Ve biri girer hayatına… Acın da o olur, mutluluğun da…
Devrim’in dikkati ne kadar yeğeninin üstünde gözükse de, genç adam aslında özlemle ailesini inceleyen kadını süzüyordu. Baş belası Afra Acar! Ne vardı bu kadında bir türlü anlayamıyordu. Sanki gözlerinin önünde duran bir detayı gözden kaçırıyormuş gibi kendisini rahatsız ve tetikte hissediyordu. Kadın hakkındaki düşünceleri her an değişiyor ya da bir şekilde sekteye uğratılıyordu. Onun kendi çevresinde bir tanıdığı olacağı daha önce aklına dahi gelmemişti. Bu akşam karşılaştığı manzara tüm düşüncelerini farklı boyutlara taşımıştı. Gözden kaçırdığı bir şeyler vardı ama ne olduğunu tam olarak kestiremiyordu. Belirsizliklerden nefret ediyordu. Babasının sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.
“Babanı tanırdım. İşinde iyi ve dürüst bir adamdı. Bu devirde dürüst insanlar bulmak gerçekten zor. Kaybınız için üzüntülerimi bildirmekten ötesine gidemiyorum.” Afra babasının adının geçmesiyle hafifçe tebessüm etti.
“Yokluğunu daima hissediyorum. Keşke yanımda olsaydı. Babam da daima sizi takdir ederdi. Şirketinizle anlaşma yapmayı bunun için de çok istiyordum.”
Devrim sanki bir sorusuna daha cevap bulmuş gibi oturduğu yerde omuzlarını dikleştirdi. Dikkatini tamamen konuşmalara verdiği anlaşılmasın diye yeğeninin minik parmaklarıyla oynamaya başladı.
“Aslında babanla yıllar önce bir dönem çalışmıştık. Baban dürüst olduğu kadar gururlu bir adamdı. İşleri sıkıntıya girince yardım teklifimizi kabul etmedi ve anlaşmayı iptal etti. O dönemden sonra da kendisiyle iş yapma şansımız bir daha olmadı.”
Bu yeni bilgi Afra’nın şaşırmasına neden olmuştu. İki şirketin daha önce iş yaptığından haberi yoktu. Daha fazlasını öğrenmek için müthiş bir heyecan duydu. Heyecanını abartıp aptal görünmek istemiyordu. Telaşla kuruyan dudaklarını ıslattı.
“Daha önce çalıştığınızı duymamıştım,” diyerek tüm dikkatini yaşlı adama verdi. “Bana sadece azminizden ve iş ahlakınızdan bahsetmişti. O şirketi siz ikinizin yoktan var ettiğini söyler ve takdir ederdi.” Kenan Bey dostu ve dünürü olan Hasan Beye baktıktan sonra genç kıza dönerek tebessüm etti.
“Aynısı baban için de geçerli… Kriz zamanında oldukça zorlansa da, kimseden yardım almadan o bataklıktan çıkmayı başardı. Ondan daha büyük şirketler bile bunu başaramamışken hem de. Babanın keskin bir zekâsı vardı. Sen de bu konuda babana çekmişsin. Yaşadığın kayıpları ve yaşını düşününce seni takdir etmekten kendimi alamıyorum. İş alanında yeni olmana rağmen babanın izinden gidiyorsun. Eminim yaşasaydı seninle gurur duyardı.” Afra dolan gözlerini hüzünle kırpıştırdı. Dudakları acıyla birbirine mühürlenmişti.
“Teşekkür ederim,” diye fısıldadı bir süre sonra. “En büyük korkum babamı hayal kırıklığına uğratmak. O her zaman güçlü olmamı ve asla yılmamam gerektiğini söyler dururdu. Gözyaşlarından nefret eder, ağlamama çok kızardı. Yaşadığım süre boyunca en büyük korkum bu oldu. Şu an bile onu hayal kırıklığına uğratma düşüncesinden nefret ediyorum.”
Genç kadın hakkında öğrendiği bu yeni bilgi nedense hiç hoşuna gitmemişti. Nedenini bilmiyordu. Kahretsin! Bu kadınla ilgili her şey kendisini bu kadar rahatsız etmek zorunda mıydı? Daha önce buna benzer şeyler yaşamıştı. Babasını hayal kırıklığına uğratmaktan o kadar korkuyordu ki, hep tetikte ve diken üstünde olmuştu. İş hayatında ve okul hayatında başarısızlığa yer vermese de, içten içe büyüyen korkusu sonunda kendisini bulmuş ve başarısızlıkla tanışmıştı, hem de en acı şekilde. Afra’nın bilmesi gerekiyordu, güçlü durmak adına insan daha kolay hata yapabiliyordu. İşlere o kadar gömülürse çevresindeki insanların ikiyüzlülüklerine duyarsızlaşırdı. “Sana ne!” diye haykırdı içindeki ses. “Tasası sana mı düştü?” İşte buna verecek bir cevabı yoktu. Çünkü Devrim de kendisine ne olduğundan, neden devamlı Afra’yı düşündüğünden emin değildi.
Afra’nın sesindeki kesinlik konunun kapanmasına sebep olmuş, sohbet sıradan konuşmalarla devam etmişti. Gecenin sonunda vedalaşırken Afra aileyle tanıştığı için mutluydu. Arabası olmadığı için Devrim’le gidecek olması ayrı bir mutluluk kaynağıydı. Yol boyunca ağızlarını bıçak açmamış olsa bile adamın yanı başında olması mutlu olmasına yetmişti. Uykuya dalana kadar bu geceyi ve yanı başında duran Devrim’in varlığını düşüneceğinden emindi. Araba evinin kapısında durunca kemerini çözdü ve adama döndü.
“Bu gece için ve beni bıraktığınız için çok teşekkür ederim Devrim Bey. Güzel bir akşamdı.” Gözlerindeki hayranlığı saklayamadan parlayan mavi gözleriyle adama tebessüm etti.
“Ne demezsin.” Devrim kendine kendine mırıldanıp kadına döndü.
“Rica ederim. İyi geceler.” Dönmesiyle Afra’nın gözlerine takılıp kalması bir oldu. Beğeni dolu bakışlara alışkındı fakat Afra’nın gözlerinde gördüğü hayranlık basite alınacak bakışlardan değildi. İçi titreyerek bakışlarını zorlukla kadının gözlerinden çekti.
Afra gelen iyi geceler lafıyla inmesi gerektiğini anlamıştı. Konuşmayı uzatma niyetiyle vedalaşma cümlesi kurmaktan kaçınmış, fakat Devrim bu görevi üstlenerek konuşmayı uzatmanın yollarını tıkamıştı. Tebessüm etmeye çalışarak, “İyi geceler,” dedi ve kapının koluna uzandı. Aklına yeni bir şey gelmiş gibi başını yeniden direksiyondaki adama çevirdi.
“Ailenizdeki herkes ruh eşini bulmuş gözüküyor. Oradaki tek bekâr sizdiniz. Umarım bir gün sizde kardeşiniz ve arkadaşlarınız gibi ruh eşinizi bulursunuz.”
Devrim kaşlarını çatarak kadının deniz rengi gözlerine öfkeyle baktı. Şakağındaki damar yüz kaslarının gerilmesinden dolayı belirginleşmişti. Şimdi bu konuyu neden açıyordu ki bu kadın? Neden Devrim’in yarasına tuz basıyordu? İçinde kaynayan öfkeyi bastırmayı denedi.
“Haddiniz olmayan birçok konuda fikirlerinizi söylemekten çekinmiyorsunuz. Benim için iyi dileklerde bulanmanıza gerek yok Afra Hanım çünkü bu asla mümkün olmayacak. Kadınları severim ama yatakta becerikli olanları ve baş ağrıtmayanlarını. Tekrar iyi geceler.”
Afra öfkeyle karşı çıkmak istese de çenesini kapalı tutmaya çalıştı. Yarı aralık kapıyı tamamen açarak dışarı çıktı. Devrim’in katı ses tonu öylesine canını sıkmıştı ki apar topar evine yöneldi. Geri dönüp ona haddini bildirmek, hayatını boşa geçirdiğini haykırmak istedi ama yapamadı. Henüz zamanı gelmemişti. Önünde daha birçok engel vardı.
Yatağına uzandığında bugünü ve yaşadıklarını düşünmekten kendini alamadı. Artık yavaş yavaş planına başlayabilir, sevdiği adamın kendisini tanımasını sağlayabilirdi. Devrim’in nerelere gittiğini, neler yaptığını ezbere biliyordu ve bunları kullanmanın zamanı gelmişti. Ona Afra’yı tanıtacak ve Devrim’in sevgisini kazanmaya çalışacaktı. Suratında aptal bir tebessüm oluştu. Devrim her yerde karşısına çıkan Afra’dan nefret etmese iyiydi. Onun dikkatini nasıl çekebileceğine dair yaptığı sayısız planların arasında uykuya yenik düştü.
♣♣♣♣
Devrim bir yandan aynaya bakıyor, bir yandan öfkeyle söyleniyordu. Soğuk suyu bir kez daha yüzüne çarptı.
“Senin amacın ne kahrolası?” diye bağırdı aynaya. Lanet olsun! Korkak bir tavuk gibi davranıyordu. Ne demeye masadan kalkıp lavaboya saklanmıştı? Afra’yı kolundan tutmalı, üç gündür etrafında ne bok aradığını ya da ne bulmayı umduğunu sormalıydı. Kadın sinirini bozdukça neden kaçan kendisi oluyordu? Afra kimdi ki ondan kaçıyordu? Sinirle homurdandı ve suyu kapatarak kendini lavabodan dışarıya attı. Barın gürültülü müziği yeniden kendisini karşılayınca suratını buruşturdu ve bu gece yeni tanıştığı esmer güzelinin yanına ilerlemeye çalıştı. Masaya yaklaşmışken yeniden önüne çıkan Afra’yla dudaklarından bir küfür kaçtı. Afra’nın ne yapmaya çalıştığını bir türlü çözemiyordu.
Kadının kolunu tutarak önünden çekti ve yürümeye çalıştı. Afra yine izin vermeyince ateş saçan gözbebeklerini kadına çevirdi.
“Sen ne bok yemeye çalışıyorsun?” Afra’nın dudakları sinirle gerildi. Bu geceyi de bir başka kadınla geçirmesine izin vermeyecekti. “Yemeğe gidiyorum ensemdesin, dışarıya çıkıyorum mutlaka bir yerden fırlayıp etrafımda bitiyorsun, barda bile karşıma çıktın. Kızım amacın ne senin?” Devrim’in dişlerini sıktığını, çenesindeki kasların gerildiğini ve şakağındaki damarın attığını görebiliyordu
“Sensin,” demek isterdi Afra. “Amacım da, hayatımın anlamı da sensin…” Fakat o kadar zordu ki bu kelimeleri ortalığa dökmek. Aşkını, sevgisini hazırlıksız duyurmak istemiyordu. Onun kalbinde birazcık, azıcık da olsa yer edinebilmiş olmayı istiyordu. Niyeti, onu sevdasıyla korkutup kaçırmak değildi ve bu yüzden susuyordu.
“Sadece eğlenelim istemiştim. Burada tanıdığım yok da. Arkadaşlarım ekti,” demekle yetindi. Oysa içinde biriktirdiği ne sözleri vardı söylemek istediği.
“Gidin kendinize başka oyuncak bulun Afra Hanım.” Afra inatla çekilmeyince kolundan tutarak önünden çekti.
“Bak burası eğlenecek bir sürü adam kaynıyor,” dedi eliyle etrafı işaret ederek.
Afra bu şekilde Devrim’in dikkatini çekemeyeceğini anlamıştı. İçinden üçe kadar sayarak derin bir nefes aldı ve gözleriyle bar kısmını taradı. Yalnız başına oturan ve etrafını izleyen sarışın adamı fark edince gözlerini yeniden Devrim’e çevirerek hafifçe gülümsedi.
“Haklısın. Niye benimle sohbet etmek istemeyen biriyle uğraşıyorum ki? Mutlaka sohbet edecek birini bulabilirim. Size iyi eğlenceler Devrim Bey!” Devrim, Afra’nın tavrının neden bir anda değiştiğini anlayamadı. Çatılan kaşlarıyla yanından geçip gidişini ve bara ulaşmasını izledi. O kadar boş yer varken, gidip yalnız başına oturan sarışın herifin hemen yanındaki tabureye oturması tek kaşının hayretle yukarıya kalkmasına neden oldu. Boş vermeye karar verip yalnız bıraktığı esmer güzelinin yanına doğru ilerlerken bakışları istemsizce yeniden sarışın herifle sohbete koyulan Afra’ya takıldı.
Umursamamalıydı. Umursamaması gerektiğini biliyordu. Afra’nın üç gündür canını sıktığı yeterdi. Bu zamana kadar birçok şirketle ortak iş yapmış ama karşısına Afra gibisi çıkmamıştı. Kadın sanki iş için değil de başka amaçlar için peşindeydi. Oysa elindeki proje tam tersini söylüyordu. Peki, öyleyse neden Afra süs köpeği gibi kıçının dibinde dolanıyordu ki?
Yalnız bıraktığı kadının yanına döndüğünde kalktığı sandalyesine oturmak yerine hemen yanındaki sandalyeye geçti. Böylelikle bir gözü esmer kadındayken diğeriyle bar kısmını takibe alacaktı. Yarım bıraktığı içkisini Afra’nın adama tebessüm etmesiyle bir dikişte bitirdi. Afra denen kadın çözmek istemediği lanet olası bir bilmece gibiydi. Soru basitti ama mantıklı tek bir cevabı yoktu. Zaten bilmecelerden de nefret ederdi.
♣♣♣♣
Afra kusma isteğini bastırıp adamın aptalca esprisini yapay bir kahkahayla karşıladı. Murat denen adamla sohbet başlatabilmek için adamın içtiği içkinin aynısını sipariş vermişti ve on dakikadır kadehin ağzıyla oynuyordu. Murat denen yapay yılışık sağ olsun sohbete girişmekte hiç geç kalmamıştı. Bir yandan adamı dinliyor diğer yandan gözlerini Devrim’den ayırmamaya çalışıyordu. Devrim’in esmer kadının yüzüne düşen saç tutamını okşayıp kulağının arkasına sıkıştırmasını sıkılı dişlerinin arasından izledi. Oynadığı ve içinde ne olduğundan tam emin olamadığı kokteylli sinirle kafasına dikledi. İlk defa tattığı içki boğazını yakarak ılık ılık aktı. Öksürüp de rezil olmamak için uğraşırken gözleri yaşardı ve daha fazla dayanamayıp öksürüğe tutuldu. Midesi denediği yeni tattan memnun olmamış olacak ki kusma isteğiyle çalkalanıyordu. Adamın iyi niyetli olmadığına emin olduğu sırtını okşayan eli yanan midesini daha fazla bulandırdı. O burada ayyaşın tekine sempatik görünmeye ve Devrim’i kıskandırmaya uğraşırken o çoktan kadının kalbini çalmış hatta icraata geçiş yapmıştı. Devrim’in ayrı ayrı oynayan elini kolunu bir yerlere soksa rahatlayabilir miydi? Parmaklarının kavradığı bardağı bu sefer bir yudumda bırakmadan tüm içkiyi bir dikişte bitirdi.
“Dans edelim mi güzelim?” diyen adamın sorusuna yanıt veremeden adam kolundan tuttuğu gibi ayağa kalkmasına ve sendelemesine neden oldu. Ağzını açana kadar çoktan dans pistine varmışlardı. Ellerini beline saran adam sanki daha fazla iç içe geçebilirlermiş gibi bedenini kendisine doğru çektikçe çekiyordu. Kalabalığın arasına karışınca artık Devrim’i de göremez olmuştu.
Adamın iyice içine girdiği yetmezmiş gibi yüzünü boynunun çukuruna yaklaştırmış derin derin nefes alıyor, Afra’nın anlamadığı bir takım saçmalıklar fısıldayıp duruyordu. Uzaklaşmak için çabaladıkça adam onu daha fazla sıkıyordu. Çığlık atsa birileri onu bu kıskaçtan kurtarır mıydı ki? Çaresiz bakışlarıyla Devrim’i bulmayı denedi.
Devrim bardağı tüm kuvvetiyle kavramış, sandalyesinden kalkmamak için kendini telkin etmeye çalışıyordu. Afra’yı sürükleyen adamı fark etmiş ama önemsememeye çalışmıştı. Afra kendi ayağıyla adamın yanına gitmişti. Adamın önüne gelen dişiye saldırabilecek kıvamda olması kendi suçu değildi sonuçta. Önemsememeliydi.
“Beni dinliyor musun hayatım?” diye bağıran kadınla suratını buruşturmaktan kendisini alamadı. Hangi ara bu kadar samimi olmuşlardı emin değildi ama kadının eli bir türlü rahat durmuyordu. Gözlerini dans pistine dikmesiyle yeni doldurduğu içkisini kafasına dikmesi ve ayağa fırlaması bir olmuştu.
“Nereye?” diyen kadını umursamadan kendisini dans pistine attı. Afra’yı bugüne kadar boğazlamadıysa da bugün boğazlayabilirdi. Aptal kadın adama baştan sert tepki verseydi şu an yavru kedi gibi kıvranıyor olmazdı. Dans pistine yaklaştıkça öfkesi de o denli artış gösteriyordu. Yumruk yaptığı elleriyle önüne çıkanı itelemeye ve kendine yol açmaya başladı. Afra’nın kalçalarına inen o eli ayaklarının altında eze eze kırsa rahatlar mıydı acaba?
İkiliye yaklaşmasıyla adamı Afra’dan ayırıp yumruğu geçirmesi bir oldu. Ayakta sabit durmasını başaramayan adam neye uğradığını anlayamadan burnuna yediği ikinci darbeyle kalabalığın orta yerine çöktü. Ortalık bir anda karışmıştı.
Devrim burnundan soluyarak Afra’ya döndü. İçerideki gürültü ve karmaşa konuşmalarına imkân vermiyordu. Allah biliyor ya, aslında konuşmak bile istemiyordu. Daha şimdiden kadın kafasını karıştırmaya başlamıştı ve Devrim onun derdinin ne olduğunu bir türlü anlayamıyordu. Bir şekilde devamlı burnunun ucunda bitmesi adamı huzursuz ediyordu. Amacı neydi, Devrim’den ne istiyordu? Bu herifle yakınlaşması bile bir oyun muydu? Devrim’i delirtmek mi istiyordu? Karmaşanın ortasından Afra’yı kolundan tuttuğu gibi dışarıya sürükledi.
Afra yüzüne çarpan rüzgârla hafifçe kendine gelir gibi oldu. İçtiği bir yudum içki ve olaylı dans hemen aklını sulandırmıştı. Açık havada olmak güzeldi, kafasını toparlıyordu. Adamın kıskacından sonunda kurtulabilmişti ve kurtaranın Devrim olması keyiflenmesine neden olmuştu.
Adamın çatık kaşları işlerin yolunda gitmeyeceğinin habercisiydi adeta. Zaten ne zaman işler istediği gibi doğru düzgün gitmişti ki? Bu geceyi de atlatırsa Devrim’in dikkatini çekme oyununa biraz ara vermeliydi.
“Senin amacın ne?” diye kükrercesine bağırdı Devrim. Hani şuralarda göl falan olsa Afra’yı zevkle boğacak kadar gözü dönmüş görünüyordu. Afra nefes almaya çalıştı. Sıkılmaya başlamıştı artık. Kör müydü bu adam Allah aşkına? Afra’yı ve çabalamasını neden görmüyordu? Görüyordu da yoksa anlamak işine mi gelmiyordu? Bütün cevapsız sorularını yutup tek kelimelik bir cevap verdi.
“Eğlenmek.” Devrim arabasının önüne kadar gelmişti. Tıpkı dün akşam gibi tüm gecesi yine Afra yüzünden berbat olmuştu. Afra’nın kolunu tutmayı bırakıp cebinden anahtarını çıkardı.
“Ben evime gidiyorum. Şimdi istediğin gibi eğlen…”
“Neden böylesin?” diye sordu Afra dayanamayarak. Devrim’in birkaç gündür sırtını dönüp gitmesinden nefret eder hâle gelmişti. İçeride adamdan kurtarmış olmasına rağmen hâlâ aynı soğuk Devrim’di. “Ailendeki herkes mutlu! Bir şekilde hepsi doğru insanı bulmuşlar. Sen neden inatla mutsuz olmaya çalışıyorsun?”
“Sana daha önce de her işe burnunu sokmaman gerektiğini söylemiştim,” dedi sinirle genç adam. Afra’nın akıl almaz tavırlarına bir anlam vermeye çalıştı. Yine konuyu nerelere getirmişti bu kadın?
Afra öfkeyle derin bir nefes aldı. Aldığı alkol ona biraz cesaret vermiş olacak ki hiç düşünmeden konuşmaya başladı.
“Sen korkak herifin tekisin Devrim Demir! Geçmişi silip atmak yerine bir hayaletle yaşamayı yeğliyorsun. Kalbin öylesine küle bulanmış ki, kör olan yerin sadece gözlerin değil.” Adamın suratındaki öfkeyi ve kararan bakışlarını görünce kısa bir an korksa da geri adım atmadı. “Battı balık yan gider,” diye tekrarladı içinden ve yüzünü adama daha da yaklaştırdı. Yeteri kadar susmuş, yeteri kadar kendi iç dünyasında yaşamıştı. Açılan çenesi bu gece kapanmayacak gibiydi.
“Söylesene bir kadının koynundan çıkıp diğerine gidince her şeyi unutuyor musun? Hayaletin o zaman rahat bırakıyor mu seni? Yoksa aranıza onu da alıp aynı anda iki kadınla mı sevişiyorsun?”
Devrim o kadar hızlı hareket etti ki, Afra’nın söyleyecekleri yarıda kesildi. Gözlerini kırpıştırdığı anda adamı yanında, tam dibinde buldu. Devrim kadını kolundan tutarak hızla kendine çevirdiğinde, bu hareketi beklemeyen Afra’nın başı arabanın kapısına vurdu. Devrim, Afra’yı kendi bedeni ve araba arasına sıkıştırdı. Gözleri öyle büyük bir öfkeyle kaynıyordu ki Afra yutkunmadan edemedi.
“Seni baş belası! Ne saçmalıyorsun?” diye bağırdı sesini kontrol edemeyerek. Sesi sokakta yankı yaparken Afra içten içe çenesine küfretti. Konuşacak zaman mıydı şimdi? Her şey çok yeniydi. Bu kadar yıl beklemiş, o kadar plan yapmışken çenesi her şeyi mahvetmek üzereydi. Hatta mahvetmişti. Lanet olsun!
“Ben… Şey… İçkiyi fazla kaçırdım herhalde…” diye umutsuzca, kekeleyerek konuştu. Devrim öfkesine rağmen neredeyse kahkaha atacaktı. Bu kadın kendisini aptal mı sanıyordu? Tuttuğu kolu öfkeyle, acıtmak istercesine kuvvetle sıktı.
“İçki öyle mi?” Tuttuğu bedeni sarsarak kızgınca söylendi. “Seni küçük aptal! Biraz önce gayet mantıklı konuşuyordun. Bir anda mı tuttu sarhoşluğun?”
Devrim hızla etrafını taradı. “Bu böyle olmayacak,” diyerek kadını iteleye iteleye arabanın içine soktu ve kapıyı şiddetle çarptı. Direksiyona geçip arabayı çalıştırdığı anda genç kadın ne olduğunu anlayamadan çoktan harekete geçmişti.
“Nereye gidiyoruz? Sen ne yaptığını sanıyorsun? Öfkeyle söylediğim iki kelime yüzünden bunlar fazla olmuyor mu?” Sesindeki telaş adamın dikkatinden kaçmamıştı. Bu kadının amacı neyse öğrenmeye çoktan karar vermişti. Afra Hanım derdini anlatmadan ve Devrim’i anlattıklarına ikna etmeden ellerinden kurtulamazdı.
“Bu kez beni kandıramazsın. Söylediklerin öfkeyle söylenmiş iki kelime değil! Benimle ne derdin varsa hepsini çözmekte kararlıyım.” Arabanın hızını artırdı.
“Evimin önünde tutulan nöbetler, inatla şirketimle ortak olmaya çalışman, ailemin içine kadar girmekte ısrar etmen, devamlı peşimde olman…” Devrim daha çok kendine kendine konuşuyor gibiydi. Her şey bir yapbozun parçası gibi bir araya gelirken, en önemli parçayı gözden kaçırdığını hissediyordu. İçindeki bu hissi ne atabiliyor, ne de bir anlam verebiliyordu. Yaşadığı apartmanın önüne gelince güçlü bir fren sesiyle arabayı durdurdu. Afra’yı kolundan sürükleyerek apartmana soktu.
“Özür dilerim. Sanırım yanlış şeyler söyledim. Lütfen böyle davranmayı keser misin? Evime gitmek istiyorum,” diye çaresizce mırıldandı. Hâlâ bir umut adamın elinden kurtulmaya çabalıyordu ama çabaları Devrim’i durdurmaya yetmiyordu. Devrim çoktan asansöre binmiş, çıkacağı katın düğmesine basmıştı.
“Yanlış değil, senden şüphelenmeme sebep olan doğru şeyler söyledin. Karşılaştığımız ilk andan beri senden şüpheleniyordum zaten. Varlığın beni ölesiye rahatsız ediyor.” Kadının dibine kadar gelerek tiksinircesine yüzüne dikkatle baktı.
“Katlanılmaz bir kadınsın. Seni tanımıyor olmama rağmen senden bucak bucak kaçmak istiyorum. Yakınımda olduğunda kendimi tetikte hissediyorum. Beni ölesiye rahatsız ediyorsun ve ben buna dayanamıyorum.”
Adamın buz gibi bir sesle söyledikleri suratının asılmasına sebep oldu. Gardını düşürmemesi gerekiyordu ama omuzları çoktan çökmüştü. Ve Afra o anda kararını verdi. Devrim neyi bilmek istiyorsa anlatacaktı. Sevdiği adam kendisinden bu kadar rahatsız olurken çabalamak, o an için gözüne öyle saçma gelmişti ki! Katlanılmaz bir kadın mı? Adi herif, Selin gibi bir psikopata katlanmışken, kendisini mi katlanılmaz buluyordu? Hem de hayatında daha bir haftadır yer alırken? Bu kadar mı dayanılması zor biriydi? Daha hiç bir şey yapmamıştı ki? Bunun için miydi tüm çırpınışları? Sevdiği adam tarafından hor ve katlanılmaz bir kadın olarak görülmek miydi? Her geçen dakika yaşamla arasındaki bağ kopuyordu.
Devrim’in kendisini sürüklemesine izin verdi. Bir anda tüm gücü çekilmiş, ruhu bedenini terk etmişti sanki. Yıllardır bu sözleri duymak için uğraşmamıştı. Duymak istedikleri canını yakacak sözler değildi. Hayatındaki her şey ters gitmek zorunda mıydı? Koltuğun üstüne fırlatıldığında kendine gelerek omuzlarını dikleştirdi. Devrim’in bakışlarından farklı olmayan gözleri adamı tepeden tırnağa süzdü.
“Ne bilmek istiyorsun? En başından mı başlayayım yoksa bu akşam sarf ettiğim sözlerden mi?” Devrim, Afra’nın tepkisine şaşırsa da belli etmedi ve tam karşısındaki koltuğa oturarak gözlerini kadının üstüne dikti.
“Elimden öyle kolayca kurtulamazsın,” diyerek kati bir sesle konuştu. “Ben soracağım, sen cevap vereceksin. Uzun masallar dinlemeye niyetim yok.” Genç kadın sakin tavrını korumaya çalışarak titreyen ellerini dizlerinin üstüne koydu.
“Nasıl istersen öyle olsun.”
“Sen kimsin?” Sahiden kimdi? Afra kendini tanımakta güçlük çekiyordu. Hayatı boyunca hiçbir zaman kendini ifade etmekte zorlanmamıştı. Şimdi neden söyleyecek bir şey bulamıyordu ki? Devrim’in alaycı tavrına aynı üslupla karşılık verdi. Daha bir hafta önce tanıtmamış mıydı kendini?