9.Bölüm

2374 Words
Kimisi de acıtarak sever. Devrim eve girer girmez üstündeki ceketi fırlatarak koltuğun üstüne attı. Yol boyunca Afra’nın sözleri kulaklarında çınlamıştı. Bedenini gelişi güzel koltuğa atarak uzandı. İki eliyle yüzünü avuçladı. Selin’in ölümünün ardından daha yeni yeni kendine standart bir hayat oluşturmuşken, Afra’nın can sıkıcı hayatına dâhil olması hiç iyi olmamıştı. Kadının varlığı kafasını karıştırmaktan, geçmişe yolculuk yapmasından başka hiçbir işe yaramıyordu. Koca şehirde âşık olacak başka bir adam bulamamış gibi, bir enkaza âşık olmuştu. Kalbindeki aptal aşk hissinden kurtulsa gerçekleri görecekti ama kadın inatla kör olmuş gibi davranıyordu. İkisinin arasında hiçbir şey olmayacağına Afra’yı daha nasıl ikna edebilirdi ki? Ne Selin’e âşık olduğunu haykırması bir işe yaramıştı ne de yüzündeki iğrenç görüntü. Kendisi bile aynaya bakmaya tahammül edemezken Afra nasıl da şefkatle bakmıştı yüzüne. Görmeyi istediği acıma duygusunun, tiksintinin ufacık bir parçasını bile yakalayamamıştı o bakışlarda. Onu bu imkânsız hislerden vazgeçirmek istiyordu. İkisi diye bir şey asla olamazdı. Değil âşık olmak, hayatına birini dâhil etmeye bile hazır değildi. Hele ki her tavrıyla Selin’i hatırlatan bir kadınla asla birlikte olamazdı. Uzun zamandır bütün çabaları o kadını unutmak üzerineydi, hatırlamak değil. Düşünceler içinde kendisini odasına attı. Afra’yı kendisinden soğutacak, hatta nefret etmesini sağlayacak yeni planlar yapmalıydı. Hastanede gerçekleşen yakınlaşma yeniden zihninde canlanınca bedenini sırt üstü yatağa bıraktı. Gözleri tavana sabitlenmiş olmasına rağmen gördüğü beyaz tavan değil, Afra’nın insanı içine çekmeye hazır mavi gözleriydi. Şu an kendi odasında değil de, hastane odasındaydı sanki. Duyumsadığı koku burnunun ucunu yeniden sızlattı. Devrim kısa bir anlığına kendinden geçmesine ve donup kalmasına neden olan o kokuyu tarif edebilecek kelime bulamıyordu. Bedeni o an nasıl da alarma geçmişti. Neredeyse dönülmez bir hata yapmasına bile sebep olacaktı. Afra’nın konuşmasına minnettardı. Kadının sesi kendisini içine sürüklendiği girdaptan çıkarmasaydı eğer onu öpecekti. Kendisine neler oluyordu böyle? Bir çift mavi gözle, ne olduğunu bile keşfedemediği o koku aklını başından mı almıştı yani? Allah aşkına hastane odasında ilaç kokması gerekmiyor muydu bu kadının? Düşünceleri bile kendisine ihanet etmeye başlamıştı. Hırsla başını iki üç kez yatağa vurdu. Afra’dan uzak durmalı, onu kendisinden uzak tutmalıydı. Hele onu o heriften kıskanması akla mantığa sığmıyordu. Dans pistindeki herifi yeniden hatırlayınca öfkeyle homurdandı. Afra onun ortağıydı ve böyle tacizlere hiçbir kadının mahrum kalmasını istemezdi. O yüzden karışmıştı, kıskançlıkla hiç mi hiç alakası yoktu. Kafasındaki tilkiler eşliğinde tam uykuya dalmak üzereydi ki telefonu çaldı. Bir an duymamazlıktan gelmeyi diledi, kimseyle konuşmak istemiyordu. Önemli bir şeydir belki düşüncesiyle yerinden kalkarak telefona yöneldi. Telefon susunca arayana baktı. Gecenin bu saatinde Poyraz’ın ismini görmek endişelenmesine sebep olmuştu. Hızla geri arama tuşuna bastı ve telefonun açılmasıyla hiç beklemeden söze girdi. “Hayırdır tertip gece gece, rüyanda beni mi gördün?” “Rüyayı uyuyanlar görür tertip, benim gözüme saatlerdir gram uyku girmiyor.” “Özgür’e mi bir şey oldu?” diye sordu tek nefeste. Ailesinden sonra hayatında tek önem verdiği kişiydi Poyraz. Askerlik yaptıkları dönem boyunca tek bir günleri ayrı geçmemiş, askerlikten sonra da görüşmeye devam etmişlerdi. “Yok, yok Özgür iyi… Yürümeye başladığından beri her şey daha iyiye gidiyor,” dedi, oğlunun gülen gözleri gözünde canlanınca, tebessümüne engel olamadı. “Birimizin hayatının yolunda gitmesine sevindim,” dedi Devrim iç çekerek. Selin ile mutlu olduğu dönemlerde Poyraz’ın hayatı tam bir karmaşa içindeydi. İki eski dost aynı anda mutluluğu bulamıyordu bir türlü. Devrim ile birlikte Poyraz da iç çekti. Hayatı pek de yolunda gitmiyordu aslında. Ne zaman yolunda gittiğini düşünse yeni bir kargaşanın içinde buluyordu kendini. “Pek de yolunda gitmiyor dostum. Yardımına ihtiyacım var.” Devrim’in kaşları çatıldı. Poyraz’ı iyi tanırdı. O, kolay kolay başkasından yardım istemez, insanların işine karışmasından nefret ederdi. Herkesin rahatlıkla iletişim kurabileceği bir adam değildi işin doğrusu. Kesinlikle ortada ciddi bir şeyler dönüyordu. Ölmeyip de yaşadığı ortaya çıktığında ailesinden yemediği fırçayı Poyraz’dan yemişti. Yüzünde bir tebessüm peyda oldu. O lafların hepsini hak etmişti doğrusu. “Elimden ne gelirse…” diye karşılık verdi telefonun ucunda bekleyen adama. Ne olduğunu gerçekten merak ediyordu. Poyraz’ı başkalarından yardım isteyecek duruma düşüren ne olmuş olabilirdi? “Sedat Soydan desem nasıl bir tepkin olur merak ediyorum.” Devrim’in gözleri bir an hatırlamak istercesine kısıldı ve ardından bir küfür savurdu. İş hayatına yeni atıldığı dönemlerde acemiliğini kullanarak başına olmadık işler açan adamı nasıl unutabilirdi? O adam yüzünden neredeyse şirketi büyük zarara uğrayacaktı. “O şerefsizle ne işin var Poyraz? Eğer iş yapmayı düşünüyorsan sakın! O adamdan uzak dur.” Poyraz yanılmadığını anlayarak sırıttı. O adamın, şerefsiz oğlu için yaptıklarını düşününce zaten iyi birini beklemiyordu. “Ekrem’i tanıyor musun peki?” diye merakla sordu. Babasından çok oğlunu merak ediyordu. Nasıl biri olduğunu öğrenmeli, ona göre gardını almalıydı. “Ekrem’i severim, babası ve kardeşi gibi değildir.” Eskileri hatırlayınca bir an sustu. “Aslında artık tek çocuk, kardeşi yıllar önce ölmüştü diye hatırlamıyorum. Tabi yanılmıyorsam!” “Yok yanılmıyorsun, doğru hatırlıyorsun.” Devrim kaşlarını çatarak sustu. Poyraz’ın konuyu nereye getireceğini, bu soruların altından ne çıkacağını oldukça merak ediyordu. “Sen bu adamla ne zaman iş yaptın? Senden önce Hasan amcayı aramıştım, seni aramamı da o söyledi zaten.” Konu giderek daha da ilginç bir hâl alıyordu. “İşe yeni atıldığım zamanlardı Poyraz. On yılı geçmiştir sanırım, acemilik işte… O adam yüzünden neredeyse şirketi dönülmez bir yola sokuyordum. Tekin biri değil! Tamam, Ekrem iyidir ama babası o şirketin başında olduğu sürece Ekrem’in iyi olması seni kurtarmaz.” Poyraz’ın suskunluğu pek hayırlı bir şey değildi. Gece gece sırf bir iş durumu için aramayacağını çok iyi biliyordu. Poyraz’ın sıkıntılı nefesi canının iyice sıkılmasına neden oldu. “Aslında niyetim iş yapmak değil Devrim, o adama yaptıklarının hesabını sormak istiyorum. Ailemi, o adamdan korumak zorundayım.” Devrim’in yüzü arkadaşının dediklerini anlamayan bir ifadeye bürünmüştü. Gece gece beyni zaten yeteri kadar iyi çalışmıyordu. Hele Afra aklını bu kadar bulandırmışken buna bir de Poyraz eklenmişti. “Benimle açık konuş oğlum,” dedi yapmacık bir sinirle. “Bilmece çözecek kafada değilim.” “Hani şu ölen şerefsiz oğlu var ya, onu öldüren Hazan ve adam intikam istiyor. Ekrem burada, bu akşam karşılaştım. Babası, Hazan’dan kurtulmak, oğlu da Hazan’la aşk yaşamak istiyor.” Devrim’in kafası iyice karışmıştı. Hazan denen kadın Poyraz’ın oğlunun bakıcısıydı ve Poyraz ile aralarında yeni yeni gelişmeye başlayan bir aşk vardı. Hazan, Sedat’ın küçük oğlunu öldürmüştü ve adam intikam istiyordu öyle mi? Peki Ekrem bu konunun neresindeydi? Kardeşinin katiline mi âşıktı? Kafası daha da karıştı. “Sen şu işi bana adam akıllı anlatsana!” dedi sonunda çözemeyeceğini anlayarak. Devrim, Poyraz’ı şaşkınlıkla dinliyordu. Onu dinledikçe o yıllar gözünde canlanıyor, olayları hatırlamaya çalışıyordu. Sedat Soydan’dan yakasını oğlunun ölümüyle kurtarmıştı. Bunu iyi hatırlıyordu ama çocuğun nasıl öldüğünü bir türlü hatırlamıyordu. Adam cenaze işleriyle, davalarla uğraşırken şirketin en iyi avukatlarını bir araya toplamış, Sedat Soydan’ın şirketiyle olan tüm işleri feshetmeyi başarmıştı. Adamın yaptığı yolsuzlukları yüzüne vurarak, kendisine ve şirketine bulaştığı takdirde bütün delilleri mahkemeye vereceğini söylemişti. Poyraz’ın anlatacakları bittiğinde sinsice sırıttı. İş Poyraz’ın tahmin ettiğinden daha kolay çözülebilirdi. “Pek uğraşmamıza gerek yok aslında tertip. Bu kadar sıkıntı yapmana değecek bir olay değil bence. İlk yıllarımda acemice işler yapmış olsam da yaş tahtaya basmam ben. Ondan kurtulmak için kullandığım delilleri yine aynı iş için kullanabiliriz,” diyerek Sedat Soydan’dan nasıl kurtulduğunu anlatmaya başladı. “Adam birçok işini yasal olmayan yollardan yapıyor. Girdiği iki ihalede rüşvet verdiğine dair kanıtlarım var. Ayrıca birkaç kez maliye ile başı belaya girmiş ve memura rüşvet yedirmiş. Vergi kaçakçılığı yaptığına dair güçlü kanıtlarım var. O adamı kolayca yolundan çekebiliriz. Ayrıca Hazan cezaevinde yatarken onu öldürtmeye çalıştığına dair bir kanıt bulabilirsek adam Hazan ile uğraşmaktan vazgeçecektir.” Plan Poyraz’ın içine sinmemişti. Onun derdi Sedat denen adamı yolundan çekmek değil, intikam almaktı. Hazan’a yaptıklarının bedelini ödetmesi gerekiyordu ve içi ancak bu şekilde soğuyacaktı. “Ben intikam istiyorum,” dedi kesif bir nefretle. “O adamın bu kez kolaylıkla kurtulmasını istemiyorum. Hazan’a çektirdikleri her şeyin hesabını verecekler. İçimdeki öfke soğumadan hiçbir şey yoluna girmeyecek Devrim.” “İntikam iyi bir şey değil Poyraz. Benim yaşadıklarımdan pay biç kendine.” “Bazen intikam iyidir dostum. Tecavüzden katil olarak kurtulan senin sevdiğin kadın olsaydı ve üç kez aynı adam tarafından ölümle burun buruna getirilseydi sen ne yapardın?” Devrim bir an bu olayın sevdiği kadının başına geldiğini hayal etti. Hayalinde canlanan kadın Selin değil Afra olunca hızla düşünmekten vazgeçti. Hangi ara Afra’yı sevdiği kadın olarak tanımlamaya başlamıştı? Şiddetle başını salladı. Kahretsin! Afra tam da planladığı gibi sözleriyle, hareketleriyle beyninde yer etmeye başlamıştı. Şaşırmaması lazımdı aslında… Afra zeki kadındı. Kafasını nasıl karıştıracağını, hayatına nasıl sızacağını iyi biliyordu. Hastane odasında söylediği sözler yeniden beyninde yankılanınca daha da sinirlendi. Bu saçma ilişkiye bir an önce son verecekti. Afra’yı kafasından uzaklaştırmayı umarak Poyraz’a odaklandı. Dostunun bir intikam uğruna kendisini heba etmesini istemiyordu. Poyraz o kötü olaylardan sonra mutluluğu bulmayı başarmış ve âşık olmuştu. Hayatının yeniden eskisi gibi berbat bir hâle gelmesini istemiyordu. “Biliyorum Poyraz kolay değil, seni anlamaya da çalışıyorum ama yine de intikam kör bir duygudur. Elindekilerini kaybetmeni istemiyorum.” “Bu kez olmaz dostum, bu defa kaybeden ben olmayacağım. Senden o delilleri saklamanı ve o yıldan bu yana yaptığı yolsuzlukları araştırmanı istiyorum. O adam her şeyini kaybetmeli tıpkı Hazan gibi! Hem itibarını, hem ailesini, hem de geleceğini. O herif o deliğe girecek, hem de her şeyini kaybetmiş olarak.” “Peki, Ekrem?” diye fısıldadı Devrim merakla. “Anlattıklarına bakılırsa o da bu olayda Hazan kadar masum Poyraz. Adamın tek suçu soyadının Soydan olması, o sadece sevmiş dostum,” dedi hüzünle. “Tıpkı bizim gibi!” “Onunla doğru şekilde savaşacağım Devrim. Sevdiği kadını isteyen her erkek gibi! Onun bir suçu olmadığını kabul etmek zorundayım.” Devrim rahatlayarak tebessüm etti. “Senden de bunu beklerdim. Ben yarın sabah hemen başlayacağım araştırmaya. İzmir’de hatırı sayılı dostlarım var. Bütün delillerini topladıktan sonra Bursa’da görüşürüz,” dedi ve vedalaşarak telefonu kapattılar. Telefonu sehpaya bırakarak yeniden yatağına uzandı. Hazan’la henüz tanışma şansı yakalayamamıştı. Kardeşinin düğününe geldiğini annesinden duymuştu. Özgür’ün yeniden yürümesini sağlayan, Poyraz’ı âşık bir adama çeviren kadını tanımak istiyordu. Sedat Soydan olayının üstüne düşmeli ve iyi bir araştırma yapmalıydı. Poyraz’ın hayatına giren kadını dostunun iyiliği için araştırması iyi olacaktı. Nasıl biri olduğunu öğrenmeliydi. Poyraz ihaneti bir kez daha kaldıramazdı. Güvenilir biri değilse hiç şüphesiz olaya müdahale edecekti. Yeni edindiği bu amaç biraz da olsa düşüncelerini Afra’dan uzaklaştırmıştı.                                         ♣♣♣♣ Afra, Devrim’in gidişinden beri öfkeden kuduruyordu. Selin’in ölmüş olması ilk kez canını sıkmıştı. O lanet cadı eğer hayatta olmuş olsaydı intikamını alabilirdi. Devrim’e yaptıklarını ödetebilir, kalbinin huzur bulmasını sağlayabilirdi. İntikam almayı daha önce hiç bu kadar istememişti. Devrim’in yüzüne yaptıklarının aynısını Selin’e yapmış olabilmeyi deli gibi arzuluyordu. O yara izi nasıl olmuştu? Yanık izi olduğunu anlamıştı anlamasına ama nasıl bir olayla olmuştu? Bilerek mi yapmıştı yoksa cilveleşirken talihsiz bir kaza mı olmuştu? Onların üç yıl boyunca birlikte yaşadıklarını biliyordu elbette. Her ne kadar yakınlıklarını hayal etmek istemese de, ister istemez gözlerinde canlanıyor ve kalbinin bin parçaya ayrılmasına neden oluyordu. Devrim’in o kadına dokunmuş olduğu, aynı yatağı paylaştıkları gerçeği aklından hiçbir zaman çıkmayacaktı. Hele ki Devrim’in o kadına hâlâ âşık olduğunu bilirken bu çok zordu. Sevdiği adam o lanet cadıya aşkla dokunmuştu. Kim bilir kulağına kaç kez aşk sözcükleri fısıldamıştı? Düşünmek istemiyormuşçasına beynini biraz önce gerçekleşen yakınlaşmayı hayal etmeye zorladı. Anlık bir şeydi belki ama kısa bir anlığına da olsa Devrim dünyanın en güzel kadınına bakıyormuş gibi kilitlenmişti gözlerine. Kalbine sızabileceği bir ışık olabilir miydi bu yakınlaşma? Acaba Devrim de tıpkı kendisi gibi o anı düşünüyor olabilir miydi? Tüm kalbiyle öyle olması için dua etti. Uykuya dalana kadar tek düşündüğü Devrim’in gözlerine kilitlendiği o andı. Yüzünde hafif bir tebessümle uyuya kaldığında bile hiç kuşkusuz o anı düşünüyordu. Yeni gün, yeni umutları da beraberinde getirirken Afra acılar ve ağrılar içinde uyanmıştı uykusundan. Ağrı kesici ilacın etkisi geçmiş, tüm vücudu sancımaya başlamıştı. Hemşire yarım saat önce gelip serumuna yeni bir ağrı kesici eklemişti ama hâlâ ağrıları hafiflemiş değildi. Düne göre ağrıları daha kötü durumdaydı. Başı zonkluyor, sırtı ve bacakları sanki derisinin altında yakıcı asit dolaşıyormuş gibi sızlıyordu. İlaç kokusunun ağırlığı nedense bugün kendisini daha da rahatsız etmeye başlamıştı. Açık havaya çıkıp, ciğerlerini temiz havayla doldurmayı ne çok isterdi. Hastane odasına tıkılıp kalmıştı. Hareket etmek, kaslarını gevşetmek istiyordu. Yattığı sürece ağrıları geçmeyecek gibiydi. Hemen yanı başında oturan Oğuz da başka bir karın ağrısıydı. Sabah şafak söker sökmez soluğu yanında almıştı. Aşk gerçekten de insanların dediği ve kitapların anlattığı gibi karmaşık bir duyguydu. Oğuz’un kalbinde yer edinmektense, Devrim’in kalbine taht kurmuş olmayı dilerdi. Hiç şüphesiz sevdiği de kendisini sevseydi aşk bu kadar karmaşık ve can sıkıcı olmazdı. Devrim neden gelmemişti? Madem ortaklardı, dün o yüzden ziyaret ettiğini söylemişti bugün neden gelmiyordu ziyaretine? Bakışları yeniden Oğuz’a döndü. Ne zaman gidecekti bu adam? Eskiden olsa Oğuz ile konuşabilecek bir sürü konu bulur, beraber gülüp eğlenirlerdi. Oğuz’un dün akşam ki itirafından sonra bir şeylerin değiştiğini hissediyordu. Huzursuz olmayı sevmezdi ve şu an Oğuz onu huzursuz etmekten başka bir işe yaramıyordu. “Oğuz ben iyiyim, sen neden şirkete geçmiyorsun artık?” Oğuz ayağa kalkarken sessizce iç çekti. Gitmesinin vakti gelmişti, zaten geldiğinden beri Afra ağzını açıp iki kelime etmemişti. İtirafının böyle bir sona ulaşmasını beklemiyordu. Afra ile her zaman sohbet edebilecek konu bulurlar ya da yaratırlardı. Sessizliği paylaştıkları bir an daha önce hiç olmamıştı. Afra susmayı sevmezdi ki! İtalya’ya gidenle, oradan dönen kız arasında uçurumlar vardı ve bu uçurumun nasıl yok olacağını bilmiyordu. Afra İtalya’ya gittiğinde değişmekle kalmamış, bir de âşık olarak dönmüştü ülkeye. Oysa ne planları vardı ikisi için. Afra hastane yatağında öylesine rahatsız görünüyordu ki onu kolları arasına alabilmeyi diledi. Sarmalamayı, kalbinin kırıklarını onarabilmeyi diledi yapamayacağını bilerek. Âşık olduğu ruhsuz herif günden güne Afra’nın da ruhunu emiyor ve kendisinden başka kimse görmüyordu. O adam, Afra’ya mutluluk getiremezdi. Mutsuz insanlar asla etrafına mutluluk dağıtmaz, dağıtamazdı. “Akşama görüşürüz o zaman,” diyerek Afra’nın cevap vermesine fırsat tanımadan odadan çıktı. Fırsat tanısaydı eğer Afra onu yanında istemeyecek, gelmesine gerek olmadığını söyleyecekti. Sevdiği kadının ağzından hayatında bir yeri olmadığını duymaya dayanamazdı. Omuzları düşmüş bir şekilde ayrıldı hastaneden. Odada olan kendisi değil de, o Devrim denilecek adam olsaydı Afra göndermemek için elinden geleni yapardı. Çocukluk aşkına artık veda etmesi gerektiğinin bilincindeydi ama veda etmek öyle kolay değildi. Hem hangi aşk sonsuza kadar sürmüştü ki, onun aşkı sürsün. Yıllar boyunca gerçekleşmeyecek bir beklentinin içine girmiş, sabırla beklemişti. Afra şirketin başına geçtiğinde her günlerini birlikte geçirirlerken içine doğan umut sönmeye yüz tutmuştu. O adamı unutmasını, yanı başındakini fark etmesini yıllarca beklemişti ama Afra o adamı unutmak yerine inatla çabalamaya devam etmiş ve sonunda başarmıştı. Devrim denen adamın onu istemiyor oluşu gördüğü kadarıyla Afra’nın umurunda değildi. Afra gibi olabilmeli ve inatla aşkına sahip çıkmalıydı. Yüzsüzlükse yüzsüzlük, gurursuzluksa gurursuzluk her şeye hazırdı hazır olmasına ama canı yanıyordu. Nedense aşk başlarken de, biterken de can yakıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD