bc

SİL (SOĞUK İNTİKAM)

book_age18+
618
FOLLOW
3.8K
READ
others
dark
drama
tragedy
sweet
humorous
lighthearted
serious
scary
spiritual
like
intro-logo
Blurb

Annemin büyük kelebeği değil, babamın küçük böceğiydim ben!

Yokluğun dibiydi gözleri. Koskoca mavi bir boşluk. Kalbimi en derinden etkileyebilecek, gökyüzünü bile imrendirecek masmavi gözleri vardı adamın. Yokluğu seni nefessiz bırakan, varlığı ise nefesini kesen bir adamdı. Kokusu huzur dolu, teni ise alevdi. Dokunduğu yeri yakan. Geldiği yere huzur getiren bir koruyucuydu. Buz dağının arkasındaki hisleri buğulu bile görünmeyecek kadar gerideydi. Kalbinin en gerisindeydi hisleri, yokluğun en dibinde.

Siyah kadar yalnız, mavi kadar sonsuzdu gözleri!

(Kitaptan alıntı!)

"Ama küçük bir 'hayal'" yanıma yaklaşıp elini dostça omzuma koydu.

"Hiçbir çocuğun hayali küçük değildir. Ve hiçbir hayal önemsiz değildir." sesi sonuna doğru kısılırken söylediği cümle bana güç veriyordu. "Senin, benim için olduğu gibi."

chap-preview
Free preview
ARAYIŞ
Silmek... Bir hayatı bitirip yeni hayata başlamak. Hep bunu isteriz ama hiçbir zaman başarılı olamadık. Herkesin geçmişte bir hatası olur. Benim de oldu, herkesin düşebileceği bir hata yaptım. En büyük hatam ; Güvenmek... Karanlıktayım. Zifiri karanlık... Tek aydınlığım ölümüm de göreceğimiz o beyaz ışık. Acıların hüküm sürdüğü bu hayatta tek ve son kurtuluşum ölüm. Hayatımı, annemin büyük kelebeği değil babamın küçük böceği olarak yaşadım. Sonum belli ve ben bile bile acıların içinde mücadele ediyorum. Ben çok güçlüydüm. Her zorluğa göğüs geren ben şimdi her şeyden kaçar oldum. Korkuyorum... Kaybedecek bir şeyim kalmamasına rağmen korkuyorum. Kalbimi kaplayan öfke; bedenimi sararken hiçbir şey yapamıyorum. Çünkü ben kaybettim. Artık son noktadayım. Ne dayanacak güç ne de azim. Bomboş bir beden ve gerektiğinden fazla dolu bir beyin. Yağmur, kaldırımda koyu lekeler bırakarak çiselemeye başladı ve ben kalacak bir yer bulamadan sokakta geziyordum. Yanımdan geçen insanlar bana ucube gibi bakarken, ben sadece kendimi soğuktan korumak için ceketime sarılıyordum. Doğru bir evim yok. Çünkü evimi terk ettim. Aşık olduğuma inandığım bir insana güvenerek hayatımdan vazgeçtim. Evime dönmek istedim ama bu affedilebilecek bir hata değildi. Dönüşü olmayan bir yola girdim. Yarı yolda terk edildim. Artık kimseye güvenim kalamadı. Bu koskocaman hayatta bir başımayım. İlerideki otel tabelası gözüme takıldı. Bankta yatamazdım ya da bir ara sokakta. Korkak adımlarla otelin kapısına ilerledim. Kapıyı iterek açtım. Otelin sıcaklığını iliklerime kadar işlemişti. Resepsiyonda duran bayana doğru ilerlerken cebimde kalan son 50 TL le nasıl idare edebileceğimi düşünüyordum. "Hoşgeldiniz hanım efendi. Size nasıl yardımcı olabilirim?" zorla suratına taktığı gülümseme büyürken ellerimi cebimden çıkardım. "En ucuz odanız hangisi?" sesimdeki soğukluk kadının suratını düşürsede cevabı gecikmedi. "25 TL. Bir gecesi." kabul etmekten başka şansım yoktu. Resepsiyonun arkasındaki saate baktığımda gece yarısına az kalmıştı. "Tamam. Bir gece kalacağım zaten." kadın, arkasını dönüp duvara monte edilmiş minik gözeneklerden bir anahtar çıkardı. Bana yönelip elindeki anahtarı bana uzattı. "26 numara. 4. kat. Parayı çıkışta verebilirsiniz." hiçbir şey demeden merdivenlere yöneldim. İlk girdiğimde pek inceleme fırsatım olmamıştı ama sıcak beni yeni yeni kendime getirdi. Koyu kırmızı duvar kâğıtları odayı karartsa da otel güzel ve ferahtı. Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp odamı aradım. Eski yapılı olmasına rağmen sağlamdı otel. Sonunda odamı bulduğum da anahtarı kilite yerleştirip kapıyı araladım. Kapı gıcırtılı bir şekilde açıldı. Odayı aydınlatan loş ışık dışarıda ki sokak lambasıydı. Odaya göz atmak için duvarda lambanın düğmesini aramaya koyuldum. Ama gene talihsiz ben bulamadım. Tek kişilik yatağın yanında ki masaya yöneldim. Üzerindeki lambayı açtım. Etraf biraz daha aydınlanmıştı. Duvardaki düğmeyi görünce ona doğru ilerledim. Düğmeye bastım ama lamba yanmadı. Talihsizliğin bu kadarı atık! Üzerimdeki yarı ıslak ceketi çıkarıp köşedeki küçük kanepenin üzerine attım. Giriş kapısının yanında ki kapıya doğru ilerledim. Her adımım da gıcırdayan döşemeler ne kadar sinirlerimi bozsada sabretmek zorundaydım. Kapıyı aralayıp içeriye göz attım. En azından tuvalet vardı. Kapının yanındaki düğmeye bastım. Işık yanıp sönmeye başladı. Bir oda istemiştim, ahır değil! Aynanın karşısına geçip kendime baktım. Gözlerimin altı morarmış, kahverengi saçlarım hiç olmadığı kadar dağınık ve pis. Ben nasıl bu hale geldim? Nasıl birine bu denli güvendim? Ne kadar da aptalım! Tamam doğru bana çok değer veren bir ailem yoktu ama en azından yemeğim ve kalacak yerim vardı. Peki şimdi. Koskoca bir hiç . Ne sevgimin ne de güvenimin karşılığını aldım. Yeterince olgunum artık neye inanacağımı biliyorum. Bu hayattaki tek gerçek ölüm. Musluğunu açtım. Avucumda biriken soğuk suyla yüzümü yıkadım. Biraz daha kendime gelmiştim. Tuvaletten çıkıp yatağa yöneldim. Üzerimdeki kıyafetlere aldırmadan yatağa girdim. Yatak biraz rahatsız verici olsa da sokaktan iyidir. Başımı yumuşak yastığa koydum. Gözlerimi kapadım. Annemi çok seviyorum ama babam... O benden nefret ediyor. Her gün nefretini dile getiriyor. Göktuğ, o ise babamın aptal ortağının aptal oğlu. Babam onunla iyi anlaşmam konusunda hep tehditler savurdu. Bir gün o aptal ile çıkmaya başladım. Buna en çok sevinen babam oldu. Neden çünkü ortağı ile daha yakın olacaklardı. Sonunda dayanamadım. Dayanılacak gibi değildi o adam. Evden kaçtım. Göktuğ ile yaşamaya başladım. Sadece bir hafta sonra gerçek yüzü ortaya çıktı piç kurusunun. Ileri gitmek istedi her gün sarhoş bir şekilde eve gelmeye başladı. Sonuç orada da yapmadım. Evime annemin yanına dönmeyi o kadar istedim ki. Ama yapamadım. O adam asla eve almaz beni. Daha fazla düşünmeyi kesip kafamı yastığa gömdüm. Ne kadar uykum olmasa da uyuyup dinç olmama lazım. Ne de olsa iş ve ev aramaya çıkacağım. Kafamda ki bütün düşünceleri rafa kaldırıp uyumaya çalıştım. Sabah, güneş ışıklarının gözlerime çarpmasıyla uyandım. Yavaşça doğrulmak istedim ama heryerim ağrıyordu. Kendimi tekrar yatağa bıraktım. Bugün çok zor geçecek benim için. İyi bir iş ve ev bulmama lazım. Kendimi daha iyi hissedince yataktan kalktım. Kanepenin üzerine attığım ceketimi alıp aşşağıya indim. Otel dün geceye oranla daha kalabalıktı. Resepsiyona ilerleyip anahtarı bıraktım cebimdeki 50 TL' nin yarısı şimdiden gitmişti. Otelden çıktım. Sokakta; işe yetişmeye çalışan iş adamları, aileler ve aşık çiftlerle doluydu. Aldırış etmeden en az işlek caddeye ilerledim. Arada omzuma çarpan insanlar olmasa daha kolay olabilirdi. Ara sokağa girince rahat bir nefes aldım. Zaman kaybetmemem gerekiyordu. Yürümeye devam ettim. Normal bir sokağa girince etraftaki tabelalara baktım. Hiçbir yerde iş yoktu. İleride 'eleman aranıyor' tabelasını görünce zaman kaybetmeden oraya ilerledim. Kapıyı iterek açtım. Bir restaurant. Görevliye doğru ilerledim. Yüzüne yapıştırdığı gülümsemeyle yanıma yaklaştı. Konuşmasına fırsat vermeden sordum. "Dışarıdaki ilanı gördüm iş için geldim. Kiminle görüşmem gerekiyor." Kız küçük bir şoktan sonra arkasındaki dar koridoru gösterdi. "Odası koridorun sonunda." Restaurant, geniş ve renkliydi. Masalarda ki insanlar kendi aralarında sohbet edip yemeklerini yiyorlardı. Şık giyimli ve iş adamlarıyla doluydu. Etrafa bakmayı kesip koridora girdim. Bir kaç kapıdan sonra üzerinde 'Müdür:Zafer Yıldırım' yazan tabelayı görünce kapıya birkaç kez vurduktan sonra içeri girdim. Masada genç ama benden yaşça büyük bir adam oturuyordu. Kafasını kaldırmadan konuşmaya başladı " İş için mi geldiniz?" Kafamı salladım sanki görüyormuş gibi. "Evet." Kafasını yavaşça kaldırıp bana baktı. Baştan aşşağıya süzdükten sonra kaşlarını çattı. "Sence burada çalışmak için uygun musun? Üstelik buraya seçkin aileler gelir onlara hizmet edebilecek misin?" "Buraya iş bulmak için geldim. Üstelik emin olun sizden daha iyi biliyorum, insanlara nasıl davranacağımı. En azından sizin gibi insanları aşağılamıyorum." Adam şaşkınca bana bakıyordu. Belli ki kimse onun kusurlarını yüzüne vurmamış. Zaten bu aptalın işinde de çalışmam. Arkamı dönüp kapıya ilerledim. İşe ihtiyacım var ama asla gururumu ayaklar altına aldırmam. Kapının kolunu tutup çevirdim. Adam derin bir nefes alıp konuştu " Zaten senin gibi birini de işe almazdım." Kapıyı çarparak odadan çıktım. Sesi duyanlar bana doğru baktı. Kimileri kendi aralarında bana bakarak konuşuyorlardı. Kimseye aldırış etmeden restauranttan çıktım. "Adama bak. Çok meraklıydım zaten senin işine! Lanet olsun! Ama çok ihtiyacım vardı bu işe. Ah be Hayal gene tutamadın şu aptal çeneni." kendi kendime konuşurken insanlar bana deliymişim gibi bakıyorlardı. Annem gibi söylenmeye başladım gene. Anılar anılar ama artık hepsini silip hayata yeniden başlamam gerekiyor ne kadar zor olsa da. İlerideki küçük büfe gözüme ilişti. Kenarındaki raflarda gazete ve klasik kız dergileri vardı. Bir ümit iş ilanı vardır diye gazetelere yöneldim. Birkaçının içini karıştırdım. En çok iş ilanı olan gazeteyi aldım. Büfedeki çalışan adam, küçük pencereden kafasını uzatmış ne yaptığıma bakıyordu. Cebimden bozuk paraları çıkarıp adama uzattım. Bir paraya birde bana baktı adam. Yakından bakınca yaşlı kır saçlı bir adam olduğu belli oluyordu. Gazeteyi alıp bir banka oturdum. Hava soğuk olmasına rağmen beni etkilemiyordu. Gazete manşetlerine bakarken kendi resmimi gördüm. 'Hayal Çağlar ARANIYOR'. Babamın işi olmadığı belliydi.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

SAKIN SEVME

read
3.4K
bc

EFRUZ ŞAHSUVAR (TÜRKÇE)

read
8.1K
bc

Patika

read
7.6K
bc

BARUT KOKUSU

read
15.1K
bc

Gökten Düşen Aşk

read
3.3K
bc

Geceler Kadar Siyah

read
18.1K
bc

Bir Dizi İz (2. Kitap)

read
1.5K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook