Hadi bir oyun oynayalım seninle. Adı aşk olsun, yüreğimi seninle doldursun.
Devrim bir süre daha pencereden aracı izledi, kafası oldukça karışmıştı. Fotoğraf yumruk yaptığı elinin arasında buruş buruş olmuştu. Bilgileri ayrıntılı inceleme isteği ve merakıyla yeniden çalışma masasına doğru adım attı. Yüz yirmi metrekarelik bir eve göre çalışma odası oldukça küçük ve kasvetliydi. Meşe ağacından yapılmış çalışma masasına anlamsız gözlerle baktı. Masanın ortasında duran açık dosya adeta adama göz kırpıyor, beni oku diye bağırıyordu. Sandalyeye oturmadan önce salona, ardından solda kalan mutfağa yöneldi. Isıtıcıya su ekleyip dolaptan bir fincan aldı ve sert bir kahve hazırlamaya başladı. Sakin ve aklıselim düşünmek istiyorsa öncelikle kahve içmeliydi. Suyun fokurdayan sesiyle düşüncelerini kafasından uzaklaştırdı ve hazırladığı fincana suyu ekledikten sonra elinde dumanı tüten kahvesiyle yeniden çalışma odasına döndü. Sandalyeye oturmadan pencereden dışarıya son bir bakış attı. On dakika önce kapının önünde duran arabanın yerinde yeller esiyordu ve bu onu daha fazla kızdırdı. Yarın oldukça ilginç ve uzun bir gün olacaktı, bu yüzden dersine iyi çalışmalıydı. Dosyaya gömüldüğünde merakı daha fazla artmıştı.
♣♣♣♣
Afra arabasını park ettikten sonra oldukça yorgun bir şekilde eve yöneldi. Fiziksel olarak değilse bile, zihnen oldukça yorucu bir akşam olmuştu. İçinden Devrim’e lanetler okuyor, artan öfkesi kendisine hiç yardımcı olmuyordu. Kızgındı. Hesap soramadığı, onun hayatında yeri olmadığı, dahası adi herif her gece koynuna başka kadınları aldığı için kızgındı. Devrim ile ilgili her şeye, kendisine hissettirdiği bütün duygulara öfkeliydi.
Kapıyı yavaşça açarak, kimseye yakalanmama umuduyla sessizce içeriye girdi. Ayakkabılarını çıt dahi çıkarmadan çıkarıp merdivenlere yöneldiği sırada yanan ışıkla içinden bir küfür savurdu. Kimseyle konuşmak, açıklama yapmak istemiyordu. Daha doğrusu buna gücü bile yoktu.
“Yemekte evde olacağını sanıyordum,” diyen Ayla Hanımın sesini duyduğunda omuzları daha da çöktü. Yakalanacak başka kimse kalmamış mıydı Allah aşkına?
“Teyzem lütfen, çok yorgunum,” diye inledi. “Değil konuşmak, odama çıkacak gücüm yok. Bu konuşmayı sabah kahvaltısında yapamaz mıyız?”
Ayla Hanım ters giden bir şeyler olduğunu anlamış, usulca başını sallamıştı. Devrim denen baş belası yine Afra’yı yıkacak bir şeyler yapmıştı.
“Yemek yedin mi peki?” diye sordu anlayışla ve endişeyle. Afra başını sallayarak merdivenleri tırmanmaya devam etti. Sadece başını sallamıştı ve baş sallamak yalan söylemek anlamına gelmiyordu. Ayla Hanımın o kadar uğraşı arasında bir de kendisi için endişelenmesini istemiyordu. Birkaç dakika annesinin odasına uğrayıp, onun uyuyan yüzünü izledikten sonra odasına geçti ve kendisini yatağının üstüne attı. Gözlerini tavana sabitlemiş, dudakları inatla gerilmişti.
“Bana âşık olacaksın Devrim Demir ve bu yaptıklarının hesabını tek tek vereceksin.”
♣♣♣♣
Devrim ilginç bir roman okuyormuşçasına gözlerini Afra ve şirketin bilgileri olan dosyadan alamıyordu. Kızı tanımadan ona hayran olmuştu. Kendisine değil elbette, işteki zekâsına… Bir buçuk yıldır Acar şirketinden aldığı teklifleri reddetmesinin sebebi, şirketi yöneten kişinin genç bir kız olmasıydı. Fakat ne derece büyük bir hata yaptığını yeni yeni anlıyordu. Neden araştırma istemeden reddetmişti ki bu teklifleri? Anlaşma öylesine kârlıydı ki kendine kızdı. Bu kız kesinlikle çok zekiydi ya da şirketi idare eden gizliden gizliye başka biri vardı. Bu kadar genç bir kadının bu şekilde başarılar sağlamış olması kendisine imkânsız geliyordu. Dosyayı baştan sona yeniden okudu.
Şirket beş yıl önceki durumuna göre büyük bir yol kat etmişti. Afra şirketin başına geçtiğinde babasının yaptığı iş anlaşmalarından ikisini feshetmiş, iki büyük şirketle yeni ortaklıklar sağlamıştı. Beş yıl öncesine kadar sadece inşaat ürünleri pazarlaması yaparken, Afra Acar başına geçtikten bir yıl sonra inşaata da el atmıştı. Yaptıkları mimari binalarla dört yılda iki ödül almışlar ve bu yılın başlarında iç ve dış dekorasyona da el atmışlardı. Şirketin hisse senetleri beş yıl önce para etmezken şimdi borsada en iyi elli şirket arasında yer alıyordu. Kadınla tanışma isteği bir anda artmıştı. Babasını dinlemekle doğru olanı yapmıştı eğer müdahale etmeseydi teklifi bu kez de reddedecekti.
Şirket bilgilerinden sonra Afra’nın kişisel bilgilerine göz gezdirmeye başladı. Yirmi dokuz yaşında, İstanbul doğumluydu. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümü mezunuydu. Yüksek lisansını ve stajını İtalya’da yapmış, ülkeye geri döner dönmez şirketin başına geçmişti. Stajını yaptığı şirket İtalya’da bulunduğu dönemde iş yaptığı bir şirketti. Bir dönem onlarla çalışmış, aldıkları projede ortak olmuşlardı. Buruşturup yere attığı resmi yeniden eline aldı. Tarihlere bakılırsa İtalya’da çalıştığı dönemde Afra da o şirkette çalışıyordu. Kadının yüzünü dikkatlice bir kez daha inceledi. Karşılaştıklarını sanmıyordu, karşılaşmış olsalar bir şekilde hatırlardı.
Yorulduğunu hissederek omuzlarını esnetti ve kahvesinden bir yudum daha alıp odasına yöneldi. Tam kapıyı açacakken odada sızıp kalan kadını hatırlayarak, kullanmadığı diğer odaya yöneldi. Eli kapı tokmağına uzandığı sırada dondu kaldı. Bu odaya girmek istemiyordu. Bir dönem Selin’le birlikte yattığı yatağa yatma fikri yarasını sızlatmıştı. Sakalları arasına gizlenmiş yarasını sıvazlayarak salona yöneldi ve kendini üçlü kanepenin üstüne attı. Ailesi birçok kez villaya dönmesini istemiş ama Devrim bu fikre karşı çıkmıştı. Onlarla yaşamak kendisine işkence gibi geliyordu. Ailesine haksızlık ettiğinin farkındaydı ama bir türlü geçmiş saplantılarından kurtulamıyordu. Hele çevresinde o kadar âşık çift varken buna dayanmak zordu. Kardeşinin, Emir’in hatta yeni tanıdığı ve sevdiği Umut’un mutlu olmasından memnundu ama mutluluklarına uzaktan şahit olmaktan daha da memnundu. Onlar gözünün önünde oldukça kendi başarısız ilişkisi her defasında yüzüne çarpıyor ve canını yakıyordu. Hayatında hiçbir zaman başarısızlığa yer vermemişti. Okul ve iş hayatı boyunca yaşamadığı başarısızlığı âşık olduğu kadında yaşamıştı. Selin onun tek başarısızlığıydı ve bundan nefret ediyordu.
Öfkeyle yastığı fırlattı. Lanet kadın yine aklına gelmişti. Onu aklından ne kadar uzak tutmaya çalışırsa çalışsın bir türlü tam anlamıyla başarılı olamıyordu. Ne işle haddinden fazla ilgilenmesi, ne de hayatına giren kadınlar… Hiçbiri Selin’i unutmasına yardımcı olmuyordu. Yüzünü elleriyle derisini sökmek istercesine hırsla ovaladı. Sakal bırakmaktan nefret ederken, son bir yıldır Selin yüzünden sakal bırakmak zorunda kalmıştı. Yüzüne hediye ettiği yara izi Selin’in asla hayatından tam anlamıyla çıkmayacağının bir kanıtı gibiydi. Aslında estetik operasyonuyla bu yaradan çabucak kurtulabilirdi ama bunu istemiyordu. Her ne kadar o yara izinden nefret etse de sırf bir yara izi için yüzünü ameliyat ettirmeyecekti. Bir eli yanağında uyuya kaldığında kendini bambaşka bir yerde buldu.
Saatler sonra yattığı rahatsız edici koltuktan sıçrayarak uyandı. Alnında biriken terler kötü bir kâbusun ortasında kaldığının habercisiydi. Öfke dolu gözleri hızla odayı taradı. Her şeyin bir rüyadan ibaret olduğunu anladığında rahatlayarak derin bir nefes aldı. Kendine gelebilme arzusuyla hızla banyoya yöneldi ve ılık suyun altına girdi. Ellerini duvara dayamış, teninden akan suları boş gözlerle izliyordu. Rüyasında gördükleri o kadar gerçekçiydi ki bundan ölesiye korkmuştu.
“Nasıl bir lanetsin sen?” diye inledi boşluğa. Yumruklarını ardı ardına fayanslara vururken çaresizlikle mırıldandı.
“Seni yaşamamış olmayı tercih ederdim. Belki o zaman yeniden yaşamak için cesaretim olurdu.”
♣♣♣♣
“Her şey hazır mı Oğuz?”
Afra heyecandan titreyen bacaklarını yok saymaya çalışarak önündeki asansöre doğru yürüdü. Oğuz hem küçüklüğünden beri arkadaşı, hem de şirketin yöneticisiydi. Afra’dan dört yaş büyüktü. Oğuz babasının sayesinde üniversiteyi bitirmiş ve ardından şirkette işe başlamıştı. Afra’nın yokluğunda şirketle ilgilenmiş, genç kız döndüğünde hiçbir yardımı ondan esirgememişti.
“Bu heyecana gerek yok, her şey kontrol altında. Neden bu kadar panik oldun anlamıyorum. Bundan daha büyük şirketlerle bile başa çıktın sen.”
Afra açılan kapıdan asansöre bindi ve titreyen parmaklarıyla gidecekleri katın düğmesine bastı. “Evet, evet haklısın ama bilmiyorum, heyecanlandım işte.”
Oğuz’a yandan bir bakış atıp derin bir nefes aldı. Biraz sonra görüşecekleri adamın âşık olduğu adam olduğunu Oğuz nereden bilecekti ki? Annesi ve Ayla Hanım dışında kimsenin Devrim’e duyduğu aşktan haberi yoktu. Asansör yukarıya çıktıkça kalbi göğüs kafesini zorluyordu. Bu hiç iyi değildi. Bir an önce sakinleşmesi gerekiyordu. Devrim’in karşısında bir krize yakalanmayı istemezdi. Kendi kendine sakin olmayı telkin ederken asansör durdu. Derin derin nefesler aldı ve asansörden çıktı. Babasının dediği gibi o güçlüydü. Adamı ilk kez görmeyecekti, heyecanlanacak hiçbir şey yoktu. İşini yapacak, ortaklığı neden istediğini anlatacak, kârları ve zararları tartışacak ve kararı Devrim’e bırakacaktı. Her zaman yaptığı işlerden farklı bir iş yapmayacaktı. Heyecanlanmak çok saçmaydı.
Devrim’in sekreteri onları karşılamak için gelmiş, görüşecekleri toplantı odasına yönlendirmişti. Devrim ve asistanının odada onları beklediklerini öğrenince kendine son bir kez çeki düzen verdi ve eteğini çekiştirdi.
Devrim, kapının vurulma sesiyle gelenleri karşılamak için oturduğu yerden ayağa kalktı. Sabahki rahatsız edici kâbusun etkilerini tam olarak üstünden atamamıştı. Selin’le yaşadıkları durduk yerde neden rüyalarına girmişti? Kadını unutmak için çabalarken, onunla yaşadıklarını tüm gece yeniden yaşamıştı ve buna katlanamıyordu.
Sekreterin ardından odaya giren ikiliyi süzdü ve ciddi iş adamı kimliğine büründü. Önemli bir toplantının ortasında hayal kırıklıklarını düşünecek değildi. Resimde gördüğü spor kıyafetlerin aksine karşısında iş kadını kimliğine bürünmüş Afra duruyordu. Kırmızı arabayı aklından çıkararak -daha doğrusu çıkarmayı dileyerek- kadına elini uzattı.
“Hoş geldiniz Afra Hanım,” dedi kadını dikkatle süzerken. Yeşil gözleri Afra’yı tepeden tırnağa süzerken kısıldı. Dikkat çekici mavi gözleri insanı bambaşka dünyalara davet ediyor gibiydi.
Afra birkaç saniye genç adamı ve ciddi yüzünü süzdü. Şu an burada olduğuna inanmak o kadar güçtü ki, derin bir nefes aldı. İnce ve minik elini adamın güçlü parmakları arasına teslim ederken, içinden kalbine sakin ol diye yalvarıyordu. Sakin kalması çok önemliydi. Aylarca hatta yıllarca bu anın gelmesi için uğraşmıştı. Hisleri çığlık çığlığa adama daha yakın olmayı dilese de, elini uzatmakla yetindi.
“Teşekkürler Devrim Bey.” Kekelemediği için kendini tebrik etti. Devrim’in elini çekmeye çalıştığını geç fark edince içinden bir küfür savurdu. Avucunu adamın ellerinden ayırıp parmaklarıyla eteğinin kıyısını kavradı. Devrim’in titreyen ellerini fark etmesini istemiyordu. Heyecanını dizginlemek istercesine derin bir nefes daha aldı. Eğer kalbinin yakınında minik bir mikrofon olsaydı atışlarının sesini tüm şirket duyabilirdi.
Devrim, Oğuz ile de tanıştıktan sonra koltukları işaret etti. Yaptığı araştırmaların, okuduğu tüm dosyaların beyninde dönüp durmasına rağmen oldukça sakindi. Afra’nın kendisinden ne istediğini çözmesi gerekiyordu. İş dışında başka ne istiyor olabilirdi bu kadın? Sadece bir iş için çevresinde sinsi sinsi dolaşıyor olamazdı.
“Lütfen oturun başlayalım,” diyerek biraz önce kalktığı koltuğuna geri döndü.
Oğuz’un dürtüklemesiyle kendine gelen kadın usulca gösterilen koltuğa yerleşti ve sunum için hazırladığı raporu çantasından çıkarıp Devrim’e uzattı. Titreyen parmaklarını kimsenin fark etmemesi için büyük bir çaba sarf ediyordu. Dosyayı uzattıktan sonra boğazını temizledi ve adamın gözlerinin içine baktı.
“Siz dosyayı incelerken ben de size şirketimizle ilgili bilgi vereyim.” Devrim uzatılan dosyayı alırken, “Gerek yok,” dedi ve kadının gözlerinin içine baktı. Karşısındaki insanı her zaman şaşırtmayı severdi.
“Bir şirketle toplantıya oturmadan önce o şirket hakkında bilgi edinmek âdetimdir. Acar şirketi hakkında ve bize sunacağınız proje hakkında yeteri kadar bilgim var. Ben dosyaya tekrar göz atarken isterseniz siz de bana neden bizi seçtiğinizi anlatın.”
Gözlerini yeniden kadının gözlerinin içine dikti ve içinden ekledi. “Ya da çevremde ne aradığınızı?” İç çekti ve dosyaya döndü. Bunu sesli sormak için uygun zaman değildi.
Afra neredeyse afallamıştı ama bunu belli etmedi. Birçok şirketle anlaşma yapmış, ilk kez böylesine tavırlı bir hareketle karşılaşmıştı. Koltuğunda rahatsızca kıpırdandı. Devrim’in tutumundan nedense hiç hoşlanmamıştı. Gözlerinin içine içine bakması bu adamın hakkında neler bildiğini merak etmesine sebep olmuştu. Devrim kendisini araştırırken neler öğrenmiş olabilirdi? Rahatsızlığını bir kenara bırakıp, dosyadan başını kaldırmış kendisini inceleyen adamın gözlerinin içine baktı. “Allah’ım!” diye isyan etti iç sesi. “Ne olur hata yapmama izin verme.”
“Eğlence parkı projesini bildiğiniz üzere ihaleyle kazandık. Ve sizin İtalya’dayken böyle bir projede daha önce bulunduğunuzu biliyorum. Hatta bu projeden ödül almıştınız. Proje oldukça büyük ve şirketimiz mimari ve inşaat alanında oldukça yeni. Mimarlarımız ne kadar kendine güvense de, ben bu projeyi sizin çizmenizi istiyorum. Ödüllü bir mimarsınız ve bu proje hem sizin için hem de şirketimiz için oldukça büyük bir kâr sağlayacak. Ayrıca Demir Holding bünyesinde çalışmış olmak bizim gibi küçük şirketler için yeni kapılar açılmasını sağlayacak.”
Devrim dikkatle kadını dinliyordu. Dün gece, şirketi gizliden gizliye başka bir elin yönettiğini düşünmüş ama Afra düşüncelerini çürütmüştü. Diğer tahmini doğruydu. Bu kadın kesinlikle çok zekiydi. Tıpkı Selin gibi… İçindeki ses çığlık çığlığa teklifi reddetmesi ve bu kadından uzak durması gerektiğini haykırıyordu. İkinci bir Selin vakasını kaldıramazdı. Kendi düşüncelerine kızdı. Oğuz denen herife çevirdiği gözleri bir an adamda takılı kaldı. Oğuz’un konuşmalardan çok Afra’ya konsantre olduğunu fark etti. Adamın bakışlarında hem endişe hem de hayranlık vardı. Anlam veremedi. Hayranlığı kadına olan ilgisindense bile endişesi nedendi? Sanki Afra birazdan düşüp bayılacaktı ve Oğuz yerinden fırlayıp onu tutacaktı. İlginçti. Kendini toplantıya vermek istercesine düşüncelerinin gittiği yönü bastırdı.
“Bu bize yaptığınız ilk teklif değil. Bir buçuk yıldır düzenli aralıklarla bize farklı projelerle teklif yolluyorsunuz. Bunun sebebi nedir peki? Yine ödüllü bir mimar olmam mı yoksa?” Sorudaki keskinliği fark eden Afra güldü. Adam kendisiyle ilgili bir şeylerden şüpheleniyordu ve haksız da sayılmazdı. Kadının gülmesi Devrim’in kaşlarını çatmasına sebep oldu.
“Komik olan nedir Afra Hanım?” Sesi beklediğinden yüksek çıkmıştı, boğazını temizledi. Afra, Devrim’in de tahmin ettiği gibi zeki bir kadındı. İlk anın aksine heyecanı oldukça yatışmış ve rahatlamıştı. Bu ortaklığı sağlamak için elinden geleni yapmaya niyetliydi. İleride pişman olmak istemiyorsa elinden geleni ardına koymamalıydı ve öyle de yaptı. Kaşlarından birini alayla havaya kaldırdı.
“Cevabını bildiğiniz bir soruyu tekrar sorduğunuz için elbette, af edersiniz. Elbette ödüllü bir mimar olmanız sebepler arasında ama şirketinizin ismi sizin mimarlığınızdan daha önde… İsimlerin prestij yaptığı bir dönemdeyiz sonuçta. Yapılan ve emek verilen işler yerine bu devirde isimler iş yapıyor. Biraz önce de dediğim gibi Demir Holding bünyesinde çalışmış olmak Acar inşaat ve dekorasyon şirketine prestij kazandıracak.”
“Ukalalık yapmayın,” diye kestirip attı genç adam. Kadının tavrı sinirlenmesine sebep olmuştu. Resmen kendisiyle alay ediyordu. Kelime cambazlığında şirket işlerinden çok daha fazla başarılı olacağı bir kesindi. Hangi hakla mimarlığını basit görürdü? Devrim kendisine şaşırdı, ortada bu kadar sinirlenecek bir şey yoktu ama sinirleri tavan yapmıştı. Bu kadın dünden beri sinirlerini zorluyordu.
“Ukalalık yapmıyorum, aksine gerçeklerini söylüyorum Devrim Bey. Bu projeden siz de, şirketiniz de kârlı çıkacak. Bunu göz ardı edemezsiniz değil mi? Bu projeyi ne kadar çok istediğinizi iyi hatırlıyorum. İhaleyi kaybettiğinizde oldukça öfkelenmiştiniz ve ben ayağımla projeyi size getiriyorum. Bundan memnun olmanız gerekir.”
Devrim masanın altına indirdiği elini öfkeyle yumruk yaptı. Karşısında böyle ukalaca konuşan bir erkek olsaydı, anlaşma falan demez yumruğu yüzüne indirebilirdi. Lanet olsun ki kadın haklıydı. Bu projeyi gerçekten çok istemişti ama katıldığı ihalede proje, isim bile yapmamış Acar şirketine verilmişti ve kadın şimdi karşısına geçmiş bunu yüzüne vuruyordu. Bu projeyi almak için o kadar uğraşmışken, Afra’nın ayağına gelmiş olması da ayrı bir konuydu. İhale ile aldığı bir projeyi neden kendisine veriyordu? İşte buna mantıklı bir sebep bulamıyordu. Genç kadının söyledikleri ne kadar mantıklı olsa da bir bit yeniği vardı. Projeyi almış olması zaten şirketine prestij katacaktı.
“Haklısınız. Fakat teklifte yaptığınız bir şartın beni rahatsız ettiğini dile getirmeliyim. Ben tüm projelerimde tek çalışırım. Ve siz benden mimarlarınızla çalışmamı istiyorsunuz. Bunu kabul edemem.”
Kadının yüzündeki kendini beğenmiş ifadenin anbean yok olmasını dikkatle izledi. Gözlerine yansıyan hayal kırıklığını saniyeler içinde profesyonelce saklamasının her anına tanıklık etti. Söylediklerinden kadının memnun olmadığını anladı ve içinden kendini tebrik etti. Hiçbir zaman mimarlarla çalışmamıştı ve her daim kendi işini kendi görmüştü. Sırf bir kadın istedi diye kendi şirketinin mimarlarına vermediği imtiyazı ufacık şirketin mimarlarına verecek değildi. Afra denen yeni yetme iş dünyasında kendisini alt edemezdi. Aşkta başarısız olması işinde başarısız olduğu anlamına gelmiyordu. Bir kadına kapılıp onun izinden giderek hayatının hatasını yapmış olabilir, hatta otuz beş yıllık hayatında ilk kez yenilgiyi tatmış da olabilirdi fakat bu yaşamında yeni yenilgilere izin vereceği anlamına gelmiyordu.
“Sizin bilgilerinizden faydalanmalarının iyi olacağını düşünmüştüm,” dedi Afra sesindeki hayal kırıklığını gizlemeye çalışarak. Onu her gün görme şansı yok oluyor gibiydi. İçten içe kaybettiğini bağıran sesini susturmayı diledi. Böyle olacağını hiç düşünmemiş, hatta hesap bile etmemişti. Bir an evvel bir şeyler düşünmeliydi. Devrim’i kazanmak için, ona Afra’yı tanıtması ve yakın olması şarttı. Uzaktan bir şey elde edemeyeceğini yıllar boyunca keşfetmişti. Ona yine uzak kalmaya dayanamazdı. Bu kadar yaklaşmışken olmazdı.
Devrim düşünceyle yüzünü sıvazladı. Afra’nın her an düşen yüzü Devrim’in aklını karıştırmıştı. Eğer teklifi kabul etmezse kadının projeyi geri çekme ihtimali vardı ve bunu istemiyordu. Babası bu projenin altında şirketlerinin imzasını görmeyi umuyordu ve onu bir kez daha hayal kırıklığına uğratamazdı. Fakat sebep her ne olursa olsun başka mimarlarla çalışmayı kabul edemezdi. Aklına gelen fikirle yüzü birden aydınlandı. Bu kadının amacını anlamak istiyorsa yakınında tutması gerekiyordu.
“Eğer teklifinizi kabul etmemi istiyorsanız bir şartım var.”
“Nedir?” diyen kadına sinsice tebessüm etti. “Mimarlarınızla değil, sizinle çalışmak istiyorum. Dekorasyondan anladığınızı dosyanızda okumuştum. Benim mimarime sizin fikirlerinizi katmak isterim. Benimle çalışan mimarlarınız değil, siz olacaksınız.”
Afra neredeyse sevinçten sandalyesinden düşecekti. Mavi gözleri parlamış, yüzü tebessümle aydınlanmıştı. Biraz önce sönen umutları yeniden bir balon gibi havalandı.
“Kabul ediyorum,” dedi hiç düşünmeden. Devrim merakla kadının tepkilerini izlerken, istediğinden daha fazlasını onun ellerine verdiğinin henüz farkında değildi.