KAYIPLAR

1301 Words
İnsan her gün ölmeyi diler mi? Acıdan beslenip daha da güçlenmesi gereken yerde daha da dibe batar mı? Gerçeği ararken yokluğun kucağına düşüşü gibidir aşk. İyiyi ararken kendi benliğinden vazgeçtiğindir. Vefadır, vaz geçmektir aşk. Herşeye değerken şimdi beş para etmez. Değeri bile kalmaz. Ozaman niye var ki insanın ruhunu yok edecek kadar büyük ve güçlü olan o aşk? Gözlerinde kaybolman gerekirken neden yokluğunda kaybolasın ki? O kadar büyükse neden savaşlar aşkla kazanmak yerine acıyla bitti? Güvendim, yanıldım, hata yaptım Pişmanım. Gazetede gördüğüm işe alınmak için dualar ederken, dünden beri bir şey yemediğimin farkına vardım. Bebekleri çok sevmesem de denemekten zarar gelmez. Miğdem açlık sinyalleri vermeye başladı. Caddeye uzak bir yerde olduğumdan markette yoktu. Hızlı adımlarla ara sokakları geçtim. Zorla yürümek beni yorsa da pes etmek yok! O işi bir şekilde alıp düzene girmem şart. Koşar adımlarla yürüğümden bacaklarım yanmaya başlamıştı. İlk gördüğüm markete girdim. İçeride pek insan yoktu. Bir iki çalışan ve bir müşteri. Cebimdeki para git gide azalırken yetirememekten ve zamanında iş bulamamak aklımdan çıkmıyordu. Eğer birşeyler yemessem ölecektim. Raflardaki yiyeceklere ve fiyatlarına bakıyordum. Elime birkaç tane yiyecek aldım. Fiyatları uygun ve doyurucu şeylerdi. Akşama yiyecek ararken birisi bana çarptı. Elimdeki herşey yere şaçılmıştı. Omzum kırıldı sandım bir an. Bana çarpan serseriye öfkeyle baktım. Aslında serseriye pek benzemiyordu. Şık giyimli biriydi. Özür bile dinlemeden arkasını dönüp gitti. Öfkeyle söylene söylene yerdekileri topladım. İnsanlar bu denli iğrençleşebilir mi? Elimdekilerle kasaya ilerledim. Aldıklarımın parasını ödeyip kasiyere ilandaki adresi sordum. Çok az yolum kalmış. Kasiyere teşekkür edip tekrar yola çıktım. Yolda aldıklarımdan birkaçının paketini açıp yedim. Yürüyerek yemek yemeyi ne kadar sevmesemde kaybedecek zamanın yoktu. Karnınmı doyurunca kalan birkaç paketide cebime attım. Adresteki sokağa ulaşınca bütün evlerin numarasına bakmaya başladım. Birkaç ev ileride aradığım adresi buldum. Dublex ve geniş bahçeli bir evdi. Bahçe kapısını aralayıp içeri girdim. Bahçe kapısından eve doğru uzanan taş yolun üzerinde ilerlemeye başladım. Bahçede bir sürü ağaç vardı. Son baharda olduğumuzdan bütün ağaçlar yapraklarını dökmüşlerdi. Evin kapısının önüne geçtim. Bir an aklımdan geri dönmek gelse de şansımı denemek zorundayım. Üzerimi ve saçlarımı düzenlemeye çalıştım. Cebime attığım tokamı çıkarıp saçlarımı tepede dağınık bir topuz yaptım. Kapının yanındaki zile bastım. Kapıyı bir kadın açtı. Üzerinde ki kıyafetlerinden evin hizmetçisi olduğu belliydi. Beni baştan aşşağı süzdükten sonra gözlerime bakıp gülümsedi. "Şey... Ben iş ilanını gördüm de kiminle görüşmem gerekiyor?" Kadın kapıyı dahada aralayıp içeriyi işaret etti. "Buyrun." İçeri girmekte tereddüt etsem de bu son şansım olabilir. Ev çok geniş ve aydınlıktı. Eşyalardan çok zengin oldukları belliydi. Bu işe girsem hayatımı düzene sokabilirim. İçeriden bir ses geldi. "Kim geldi." Kadının sesindeki otorite hizmetçinin yüzünü buruştursa da cevabı geciktirmedi. "İş için gelmiş efendim." Kadın oturduğu kanepeden kalkıp ağır ve sert adımlarla bize doğru yaklaştı. Gelirken bile işe alınmayacağım belliydi. Öyle bir bakıyordu ki sanki iğrenç bir şeymişim gibi. Yüzünü buluşturarak tam önümde durdu. Eliyle ceketimi kenera çekip üzerimdeki kıyafete baktı. Etrafımda tam bir dönüş yapıp tekrar önümde durdu. Sanki oğluna eş arıyor. Daha ne kadar böyle dehşetle bakacak acaba? "Adın ne senin?" Biraz geri çekilip cevap verdim. "Hayal." Kadının eli çenesine gitti. Düşünür gibi sesler çıkardıktan sonra kollarını göğsünün altında bağladı. "Hiç böyle bir iş yaptın mı? Sen bugün gelen yedinci kızsın." "Sayılır. Benim gerçekten bir işe ihtiyacım var." bundan iki yıl önce komşumuzun çocuğuna bir gece bakıcılık yapmıştım karşılığında para almıştım okadar. Ama bir çocuğa bakmak zor olamaz. "Senin evin nerede? Ailen kim? Bu kadar soru sormamın sebebi çocuğumu sana emanet edecek olmam." Kadın haklı. Ama ne diyebilirim ki. Evimi terk ettim, sokakta yaşıyorum ve hiç param yok mu? "Bir evim yok. Ailemde yok sadece paraya ihtiyacım var." Tepkisini ne kadar tahmin edebilsem de cevabını merak ettim doğrusu. Kadın aşağılar gibi gülmeye başladı. Gülmesi daha da büyürken öfkeyle gözlerine baktım. Bu hale nasıl düşebildim? "Sana nasıl güveneyim? Evin bile yok!" sesindeki gülme geçmişti. Yerini alaya bırakmıştı. Bu kadar zor olabileceğini tahmin bile edemedim. Sizi ararız deyip göndermesini ve hiç aramamaları gerekirdi. "Ve tatlım bu kadar güveni nereden buluyorsun. Bak bu eve, bana ve şu çalışanlara. Hepsi bir sürü testten geçti. Sicil kayıtlarına kadar bakıldı. Senin neyin var ki? Nasıl güveneyim ve tek çocuğumu sana nasıl bırakayım?" Yaptığım hatanın acısı canımı yaksa da güçlü olmam ve pes etmem gerekiyordu. "Bakın bayan evim ve hiçbir şeyim olmayabilir ama tekrar kazanamayacağım anlamına gelmiyor. Ve siz insanları dış görünüşüyle yargılıyorsunuz. Sizde dışarıdan bakılınca iyi bir insan gibi dururken ne kadarda iğrençleşebildiniz." Kadın bana nefretle ve utançla bakarken kapıya yöneldim. Heryerde küçük düşürülmekten bıktım. Kapıyı bir hışımla açıp kendimi dışarı attım. İçeriden kadının öfkeli sesi gelse de aldırış etmeden sokağa çıktım. Cebime attığım ilanlara göz attım. Dikkatimi bir ilan çekti. Temizlikçi ve yemek yapabilen biri miyim? Biraz... Adrese baktım buraya çok uzak olmamamalı. Birkaç sokak ileride bir yer. Burayı iyi bildiğimden kaybolma ihtimalim biraz zor. Yürümekten ayaklarım ağrısa da dayanacağım. Koşar adımlarla eve ulaştım. Ev çok büyük değildi ama zengin oldukları kesindi. Beklemeden kapıyı çaldım. Bir süre sonra kapı açıldı. Genç bir adam açtı. Ve üstünde beline doladığı havludan başka bir şey yoktu. Hemen yere baktım. O çıplak olduğundan utanmıyor ben baktığımızda için utanıyorum. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Saçları ıslaktı. Yüzü oldukça gergin ve gözleri mavi renkliydi.Kendimde konuşma cesareti bulunca gelme sebebimi söyledim. "Ben iş için gelmiştim. Kiminle görüşmem gerekiyor?" "Benimle. İçeri geç." Kapıyı geçmem için aralayınca içeri girdim. Bana içerideki kanepeleri işaret etti. Kendini beğenmiş birine benziyor. Lütfen burada da aşağılanmayım. İşaret ettiği kanepeye oturdum. Ev geniş ve oldukça sadeydi. Geniş ekran televizyon ve karşısında ise L kanepe. Arkadan ayak sesleri gelince dönüp baktım. Merdivenleri tekere teker iniyordu. Üzerinde takım elbise vardı. Ceketin içinde kaslarını belli edecek kadar dar bir tişört. Elindeki yüz havlusuyla saçlarını kurulamaya çalışıyordu. L koltuğun diğer ucuna yayvan bir şekilde oturdu. Beni baştan aşşağıya inceledikten sonra havluyu kanepeye bıraktı. "İsmin?" yaşın kaç? Ailen nerede? Hiç bu işi yaptın mı? Klasik sorular. "Hayal." "Hayal..." kahverengi saçlarını eliyle geriye attı. "Ben bu evde yalnız yaşıyorum. Ve tek bir çalışan lazım tek başına bu evin üstesinden gelebilir misin? Ve yemek yapabilir misin?" Gözlerimi ondan ayırıp eve baktım. Burada çok eşya yok. Üst katta da sadece onun odası olmalı. Yemeği de internetten bakarım. Onaylar gibi ses çıkarınca ayağa kalktı. "Evi gezebilirsin." yürümeye başlayınca bende ayağa kalktım. Aklına bir şey gelmiş gibi bir anda durakladı. Arkasını dönüp bana baktı. "Bu evde tek kural var. Yukarıda ki kahverengi kapılı odaya asla girilmeyecek!" Uyarı dolu sesine karşılık sadece kafamı sallayabildim. Yalnız ben onun ismini bilmiyorum. Söylemek istese söylerdi zaten. Ve birde para işi var. Birini işe almak bu kadar kolay mı? Ya psikopat katilin biriysem, hırsız da olabilirim. "Bu kadar mı yani? " ne diyorsun Hayal işe başlamadan çıkarılacağım. Geçmişimi ve neden iş aradığımı sorsa ne cevap gerçeğim? "Yani alındım mı?" Çıkış kapısına yönelmişti. Arkasını dönüp bana baktı."Öyle görünüyor. Yarın başlarsın. Üst katta boş bir oda var. Eşyalarını felan getirirsin." yarın mı? Otele yetecek kadar param yok ve bu adam beni bu kadar çabuk işe alınca insan güvenemiyor. Kaybedecek neyim kaldı ki zaten? "Bugün başlasam. Şey benim eşyam da yok." şimdi bittim işte. Soracak ve ben 'evi terk edip sevgilimle kaldım. O da benden yapmak istemeyeceğim kadar iğrenç şeyler isteyince evi terk ettim.' mi diyeceğim. "Neden?" tek kaşını kaldırıp sorgulayıcı bakışlar atıyordu. Bu işten de oldum. Susmayı bir türlü başaramıyorum. "Öyle gerekti." kaşlarını indirip bana yaklaşmaya başladı. Biri pisliğin teki çıkar biri kendini beğenmiş buda sapık çıksın tam olsun. Şansın benimle sorunu ne? "Bu arada ailen neden yok?" "Öyle gerkti.!" benimle arasında iki adım kalınca durdu. "İşe ihtiyacın olduğu halinden belli. Bu yüzden ne sen bana soru sor, ne de ben sana. Sen işini yap yeter." Kafamı salladım. Arkasını dönüp adım atmadan tekrar bana döndü. "Rüzgar." ona anlamayan bakışlarla bakınca gülümsedi. Gamzeleri hafif beliginleşip buz mavisi gözleri kısılınca Yunan tanrılarını andırıyordu. "İsmim Rüzgar." "Rüzgar..." "Akşam saat 7 de yemeğim hazır olsun." İlk günden emir vermeye başladı bile. Tamam anlamında ses çıkarınca evden çıktı. Koskocaman evde yalnızım ve hiç tanımadığım birinin evinde. Çok normal bir şey değil. Hatta anormal bir şey.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD