Gözlerindeki yalnızlığı içmek istiyorum. Çocuksu sevinçlerini sakladığın göz bebeklerini renklere boyamak…
Devrim uyanır uyanmaz kahvaltı dahi yapmadan şirkete geçmişti. Poyraz’a söz verdiği gibi bir an önce Sedat Soydan davasını kapatmak istiyordu. Odasına girince ilk işi yıllar önce Sedat Soydan davasında çalıştığı avukatı çağırmak olmuştu. Eski dosyaların hepsini kısa sürede toparlamış ve Sedat Beyin son yıllarda yaptığı işleri araştırmak üzere İzmir’deki arkadaşı ile iletişime geçmişti. Poyraz ile telefonda konuştuktan sonra babasının odasına yöneldi. Nedense düşündükçe Bursa’ya gitmek daha cazip hâle geliyordu. İstanbul’dan ve Afra’dan uzaklaşmak şu an için aklına gelen en iyi çözümdü. Afra’yı bu aşk saçmalığından nasıl vazgeçireceğini hiç bilmiyordu. Kendisinden nasıl uzak tutabileceğinden de emin değildi. Afra ile bundan sonraki karşılaşmasında zırhını kuşanması gerekiyordu. Ne kadar düşünürse düşünsün ilişkilerinin asla oluru yoktu. Hayatında bir kez daha gereksiz duygulara kapılıp gitmeye, kalbini dinlemeye niyetli değildi. Afra da eninde sonunda anlayacaktı anlamasına ama Devrim’in ruh sağlığı için bir an önce anlaması gerekiyordu.
Babasının odasına girdiğinde kardeşi ile burun buruna geldi.
“Babam nerede?” diye sordu boş odaya göz gezdirerek. Devran ile aralarının ne zaman eskisi gibi olacağını çok merak ediyordu. Kardeşi onun için çok değerliydi ama aralarına giren Selin ve ayrı geçen üç yıl yüzünden hâlâ örülen duvarları tam olarak aşabildikleri söylenemezdi. Eski zamanları, onunla uğraştığı günleri çok özlemişti.
“Hasan amcanın odasına gitmişti, şimdi gelir.” O sırada içeriye giren Kenan Bey bir süre iki oğlunu süzdü.
“Hayırdır sabah sabah?”
Devrim, kardeşinden önce davranarak babasına döndü. Aldığı kararı uygulayabilmesi için bir an önce yola çıkması gerekiyordu. Hem Afra iyiydi ve onu tekrar ziyaret etmesine gerek yoktu. Bursa’ya bu hafta sonu gidebilir, bir süre İstanbul’dan uzaklaşabilirdi.
“Baba müsaaden olursa Poyraz ile görüşmeye Bursa’ya gideceğim.”
“Nereden çıktı şimdi bu?”
Devran çözmek istercesine ağabeyinin yüzüne odaklandı. Hüzün doğru tahmin etmiş olabilir miydi? Devrim, Afra’dan kaçma derdinde miydi? İçine bir umut doğdu. Afra, Devrim’in kalbini çalmayı başarırsa her şey eskisi gibi olabilirdi. Devrim’in yüzü tekrar gülebilir, özlediği neşeli hallerini yeniden görebilirdi. Devrim’in, Selin’i unutmasını ve tamamen hayatından çıkarmasını deli gibi istiyordu. Eski Devrim hâlâ içinde bir yerlerdeydi ve o adamı deli gibi özlemişti.
“Bazı durumlar var baba, on beş yaşındaki çocuk gibi hesaba çekme beni. Halledilmesi gereken şeyler var.”
“Acar Holding ile yaptığın anlaşma ne olacak? Projeye başlaman gerekmiyor mu?”
Kenan Bey merakla oğlunun vereceği cevabı bekledi. O anlaşmayı iptal etmek aklının ucundan geçiyorsa buna izin vermeyecekti.
“Afra Hanım zaten hastanede, ben oradayken de çalışabilirim. Zaten fazla kalmaya niyetli değilim. Hafta sonu gitmeyi düşünüyorum.”
Kenan Bey arkasına yaslanırken, “Öyle olsun bakalım,” diye mırıldandı. Devrim, kardeşi ve babasıyla vedalaşıp odadan çıktığında küçük oğluna döndü. Yüzünde yılların çizgilerine inat huzurlu bir tebessüm oluştu.
“Kaçıyor. Eşek herif kalbini özgür bırakacağına uzaklaşmayı tercih ediyor.”
“Hayırlısı baba!” dedi Devran, babasının karşısındaki koltuğa oturup elindeki dosyayı uzatırken.
Devrim hafta sonunun planlarını şimdiden yapmıştı. Aslında insanın kendi duygularından kaçamayacağını bilen en iyi kişilerden biriydi ama inadına kaçmaya çabalıyordu. Afra’nın aşkını haykırdığı anlar beyninde fıldır fıldır dönüyordu. Şirkette işlerini hallettikten sonra akşamüzeri evine uğramadan önce hastaneye uğrayıp Afra’nın durumu hakkında bilgi almış, ardından ailesinin evine geçmişti. Bursa’ya gideceğini annesine de bildirdikten sonra yeğeniyle huzurlu bir akşam geçirmeyi başarabilmişti. Unutmak için çeşit çeşit kadınlara değil, huzura ihtiyacı olduğunu ilk kez fark edebilmişti.
Afra yüzünde şeytani bir tebessümle telefonu kulağına götürdü. Dört gündür hastanedeydi ve bugün nihayet çıkacaktı. Oğuz’u zorla şirkete gönderdikten sonra yeni planını hayata geçirdi. Devrim’in çevresinde olmak ve ona iyi davranmaya çalışmak işe yaramamıştı ve o da artık daha farklı bir yoldan ilerlemeye karar vermişti. Açılan telefonla hiç beklemeden söze girdi.
“Merhaba Devrim.” Devrim konuyu uzatmak istemediği için selam faslını direkt olarak geçti. “Buyurun Afra Hanım,” dedi, ağzı açık valize bir takımını daha yerleştirmeye çalışırken.
“Bugün taburcu oluyorum,” diyerek neşeli bir sesle şakıdı genç kadın. “Dört gündür yanıma gelmediğin için haberin yoktur sanıyorum.” Devrim kadının laubali konuşmasına bir anlam veremese de, “Senin adına sevindim. Tekrar çok geçmiş olsun,” dedi kısa kesmesini içten içe dileyerek.
“Ben de seni taburcu olmama yardım et diye aramıştım. Malum senin sayende bu durumlardayım.” Devrim şaşkınlık ve biraz da dehşet içinde yatağın üstüne oturdu.
“Anlamadım.”
“Nesini anlamadın Devrim? Bana bakacak kimse yok. Ayla teyze annemle, Oğuz da şirketle ilgileniyor.”
“Seninle ilgilenmek de bana mı kalıyor yani?” diye sordu Devrim alay edercesine. Bu kadın kendisini şaşırtmak için özellikle çabalıyor gibiydi.
“Kendini birazcık da olsa suçlu hissetmiyor musun Devrim?” dedi, Afra sesini kızgın tutmaya özen göstererek. “Senin yüzünden bu haldeyim ve bir ay boyunca başkalarına muhtaç olacağım. Tuvalete bile tek başıma gidemiyorum.” İsyan dolu ince sesi Devrim’in kısa bir anlığına tebessüm etmesine neden oldu. Ardından Afra’nın dediklerini beyninde yeniden tekrar edince yeşil gözleri öfkeyle çevrelendi.
“Sana bakıcılık mı yapacağım yani?”
“Yardımcı olmak diyelim,” dedi Afra küçük bir kız gibi kıkırdarken.
“Bana işkence etmek hoşuna gidiyor değil mi baş belası? Ama üzgünüm Bursa’ya gitmem gerekiyor, seninle Hüzün ya da Aysel ilgilenebilir. Olmadı bir refakatçi falan tutarım.”
“Senin yüzünden tüm işlerim aksayacak Devrim ve bu duruma düşmeme neden olan sen, işlerin aksamasın diye beni başkalarına emanet edemeyeceksin. Yarım saat içinde gelmen gerekiyor, eğer gelmezsen sana tazminat da dâhil açabildiğim tüm davaları açarım. Mağdur olan benim.” Devrim’in gözleri hayretle açıldı. Afra yine ve yine bir işler peşindeydi. Allah yardımcısı olsun bu kadından kurtuluşu yok gibiydi.
“Benimle dalga geçme,” diye söylendi dalga geçiyor olmasını umarak.
“Ben çok ciddiyim Devrim. Daha önce kendimi hiç bu kadar ciddi olmuş hissetmemiştim. Bu arada yirmi dakikan kaldı. Geliyor musun gelmiyor musun?”
Devrim öfkeyle hemen yanında duran valizi ayağıyla tekmeledi. Hastaneye vardığında ilk işi Afra’yı soğuk suya sokmak ve ayılmasını sağlamak olacaktı. Afra ya delirmişti, ya içmişti, ya kafayı yemişti ya da çıldırmıştı. Hatta dördü birden de olmuş olabilirdi. O koskoca bir şirketi yöneten biriydi. İşleri, güçleri ve bir de uzaklaşması gereken ama bir türlü uzaklaşamadığı baş belası vardı. Bakıcılık yapacak adam mıydı? Hem Afra bebek miydi elinden tutması gereksin? Tek ayakla yürümeyi beceremiyorsa hastanede yatmaya devam edebilirdi.
“Devrim…” Afra karşıdan ses gelmeyince adamın adını tekrar söyledi.
“Tamam,” dedi genç adam derince oflayarak. Afra’dan kurtuluşu olmadığının bir kez daha farkına varmıştı.
“Son on beş dakika!” diye hatırlattı genç kadın, suratında istediğini almış olmanın verdiği huzurlu tebessümün eşliğinde.
“Şansını zorlama Afra!” Devrim öfkeyle söylediği sözlerin ardından, Afra’nın tekrar konuşmasına fırsat vermeden telefonu suratına kapatmıştı. Afra rahatlayarak, biraz da keyifle boynunu zorlamamaya dikkat ederek arkasına yaslandı. Kafasında şimdiden tilkiler kırk takla atıyor, Devrim’i o gece söylediği tüm sözlere pişman etmeye hazırlanıyordu.
♣♣♣♣
Bir saatin sonunda Devrim nihayet hastaneden içeriye adım atmıştı. Hastaneye gelmeden hemen önce sinirle hazırladığı valizi boşaltmış, ardından Poyraz’ı arayarak şimdilik gelemeyeceğini bildirmişti. Yanından geçtiği kadının dikkatle yüzüne bakması sinirle dişlerini sıkmasına neden oldu. Yarası Afra dışında birçok kadında işe yaramıştı. Onun dileği Afra’da işe yaramasıydı ama ne yazık ki dileği gerçek olmamıştı. Afra’nın odasının önüne geldiğinde derin bir nefes aldı ve kapıyı hafifçe tıklatarak içeriye girdi.
“Nerede kaldın?” diyen kadını camdan aşağı fırlatmamak için çokça sabra ihtiyacı vardı.
“Geldim işte.” İçinden geçenlere inat sakince cevap vermeyi denedi.
“İşlemleri Oğuz gitmeden halletmişti, hemen çıkabiliriz.” Yine Oğuz! Oğuz sanki şirketin müdürü değil de Afra’nın uzatmalı sevgilisiydi. Kadının üstündeki hastane kıyafetinin değiştiğini fark edince çenesini tutamadı.
“Üstünü de Oğuz mu değiştirdi Afra Hanım?” diye sordu kuşkulu bir ses tonuyla. Değiştiren Oğuz’sa da pek şaşırmazdı. Hastaneye uğramadığı üç günde belki de aralarında bir şeyler değişmiş olabilirdi. Her neyse kendisini ilgilendirmezdi, en azından ilgilendirmemeliydi.
“Ne münasebet? Dün Ayla teyze değiştirdi.” Boynunu hafifçe oynatıp, yüzünde şapşal bir tebessümle, “Beni kıskanıyor musun yoksa?” diye sordu neşeli bir sesle.
“Hah! Seni mi? İlaç kokusu, hastane falan yaramamış sana. Ne o, yoksa kafa yapıcı bir şey falan mı kokladın?” Odaya göz gezdirdi ve Afra’nın her şeyinin hazır olduğunu fark edince soru dolu gözlerini yeniden Afra’nın yüzüne çevirdi.
“Her şey hazır gibi...”
“Evet, Oğuz toparlamıştı.” Yine Oğuz! Dişlerini sıkarken çenesindeki kasların gerildiğini ve şakağındaki damarın attığını hissedebiliyordu.
“Oldu olacak eve de o götürseydi ya,” dedi, tek kaşını alaylı bir ifadeyle havaya kaldırırken. Afra kafasına gelen taşı hissetmiş gibi arsızca gülümsedi.
“Aslında götürecekti ama şirketten aradılar. Ben de olmadığım için tüm işler ona kaldı.”
“Oğuz’un boşluğunu doldurdum yani?” Sesindeki rahatsız edici tını Afra’nın dikkatinden kaçmamıştı. Planı işe yarıyor muydu ne?
“Dikkat et… Yavaş çekiştir. Heh, böyle adım adım…”
Devrim’in içinden çektiği sabırlar pek işe yaramıyor olsa gerek öfkeyle kendi kendine homurdandı.
“Yavaş çek Devrim ya, yürüyemiyorum.”
“Bir sabır, iki sabır, üç sabır, dört sabır…” Afra gülümsemesini Devrim’den saklamaya çalışarak suratını sabit tutmaya çalıştı.
“Sen ne sayıklıyorsun?”
“Sabır sayıyorum baş belası! Şu anda sabra koyunlardan daha çok ihtiyacım var çünkü.”
“Anladım,” dedi Afra, Devrim’e biraz daha yaslanıp sekerek yürümesine devam ederken. “Sana iyi saymalar o zaman!”
İki dakikalık çıkışa Afra’nın söylenmeleri ve sekerek yürümesi sayesinde on beş dakikada varabilmişlerdi. Devrim, Afra’yı hastanenin önündeki banklardan birine oturtturdu.
“Sen burada bekle, ben arabayı alıp geleyim,” dedi ve Afra’nın yeni bir söylemine maruz kalmamak için yanından hızla ayırdı. Takipçi Afra’yı, eziyet eden Afra’ya tercih ederdi. O zamanlar en azından sadece peşinde dolanıyordu, şimdiyse hem dibindeydi hem de istekleri ve huysuzlukları bitmek bitmiyordu. Afra’yı bir an önce evine bırakıp ondan kurtulmak için hızlıca otoparka ulaştı ve arabasına bindiği gibi acilin girişine geldi.
Afra biraz zorlansa da sonunda Devrim’in yardımıyla arabaya binebilmişti. On dakikalık sessiz yolculuğun ardından yavaşça kalçalarını oynatarak hafifçe yan döndü ve sırtını cama dayadı. Boynunu çok fazla oynatamadığı için ancak bu şekilde Devrim’in yüzüne bakabiliyordu.
Afra’nın kıpırdanmalarını fark eden Devrim yoldan bakışlarını ayırmamaya çalışarak kadına yandan bir bakış attı. Öfkeyle çevrelenen yeşil gözleri koyulaşmıştı.
“Kurtlu musun kadın sen? Daha fazla kırığa mı ihtiyacın var? Bir rahat dur.” Afra, Devrim’e cevap verme gereği duymadı ve adamı delirtecek olan konuşmaya kendini hazırladı.
“İki gün boyunca bir işim yok ama çarşamba günü beni evden alman gerekiyor.” Devrim boynunun kırılma ihtimalini umursamadan hızla Afra’ya döndü.
“Sen yine neden bahsediyorsun?”
“Çarşamba günü bankada bir işim var. Ayla teyze annemi bırakıp götüremez beni. Hem o ayrıca yaşlı bir kadın.”
“O zaman şu, her şeyi hallederim Oğuz götürsün.”
“Her şeyi hallederim Oğuz mu? O da nereden çıktı?” Mavi gözleri anlamadığını belirtircesine kısılmıştı.
“Her şeyi halletmiş ya o yüzden dedim. Bir zahmet o işi de hallediversin.” Umut dolu sesinde kendisini hafifçe de olsa hissettiren bir şüphecilik vardı. Kurda kuzuyu emanet etmek ne kadar mantıklıydı emin değildi. Kurt kendisinden başka herkes olabilirdi esasında, bir itirazı yoktu.
“Çarşamba günü benim yerime toplantısı var,” diyerek dudaklarını büzüştürdü. Devrim arabanın içini dolduran, yasemin olduğunu tahmin ettiği kokuya tahammül etmeye çalışıyordu. Bugün birçok şeye tahammül etmeye çalışıyordu aslında. Afra sanki kendisini bilhassa delirtmek için yemin etmişti.
“Benim de toplantım var,” dedi huysuzca bağırarak.
Afra, “Benim bu hale…” diyerek açıklama getirmeye çalışırken Devrim sözünü kesti.
“Biliyorum sebebi benim. Kahretsin ki benim. Senin yerine benim bir yerlerim yarılsaydı, oluk oluk kan aksaydı, geberip gitseydim. Benimle derdin ne bilmiyorum ama ona da tamam, lanet olsun ki tamam. İyileşince benden kaçabildiğin kadar uzağa kaç Afra çünkü sana karşı sabır konusunda tükenmiş durumdayım. Çileden çıkmama çok az kaldı.”
Afra, Devrim’e cevap verip onu daha fazla delirtmekten şiddetle kaçındı ve adama belli etmemeye çalışarak hafifçe gülümsedi. Çarşamba gününe tamam dediğine göre, şimdiden ilerideki günler için yeni bahaneler uydurmalıydı. Geri kalan yolu sessizlik içinde giderlerken ikisi de tek kelime etmedi. Devrim sonunda sessizliğe kavuşmuş olmanın huzuruna, Afra da yeni planlarına dalmıştı.
Devrim, Afra’yı evine bıraktıktan sonra soluğu kendi evinde almıştı. Afra onu şirket işlerinden daha fazla yormuştu açıkçası. Bugüne kadar kadının böylesine huysuz ve inatçı olduğunu fark edememişti. Afra normal zamanlarda bile çekilmez biriydi ama hastayken hiç çekilmiyordu.
♣♣♣♣
Devrim kaçıncı kezdir saate bakıyordu emin değildi. Keşke Ayla Hanım içeriye davet ettiğinde geçseydi. En azından o zaman böyle yolun ortasında beklemek zorunda kalmazdı. Afra’nın on dakikası bir saat olmuştu ve hâlâ görünürlerde yoktu. Kadın yüzünden tüm planlarının alt üst olması yetmiyormuş gibi bir de onu beklemekle cezalandırılıyordu.
Afra nihayet Ayla Hanımın desteğiyle kapıda görünmüştü. Bu haldeyken neden ısrarla bankaya gitmek istiyordu aklı almıyordu. Dinlenmesi gerekirken hem kendine hem de Devrim’e işkence ediyordu.
Demir kapıyı açarak bahçeyi geçti ve kapıya ulaştı. Afra’nın koltuk değneği kullanmadığı sargılı olan sol koluna girerek Ayla Hanıma veda etti. Ayla Hanımın kapıyı kapatmasının hemen ardından söylenmeye başladı.
“Bankaya iyileştiğin zaman gidemez miydin?” Afra alışmaya çalıştığı koltuk değneği ve Devrim’in desteğiyle bir iki adım attı.
“Maaşlarda sıkıntı çıkmıştı onu halletmem gerekiyor,” dedi bir yalan söyleyerek. Kırmızı rujla belirginleştirdiği dudaklarını yaladı.
“Bu işi telefondan halledebilirdin. Bunun için bankaya gitmene gerek yok.”
“Ben işlerimi birebir hallederim.”
“Hımmm…” dedi Devrim sesindeki şüpheciliği saklamaya gerek duymadan. Afra’nın bahane yarattığına emindi ama kanıtlayamıyordu ne yazık ki. “Umarım sana bu sözlerini hatırlatacak bir duruma düşeriz.”
“Çok vurdumduymazsın,” diye söylendi arabanın önüne geldiklerinde. Adamda vicdandan eser yoktu. Sadece işleri aksadığı için öfkeliydi. Afra’yı düşünmüyordu bile…
“Sende baş belasının tekisin,” dedi Devrim burnundan solurken. Afra’nın binmesine yardımcı olduktan sonra arabanın etrafından dolanarak şoför koltuğuna geçti.
Kısa bir an aralarında süren sessizlik Devrim’in merakıyla sona ermişti. Kendisini ne kadar tutmaya çalıştıysa da söz ağzından çıkmıştı.
“Ben İtalya’dayken tanışmış mıydık?” Sesi, sakin bir denizi andırıyordu. Merakını belli etmemek için oldukça çabalıyordu.
“Evet. Ben anlaşma yaptığın şirkette yöneticinin asistanıydım. Başlarda benim için sadece her zaman gelen insanlardan biriydin ama zaman geçtikçe her şey değişti. Önce gelişlerini dört gözle beklemeye başladım, ardından geleceğin günleri iple çeker oldum. Sonra bir gün fark ettim ki ben çoktan seninle yanar olmuşum.” Devrim, Afra’ya bakmamaya çalışarak dudağının kıyısını dişlerinin arasında ezdi. Direksiyonu tutan parmakları gerilmişti.
“Ben neden seni hatırlamıyorum ki? Genelde bir kez gördüğüm birini kolay kolay unutmam.”
“Sanırım aklın Selin ile yeterince doluydu.” Sesindeki kıskançlığı gizleyememişti.
Selin’in adını duymak Devrim’in tüylerinin ürpermesine sebep oldu. Sanki bir an arabanın içinde soğuk bir rüzgâr esip geçmişti.
“Karşıma çıkmak için neden bu kadar yıl bekledin?” Selin konusunu değiştirmek için yeni bir soru sordu.
“Selin’i hayatından çıkarmanı bekledim. Öldüğünü düşünmüştüm. Tıpkı ailen gibi... Üç yıl sonra Selin’in hemen ardından ortaya çıkman beni ölesiye kızdırmıştı. Ben öldüğünü düşünürken sen koca üç yılını onunla geçirmiştin. Vazgeçmeliyim artık demiştim ama sonra ondan şikâyetçi oldun. Bu bir nebze olsa da içime su serpti. Ardından her şey karmaşık bir hal aldı. Kalbime bir şans vermen için en uygun zamanı beklemek istedim ama onu da beceremedim sanırım.” Beceriksizce tebessüm etmeye çalıştı Afra.
Devrim çok fazla soru sorduğunun yeni farkına varmış gibi konuyu kapatmaya çalıştı.
“Hastanede söylediklerim hâlâ geçerli Afra. Biz diye bir şey olmayacak.” Afra itiraz edip yeni bir kavga başlatmamak için dudaklarını birbirine mühürledi. Devrim ne kadar inkâr etmeye çalışırsa çalışsın Devrim ve Afra bir bütün olacaktı. Belki hemen olmayacaktı ama en sonunda sevdiği adamın kalbini kazanmayı başaracaktı.
Bankadan çıktıktan sonra Afra’nın ısrarıyla pasta yemeğe gittiler. Girdikleri pastane tatlılarıyla ünlü nezih bir yerdi. Garson siparişlerini alıp yanlarından ayrılınca Devrim saatini göstererek Afra’ya dert yandı.
“Bana fazla vaktimi almayacağını söylemiştin ama akşam oldu Afra Hanım.”
“Yani,” dedi Afra, Devrim ile resmen dalga geçerek.” Bu saatten sonra işe gitmenin bir anlamı olmazdı zaten.”
“İşlerimi nasıl yürüteceğime de sen karar vermeye başladın yani?” Gözleri alaylı bir ifadeye büründü. Sağ elini masaya dayayarak avucunu yanağına yasladı. “Ciddi ciddi soruyorum Afra, cevabını gerçekten merak ediyorum. Bana eziyet etmenin nedeni nedir?” Garson gelince ikisi de bir süre konuşmadı. Garsonun gitmesiyle Afra, Devrim’e cevap vermek yerine künefesinden bir parça alarak ağzına attı. Devrim’e yalan söylemek dilinde kekremsi bir tat bırakıyordu. Yalan söylemektense tatlısının hışır hışır sesler çıkararak ağzında dağılmasına izin verdi. Mis gibi tereyağı ve ceviz kokusu, peynirin damağında bıraktığı tat eşsizdi. Tatlıyla olan aşkı Devrim’in sesiyle bölündü.
“Bir soru sordum.” Çatalını masaya bıraktı ve kaşlarını çatarak Devrim’e baktı.
“Eğer bana yardımcı olmak bu kadar zorsa olma Devrim. Sabahtan beri dırdır edip duruyorsun. Sıkıldım cidden.” Yalan söylemeyi reddederek ve asıl sebebi kendine saklayarak konuyu Devrim’in hayıflanıp durmasına getirdi.
“Tamam, bir şey demedim say,” diyen Devrim de çatalını eline alarak tatlısına gömüldü.
Tatlılar bittikten sonra Afra yüzünde masum bir tebessümle Devrim’e baktı.
“Hafta sonuna sinema için bilet almıştım. Birlikte gider miyiz?” Devrim neredeyse içtiği suyu geri püskürtüyordu. Birkaç defa arka arkaya öksürerek, bardağı sertçe masanın üstüne koydu.
“Sen ayağını bahane ederek resmen benimle oynaşıyorsun.” Sandalyesinin arkasına yaslandı ve kollarını göğsünde bağladı. “Eğer niyetin şu kazayı kullanarak benimle vakit geçirmekse başarıyorsun ama beni etkileyemezsin. O alçı çıktığında herkes kendi yoluna gidecek.”
“Afra isminin anlamını biliyor musun?” dedi Afra durduk yere.
“Ne alakası var şimdi?”
“Eğer anlamını bilseydin senin karanlıktan aydınlığa çıkış yolunun da ben olduğumu bilirdin.” Tek kaşını alayla yukarıya kaldırdı. “Umarım bana geç kalmazsın Devrim, çünkü sonunda o karanlığına ömür boyu mahkûm kalabilirsin.”
“İddialıyım diyorsun yani?” Suratında geniş bir tebessüm peyda oldu ve gözbebeklerinin içi neşeyle parladı. “Umarım sen yakında bizden bir bok olmayacağını anlarsın da bana eziyet etmekten vazgeçirsin. Tatlını da yediğine göre artık gidebiliriz.”