlatmayı umarak banyoya gittim. Banyodan çıkınca çarşafları da değiştirdim; terlediğim için kirlenmişlerdi. Hepsini makineye attım ve mutfağa geçip kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Yemek yememeye başladığım dönemlerin zararlı etkilerini biliyordum. Eğer toparlanmazsam olur olmadık yerlerde bayılmaya başlardım. Ayrıca Çakır’ın bana yaşattıkları yüzünden bir an önce toparlanmam, fiziksel olarak güçlü kalmam gerekiyordu. Şu an belki de balayında olmamız gerekiyordu ama ben savaşa hazırlanır gibi koruma planları yapıyordum. Kalbimdeki acı ne zaman geçecekti bilmiyorum, ama bir süre daha benimle olacağından emindim.
Çakır’ın hayatımda kalıcı olacağını düşünmüştüm, oysa ki geçici bir misafir gibi gelip her şeyi alt üst edip gitmişti. Kalıcı duygular beslediğim adamın aslında geçici biri olduğunu görmek kadar acı bir şey yoktu. Ve onu her gün Betül denilen o kadınla görmek beni yavaş yavaş yıpratıyordu. Belki de bu durum iyiydi, çünkü ona duyduğum sevgiyi ne kadar hızlı nefretle değiştirirsem o kadar çabuk toparlanırdım.
Çayımı yudumladığımda masaya bıraktığım telefonuma gelen mesaj dikkatimi çekti. Ekrana baktım, Atakan’dan bir mesajdı. "Birlikte gidelim mi?" yazıyordu. Arabası olduğu için okula gitmek onun için kolaydı ve bana bu teklifi yapması tesadüf değildi, kesin beni sorguya çekecekti. Kocam olduğumu ve boşanma sürecinde olduğumu öğrenmesi ikisi birden olmuştu. Abimden sonra bana gerçekten dostça yaklaşan nadir insanlardan biri olduğu için ona bir şeyler anlatmam gerekiyordu. Tabii ki tüm gerçekleri anlatmayacaktım, ama bir şekilde konuyu geçiştirmeliydim.
"Tamam. Çıkmadan beş dakika önce yaz, ben hazırım," diye mesaj yazıp yolladım. Sonra masayı topladım, bulaşıkları yıkadım ve çamaşırları kuruması için astım. Siyah bir pantolon, balıkçı yaka yeşil bir hırka giydim. Uzun saçlarımı açık bıraktım ve üzerine beremi taktım. Hafif bir makyaj yapıp telefonuma baktım. Atakan’dan gelen mesajı görünce ayaklandım, zaten hazırım diye düşünerek montumu giydim ve evden çıktım.
Düğün vaktinde hava bu kadar soğuk değildi, ama sanki ben evlendikten sonra hava da kalbim gibi aniden soğumuştu. Ayakkabılarımı giyip çantamı koluma taktım ve kapıyı kilitleyip dışarı çıktım. Atakan beni kapıda bekliyordu. Ona selam verdim, o da aynı şekilde karşılık verdi. Asansörle aşağı indik ve tam da tahmin ettiğim gibi Atakan sorguya başladı.
Ona evliliğimin detaylarını farklı bir şekilde anlattım. Okula gitmek isteyince aramızda anlaşmazlıklar çıktığını ve bu yüzden boşanma kararı aldığımızı söyledim. Önce söylediklerime inanmadı, ama kararlı tavrımı görünce yapacak bir şey bulamayıp kabul etti.
*****
Dersim biter bitmez eve uğramadan, yeni işim için şerefsiz kocamın evine gitmeye koyuldum. Bugün ilk iş günümdü, ne kadar ironik! Hanımı olacağım evin hizmetçisi olmuştum. Hizmet sektöründe çalışmakla ilgili bir sorunum yoktu, asıl sorun Çakır'dı. Onun yüzüne bile tahammülüm kalmamıştı. Kapıdaki korumalar artık beni tanıyordu, bu yüzden sorgu sual olmadan içeri geçmeme izin verdiler. İlk geldiğimde kim olduğumu uzun uzun sorgulamışlardı, ama şimdi hizmetçiye yakışır bir şekilde yüzüme bile bakmadılar. Burada gerçekten bir yabancıydım.
“İyi günler Meryem Hanım,” diyerek eve adım attım. Kapıda beni karşılayan Meryem Hanım’la selamlaşıp nasılsın faslını geçtikten sonra gözüm salonun boş olduğunu fark etti. İçimdeki umut alevlendi. Belki de Çakır evde değildi ve onu görmek zorunda kalmayacaktım. İçimden bir oh çekmeye hazırlanıyordum ki Meryem Hanım’ın sesiyle o küçük mutluluk yerle bir oldu.
“Çakır bey gelince yanıma uğrasın dedi,” deyince omuzlarım anında indi. Yine fazla umutlanmıştım.
“Ben evde yoktur sanmıştım,” dedim, biraz şaşkın, biraz da kırgın bir tonda.
“Bugün işe gitmedi kızım. Çalışma odasındaydı az önce. İstersen bakayım senin için.”
“Yok, yok. Ben bakarım, yolu tarif edin, kendim giderim,” dedim ve tarif ettiği yolu adımlamaya başladım. İçeri hiç girmek istemiyordum, ama mecburdum. Bu işi kendim için değil, abim için yapıyordum. Abimin benim için yaptıklarının yanında bu, çok küçük bir fedakarlıktı.
Aralık olan çalışma odasının kapısına yaklaştığımda içeriden gelen sesler dikkatimi çekti. Kapıya iyice yaklaştığımda gözlerimin önüne sabah gördüğüm kabus geldi. O anın aynısıydı sanki. İçeri bir adım atmak yerine aralıktan baktım ve gördüğüm manzara kanımı dondurdu. Çakır koltukta oturmuş, Betül de kucağında, öpüşüyorlardı. Sabahki kabusum gerçek olmuştu.
İçimde bir volkan patlıyordu, ama dışarıdan sakin görünmeye çalışıyordum. Kendime gelmek için derin bir nefes aldım. Ne yapmalıydım? İçeri girip her şeyi mahvetmek mi yoksa hiçbir şey olmamış gibi davranmak mı? Kalbim yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu. Çakır'ın ihanetini gözlerimle görmek her ne kadar hazırlıklı olsam da canımı acıtmıştı. Sırtımı kapıya yasladım, bu manzarayı bir daha görmek istemiyordum. Ama işim, abim, ve her şey için bu anı sindirip devam etmem gerekiyordu.
Fazla düşünmeden kapıyı sonuna kadar açıp içeri girdim. Korkak gibi saklanmayacaktım. Kalbim deli gibi çarpıyordu ama yüzümde en ufak bir duygu belirtisi yoktu.
“Beni emretmişsiniz, Çakır Bey,” dedim, hiç de bir şey olmamış gibi, oysa Betül’ün üstündeki bluz çoktan çıkmıştı, yalnızca sütyeniyle kalmıştı. Bu manzarayı görmezden gelmek neredeyse imkânsızdı, ama ben gözlerimi Çakır’ın gözlerine dikmiştim. Sakin ama içinde fırtınalar kopan bir kadının ifadesiyle.
“Destur!” diye öfkeyle bağırdı Çakır, gözlerimiz buluştuğunda şaşkınlığını gizleyememişti.
“Kapıyı çaldım, ama oynaştığınız için duymamışsınızdır, Çakır Bey,” dedim alaycı bir şekilde, sesim adeta kışkırtıyordu onu. Şu sıralar Çakır’ı öfkelendirmekten başka zevk aldığım bir şey kalmamıştı. Son zamanların en büyük eğlencesi buydu benim için.
“Ne diyorsun sen?” diye kükredi, sesi yükseldikçe odadaki gerilim daha da artıyordu. Çakır’ın gözleri alev alev yanıyordu, sinirlenmeye hazırdı ve bu, her şeyi daha da heyecanlı kılıyordu.
“Diyorum ki,” dedim soğukkanlılığımı bozmadan, “yatak odası adabı var. Karının gözü önünde böyle basılınca hiç de hoş olmuyor. Madem ihanet ediyorsun göz önünde yapma.”
Çakır’ın yüzü daha da karardı. “Gel buraya!” diye öfkeyle homurdandı ve hala kucağında oturan Betül’ü adeta bir top gibi kenara fırlattı. Sanki hiçbir şey değildi onun için. O an kalbimde bir anlık acı hissettim, ama bu, hemen ardından gelen korkuyla bastırıldı. Çakır’ın üzerime doğru geldiğini görünce, ne yaptığımı fark ettim. Yılanı yuvasından çıkarmıştım ve şimdi o yılan üzerime doğru hızla geliyordu.
Koşar adım odadan çıkarken kalbim adeta yerinden fırlayacaktı. Ama asıl sorun, Çakır’ın arkamdan gelmesiydi. Peşimdeki adımları giderek yaklaşıyordu, nefesimi tutarak daha hızlı koştum. Sinirlendireyim derken canavarı uyandırmıştım. Şimdi ise o canavar beni ele geçirmeye çok yakındı.
Koridorun sonuna yaklaştım, ama Çakır’ın elinin neredeyse koluma uzandığını hissettim. “Buraya gel dedim!” diye bağırdı.