3.Bölüm

2572 Words
Çünkü her aşk istisnasız can yakar. Afra sandalyesine yaslanmış bugün kazandığı zaferini düşünüyordu. Dudaklarında sinsi bir tebessüm peyda olmuş, mavi gözleri zaferin tatlı sarhoşluğuyla mahmurlaşmıştı. İnce eleyip sık dokuduğu planı nihayet meyvelerini vermeye başlamıştı. Küçük bir çocuk gibi kıkırdadı. Bugün o kadar mutluydu ki, hiçbir şey hatta hiç kimse mutluluğuna gölge bile düşüremezdi. En sonunda Devrim’e yakın olabileceği planı hayata geçmişti. Hem de isteğinden daha farklı bir şekilde… Araya sokacağı mimarlara, uyduracağı bahanelere, düşünmek zorunda kalacağı küçük yalanlara gerek bile kalmamıştı. Devrim kendi isteğiyle mimarlarıyla değil, Afra’nın kendisiyle çalışmasını tercih etmişti ve bu istediğinden çok daha fazla fırsatı eline veriyordu. Bugün yaptıkları ilk resmi toplantıyla iki gün önce imzaladıkları anlaşma kesinlik kazanmıştı. Artık geri dönüş yoktu. İki gün önce konuşulan her şey bir sözleşme altında toplanmış ve karşılıklı imzalar atılmıştı. Tek yapması gereken onu kendine âşık etmekti. Yalanlar olmadan, onu gizliden gizliye izlemek zorunda kalmadan özgürce aşkını yaşamak istiyordu. Bu zamana kadar içinde tutmak zorunda olduğu aşkını haykırmamak için kendini zor tutuyordu. Özgür ruhu aşkını içten içe yaşamayı bir türlü kabullenemiyordu. Sadece biraz daha sabırlı olması gerekiyordu. Sadece biraz daha… Maun masanın kilitli çekmecesini açarak içindeki çerçeveyi eline aldı. Parmakları özgürce sevdiği adamın fotoğrafının üstünde gezinirken hasretle iç çekti. Şimdi onun yanında olmayı, fotoğrafı yerine parmaklarını özgürce teninde dolaştırmayı ne çok isterdi. Kalbini ele geçiren ve her geçen gün büyüyen bu yara bazen kendini bile korkutuyordu. Aşk gerçekten saplantılı bir duygu gibiydi. Vücudunun her zerresine yayılan bu zehirli duygu kalbini olduğu gibi bedenini ve ruhunu da yoruyordu. Güçlü bir duyguydu. Hem yakıcı, hem tüketici, hem de mutluluk verici… Bu kadar zehirli bir duygunun insana mutluluk vermesi çok yanlıştı. Kalbini acıyla kasıp kavururken aynı zamanda serin sulara dalmış gibi ferahlık hissi vermesi doğru değildi. Devrim hayatına girmeden önceki yaşamını düşündü. Aslında ona âşık olmadan önceki hayatını demek daha doğru olurdu. Aşkı tatmadan önce daha özgürdü, daha pervasız ve daha mutlu… İçini kasıp kavuran aşk olmadan önce eğlenmeyi severdi. Sakladığı sırları, söylemek zorunda olduğu yalanları olmadan daha mutlu bir hayatı vardı. Her derdini paylaştığı, gezip tozduğu, beraber olmaktan zevk aldığı arkadaşları vardı. Duygularını içinde saklamaz, hissettiklerini rahatlıkla anlatırdı. Hayatı gibi duyguları da özgürdü ve içinde tutmaktan da nefret ederdi. Hiçbir zaman hislerini gizleyen, onların ardına saklanıp kendini tüketen biri olmamıştı. Fakat ne olduysa Devrim hayatına girmiş, çaresizce ona âşık olmaktan kendini alamamıştı. Devrim kalbinin merkezi haline geldikçe çevresinden uzaklaşmış, içine kapanmış, duygularını içten içe yaşayan çaresiz biri olup çıkmıştı. Bu çaresizlik duygusundan nefret ediyordu. Adamla hiçbir şey yaşamadığı hatta tek kelime etmediği hâlde adam tüm hayatını eline geçirmişti. Aslında bu kadar değişmesinin tek sebebi Devrim değildi. Babasının beklenmeyen ölümü ve ardından annesinin başına gelenler de onu değiştirmişti. Şirketin başına geçtiği dönemlerde tepesine binen akbabalar da değişmesinde büyük bir rol üstlenmişlerdi. Kendisine kalan yüklü miras ve yönettiği şirket açgözlü erkeklerin kendisine yaklaşmasındaki en büyük sebeplerdi. İnsanlara olan güveni zedelendikçe içine daha fazla kapanmış ve bu sayede duygularını saklayıp kontrol etmeyi öğrenmişti. İnsanlardan uzaklaştıkça, kalbinde büyüyen Devrim’e daha fazla tutunmuştu. O çevresindeki leş kargaları gibi değildi. Devrim paraya tamah eden, paranın kölesi olabilecek bir adam değildi; para için bir kadını baştan çıkarmaya çalışıp duygularıyla oynamazdı. Belki de bu yüzden ona bu kadar tutulmuştu. Sebebi ne olursa olsun hissettiklerinden mutluydu. Kendi içinde yaşadığı aşkı canını yakmasına rağmen hissettirdiği mutluluğu göz ardı edemiyordu. Düşüncelerinden sıyrılıp elindeki resme baktı ve düşüncelerine itiraz edercesine başını iki yanına salladı. Devrim’e tutulmasının sebebi bu kadar basit değildi. Ona âşıktı. Hiç gelmeyecek bir adamı bekler gibi yıllardır onu bekliyor, ondan başkasını düşünmek bile istemiyordu. Hiçbir erkek onun gibi dikkatini çekmemiş, ona duyduğu ilginin binde birini bile başka kimseye hissetmemişti. İşi icabı birçok adamla tanışmış, iş yapmış, yeri geldiğinde onlarla yemek bile yemişti. Onların rahatsız edici iltifatlarına katlanmak zorunda kalmış, soğuk bir tebessümle iltifatlarını kabul etmiş ama asla onlara kanmamıştı. Devrim’in uzaktan bile yaymayı başardığı elektriği, yakınındaki hiçbir erkekte hissetmemişti. Devrim farklıydı ve bunu tüm hücrelerinde hissediyordu. Devrim onun ruhuna hitap ediyordu. Sanki tüm hücreleri ve duyularıyla ona doğru çekiliyordu. Toplantıda nasıl da dalıp gitmişti o yeşil, can yakıcı gözlere. Eskiden her daim gülmeye hazır dudakları artık katı bir çizgi halindeydi ama Afra onun yüzüne bakınca o tebessümleri gözlerinde canlandırabiliyordu. İtalya’da kalbini hop ettiren o gülüşleri yeniden onun dudaklarında görmek için canını yoluna serebilirdi. Selin denen kadını bir kez daha nefretle hatırladı. O kadın elinden Devrim ile geçireceği yılları çalmakla kalmamış, gülüşlerini, insanlara gösterdiği sevecenliği ve gözlerindeki canlılığı da çalmıştı. Devrim’i hayata döndürmeye, yeniden güldürmeye kararlıydı. İtalya’da tanıdığı ve âşık olduğu adam orada bir yerlerde gizliydi.                                     ♣♣♣♣ Afra’nın tüm düşünceleri Devrim ile meşgulken, genç adam da ondan farklı değildi. İki gün önce imzaladığı anlaşmaya boş gözlerle bakıyor, içinden bir ses yanlış yaptığını bangır bangır bağırıyordu. Bugün Acar şirketiyle ilk resmi toplantılarına girmişlerdi. Afra’yı şirketten yolladığından beri genç kadın aklından bir türlü çıkmamıştı. Girdiği toplantılar, aldığı radikal kararlar ve kardeşiyle yaptığı konuşma sanki gördüğü bir rüya gibiydi. Bir türlü düşüncelerini ondan uzak tutamıyordu. Lanet kadın sinsice beynini ele geçiyordu. Kardeşini düşünmesiyle oturduğu yerde rahatsızca kıpırdandı ve kaşları çatıldı. Yaptıkları konuşma aklına bir hayal gibi gelince kaşları daha da çatıldı. Bugün, uzun zamandan sonra ilk kez kardeşinden iyi bir fırça yemişti. Saatini kontrol ederek oturduğu yerden ayağa fırladı. Ailesini ne kadar ihmal ettiğini sanki ilk kez fark ediyordu. Şirketten alelacele çıkıp arabasına atladı ve evine doğru yol aldı. Devran’ı bu kez de kızdırırsa dediklerini yapacağından emindi. Yolunun üstündeki bir kuyumcuda durup yeğeni için güzel bir hediye seçti. Birçok aile etkinliğine gitmese de, yeğeninin doğum gününü kaçıracak değildi. Hem minik Bade’nin tatlı mızırdanmalarını özlemişti. Duşunu aldıktan sonra yeni bir takım giyerek evden çıktı. Biraz daha gecikirse Devran’ı kapısında bulabilirdi. Tam arabasına yönelmişken ilerideki arabadan çıkan Afra’yı fark ederek kaşlarını çattı. Afra evine gitmek için yola çıktığında içgüdüleri onu Devrim’in kapısının önüne getirmişti. Onun evine yalnız girdiğini gördükten sonra kalbi mutlulukla çarpmıştı. Burada böylece beklemek yerine arkadaşını ziyaret etmek için arabasından indiği sırada Devrim’i fark etmişti. Adam evine gireli ne kadar olmuştu ki hazırlanıp çıkmıştı? Tedirgince saatine baktı. Devrim’in evine girdiğini görmesinin üstünden yarım saat geçmişti. Arabada o kadar oyalanmış mıydı ki? Düşüncelerinden sıyrıldı, şu an daha önemli sorunları vardı. Bir an Devrim’in kendisini takip ettiğini anladığını hissederek endişeye kapılmıştı. Telaşla kaçacak delik ararken yan apartmandan çıkan eski arkadaşına can simidiymiş gibi sarıldı. “Nereye böyle? Ben de tam seni ziyaret edecektim.” Devrim’in yanlarına geldiğini fark ettiğinde şaşırmış gibi yaparak adama döndü. “Aaa Devrim Bey siz burada ne arıyorsunuz?” Yanlarındaki kadın ikisini şaşkınlıkla süzerken, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Afra’nın uzun zaman sonra kendisini ziyaret etmesine neyin neden olduğunu merak etmişti fakat soru soracak pek zamanı yoktu ve telaşla araya girdi. “Afra kusura bakma canım. Çok acil bir işim var, çok üzgünüm. Seninle sonra konuşsak olur mu?” “Haber vermeden geldiğim için üzgünüm. Aslında hata benim, haber vermem gerekirdi. Sen işine bak canım daha uygun bir zamanda görüşürüz.” Genç kadın minnetle arkadaşına sarılıp telaşla arabasına yöneldi. Aklı şu an Afra’nın neden burada olduğunu sorgulayacak kadar berrak değildi. Son hızla hastaneye yönelirken, aklındaki tek şey nişanlısının yaptığı kazaydı. Devrim giden kadının ardından dalgınca Afra’ya döndü. İkilinin konuşmalarından sonra daha önce kafasında kurduğu tüm teoriler alt üst olmuştu. Afra’nın arabasını devamlı evinin çevresinde görmesinin tamamen tesadüf olduğunu kabul etmeliydi. Mantığı bu düşünceyi yok saymak istese de, gerçek gözlerinin önünde apaçık duruyordu. “Demek ki burada oturan arkadaşınız var. Bende neden arabanızın devamlı çevremde olduğunu düşünüp duruyordum.” Afra bir an için endişelenip gözlerini kaçırdı ama kendini çabuk toparladı. Devrim bir şeylerden şüpheleniyordu ve bu hiç iyi değildi. Arkadaşıyla karşılaşması Allah’ın bir lütfuydu. Eğer o anda evden çıkıyor olmasaydı neler olacağını düşünmek bile istemedi. Devrim’in çatık kaşlarından rahatsız olup oyununa devam etti. Yalanlar zinciri hâlâ çevresini sararak büyümeye devam ediyordu ama başka çaresi yoktu. “Çevreniz derken?” diye mırıldandı şaşkınlıkla. Bu rol yeteneğiyle dizilerde oynasa Oscar ödülünü bile alabilirdi. “Siz burada mı oturuyorsunuz?” “Evet, her neyse…” dedi genç adam hızlı bir şekilde. Şu an Afra bilmecesiyle uğraşmaya ne vakti ne de enerjisi vardı. “Korkarım, arkadaşınız gibi benimde zamanım yok. Eğer biraz daha geç kalırsam kardeşim derimi yüzer. Yeğenimin doğum gününe geç kalmak istemiyorum. Size iyi akşamlar Afra Hanım,” diyerek başıyla selam verip arkasını döndüğü sırada Afra araya girdi. “Çok kaba bir adamsınız Devrim Bey, bugün anlaşma yaptığınız iş ortağınızı yolun kenarında bırakıyorsunuz. Ben sizden beni de kibarca davet etmenizi beklerdim.” Kaşlarını alayla yukarı kaldırdı. “Pek kibar olduğum söylenmez,” diyerek kadını tersleyip arabasına yöneldi. Afra’dan yayılan kötü enerji canını yeteri kadar sıkarken bir de onu aile içine davet edecek değildi. Afra ayaklarındaki topuklulara aldırmadan hızla adamın peşinden gitti ve Devrim tam arabasına binecekken kolundan yakaladı. Adamın sorgulayıcı bakışları kadını tepeden tırnağa süzdü. Afra tebessüm etmekle yetindi. Öyle ya da böyle o yemeğe bir şekilde gidecekti. “Sonuçta ortağız değil mi? Ben çalıştığım insanları daha yakından tanımak isterim. Bundan güzel zaman mı olur Allah aşkına?” Devrim itiraz etmeye devam edecekti ki telefonu çaldı. Emir’in aradığını görünce yeşil gözleri öfkeyle karardı. “İyi peki, gidelim bakalım yoksa size laf yetiştireceğim derken geç kalacağım.” Gözlerini devirerek arabasına yöneldi. Afra yüzüne yayılan eşsiz gülümseme eşliğinde adamın kolunu bıraktı. “Beni arabanızla takip edin. Evim yolun üstünde zaten… Hem arabamı bırakır hem de uygun bir şeyler giyerim,” diyerek adama konuşma hakkı tanımadan hızla arabasına yöneldi. Devrim giden kadının ardından şaşkın dolu gözlerle bakmakla yetindi. Kırmızı Hyundai güçlü bir kalkış yapıp yola koyulurken içinden küfürler savurarak arabasına bindi.                                          ♣♣♣♣ Hüzün’ün hediye ettiği kolundaki saate on dakikadır beşinci kez bakıyordu. Delirmek üzereydi. Bu kadın kesinlikle kendisine ceza olarak gönderilmişti. Yolun henüz başındayken anlaşmayı feshetse ne güzel olurdu. Afra’nın bir böcek gibi düşüncelerine sızması yetmiyormuş gibi kadın hayatının içine de sızmayı başarmıştı. Hem de yapılan anlaşmanın üstünden daha kırk sekiz saat geçmişken… Bu kadar kısa zamanda canını böylesine feci derecede sıkmayı başardıysa, kim bilir aylarca başına ne işler açacaktı? Arabasına binip buradan ve Afra’dan uzaklaşma isteğiyle doldu. Parlayan yeşil gözleriyle yönünü arabasına çevirdiği sırada bahçe kapısından çıkan Afra’yla burun buruna geldi. Devrim o kadar öfkeliydi ki yanlış bahçe kapısının önünde durduğunu Afra ile burun buruna gelince anlamıştı. Birkaç saniyelik duraksamasının ardından hızla kadından uzaklaştı. Rahatsız olan yüz ifadesini gizlemeye çalışarak, alelade bakışlarla kadını süzüp arabasına bindi. Allah kahretsin! O nasıl bir kokuydu öyle? Direksiyonu daha sıkı kavradı ve boğulurcasına derin bir nefes aldı. Biraz sonra yanına oturacak kadına ve arabayı dolduracak kokusuna kendini hazırlayabilmeyi diledi. Allah aşkına o birkaç saniyede ne olmuştu? Afra nefes almayı dahi unutmuştu. Devrim arabaya bindikten çok sonra kendine gelebildi ve gözlerini kırpıştırdı. Ölüp de cennete mi girmişti bir anlığına yoksa kayan yıldızlardan tuttuğu dilekler tek tek gerçekleşmeye mi başlamıştı? İkisine de razıydı. Hangisi olursa olsun biraz önce yaşadığı coşkuyu tekrar yaşamak için ömrünün yarısını hatta tüm ömrünü feda edebilirdi. Biraz önceki yakınlık adamın ne kadar umurunda değilse, kadının bir o kadar umurundaydı. Devrim’in kapısını açma, davet etme gibi kibarlıklara uymamasını bile önemsemedi. Ayaklarının dibinde öten sabırsız korna sesiyle kendine gelmeye çalışarak arabaya yöneldi ve Devrim’in yanındaki boş koltuğa oturdu. Kalbi patlayacak gibiydi. Araba sessizlik içinde yol alırken ikisi de bambaşka şeyler düşünüyordu. Devrim anlaşmayı feshetmenin yollarını düşünürken, Afra sevdiği adamla aynı havayı solumanın mutluluğunu yaşıyordu. İçten içe bu ergen hallerine sinir olsa da duygularına ket vuramıyordu. Devrim’in etrafında oldukça ya bu aptal hallerine alışmalı ya da bir an önce güvendiği özgüvenini formatlamalıydı. Sakin ve kendinden emin halleri bu adamın yanındayken uçup gidiyor, resmen kişilik bozukluğu yaşıyordu. Bu çıtkırıldım, heyecandan eli ayağı dolaşan kadın kesinlikle kendisi değildi. Hele göğüs kafesini zorlayan kalp atışlarının kendi bedenine ait olması oldukça şaşırtıcı ve imkânsızdı. Sesli düşündüğünden tamamen habersiz, “Kendine gel geri zekâlı!” diye inledi. “Anlamadım? Kendine gelmesi gereken geri zekâlı kim?” Devrim’in sinirli ses tonuyla yerinden sıçradı. Bildiği yegâne güzel sözcükleri kendi kendine saydırırken aptalca tebessüm etti. “Sadece sesli düşünüyordum.” Alt dudağını dişlerinin arasına alarak başını camdan tarafa çevirdi ve Devrim’e bakmayı reddetti. “Onu anladım anlamasına da, hâlâ kendine gelmesi gerekenin kim olduğunu anlamadım,” diyerek alay eden adama küfür etmemek için kendini zor tuttu. “Lütfen!” dedi uzatmamasını dileyerek. Aptal durumuna düşmeyi daha fazla kaldırabileceğini sanmıyordu. Devrim bir an tebessüm eder gibi olup yola döndü. Afra’yı yeniden nasıl bir hâle soktuğunun farkında olmaksızın sessizliğine büründü. Villaya gelene kadar aralarında başka herhangi bir diyalog olmadı. Afra aptallığına söverek, Devrim ise Afra’nın aptallığına içten içe gülerek sonunda villanın kapısından içeriye giriş yaptılar. Afra arabadan inip gece için süslenen bahçeyi hayran gözlerle süzdü. Tanıdığı, tanımadığı yüzleri teker teker inceledi. Devrim’in, Devran ile sarılmasından sonra kendisini tutamayarak hayranlığını belirtti. “İyi akşamlar herkese… Ne kadar kalabalık bir sofra, ne güzel! Çok şanslısınız Devrim Bey!” Etraftaki kalabalığı özlemle inceleyerek hüzünle gülümsedi. Kalabalık sofralar, şen kahkahalar her zaman hayalini kurduğu bir manzaraydı. Devrim, Afra’nın hüzün dolu gülümsemesini düşünmeyi reddederek sinirle ofladı. Herkesle sarılıp tokalaştıktan sonra izinsizce koluna giren kadına döndü. Bakışları koluna dolanan ince ele takılmıştı. Afra’yı bir çöp konteynırına sokup çıkarsa şu kokusundan kurtulabilir miydi? Bu kadın neden bu kadar yakın davranmak zorundaydı? Koluna girmesi çok mu gerekliydi sanki? Lanet olsun. Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldı. “Tanıştırayım Afra Acar yeni iş ortağımız… İmzalar sonunda atıldı. Bugün evden çıkarken yol üstünde karşılaştık. Hanımefendi nedense peşime takılmakta ısrar etti. Evde yemek vereni yok galiba!” Sesindeki küçümsemeyi Afra’ya fark ettirmek istercesine tısladı. Sultan Hanım ayağa kalkıp misafirini sofraya davet etmek için yeltendiğinde Afra uzanarak yaşlı kadına sarıldı. Sultan Hanımdan ayrıldıktan sonra eşsiz gülümsemesiyle adama göz kırptı. Madem Devrim kendisini alaya alıyordu, o da aynı şekilde karşılık verirdi. “Evde yemek verenimin olmadığını nereden bildiniz?” “Ya sabır!” diyen adam gözlerini tehdit edercesine kadının üstünde gezdirdi. “İş ortaklığımızın uzun vadede olmasını istiyorsanız, benimle uğraşmayın rica ederim.” Gelen tehdit afallamasına sebep oldu. Bu kadar insanın ortasında bu şekilde karşılık vermesi canını sıktı. Girdiği kolu kuvvetle sıktı. “Tamam, tamam… Özür dilerim ben sadece çalıştığım insanları daha yakından tanımak istemiştim.” Güzel tebessümü silindi ve suratı alındığını belli edercesine asıldı. “Eğer rahatsız ettiysem gideyim ben?” Bu aileyi yakından tanımak istiyordu. Yıllarca uzaktan araştırdığı yeterdi, Devrim’in ailesine gerçekten önem veriyordu. Böyle bir insanı dünyaya getiren anne ve babaya nasıl önem vermezdi? Onların da kendisini sevmesini diledi. Tıpkı biraz ileride kızıyla oturan ve tebessüm eden Hüzün gibi… Devrim’in kardeşi, o kızı bardan kurtarıp getirmişti ailesinin karşısına. Hasan Beyin kızı olduğu sonradan ortaya çıktıysa da Devrim’in ailesi kızı çok önceden kabul etmişti hayatlarına. Böyle aileye saygı duyulmazdı da ne yapılırdı? Gözleri Sultan Hanımın sevecen gözlerine takıldı ve derin bir nefes aldı. “Yok kızım olur mu öyle şey! Memnun olduk, gel otur lütfen…” Yaşlı kadın sanki ona dünyaları bağışlamıştı. Devrim’e meydan okuyarak tebessüm etti ve adamı peşi sıra sürükleyip koca masaya yaklaştı. Herkesle tek tek tanıştıktan sonra masadaki yerlerini aldılar. Masadaki herkes oldukça yakın ve samimiydi. Etrafındaki gülen yüzleri dikkatle incelerken içine oturan acıyı tarif edebilecek cümle bulamıyordu. Babası hayata gözlerini kapatana dek mutlu bir ailede büyümüştü büyümesine ama hiçbir zaman böyle kalabalık sofralarda bulunmamıştı. Devrim bile yeğeniyle ilgilenirken uzun zamandan beri ilk kez böyle huzurla tebessüm ettiğine şahit oluyordu. Gözleri Devran ve Hüzün’e takıldı. Onların yaşadıklarını gazetelerden öğrenmişti. Şu an gülen ve aşkla parlayan gözleri bir yıl öncesine kadar böyle huzurlu ve sakin değildi. Kolay şeyler yaşamamışlardı. Gerçek aşkın ve mutluluğun altın tepside sunulmadığını iyi biliyordu. Hayat oldukça zorlu bir sınavdı. Her aşkın kendince sınavı, her çiftin bu uğurda ödemesi gereken bir bedeli vardı. Herkese yaşattığı farklı duygular, büründürdüğü farklı kimlikler vardı. Aşk insanoğluna bir kez de olsa uğrar, bazen yıkıp, bazen kül edip, bazen de mutluluğa eriştirip amacını gerçekleştirdi. Öyle ya da böyle bildiği bir şey varsa aşk acıydı. Çünkü her aşk istisnasız can yakardı. Hüzünle çevrelenen mavi gözleri Devrim’in tebessüm eden yeşil gözleriyle buluştu. Canı yansa da asla vazgeçmeyecekti. Asla!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD