bc

Sencileyin

book_age18+
4.4K
FOLLOW
71.5K
READ
family
HE
badboy
heir/heiress
bxg
mystery
rejected
seductive
wild
like
intro-logo
Blurb

Bu kurgudaki kişiler, yerler, kurum ve kuruluşlar hayal ürünüdür. Gerçeklerle ilgisi yoktur.

Ergen iken aşağılanan bir genç kızın Nobel ödülü alıp on iki yıl sonra geri dönmesi nelere yol açar? Bazen dilin kemiği olmuyor olduğunda da iş işten geçiyor. Akın için hayat pekte kolay olmayacak gibi.

“Kalk hadi hem çok güzel bir şey oldu”

“Ne oldu anne?”

“Nisan geldi” dedi.

“Evet anneciğim Nisan ayındayız ya 16 Nisan bugün iki hafta oldu geleli.”

“Onu mu diyorum deli oğlan Nisan geldi Nisan kız” gözlerim hızla açıldı.

“Nisan derken?”

“Vallahi sabah gördüm. Siyah lüks bir araçtan indi omu değil mi diye bakınırken anne babası sarılınca anladım. Yahu ne güzel olmuş arkadan gördüm bir içim su. Bir boy var manken.”

Annem anlatırken benim kafam bambaşka yerlerdeydi.

“Abisi neticede kıyamamıştır tabi izin aldıysa demek ki”

Hızlıca kalktım. Kahvaltı tepsisine çarpınca “Yavrum yavaş yanacaksın” dedi annem.

“Ne zaman gelmiş?”

“Bilmem ki gece indi sanırım.”

“Kimse var mıydı yanında”

“Görmedim”

“Ne kadar kalacakmış?”

“Evladım arkadan gördüm bilmiyorum. Ailesi ile vakit geçirsin diye gitmedim. Büşra Kahvaltı edelim dedi lakin kız kaç saat yoldan geldi. Jet tok mu diyorsunuz ne ondan olmuştur belki dedim. Yarın akşama yemeğe davet ederiz sorarsın bütün sorularını”

Hangi yüzle anacığım?

“Hadi benim makinada ki çamaşırları çıkarmam gerek kalk sende. Kahvaltını et. Bu toplantı önemli dedin” annem çıktı. Hızlıca cama koştum. Belki görürüm umudu ile.

Sadece odama bakan balkonunun perdesi usulca çekildi hepsi bu. Bahçe kapısının önünde siyah bir BMW var.

Olsun gelmiş ya geçerim karşısına dilerim özrümü. Belki de 12 yılın vicdan azabı böylece diner ne dersiniz?

chap-preview
Free preview
Çikolatalı Vişneli Kek- 1. Bölüm
NİSAN’DAN… “Çırptım çırptım karıştırdım Kendimi onunla yatıştırdım, kalktım sana kek yaptım” Mutfağın içinde yalın ayak oradan oraya sekerek canhıraş bir çabanın içindeydim. Neden mi? Hemen söyleyeyim. Çünkü Kek yapıyorum. Hem de benim için çok özel biri için. Telefonumdan açtığım müzikte Nil Karaibrahimoğlu şarkısını söylemeye devam ediyordu “Üç yumurtayı kırdım önce Portakal dilimledim ince ince Göz kararı da biraz süt kattım Kalktım, sana kek yaptım” Gerçi benim yapacağım kek portakallı değildi. Belki de hayatta en sevdiğim meyve vişne ve onun yanına en yakışan şey çikolata ile bir kek olacaktı.Bir yandan da şarkıya eşlik ediyordum “İnsan neler yapar isteyince Bu bir şey değil düşününce Ben de tarifi öğrenince Kalktım, sana kek yaptım.” Yumurtayı özenle kırdıktan sonra içerisine şekerini ilave edip mikseri karışıma daldırdım. Bu karışımı köpük köpük olana kadar karıştırmak üzere ayarlamıştım tarifte öyle yazıyordu Tarifi bulabilmek için de epey uğraştım onu da belirteyim. Çünkü özel olsun istiyorum. bir yandan salına salına şarkıya eşlik ederken diğer yandan yumurta ve şekerin gerçekten karıştığını ikna olunca içine Biraz süt, biraz vanilya ve yağ ilave ettim karıştırmaya devam ederken gözlerimden kalpler çıkıyordu. Şu an ne mi yapıyorum keke sevgimi katıyorum. Nil’de söylemeye devam ediyordu “Çırptım, çırptım, karıştırdım Kendimi onunla yarıştırdım Kimse kimseye benzemez Kendimi kekle yatıştırdım Oturdum ellerimle sana kek yaptım” Karışıma unu eleyerek koyun ki iyi kabarsın yazıyordu. Başlamadan önce eksik bütün malzemeleri hazırladım. Elekte buna dahil. Çikolatalarını bile özel almıştım ve alabilmek için haftalığımı biriktiriyorum. Belçika çikolatası. Yaklaşık bir buçuk haftadır harçlığımı biriktiriyorum. Unu yavaş yavaş eklerken kabartma tozunu da unutmadım. İsterim ki yüreğim gibi kabarsın. İçine Damla çikolataları ilave ettikten sonra çekirdeklerini özenle çıkardığım vişneleri de ilave ettim daha şimdiden çok güzel görünüyordu. İşaret parmağımı içine daldırıp bir miktar bulaştırdım ve yaladım. Mutfağı bu şekilde emrime amade yapabilmek için uzun bir uğraş vermiştim. 5 kişilik bir ailede mutfağın bu şekilde boş kalması kolay olmuyor elbette şimdi diyeceksiniz ki sen kimsin? Baştan alayım o zaman. Merhaba ben Nisan 15 yaşındayım 1.55 boyunda kimilerine göre şişman bana göre balık etli, mavi gözlü bir buçuk numara gözlük takan, koyu kahve saçları kısa kulağının altında küt kesimi ile biten, dişlerinde ortodonti tedavisi nedeniyle teller bulunan bir genç kızım. Şimdi çizdiğim profil sizde bir ergen izlenimi yaratmış olabilir. Aslında bakarsanız haklısınız da lise 2. sınıf öğrencisiyim pek de parlak başarılara imza atan bir öğrenci de değilim üstelik. Ailemle beraber İstanbul’da Şair Itri çıkmazında yaşıyoruz. Babam karayollarında çalışan bir işçi adı Davut annem ev hanımı Büşra. İki abim var biri 20 yaşında İnşaat mühendisliğinde okuyor gelecek sene mezun olacak. Diğeri de ondan 2 yaş küçük 18 yaşında büyük olanın adı Serhat küçük olanın adı Ferhat. Ferhat abimde bilgisayar mühendisliğinde okuyor. Tabii bu kadar başarılı abi profilinin içinde benim ite kaka ikinci sınıfı zorluyor olmam aile içinde biraz alay konusu oluyor ama çok takılmıyorum. Çünkü ben insanın gerçekten sevdiği işi yapması gerektiğine inanıyorum. Henüz ne olacağıma ya da ne yapacağımı bilmiyorum. Bildiğim tek şey bundan yıllar sonra geriye dönüp baktığımda iyi ki bu işi yapıyorum diyeceğim. Bunun ne olduğu belli değil belki şimdi yaptığım gibi muhteşem bir kafenin aşçısı olurum kekler tatlılar yaparım ya da bir doktor bilmiyorum. Gerçi ben Doktor olursam abimle arkadaşları bana patlamalı güleceklermiş. Öyle söylüyorlar. Ama buna da takılmıyorum kalbini temiz tuttuğun müddetçe hayatta başaramayacağın bir şey olmaz bence. Hayalperest miyim? Belki. Ne anlatıyordum şu anda kek yapıyorum dedim ya kime olduğunu demedim. Kime biliyor musunuz bugün öğleden sonra 4'te aşkımı itiraf edeceğim kişiye. Hayallerimin aşkı kendimi bildiğimi bileli ona çekiliyorum. Şimdi diyeceksin ki zaten o 15 yaşındasın kendini Ne zamandır biliyorsun? Biliyorum işte. İnsan hisseder bence. Ona olan aşkımın gerçek olduğunu biliyorum ciğerimden bir ses diyor ki Nisan bu adam senin kısmetin. Aşkımı itiraf etmeden önce de vişneli çikolatalı bir kek yapıyorum. Bu an özel olmalı. Ömür boyunca hatırlanmalı. O kim mi? Akın Acartürk. Adı geçince bile kalbimin ritmi değişiyor. Mutfağı boşaltmaktan bahsetmiştim ya Şair Itri çıkmazı sakinleri haftada bir gün mutlaka gün yaparlar. Bugünkü günde karşı komşumuz Necla teyzelerin evinde. Siz de bir sır vereyim mi inşallah Necla teyze ileride benim kaynanam olacak. Çünkü o benim gönlüme taht kurmuş adamın annesi. Mahallemize bu kadar rezidanslara apartmanlara direnip yuh borusunu öptürürcesine iki katlı müstakil evlerin karşı karşıya sıralandığı tipik bir mahalle. Şair Itri çıkmazı demiştim ya işte bu çıkmaz sokağın en sonunda sağ tarafında bizim evimiz sol tarafında da Gönlümün Efendisi tüm ve ailesi oturuyor karşı karşıya bulunan evlerimizi dik bir ağaçlık Tepe gölgeliyor . Onun için çıkmaz sokak. Bahçelerimizin bittiği yerden başlayan dik tepelik benim de sırlarımın merkezi gibi. Benim odam tamda onun odasına bakıyor. Bahçe içinde odamın balkonuna uzanan Vişne ağacının dalları yaz akşamlarımı serinleten o tatlı esinti ile yüzümü okşarken bende onu izliyorum. İki katlı evimizin alt katında annem ve babamın odası üste de de abilerim ve benim odalarımız var. Birbirinin aynı mimarisi ile dizayn edilmiş evlerde karşılıklı yaşıyoruz. Necla teyze de annem gibi ev hanımı ve o da annem gibi bu mahalleye gelin gelmiş. Kocası Muhsin amca belediyede işçi. Akın’a gelince 20 yaşında mimarlıktan mezun olmak üzere. O da abim gibi seneye okulunu bitirecek. Serhat abimle çok yakın arkadaşlar. Aynı zamanda aynı üniversiteye gidiyorlar. Ve sanırım birlikte bir iş yapmayı planlıyorlar Akın'ın benden 1 yaş büyük bir kız kardeşi var Simay. Biz mahallede 4 kızız sanırım popolarımız bezlendiğinden beri birlikte dolaşıp birlikte gülüp birlikte ağladığımız 4 kız ben, Simay, halamın kızı Serpil ve Dilek. Dilek bizden 2 yaş büyük Yani şu anda 17 yaşında Simay 16 Serpil ve ben 15 yaşındayız hepimiz aynı liseye gidiyoruz Mahallede bulunan Anadolu Lisesi'ne. Bugünün önemine gelince bugün Nihayet Akın'a hislerimi anlatmak için bir fırsat yakaladım Serpil onunla konuşabilmem için mahallemizin biraz aşağısında okulun spor salonuna getirecek Ben de akşam 4'te içine sevgimi katarak yaptığın keki verirken ona olan hislerimi açıklayacağım. Kekime o kadar özeniyorum ki sabahtan beri olabilecek bütün terslikleri aksilikleri hesap ettim şimdi de Nil bana eşlik ederken Nihayet kalıba döktüğüm keki fırına vermeyi başardım. Karşısına geçtim oturdum gözümü kırpmadan tarife uygun sıcaklığa getirdiğim fırında pişmesini bekliyorum “Unla sütü karıştırdım iyice Tereyağı ekledim eriyince Fırın da oldu yüz seksen derece Attım, sana kek yaptım” Şarkı çalmaya devam ederken hayallerimin daha doğrusu haftalardır beklediğim anın gerçekten yaşanacak olmasının verdiği heyecanla sırıtıyordum. Yaklaşık 45 dakika sonra gerçekten tarifte söylendiği gibi kabardı kekim. İçim içime sığmıyor Bende keke baktıkça böyle kabarıyorum göğüs kafesinden çıkıp taşıyacak gibi hissediyorum. Kalktım 45 dakikadır oturduğum yerden fırını kapattım. Sonra içinden keki çıkarttım soğumaya bıraktım saat 3'e geliyordu şimdi gidip hazırlanma vakti evimiz 2 katlı olduğu için merdivenleri üçer beşer çıkarak kendime odaya attım hızlıca bir duş aldım. Sonra pantolon üzerine bir tişört çektim beğenmedim kot tulumu giydim içine kırmızı tişörtümü kirpiklerimi biraz renklendirdim biraz ruj aslında diş tellerim olmadan konuşsam daha iyiydiler ya neyse kısa bir zaman sonra çıkacak zaten dedim ya bence aşk her şeyi aşabilir parfümümü sıktım saçlarımı taradım. Aynada gördüğüm şeyden memnun bir şekilde gülümsedim hatta kendi kendime söylendim bile “Hadi kızım Nisan bitir artık şu iş”. İsmimi çok severim dedemle nenem vermiş 23 Nisan'da doğunca tam bir Atatürk hayranı olan dedem “Adı Nisan olsun” demiş. bütün akrabalarımız Almanya'da yaşıyorlar burada sadece biz ve küçük halamlar var. Hızlı adımlarla aşağıda mutfağa indim ortamın mis gibi bir koku almıştı kek kokusu. Benimki sevgimi katarak yaptığım vişneli çikolatalı kek. Ilıyınca bir borcama koydum ki annem borcamlarının kaybolduğunu sorgulamasın diye bu borcamı da harçlıklarımı biriktirerek aldım. Borcamın üzerine kırmızı kurdele ile bir fiyonk yaptım güzel de bir poşetin içine koydum. Geriye ince bir iç çektim hazırım saate baktım üç buçuktu. Şimdi evdeki kek kokusunu sorgulamasınlar diye camı kapıyı açıp havalandırdım. Kek yaparken ortamda kalan delilleri topladım. Makineye tepip hızlıca çalıştırdım. Nasılsa gelince ben boşaltacağım anşamazlardı. Hayatımın en özel gününü yaşamaya hazırdım. Portmanto'daki anahtarlarımı alırken ayağıma da kırmızı Converselerimi giydim. Son bir Defa portmanto'nun aynasına bakarak üzerimi kolaçan ettim. Gözlüğümü gözüme yerleştirdim. Hazırdım. “Hadi bakalım Nisan Gazan mübarek olsun.” Kapıyı açtığımda Serpil ile burun buruna geldik. “Neredesin kızım?” diye yükseldi. “Tamam tamam hazırım kek yaptım duş aldım anca oldu” “Annemler günden çıkmadan önce bir an evvel gidelim yakalanmadan” dedi Serpillerde bir alt sokakta oturuyorlar. “Serpil çok heyecanlıyım. Elim ayağım tutmuyor eminsin değil mi net bir şekilde konuştun gelecek Akın?” “Eminim dedim ya seni okulun spor salonunda bekliyor” dedi cuma günleri öğleden sonra dersi olmuyordu fakülteden erken çıkıp ya sahilde dolaşıyordu ya da arkadaşlarıyla basket oynadığını biliyordum. Mezun olunca askerliğini tamamlayacaktı. Tabii bizim birlikteliğimiz ailem tarafından hemen hoş karşılanmayacağı onaylanmayacağı için beklememiz gerekecekti. Olsundu. Aşk neticede her şeyin üstesinden gelir. Serpil elimdeki poşete hızlı bir göz gezdirdi. Sonra kimseye görünmeden hızlı hızlı yürüdük. Derin derin nefeslendim. “Sen git ben burada gözcülük yapıyorum gelen olursa ıslık çalarım” dedi Serpil. Yanağına bir öpücük bıraktım. Son bir üzerimi kontrol ettim. “Ya Allah Bismillah” dedim. Girdim içeri. Usul susul adımlıyordum. Size yemin ederim kalbimin sesi ayak seslerimden daha fazla duyuluyor. Kucağımda ılık ve mis gibi kokan kekim. Biraz daha ilerledim. Spor salonunun sonuna kadar geldiğimde onu gördüm. Benden en az otuz santim dalan uzundu sanırım. Abim boyunun 1,87 olduğunu söylemişti. Koyu kestane saçları onlarla uyumlu kestane rengi gözleri bir kadını kıskandıracak kadar kıvrık kirpikleri. Yavaş yavaş adımladım tam adını seslenecektim ki biri ile konuştuğunu fark ettim. Serpil yalnız gelecek demişti. Üzerine yapışan kot pantolonu beyaz keten gömleği ile öyle yakışıklı görünüyordu ki. Salonun L gibi kıvrılan kısmında oldukları için beni görmüyorlardı. O tarafa yığılmış sandalyeler ve fazla eşyaların da arkasında olduğu için kiminle konuştuğunu göremedim. Merakıma yenildim. Bir adım bir adım derken duvar dibinde sesini duyar hale geldim. Öne doğru atıldı. “Ahh Akın” dedi bir ses. Kaşlarım hayretle havalandı. Öpüşüyorlardı. Kafamı azıcık uzattım. Bir kadının ayağı beline tırmanmıştı. Akın’ın elleri de o ayağın kalçalarında. “Beni deli ediyorsun” dedi kadın sesi. Kalp ritmimde bozuldu. “Asıl sen beni deli ediyorsun” “Yaa yalan söyleme öyle olsa mahallenin bütün kızları peşinde olmazdı” Çapkın çapkın gülümsedi. Bir yandan da kızın gerdanını öpüyordu. Kalakalmıştım. Put gibi kesildim. “Gülme ergen olgun hepsi sana yanık” “Ben de sana” Kız susmuyordu. “Hele Nisan” adımı duyunca duvar dibine sindim gözlerimi sıkıca yumdum. “Nisan mı? Oradan bakınca sübyancı gibi mi görünüyorum” dedi Akın. Tam kalbime bir hançer saplandı. “Niye güzel değil mi?” dedi kız. Bu sesi biliyorum. “Yahu Nisan’dan bahsediyoruz ne kadar güzel olabilir?” dudaklarımı büktüm. “Gözleri mavi bir kere” dedi kız. “Boyu 1,55 kilo iki katı zekâ desen yok, saç desen o da yok memesi var mı emin bile değilim. O şişe dibi gözlüklerle kadından çok yürüyen bir kaplumbağa gibi. Bana gerçek kadın gerek senin gibi” Çıkıp yüzlerine tükürmek istedim. “Sana aşık” dedi kız. “Ben değilim şimdi ergen Nisan’ı mı konuşacağız yoksa bizi mi?” dedi Akın. “Hem önce bir büyüsün kadın olduğuna kendini ikna etsin beni ikna etmesi kolay” “Şimdi burada olsa kırmızı converseleri kot tulumu ve kırmızı tişörtü ile oğlan çocuğu gibi olurdu” dedi kız kahkaha attı Akın. Elimdeki borcam büyük bir gürültü ile düştü. Gelirken poşetinden çıkarmıştım. Sadece kırmızı kurdelesi ile beton semine saçıldı. Etraf cam kırıklarının arasında mis gibi çikolatalı vişneli kek koptu. Tabi borcam mı daha kırıktı kalbim mi bilmiyorum Ses ile hızlıca birbirlerinden ayrıldılar. Beni görmeyi beklemiyorlardı anlaşılan. Akın’ın yüzü yumruk yemiş gibi oldu. İkisinin de yüzüne baktım. “Nisan” dedi elini uzatacak oldu. “Adam değilmişsin” dedim arkamı dönüp koşmaya başladım. Geldiğim yoldan değil. Ağladığımı kimse görmemeliydi. AKIN’DAN… O talihsiz olayın üzerinden bir hafta geçti. Bir kere bile görmedim. En azından bir özür borçluydum. Birkaç kere kapılarına gittim. Daima kapıyı açan Nisan ortalarda görünmüyordu. Telefon ettim. Telefonu kapalıydı. Ne ara bu kadar hormonlarının esiri bir adam olup karşıdakini düşünmeden kalp kırar oldum bilmiyorum. Bir iki kere Serhat’a soracak oldum. Yanlış anlar diye vazgeçtim. Lakin bir haftadır tek kelime öğrenememiştim hakkında. Sonunda bütün her şeyi göze alıp kapılarını çaldım. Serhat’a canımın sıkıldığını bahçelerinde bir akşam kahve içmeyi teklif ettim. “Kardeşim biraz sohbet ederiz. Canım sıkıldı. Hem Nisan bize birer kahve yapar” “Kahve kolay da Nisan yapamaz” dedi önümden bahçede ki masaya ilerlerken. Adımlarım durdu. “Neden bir şey mi oldu?” Oturmam için bana bahçe sandalyesini işaret etti. “Nisan gitti” “Gitti mi nereye?” “Almanya’ya” “Almanya ne alaka?” “Bilmem geçen gece eğitimine dedem ve nenemin yanında orada devam etme istediğin söyledi. İki gün önce de gitti” “Ne zaman dönecek?” “Bilmiyorum kardeşim. Giderken bir daha dönmem bile dedi deli kız. Sanki biz olmadan yapabilirmiş gibi” dedi gevrek gevrek gülerken. Vicdan azabım boynuma asılı kaldı. NİSAN’DAN… 12 YIL SONRA… Havaalanından kiraladığım siyah BMV’yi Şair Itri çıkmazının önündeki evimize park ettiğimde derince bir soluk çektim. Hayat ne garip kaçarcasına 12 yıl önce gittiğim yerlere abimin düğünü için geri dönüyorum. Hem de dünyanın öbür ucundan Amerika’dan. Bazı değişiklikler var elbette. Psikoloji alanında Nobel ödüllü bir klinik psikolog olarak dönmem gibi. Son dokuz yıldır Amerika’da yaşıyor olmam gibi. Daha bir sürü şey var. Sırası gelince paylaşacağım elbette. Aracın kapısını açmadan telefonuma bir mesaj düştü. İki el ellerini içe kıvırıp yarım ay gibi yan yana getirerek bir kalp şeklinde dururken ki ekran görüntümün tam üzerine. “Umudum” “Sen Nobel ödüllü muhteşem bir psikologsun güzelim. Korkma, yılma, pısma sadece iki hafta sonra yine beraberiz” dedi. Nasıl yapıyor bilmiyorum. En zor anlarımda beni gülümsetmeyi başarıyor. Ekranda görünen ellerimize baktım. Derince bir nefes çektim. Sol ayağımı inmek için araçtan dışarı çıkardım. Siyah stilettolarımı asfalta değinde tok bir ses çıktı. Sonra bedenimi çektim. Tamamen çıktım. Otuz altı beden kumaş pantolonumun üzerindeki deve tüyü ipek bluzumu düzelttim. Şimdiler de boyum 1,82. Belime kadar uzanan ve at kuyruğu saçlarımı da. Uzandım çantamı aldım. Kafamdaki güneş gözlüklerimi yüzüme indirdim. Kabanımı aldım. Aracın arkasına yürüdüm. Bagajı açıp İki hafta için yerecek küçük valizimi aldım. O sırada evin kapısı açıldı. On iki yıl önce ki Nisan olsa gözlüklerini burnuna yerleştirip kim diye bakardı. Şimdi sadede güneş gözlüğü dışında gözlük kullanmadığım için bagaj kapısını kapattım. Sapını ayarladığım valizi çekerken bir feryat koptu. “Yavrum gelmiş” Yüzüme bir gülümseme yayıldı. Onların beni ziyarete geldikleri anlar dışında görmemiştim. Büşra hanım hiç değişmemiş. Arkamdaki eve bakmadan adımladım. Hadi bakalım Nisan Özerkan. Sadece iki hafta yapabilirsin.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Dönüm Noktası Aşka Tutsak

read
4.4K
bc

İKİNCİ ŞANSIM

read
1.4K
bc

Küçücüğüm

read
106.5K
bc

KAR TANESİ

read
12.5K
bc

İNCİ TOZU (+18)

read
15.1K
bc

ÇİFT SIFIR (+18)

read
43.1K
bc

KELEBEK ÖLÜMÜN KIYISINDA

read
1.7K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook